Osmanlı İmparatorluğu

Osmanlı İmparatorluğu veya Osmanlı Devleti (Osmanlı Türkçesi: دَوْلَتِ عَلِيّهٔ عُثمَانِیّه, romanize: Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye),[5][6] Oğuz Türklerinden[7] Osman Gazi'nin kurduğu Osmanoğlu Hanedanı'nın hükümranlığında varlığını sürdürmüş çok uluslu Sünni Müslüman devlet. Bugünkü Türkiye'nin Bilecik ilinin Söğüt ilçesinde kurulmuş bir beylik iken, 1453 yılında II. Mehmed'in İstanbul'u fethedip Bizans İmparatorluğu'na son vermesiyle imparatorluk haline gelmiştir. En geniş sınırlarına 1683 yılında ulaşmış[8]; Orta Avrupa'nın bir bölümü ile Balkanlar'ın tamamı, Kuzey Afrika'nın bir bölümü, Hicaz, Mezopotamya, Kafkasya'nın bir bölümü ve Anadolu üzerinde hâkimiyet kurmuştur. 1699 yılında Karlofça Antlaşması sonrası gerilemeye başlamış ve 1922 yılında saltanatın kaldırılması ile birlikte yıkılmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu
دَوْلَتِ عَلِيّهٔ عُثمَانِیّه
Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye
1299-1922
Slogan
  • دولت ابد مدت
  • Devlet-i ebed-müddet
Sultan IV. Mehmed döneminde batıdaki en geniş sınırlarıyla Osmanlı İmparatorluğu
İmparatorluğun 1920'deki sınırları
Başkent
Resmî diller Osmanlı Türkçesi

Yaygın diller
Resmî din
Hanefi fıkhına ve Mâtürîdî itikadına bağlı Sünni İslam
Demonim Osmanlı
Hükûmet
Padişah  
 1299-1326
Osman Gazi (ilk)
 1918-1922
VI. Mehmed (son)
Halife  
 1517-1520
I. Selim (ilk)
 1922-1924
Abdülmecid Efendi (son)
Sadrazam  
 1320-1331
Alâeddin Paşa (ilk)
 1920-1922
Ahmed Tevfik Paşa (son)
Yasama organı Meclis-i Umûmî
 Atanan meclis
Meclis-i Âyan
 Seçilen meclis
Meclis-i Mebûsan
Tarihçe  
 Kuruluş
1299
1402-1413
29 Mayıs 1453
1718-1730
1876-1878
1908-1920
23 Ocak 1913
30 Ekim 1918
1 Kasım 1922
3 Mart 1924
Yüzölçümü
1451[1] 690.000 km2 (270.000 sq mi)
1521[1] 3.400.000 km2 (1.300.000 sq mi)
1683[1][2] 5.200.000 km2 (2.000.000 sq mi)
Nüfus
 1451[1]
6.500.000
 1521[1]
11.692.480
 1683[1][3]
30.000.000
 1912[4]
24.000.000
Para birimi Akçe, para, sultani, kuruş, Sikke-i hasene, lira
Öncüller
Ardıllar
Anadolu Selçuklu Devleti
Anadolu beylikleri
Bizans İmparatorluğu
Bosna Krallığı
İkinci Bulgar İmparatorluğu
Sırp Despotluğu
Macaristan Krallığı
Hırvatistan Krallığı
Memlûk Devleti
Hafsîler
Malta
Tilimsan Krallığı
Trabzon İmparatorluğu
Samtshe Atabeyliği
Mora Despotluğu
Zeta Prensliği
Türkiye
Yunanistan
Kafkasya Genel Valiliği
Bosna-Hersek
Sırbistan Prensliği
Arnavutluk Geçici Hükûmeti
Romanya Krallığı
Bulgaristan Prensliği
İEDTY
Irak Mandası
Hicaz Krallığı
Fransız Cezayiri
Britanya Kıbrısı
Fransız Tunusu
İtalyan Libyası
Kuveyt Şeyhliği
Yemen Mütevekkili Krallığı

Osmanlı Devleti'nin bağımsız bir devlet olarak tarih sahnesine çıkması yaygın kabule göre 1299 yılında olmuştur. Ancak Prof. Dr. Halil İnalcık ve bazı diğer akademisyenler, Osmanlı Devleti'nin 1299'da Söğüt'te değil 1302'de Yalova'da Bizans'a karşı yaptığı Koyunhisar Muharebesi sonrasında devlet niteliğini kazandığını iddia ederler.[9][10] İstanbul ile sınırlı bir şehir devletine dönüşmüş olan Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu'nu yıkmış, bazı tarihçilere göre bu Yeni Çağ'ı başlatan olay olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu gücünün doruğunda olduğu 16. ve 17. yüzyıllarda üç kıtaya yayılmış ve Balkanlar, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'nın büyük bölümünü egemenliği altında tutmuştur. Ülkenin sınırları batıda Cebelitarık Boğazı ve doğuda Hazar Denizi ve Basra Körfezi'ne, kuzeyde Avusturya, Macaristan ve Ukrayna'nın bir bölümüne ve güneyde Sudan, Eritre, Somali ve Yemen'e uzanmaktaydı.[11] Osmanlı İmparatorluğu 29 eyaletten ve özerklik tanınmış olan Boğdan, Erdel ve Eflak prensliklerinden oluşmaktaydı. Devlet zaman zaman denizaşırı topraklarda da söz sahibi olmuştur. Atlantik Okyanusu'ndaki kısa süreli toprak kazanımları Lanzarote[12] (1585), Madeira (1617), Vestmannaeyjar[13] (1627) ve Lundy[14] (1655) bu duruma örnek olarak gösterilebilir.

Gaza ve cihat anlayışıyla[15] sürekli genişleme eyleminde bulunan devletin hâkimiyeti altındaki topraklarda yaşayan halklar zaman zaman toplu ya da yerel ayaklanmalar ile Osmanlı iktidarına karşı çıkmışlardır. Osmanlı İmparatorluğu'nun siyasi yapısında ve hukuk kurallarının oluşumunda İslam dininin belirleyici bir rol oynaması, Osmanlı İmparatorluğu'nun "İslam devleti", dolayısıyla bir "din devleti" olarak nitelenmesine neden olmuştur.[16]

Osmanlı İmparatorluğu dönemi; Osmanlı Hanedanı'nın[17] ve saray erkanının, Rum kadınlarla ve Slav Hristiyan halklardan (Sırplar, Bulgarlar, Ukraynalılar gibi) kadınlarla evlilik yapması,[18][19] iskan politikası sebebiyle devşirilen Hristiyan çocukların Türk-İslam örf ve gelenekleri ile yetiştirilip yeniçeri ordusuna ve devlet kurumlarına alınmasıyla beraber,[20][21][22] Türk tarihinin Roma-Doğu Roma tarihi ile kaynaştığı dönem olarak görülür.[23][24][25][26] Arnold Joseph Toynbee gibi bazı tarihçiler Türkiye'nin tek ardıl devlet sayılması gerektiğini savunurlar.[27]

Türkiye Büyük Millet Meclisi 3 Mart 1924'te Osmanlı Hanedanı'nın Türkiye'den sürgün edilmesi kararını aldı. Günümüzde hanedan ile soy bağı olanların bir kısmı Türkiye'de, bir kısmı ise yurt dışında değişik ülkelerde yaşamaktadır.[28][29]

İsim

Osmanlı İmparatorluğu, Osmanlıcada Devlet-i ʿAliyye-yi ʿOsmâniyye ([دَوْلَتِ عَلِيّهٔ عُثمَانِیّه] veya alternatif olarak Osmanlı Devleti [عثمانلى دولتى]) olarak anılmıştır.[6] Cumhuriyet sonrasında kullanılan Türkçede ise Osmanlı Devleti veya Osmanlı İmparatorluğu olarak bilinir. 19. yüzyıldan önceki İngilizce kaynaklarda ise Turkey ya da Turkish Empire şeklindeki kullanımlara rastlanır.[30] Günümüzde modern Türkiye için de Turkey kullanımının yaygın olmasının yanı sıra Republic of Turkey kullanımıyla, Osmanlı İmparatorluğu dönemi ile Cumhuriyet dönemi birbirinden ayrılır.

Tarihçe

Osmanlı İmparatorluğu belirli tarihsel dönemlere ayrılarak incelenir. Dönemler, Osmanlı Devleti'nin yönetim yapısına ve dünya siyasetindeki yerine göre belirlenmiştir. Toprak büyüklüğünü temel alan ayrıştırmalardan daha detaylı bir bakış açısına izin vermektedir.

Beylik dönemi

Beylik döneminin ne zaman başladığı belli değildir. Osman Gazi birliklerinin 1299 yılında İnegöl ve civarını fethetmesi sonucunda bağımsızlığını ilan etti.[31] Bu dönemde beylik dönemi sona ermiştir.

Moğol İmparatorluğu döneminde kaçan Süleyman Şah komutasındaki Kayılar ilk olarak 1227 yılında Anadolu'ya geldiler.[32] Anadolu Selçuklu Devleti hükümdarı Alaeddin Keykubad, Kayıları Karacadağ ve bölgesine yerleştirdi. Kayılar bu sırada 50 bin kişiydiler.[31] Süleyman Şah'ın Fırat Nehri'nden geçerken, boğulması üzerine, Kayı Boyu'na mensup bazı kişiler Erzurum ve Erzincan civarına göç ettiler.[32] Bazıları da Suriye ve yeniden anayurtlarına göç etti. Osmanlı Hanedanı'nın Kayı boyundan geldiği iddia edilse de Halil İnalcık dahil olmak üzere birçok tarihçi bunun hanedanı yüceltmek için uydurulmuş bir mit olduğu görüşündedir.[33]

Ertuğrul Gazi ise Söğüt ve civarına yerleşti. Bu sırada buraları fethetti. Ertuğrul Gazi yaklaşık 1000 km2 civarı bir toprak fethetmişti.[34] Ertuğrul Gazi tahminen 90 ya da 83 yaşında ölmüştür.[35][36] Ertuğrul Gazi'nin ölümünden sonra aşiret Osman Bey'i seçti. Osman Gazi, devlete adını vermiştir.

Kuruluş (1299-1453)

1299 yılına gelindiğinde Anadolu'da hüküm süren Anadolu Selçuklu Devleti yıkılma süreci içindeydi. Bu yıllarda Osman Bey, yakın arkadaşları ile birlikte Bilecik, Yarhisar ve İnegöl'ü fethetti. 1301'de Yenişehir fethedildi. Osmanlı Beyliği, 1299'da resmen kuruldu.[34] (Bunun yanı sıra tarihçilerin bazıları beyliği kuruluşunu 1301 kabul eder. Halil İnalcık'a göre ise beylik 1302'de gerçekleşen Koyunhisar Savaşı ile kurulmuştur.[34][37]) 1302'de Bizans İmparatorluğu kuvvetleri, Osman Bey'i durdurmak için yola çıktı. Osman Bey, Bizans İmparatorluğu ile yaptığı ilk savaş olarak kabul edilen Koyunhisar Muharebesi'nin kazananı oldu.[38]

İlk kumandanlardan Akçakoca Bey ile Konur Alp ve ortada beyliğin kurucusu Osman Bey

1326'da Osman Bey, Bursa'yı kuşattı. Fakat kendisinin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Aynı yıl Bursa fethedildi ve başkent yapıldı.[39] Döneminde kendi adına para bastırarak beyliği devlet haline getirdi.[40] 1329'da III. Andronikos'un başında bulunduğu Bizans ordusu ile yaptığı Pelekanon Muharebesi'ni kazandı.[41] 1331'de İznik'i, 1337'de İzmit'i topraklarına kattı.[42][43] Ayrıca kendisinin döneminde devletin sınırları, komşu Türk beyliklerinin toprakları yönünde de genişlemeye başladı. 1345'te Karesioğulları Beyliği Osmanlı egemenliği altına girdi. Böylece Osmanlı, hem beyliğin donanmasından yararlandı, hem de Rumeli'ye geçiş için alınması gereken önemli bazı noktalara sahip oldu.[44] 1352'de, taht kavgaları ile mücadele eden Bizans yöneticilerinden Matheos Kantakuzinos'a isteği üzerine yardım kuvveti gönderen Orhan Bey, yardımın karşılığı olarak Gelibolu Yarımadası'nda bulunan Çimpe Kalesi'nin sahibi oldu.[45] Çimpe Kalesi'nin ele geçirilmesi ile Osmanlı Devleti, ilk Rumeli toprağını kazandı.[46]

Orhan Bey'den sonra yerine I. Murad geçti. Murad Hüdavendigâr olarak da bilinen I. Murad, Osmanlı topraklarını Balkanlar yönünde genişletmeyi sürdürdü. İlk olarak Edirne yakınlarında yapılan Sazlıdere Savaşı ile Türk ilerleyişini durdurmak isteyen bir Bizans-Bulgar ordusunu yenilgiye uğrattı ve zaferin ardından Edirne'yi ele geçirdi. Kısa bir süre sonra, Edirne'yi geri almak isteyen Macar, Sırp, Bulgar, Eflâk ve Bosna birleşik ordusu ile Edirne yakınlarında karşılaştı. Yapılan Sırpsındığı Savaşı'nda karşı tarafı yenilgiye uğrattı. Döneminde, Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan'ı ele geçirmeyi başardı. Döneminde, Hamitoğulları Beyliği'nden para karşılığı Akşehir, Yalvaç, Beyşehir, Seydişehir, Karaağaç, Eğirdir ve Isparta'yı; Germiyanoğulları Beyliği'nden çeyiz yoluyla Kütahya, Simav, Tavşanlı ve Emet'i aldı.[47] Balkan ve Avrupa devletlerinin Osmanlı'nın Avrupa yönündeki ilerlemesini durdurma çabaları I. Kosova Muharebesi ile devam etti. Osmanlı, savaşın kazananı oldu. Fakat I. Murad savaşın bitmesinin ardından öldürüldü.[48]

I. Murad'ın I. Kosova Savaşı sonrasında ölmesi üzerine Osmanlı tahtına daha sonraları Yıldırım Bayezid olarak da tanınacak olan I. Bayezid geçti. I. Bayezid, Balkanlar'ın yanı sıra Anadolu'da siyasi birlik sağlama çabasına girişti. Bu kapsamda Aydınoğulları, Germiyanoğulları, Hamitoğulları, Menteşeoğulları ve Saruhanoğulları beyliklerini topraklarına kattı.[49] 1392'de Candaroğulları topraklarını ele geçirdi.[50] Saltanatı süresince dört kez İstanbul'u abluka altına aldı. Bunlardan üçüncüsünü 1396 yılında yaptı fakat Haçlı ordusunun Niğbolu'ya kadar gelmesi üzerine ablukayı kaldırdı.[51] Eylül 1396'da yapılan Niğbolu Savaşı'nı kazandı.[52] Savaşın ardından İstanbul'u dördüncü kez abluka altına aldı, fakat bu albukayı da doğuda beliren Timur tehlikesi sebebiyle kaldırdı.[53] Çin'e sefer düzenlemek isteyen ve batısında güçlü bir devlet barındırmak istemeyen Timur, daha önceleri savaşarak yenilgiye uğrattığı Karakoyunlu ile Celayirîli hükümdarlarının Osmanlı'ya sığınmasını ve istediği şartların kabul edilmemesini ileri sürerek Osmanlı'ya savaş açtı. İki ordu, Ankara'nın Çubuk Ovası'nda karşılaştı. 1402'de yapılan Ankara Savaşı'nda Yıldırım Bayezid, kendisine bağlı Türk beylerinin Timur'un tarafına geçmesininde etkisi ile de yenilgiye uğradı; oğullarından Mustafa ve Musa ile birlikte Timur'a esir düştü.[49][54] Yıldırım, 1403'te Akşehir'de öldü.[54] Timur, Yıldırım'ın vefatı üzerine Musa'yı serbest bıraktı.[54]

I. Mehmed, Fetret Devri'ne son verdi

Yıldırım Bayezid'in esir düşmesi ve esaret hayatındaki ölümünden sonra, oğulları İsa, Mehmed, Musa ve Süleyman arasında taht kavgaları başladı. Fetret Devri adıyla bilenen dönemin başında Timur, Yıldırım tarafından ele geçirilen Anadolu beylerine eski topraklarında yeniden bağımsız beylikler kurdurdu.[54] Tahtın sahibi olmak için şehzadeler arasında yapılan mücadelelerde ilk olarak Musa, İsa tarafından mücadelenin dışına atıldı ve ilk olarak Germiyanoğulları'na, ardından Karamanoğulları'na sığındı.[54] 1406 yılında İsa, Mehmed'in tarafını tutan askerler tarafından öldürüldü.[54] Böylece mücadele Süleyman ve Mehmed arasında devam etmeye başladı; Süleyman, devletin Rumeli yakasının, Mehmed, Anadolu yakasının yöneticisi oldu.[54] İki kardeş arasında süren çatışmalar sırasında Musa, yeniden harekete geçti ve 1411'de Süleyman Çelebi'nin bulunduğu Edirne'ye baskın yaptı.[54] Aynı yıl Süleyman öldürüldü. 1411'den sonra çarpışmalar, Mehmed ve Musa arasında sürmeye başladı.[54] İki kardeş arasındaki mücadele, 1413 yılında Mehmed'in Musa'yı öldürtmesi ile sonlandı ve Fetret Devri noktalanmış oldu. Aynı yıl Mehmed, I. Mehmed unvanı ile Osmanlı tahtına oturdu. Saltanatı sırasında Ankara Savaşı sonrası Anadolu'da yitirilen toprakların birçoğunu yeniden ele geçirdi.[54] Döneminde Venedikliler ile yapılan ilk deniz savaşı, başarısızlıkla sonuçlandı.[55] Şeyh Bedrettin, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal isyanlarını bastırdı. Saltanatın sonlarında, Timur tarafından esir edilen kardeşi Mustafa olduğunu iddia eden bir kişinin kendisini Osmanlı padişahı ilan etmesi üzerine, bu sorun ile uğraştı ve Mustafa'nın üzerine yürüdü. Mustafa, yenilmesinin üzerine Bizans'a sığındı.[56] I. Mehmed, 1421 yılına gelindiğinde öldü.[54]

I. Mehmed'in vefatı üzerine tahta II. Murad çıktı. I. Mehmed'in ölümü üzerine Bizans tarafından serbest bırakılan Mustafa, II. Murad'ın saltanatının başında Düzmece Mustafa İsyanı olarak bilinen isyanı çıkardı. Mustafa, 1422'de yakalandı ve idam edilerek isyan sonlandırıldı.[57] Aynı yıl İstanbul'u kuşattı fakat başarılı olamadı.[58] İki taraf da teknolojik bakımdan tamamen birbirine eşitti ve Türkler "bombardıman taşlarını almak için" barikat kurmak zorunda kalmışlardı.[58] Yine aynı yıl kendisinin kardeşi Küçük Mustafa da tahta geçmek için isyan etti. İsyan, birkaç ay içinde bastırıldı.[59] Döneminde, Aydınoğulları, Germiyanoğulları, Menteşeoğulları ve Tekeoğulları tamamen Osmanlı egemenliği altına girdi.[60] 1444'te Macarlar ile Edirne-Segedin Antlaşması'nı imzaladı. Antlaşmaya göre, tarafların 10 yıl boyunca savaşmamaları kararlaştırıldı.[61] Barışın hemen ardından yerini kendi isteği ile 12 yaşındaki oğlu II. Mehmed'e bıraktı.[62] Osmanlı tahtının henüz 12 yaşındaki şehzadeye kalmasını fırsat olarak değerlendiren Haçlı birliği, Edirne-Segedin Antlaşması'nı yok sayarak Osmanlı'ya savaş açtı. Kasım 1444'te gerçekleştirilen Varna Muharebesi için II. Murad tekrar ordunun başına geçti ve bu muharebeyi kazandı.[62] Ancak, savaşın hemen ardından tekrar tahta geçmedi; ikinci kez tahta geçmesi 1446 yılında gerçekleşti. 1448'de Osmanlı'nın Balkan hâkimiyetine son vermek amacıyla kendisine saldıran Eflak ve Macaristan orduları ile II. Kosova Muharebesi'ni yaptı; muharebenin kazananı oldu.[63] 1451 yılına gelindiğinde öldü.[64] Vefatının üzerine tahta tekrar oğlu II. Mehmed geçti.

Yükselme (1453-1683)

Yayılma ve doruk noktası (1453-1566)

II. Mehmet'in tahta geçişinde Osmanlı İmparatorluğu
İstanbul'un Fethi'ni tasvir eden bir eser

Babasının ölümü üzerine tahta çıkan II. Mehmed, ilk iş olarak babasının Venedikliler, Cenevizler, Macarlar ve Sırplar ile yaptığı barış anlaşmalarını yeniledi.[65] Ardından İstanbul'u kuşattı, 29 Mayıs 1453'te şehri fethetti ve ülkenin başkenti yaptı. Böylece Ortodoks Kilisesi'ni de himayesi altına aldı. Fetih, tarihçiler tarafından Orta Çağ'ın sonu ve Yeni Çağ'ın başlangıcı sayılan olaylardan biri olarak kabul edilir. 1460'ta Mora Despotluğu'na, 1461'de Trabzon İmparatorluğu'na son verdi. Balkanlar'da Osmanlı topraklarını genişletmeye devam etti. 1468'de, Karamanoğulları Beyliği'ni ortadan kaldırdı. Karamanoğulları'nı koruyan ve Venedik'le işbirliği yapan Akkoyunlu hükümdarı Uzun HasanOtlukbeli Savaşı'nda yendi. Böylece devletin sınırlarını Fırat Nehri'nin batısındaki Anadolu topraklarına kadar genişletmiş oldu. Girit hariç Ege Denizi'ndeki tüm adalardaki Venedik hâkimiyetini sonlandırdı. Sadrazam Gedik Ahmed Paşa'nın Toroslar'ı ve Akdeniz kıyılarını ele geçirmesiyle Memlûklar ile sınır komşusu oldu. Yine Gedik Ahmet Paşa'nın Kırım'a yaptığı seferler ile Kefe, Sudak ve Kırım Hanlığı, Osmanlı himayesine girdi. Böylece Karadeniz'deki Ceneviz hâkimiyeti sonlandırıldı ve deniz, bir Türk gölü haline geldi. II. Mehmed, döneminde çıkardığı kanunları Fatih Kanunnamesi adıyla kitaplaştırdı. 1480'de düzenlenen Otranto Seferi sonucunda Napoli Krallığı'nın elinde bulunan Otranto, Osmanlı topraklarına katıldı. Fakat 1481'de II. Mehmed'in vefatı sonucunda sefer yarım kaldı. Osmanlı birliklerinin geri çekilmesi üzerine Otranto, Napoli Krallığı tarafından yeniden ele geçirildi.

II. Mehmed'in ölümünde Osmanlı İmparatorluğu

II. Mehmed'in ölümü üzerine tahta, Yeniçerilerin desteğini alan II. Bayezid geçti. Fakat kardeşi Cem, kendisinin padişahlığını tanımadı: Böylece iki kardeş arasında taht mücadelesi başladı.[66] Bayezid, Cem'i yenilgiye uğrattı. Bunun üzerine Cem, sırasıyla Memlûkler'e, Rodos Şövalyeleri'ne ve papaya sığındı.[66] II. Bayezid, 1483'te Hersek'i, 1484'te Kili ve Akkerman'ı Osmanlı topraklarına kattı. Döneminde, Memlûklar ile yapılan savaş sonuçsuz kaldı.[67] Cem'in 1495'te ölümünden sonra Avrupa'da seferler yapmaya devam etti.[66] Venedikliler ile 1499-1503 yılları arasında yaptığı savaşlar sonucunda devlete Modon, Koron, Navarin ve İnebahtı limanlarını kazandırdı; ülkeyi vergiye bağladı. 1500'lerin başında güçlenmeye başlayan Safeviler, Anadolu'da Şii mezhebini yaymak için çalışmaya başladı. Bu çalışmalar sonucunda 1511'de Osmanlı'ya karşı Şahkulu İsyanı çıktı.[68] İsyan, aynı yıl Şahkulu'nun yakalanıp öldürülmesi ile bastırıldı.[69] Nisan 1512'de, baskılar sonucunda tahtı oğlu Selim'e bırakmak zorunda kaldı. Olaydan bir ay sonra ise öldü.

Mohaç Muharebesi'ni tasvir eden bir eser[70]

Daha sonradan Yavuz Sultan Selim adıyla da anılacak olan I. Selim, babasının döneminde başlayan Şii tehdidine karşı mücadeleye girişti. Safeviler ile yaptığı Çaldıran Muharebesi'ni kazandı ve ülkenin başkenti Tebriz'e kadar ilerledi.[71] Bundan sonra, Memlûklar'a karşı harekete geçti. Yapılan Mercidabık ve Ridaniye Muharebeleri sonrasında Memlüklüleri yıkarak Suriye, Filistin ve Mısır'ı devletin topraklarına kattı.[72][73] Hicaz'ı, egemenlik altına altına aldı ve devleti Hint Okyanusu'na açılma olanağına kavuşturdu.[74] Peygamber Muhammed'in Kutsal Emanetler olarak kabul edilen eşyaları İstanbul'a getirtti ve hilafetin Osmanlı Hanedanı'na geçmesini sağladı. Böylece halife unvanını kullanan ilk Osmanlı padişahı olmuş oldu.[75] 1520'de, batıya sefer düzenlemek amacıyla yola çıktığı sırada Edirne'de öldü.

I. Süleyman'ın ölümünde Osmanlı İmparatorluğu

Babasının ölümü üzerine tahta çıkan I. Süleyman, saltanatının ilk yıllarında Belgrad'ı ve Rodos'u fethetti.[76][77] Macaristan ile yaptığı Mohaç Muhrebesi sonucunda krallığı kendisine bağlı bir hale getirdi. Ardından 1529'da Avusturya'nın başkenti olan Viyana'yı kuşattı; ancak başarısız oldu.[78] 1533'te Cezayir hükümdarı Barbaros Hayreddin Paşa, İstanbul'a geldi ve imparatorluğun hizmetine girdi.[79] Bir sonraki yıl ise Kaptan-ı derya olarak görevlendirildi.[79] Aynı yıl Süleyman, Bağdat ve Tebriz'i imparatorluğun topraklarına kattı.[80] 1536'da, Fransa ile ittifak kurdu;[81] bu ittifakın bir parçası olarak yapılan Nice ve Korsika kuşatmalarını yaptı (İtalya Savaşı).[82][83] I. Süleyman Batı'da Muhteşem Süleyman, doğuda Kanuni Sultan Süleyman olarak tanındı. 1565 yılında Malta'yı kuşatsa da, kuşatma başarısız oldu. Saltanatının son yıllarında, üç kıtaya yayılan imparatorluğunun topraklarında yaşayan insan sayısı 15 milyona ulaştı.[84][85]

Krizler ve değişim (1566-1683)

Ferhat Paşa Antlaşması'yla doğuda en geniş sınırlarına ulaşan Osmanlı İmparatorluğu

Bu dönem, Osmanlıların büyük bir güç olmaya devam ettiği, lakin eski gücünde olmadığının sinyallerini vermeye başladığı dönemdir. Yavaş yavaş Avrupalılara karşı prestij kaybı yaşadı. 1606 yılında imzalanan Zitvatorok Antlaşması, bunun bir göstergesidir. Değişen ticaret yolları ve gelişen Avrupa teknolojisi, Osmanlıların Avrupalılar karşısında güç kaybetmesine neden olmuştur.

Portekizlilerin Doğu Afrika ve Hindistan'da ticaret kolonileri kurmasından sonra, Osmanlılar bunun bitirilmesi gerektiğini düşündü. Doğu Afrika'ya yapılan seferlerdeki kısmî başarılara rağmen, Hindistan'a yapılan seferler başarılı olamadı.

Bu dönemde yapılan savaşlar, Avrupalılar'a Osmanlı'nın "yenilemez" olmadığını göstermiştir. Her ne kadar İnebahtı Deniz Muharebesi'nden sonra çabucak toparlanılmış olsa da, Avrupalılar Osmanlı'nın yenilebileceğini anlamıştır. Ruslara yapılan seferler istenen etkiyi yapamadı. Hatta Molodi Savaşı'ndan sonra, Ruslar güçlenmelerini hızlandırarak sürdürmüşlerdir. Bu yüzden Duraklama Dönemi'nden itibaren Ruslar, Osmanlılar dağılana kadar, Osmanlıların en büyük düşmanı olacaktır. 1593 yılındaki savaş, Osmanlı'yı hem ekonomik hem de askerî açıdan zayıflattı. Asker eksikliği giderilse de, ekonomik zayıflık Celali ve Yeniçeri İsyanları'na neden oldu. Nüfusun büyüklüğü, ekonomik sorunları daha da büyüttü. IV. Murad döneminde daha çok Safevilerle uğraşıldı. Erivan ve Bağdat tekrar alındı (Osmanlı-Safevi Savaşı). Bu savaş sonunda imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması ile, Osmanlı'nın dağılıncaya kadarki doğu sınırı büyük ölçüde belirlenmiş oldu.

Bu dönemde, Osmanlı tarihinde ilk defa yeniçerilerin kaldırılması gündeme geldi. Ancak bunu düşünen Genç Osman, yeniçeriler tarafından öldürüldü. 1656 yılında Köprülü Mehmet Paşa’nın sadrazam olmasıyla, Kadınlar saltanatı sona erdi. Bu değişim, Köprülüler Devri'ni başlattı. Bu devirde, Osmanlı kaybettiği gücünü az da olsa geri kazanmıştır. 1683 yılındaki II. Viyana Kuşatması'yla beraber, Kutsal İttifak Savaşları başladı.

Ayanlar çağı: duraklama ve reform (1683-1827)

Deneyimsiz kişilerin tahta geçmesi ile merkezi yönetimin bozulması sonucu, devlet yönetiminde otoritenin sarsılması, halkın devlete olan güveninin azalmasına ve iç isyanların çıkmasına neden olmuştur. Özellikle Yeniçeriler artık padişaha karşı gelmekteydi. Yeniçerilerdeki Ocak, devlet içindir anlayışı Devlet, ocak içindir anlayışına dönüşmüştür.

II. Viyana Kuşatması'nı (1683) tasvir eden bir eser

Avusturya ve İran seferleri sonucu oluşan ekonomik sıkıntılar, tımar sisteminin bozulması ve nüfus artışının yarattığı sosyal hayattaki sıkıntılar ve çağın gerisinde kalınması ile eğitim alanındaki bozulmalar sonucu devlet duraklama dönemine girmiştir. Coğrafi keşiflerle ticaret yollarının önem kaybetmesi, sık padişah değişmeleriyle çok verilen cülus bahşişi ve yeniçerilerin artmasıyla verilen ulufe miktarının da artması Osmanlı ekonomisini yıpratmıştır.

26 Ocak 1699 tarihinde Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu ile imzalanan Karlofça Antlaşması, Osmanlı-Kutsal ittifak Savaşları'nı bitirdi. Karlofça Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin toprak kaybettiği ilk antlaşmadır. Bu tarihten sonra Osmanlı Devleti'nin gerileme dönemi başlamıştır. Papa tarafından Osmanlı Devleti'ne karşı Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu, Avusturya, Lehistan, Rusya, Maltalı Sen Jean Şövalyeleri ve Venediklilerden oluşan bir ittifak ile uzun süren savaşlar sonunda yorgun düşen Osmanlı Devleti, Banat ve Temeşvar hariç bütün Macaristan'ı ve Erdel Prensliği'ni Avusturya'ya, Ukrayna'nın kuzeyini ve Podolya'yı Lehistan'a, Mora'yı ve Dalmaçya kıyılarını Venediklilere bırakmıştır.

Celali ayaklanmaları, Osmanlı toprak düzenini büyük ölçüde değiştirmiş, ağır vergiler yüzünden ya da “Büyük Kaçgun” sırasında yerlerinden olan çiftçilerin toprakları mültezimlerin ya da yerel yöneticilerin eline geçmiştir. Vergiler yüzünden borca giren köylüler, işledikleri toprakları sonunda tefecilere kaptırdılar. Osmanlı toprak düzeninin bel kemiği olan tımar sistemi bozuldu. Büyük nüfus hareketleri ortaya çıktı ve kentlere büyük göçler oldu. Tarımsal üretim geriledi ve kıtlık tarım ürünleri fiyatlarının yükselmesine yol açtı. On binlerce insan yaşamını yitirdi ve pek çok yerleşim yeri yıkıma uğradı. Osmanlı'da ilmiyenin bozulması da Osmanlı'yı geriletti. Avrupa'daki gelişmelerin (Reform, Rönesans) takip edilmemesi Osmanlı için bir dezavantaj olmuştur.

Osmanlı Devleti'nin eğitim sisteminin bozulmasının nedeni Beşik Ulemalığı denen sistemin ortaya çıkmış olmasıdır. Bu sisteme göre müderrislerin yeni doğan çocukları doğduğu andan itibaren medrese öğretmeni sayılıyordu.

Gerileme ve modernleşme hareketleri (1828-1908)

Sultan III. Selim

Osmanlı Devleti Gerileme Dönemi, Osmanlı tarihinde Karlofça Antlaşması’ndan (1699) başlayarak, Yaş Antlaşması'na kadar (1792) geçen süreye denir. Bu dönemin sonlarına doğru, Osmanlı Devleti'ne Avrupalılar tarafından "Hasta Adam" denmeye başlanmıştır. Çünkü bu dönemde Osmanlı Devleti, büyük oranda toprak kayıpları yaşamıştır.

Bu dönemde Karlofça ve İstanbul Antlaşmaları’yla kaybedilen yerleri geri almak ve mevcut toprakları korumak amacıyla batıda Avusturya ve Venedik, kuzeyde Rusya ve doğuda İran ile savaşlar yapılmıştır.

Bu yüzyılda Avrupa’dan geri kalındığı Pasarofça Antlaşması’ndan itibaren kabul edilmiş ve yapılan ıslahatlarda Avrupa örnek alınmıştır.

Bu yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti, kaybettiği toprakları geri alarak Avrupa'da tutunmayı ve eski gücünü korumayı amaçlamıştır. Ancak bir süre sonra bu amacına ulaşamayacağını anlayınca elindeki toprakları koruma politikası izlemeye başlamıştır.

Dağılma (1908-1922)

Osmanlı topraklarının paylaşımını öngören mutabakat

Osmanlı Devleti Avrupalı devletlerin kendi aralarındaki çıkar çatışmalarından yararlanıp denge politikası izleyerek varlığını uzun süre korumuştur. Dağılmayı önlemek için Osmanlı devlet yönetiminde ıslahata yönelik çalışmalar yapılmış ise de, Avrupa'da çıkan isyanlar ve uzun süren Rus savaşları ile iyice yıpranmıştı. I. Dünya Savaşı sonunda da dağılmaktan kurtulamamıştır.

Devlet yapısı

I. Osman'dan V. Mehmed'e Osmanlı İmparatorluğu padişahları montajı

Osmanlı İmparatorluğu varolduğundan beri mutlak monarşi ile yönetilirdi. Sultan hiyerarşik Osmanlı sisteminde ve siyasi, askeri, hukuki, sosyal ve çeşitli başlıklarda en üstteydi. Teorik olarak sadece Allah'a ve yerine getirmesi gereken "Allah’ın yasaları"na (İslam’daki şeriat) karşı sorumluydu. Onun ilahi görevi İran-İslam başlıklarına yansıtılan "Allah’ın yeryüzündeki gölgesi" (zill Allah fi’l-âlem) ve "yeryüzünün halifesi" (halife-i ru-yi zemin) olmaktı.[86] Tüm devlet dairesi onun hükmündeydi ve verdiği her karar ferman adı verilen kararnamede yayımlanırdı. Başkomutandı ve tüm yurttaki resmi unvanıydı.[87] 1453'te İstanbul’un Fethi’nden sonra kendilerini Roma İmparatorluğu’nun vârisi olarak görürlerdi. Bu nedenle ara sıra Kayser ve İmparator unvanını kullanırlardı.[86][88][89] 1517’de Mısır’ın Fethi’nden sonra I. Selim, halife unvanını da benimsedi. Böylece evrensel Müslüman hükümdarı olduğunu iddia etti. Yakın zamanlarda Osmanlı hükümdarları tahta çıkmada Avrupa hükümdarlarının taç giyme törenine eşdeğer olarak Osman’ın Kılıcı ile kuşatılırdı.[90] Kuşatılmayan sultanın çocukları verasete uygun değildi.[91]

Teoride ve ilkelerde teokratik ve salt olmasına rağmen, uygulamada padişahın yetkileri sınırlıydı. Siyasi kararlarda hanedanın önemli üyelerinin görüş ve tutumlarını dikkate alırdı, bürokratik ve askeri kuruluşlarda aynı zamanda dini liderlerdi.[87] 17. yüzyıldan bu yana, imparatorluk uzun süren durgunluk dönemine girdi, bu dönemde sultanlar çok güçsüzleştiler. Birçoğu güçlü Yeniçeri Ocağı tarafından tahttan indirildi. Tahta geçmesi yasaklı[92] olmasına rağmen Harem -özellikle hükümdarın annesi (valide sultan olarak da bilinir)- sahne arkası önemli politik rollerde kadınlar saltanatı dönemi boyunca etkili oldu.[93]

Sultanların azalan güçleri ilk sultanların ve sonrakilerin saltanat uzunluklarının farklılığından dolayı kanıtlandı. I. Süleyman, imparatorluğu 16. yüzyılda doruk noktasına çıkaran, 46 yıllık saltanatı olan, Osmanlı tarihinin en uzunuydu. V. Murat, 19. yüzyıl gerileme dönemine hükmeden, kayıtlardaki en kısa saltanattı: saltanatı sadece 93 gün sürdü. Parlamenter monarşi, V. Murat'ın vârisi II. Abdülhamit zamanında resmileşti.[94]

Divan-ı Humayun

Osmanlı Devleti kurulduğunda bir divan vardı ve belli başlı üyeleri bulunmaktaydı. Bunlar: Padişah, Vezir-i Azam, Rumeli ve Anadolu Kazaskerleri, Defterdar, Şeyhülislam, Kaptan-ı derya ve Nişancıydı.

Fatih Sultan Mehmet'ten sonra Vezir-i Azamların görüşlerini daha rahat söylemesi için padişahlar toplantıları arka tarafta bir bölümden izlemiş, divana Vezir-i Azam başkanlık yapmıştır. Bu meclis Osmanlı Devleti'nin yönetiminde Padişaha yardımcı olurdu.

Vezir-i Azam (Sadrazam): Padişahtan sonraki en yetkili devlet adamıdır. Padişahın mührünü taşırdı.
Vezir: Sadrazamdan sonraki en yetkili kişidir. Sadrazamın verdiği görevleri yapardı.
Kazasker: Anadolu ve Rumeli'de olmak üzere iki ayrı kazasker bulunurdu. Adalet işlerine bakardı. Ayrıca kadı ve müderrislerin atamasını ya da görevden alma işini yapardı. Bugünkü yargı görevini yaparlardı.
Defterdar: Anadolu ve Rumeli'de iki ayrı defterdar vardı. Rumeli'deki baş defterdardı. Maliye işlerini yapardı. Bugünkü Maliye bakanlığı görevini yürütürdü.
Nişancı: Tapu, kadastro, fethedilen yerleri gelirlerine göre deftere kaydetmek işlerini yürütürdü.
Şeyhülislam: Devletteyken verilen kararların İslam'a uygun olup olmadığına karar verir, bu karara fetva denirdi. Sadrazamla eşit rütbedeydi. Şeyhülislam, divan aslî üyesi değildi, gerekli görülen konularda çağrılır ve fikri alınırdı.
Kaptan-ı Derya: Donanma ve denizcilikle ilgili işlerden sorumludur. İstanbul'dayken Divan toplantılarına katılırdı. Kaptan-ı Derya da aslî üye değildi, gerekli görülen konularda çağrılır ve fikri sorulurdu.

Divan-ı Hümayun II. Mahmud döneminde kaldırılarak yerine nazırlıklar (bakanlıklar) kuruldu.

İdari bölümler

Devletin elde ettiği toprak kazanımları ve kaybettiği toprakların yıllara göre gösterildiği hareketli harita.

Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk idari birimler olarak sancaklara bölünmüştü. Çoğu sancak, sancak beyi tarafından yönetilmekteydi. Bir kısmı ise şehzadeler ve onların lalaları tarafından yönetilmekteydi. Sancaklar da kazalardan ve nahiyelerden oluşmaktaydı. Ülkenin genişlemesiyle, sancakların birleşimiyle oluşacak olan beylerbeyliği kuruldu. İlk kurulan beylerbeyliği, Rumeli Beylerbeyliği'dir. 16. yüzyıldan itibaren, beylerbeyliği kelimesi yerine eyalet kelimesi kullanılmaya başlandı. Eyaletler sâlyâneli (yıllıklı) ve sâlyânesiz (yıllıksız) olmak üzere ikiye ayrılmaktaydı. Sâlyânesiz eyaletler Has, Zeamet ve Tımar olmak üzere üç dirlik arazisine bölünmüştü. Tımar dirliğinde, ordunun uzun süre ordusunun ana gücü olan Tımarlı Sipahiler yetiştirilmişti. Sâlyâneli eyaletler, genellikle devletin doğrudan kontrol edemediği, merkeze uzak eyaletlerdi. Bu eyaletler dirliğe ayrılmazdı; vergilerini doğrudan para olarak merkeze gönderirlerdi. Burada daimi Yeniçeri garnizonları olurdu.

19. yüzyılda eyalet yapısı değişmeye başladı. 1864 yılında eyalet sistemi tamamıyla yıkılarak yerine vilayet sistemi getirildi. Bu sistem, Türkiye Cumhuriyeti'ndeki idari bölünüşün temelini attı.

Hukuk

Devlet, varlığı süresince birçok hukuk düzenini sentezlemiş ve Osmanlı hukukunu oluşturmuştur. Kanun, genellikle laik bir düzene sahiptir. Ancak Şer'i, dini hukukla da uyumluydu.[95] Hukuk kuralları yerel özelliklere göre de esneklik gösteriyordu. Toprakların yönetimi ve sivil düzen konusunda yerel idareye haklar tanınıyordu. Böylelikle imparatorluk içindeki birçok unsurun adalet anlayışına cevap veriliyordu.[96] Beşeri ve Örfi hukuk olmak üzere iki tür hukuk vardır. Beşeri hukuk kanunlar çerçevesinde oluşan hukuk sistemidir. Örfi hukuk ise İslam dininin esasları üzerine kuruluydu.

Ordu

Osmanlı zırhı (1480-1500)

Osmanlı ordu teşkilatı Anadolu Selçukluları, İlhanlılar ve Memluklular devletlerinin askeri teşkilat yapılarından belirli ölçülerde yararlanılarak kurulmuştur.

Osmanlı Devleti Ordusu'nun Başkomutanlık görevini Hakanlar yapmışlardır.

Yaya ve atlılardan oluşturulan ordunun atsız kısmı "yaya”, süvarileri ise "müsellem” şeklinde adlandırılmıştı. Kapıkulu Ocakları'nın kuruluşuna kadar savaşlarda fiili olarak hizmet gördüler.

Osmanlı Devleti'nin temeli atılırken süvari olan beylik kuvvetlerinin yerine vezir Alâaddin Paşa ile Kadı Cendereli Kara Halil'in tavsiyeleriyle Türk gençlerinden oluşan ayrı ayrı biner kişilik yaya ve müsellem isimleriyle muvazzaf ade ve süvari kuvveti kuruldu.

Kara kuvvetleri

Yaya ve müsellemlerin temelini attığı ordu teşkilatı zamanla kuvvet ve sınıflara ayrılmıştır. Osmanlı ordusu başlıca üç ana kuvvetten oluşmaktadır. Bunlar; Kapıkulu Ocağı, Eyalet Askerleri ve Akıncılardır.

Kapıkulu Ocağı, Osmanlı Devleti'nin daimi ordusunu oluşturan ve doğrudan padişaha bağlı olan yaya, atlı ve teknik sınıftan asker ocaklarına verilen addır. Kapıkulu ocaklarının kurulmasından önceki dönemde Osmanlı Devleti'nin askeri gücünü yayalar ve müsellemler oluşturuyordu.

Eyalet Askerleri, devletin Tımar'a ayrılmış bölgelerinde yetişmiş askerlerdi. Kapıkulu Askerleri gibi barış zamanında da askerlik yapmazlardı. Sadece savaş sırasında askerlik yaparlardı.

Donanma

Osmanlı imparatorluğu'nun deniz kuvvetleri olan Donanma-yı Hümâyûn, XIV. yüzyılda kuruldu.[79][97] Osmanlı Devleti, 1323 yılında Karamürsel'i fethederek denize ulaştı, Karamürsel Bey komutasında ilk donanma oluşturuldu ve Kocaeli'nde yapılan savaşlarda denizden destek sağlandı.[98][99] 1327 yılında Karamürsel'de ilk Osmanlı tersanesi kuruldu ve böylece deniz gücünün kurumsallaşma çalışmaları başladı.[79] Osmanlı donanmasında hiyerarşik sisteme geçildi, ilk Derya Beyi (Donanma Komutanı), Karamürsel Bey oldu.[99] 1337 yılında Kocaeli ele geçirildi; böylece 1353 yılında gerçekleşecek olan Rumeli'ye geçişin önü açıldı.[79] Bundan sonra donanmanın merkezi sırasıyla İzmit, Gelibolu ve son olarak da İstanbul oldu.[79][100]

İnebahtı Deniz Savaşı'nı tasvir eden bir eser

İstanbul'un fethinde II. Mehmed, donanmadan yararlandı.[100] Karadeniz'de ve Akdeniz'de etkisi artan Osmanlı donanması, Mısır seferinde Osmanlı kuvvetlerine lojistik destek sağladı.[79][100] 1538 yılında Preveze Deniz Muharebesi kazanıldı. Bundan sonra Cerbe Deniz Muharebesi de kazanıldı, Malta kuşatıldı ancak bir şey elde edilemedi. Osmanlı donanmasını büyütmek için birçok tersane kuruldu, ihtiyaç duyulan malzemeler Kocaeli'den, Biga'dan, Samsun'dan, Kastamonu'dan ve Aydın'dan getiriliyordu.[97][101] Kaptan-ı Deryalara gelenek olarak Cezayir beylerbeyliği verilirdi.[97] Tersane-i Amire'nin bulunduğu Kasımpaşa'nın inzibat sorumlusu donanmaydı. Gelibolu, Akdeniz adaları ve İzmir'in bazı yerleri Osmanlı kaptanlarına dirlik olarak verilirdi.[102]

16. yüzyılda Hint Okyanusu'nda Portekiz Krallığı'na karşı Hadım Süleyman Paşa ve Piri Reis komutasında seferler düzenlendiyse de, Portekiz donanması üstün geldi ve Piri Reis idam edildi.[103] İnebahtı Savaşı'ndan sonra ağır kayıplar veren Osmanlı donanması, kayıplarını telafi etmeyi başardı.[104] Osmanlı İmparatorluğu, duraklama döneminden itibaren deniz ticaretinde Avrupalı devletlerden geri kaldı.[100] XVIII. Yüzyılda Mezomorto Hüseyin Paşa'nın girişimleri ile donanmada reform yapıldı.[79][97][lower-alpha 1] Fakat denizlerde ciddi bir üstünlük sağlanamadı. 1773 yılında Cezayirli Gazi Hasan Paşa'nın Kaptan-ı derya olmasıyla Bahriye Mektebi açıldı, burada modern eğitim verilmeye başlandı ve 1776 yılında Tersane-i Amire'nin yakınlarında ikinci Bahriye Mektebi olarak Hendesehane-i Bahri açıldı.[105] 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu, Fransa'nın Mısır Seferi'nde İngiliz donanmasından yardım aldı. Bundan sonra III. Selim'in reformlarını devam ettiren II. Mahmut devrinde donanma, 1827 yılında Navarin'de imha edildi.[106] II. Mahmut döneminde Amerikalı mühendislerin yardımlarıyla reformlar devam etti, Osmanlı tersanelerine modern deniz sanayi girdi ve dönemin en büyük savaş gemisi unvanını elinde tutan Mahmudiye de o dönemde denize indirildi. II. Mahmut'un ölümünden sonra bu mühendisler İstanbul'u terk etmek zorunda bırakıldı,[106] tahta çıkan Abdülmecit döneminde, 1840 yılında Bahriye meclisi kuruldu ve modern donanma çalışmaları devam etti. İlk denizcilik şirketi Şirket-i Hayriye de bu dönemde kurulmuştu. Abdülaziz döneminde ise, 1867 yılında Bahriye Nazırlığı kuruldu. Abdülaziz döneminde devam eden reformlar ile yabancı ülkelerden çok sayıda modern savaş gemisi satın alındı. 1878'den itibaren II. Abdülhamit'in güvensizliği sonucu donanma, Haliç'te terk edildi ve denize açılmadı.[100][106] 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'nda Osmanlı donanması kendini gösteremedi, 1909 yılında Donanma Cemiyeti'nin çabaları ile modern donanma çalışmaları halkın bağışlarıyla devam etti.[79][100] Bu cemiyetin çabaları ile çok sayıda modern savaş gemisi satın alındı, Alman subaylardan oluşan bir heyet ile reform çalışmaları canlandı. Trablusgarp Savaşı'nda ve Balkan Savaşları'nda Osmanlı donanması etkinlik gösterdi, fakat I. Dünya Savaşı'nda Ege Denizi'nde sınırlı faaliyet göstermek zorunda kaldı, Çanakkale Deniz Savaşları'nda başarılı oldu.[79][107] Donanma, I. Dünya Savaşı'nın ardından, Marmara Denizi'nde İtilaf kuvvetlerinin kontrolü altına girdi.[79]

Hava kuvvetleri

I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı uçağı imalatı

Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa tarafından 1909'da ilk adım atılan Osmanlı askerî havacılığı, resmi olarak 1 Haziran 1911 tarihinde Fen Kıtaları Müstahkem Genel Müfettişliği 2. Şubesi bünyesinde Havacılık Komisyonu adıyla faaliyete geçirilmiştir. Havacılık Komisyonu'nun temellerini Fransa’dan satın alınan biri 25, biri de 50 beygirlik iki uçak oluşturmuştur.

Toplum yapısı

Toplum asker ve reaya olmak üzere iki farklı tabakadan oluşmaktaydı. Asker dışındaki halk, "reaya", devlete vergi ödemekteydi. Osmanlı siyasal uygulamasında asker ve reaya kesin kurallarla ayrılmıştı.[108] Toplumsal köken, yetişme koşulları ve resmi görev bakımından askeri sınıf: kılıç ve kalem ehli olarak ikiye ayrılmaktaydı.[109] Halk ise müslüman ve müslüman olmayan "millet"lerden oluşuyordu.[110] Gayri müslimler ayrıca "cizye" vergisi ödemek dışında toplumdan bir ayrıma tabi değildi. Müslüman toplumun yaşantısı şeriat ile şekillenirken farklı milletlerin din ve örflerine göre mahalli yaşam tarzlarını koruma imkânı vardı.[111]

Ekonomi

20 kuruş banknot (1852)

Son padişaha kadar bütün Osmanlı paralarının üzerinde Kostantiniye ibaresi kullanılmıştır. Türk Kurtuluş Savaşı'nda Yunanların bunu ilk Doğu Roma İmparatoru I. Konstantin yerine Yunan Kralı I. Konstantin'i kastederek kullanmaları üzerine kullanılmasından vazgeçilmiştir.

Osmanlı'da merkezi otoritenin her yerde etkin olmasını sağlayan, devlet hazinesinden para harcanmadan asker yetiştirilen ve toprağın işlenmesini de sağlarken en uç beylere kadar güvenliği taşıyabilen bir sistem vardı. Buna Tımar sistemi deniyordu. Reayaya verilen toprakları 3 yıl bekletmeksizin işlemesi ve kazancından bir kısmıyla da tımarlı sipahileri yetiştirmesi gerekiyordu. Böylece devlet hazinesi de azalmıyor, üstüne üstlük her an savaşa hazır asker yetişmiş oluyordu.

Osmanlı'daki bir başka yapı da taşraydı. Başkent dışındaki her yer taşra olarak isimlendiriliyordu.

Diplomasi ve uluslararası ilişkiler

Demografi

Osmanlı Devleti'nin 600 yıllık varlığının çoğunda toplam vatandaş sayısı kesin verilere dayanmamıştır. 1881'deki sayıma kadar nüfus bilgileri vergi mükelleflerinin genel nüfusa oranlanmasıyla belirlenmekteydi. Vergiden hariç bir yöntem de hanelerin sayılmasıydı. Her evde 5 hane halkının bulunmasına dayalı bir varsayım yapılabilmekteydi. Varsayımlara dayalı nüfus tahminlerine göre: 1520'de Osmanlı İmparatorluğu'nda 11.692.480 kişi yaşamaktaydı. 1683'te 30.000.000, 1856'da 35.350.000 nüfus olduğu düşünülmektedir.[112] İlk resmi sayım 1881-1893 arasında 10 yıl süren bir çalışmayla yapılmıştır. İlk defa bu sayım: vergi, askerlik ya da herhangi bir amaçla değil; demografik bilgi elde etmek için yapılmıştır. Nüfus: Müslüman, Yunan (Makedonlar, Anadolu Rumları, Pontus Rumları, Kafkas Rumları dahil), Ermeniler, Bulgarlar, Katolikler, Yahudiler, Protestanlar, Latinler, Asurlular, Çingeneler gibi etnik, dini ve cinsel kategorilerde belirlenmiştir. Bu sayımda 17,388,604 olan nüfus, 1919 sayımında 14,629,000 kişi olarak belirlenmiştir.[113][114]

Dil

Devletin resmi dili Türkçedir. Uluslararası yazışmalar Türkçedir. Yerel yönetimlerde ise Türkçe ve bölgenin yerel dili resmi işlerde yürürlükte olan dildir. Bu diller Arapça, Arnavutça, Berberice, Boşnakça, Bulgarca, Ermenice, Farsça, Hırvatça, Kürtçe, Macarca, Rumca/Yunanca, Rusça, Sırpça ve birçok yerel dildir. Merkezi ilgilendiren konularda Türkçe, yereli ilgilendiren konularda yerel dil kullanılmıştır.

Bilim dili olarak Türkçe ve Arapça, edebiyat dili olarak ise Türkçe ve Farsça kullanılmıştır.

Din

İslam

Hilafet veya halifelik, Muhammed'in ölümünün ardından "sonra gelen, yerine geçen, ardından gelen" anlamında oluşturulan yönetim makamıdır. Halife ise Hilafet makamındaki kişiye denir. Muhammed'in ölümünden sonra makam bir süre daha bir yönetim biçimi olarak varlığını sürdürmüş olsa da zamanla daha çok İslami bir toplumu veya İslam devletini vurgulamak için kullanılan bir terim olmuştur.

Halifelik daha çok Müslümanların Sünnî kanadının temsilcisi olarak kabul görmüştür. Şiî kanadı büyük ölçüde Sünnî hilafet yönetimi altında yaşasa da Halife'yi kabul etmemişlerdir. Halifeliği Şiîlikteki ya da Alevilikteki İmamet'ten farklı kabul etmek gerekir. İmamet teokratik bir özellik taşımasına rağmen, Halifelik teokratik bir özellik taşımamıştır. Halifeler yetkilerini saltanat dahi olsa ümmetin biatı ile devralmışlar, yönetim işlerini de büyük ölçüde danışmaya dayalı olarak yürütmüşlerdir. Bu anlamıyla teokratik olmaktan öte dünyevîdir.

Halife, ilk zamanlarda İslam toplumunda ileri gelenlerin seçimiyle başa geldiği halde, Emevi ailesine geçmesinin ardından saltanat şeklini almıştır. Abbasi Hanedanı'ndan gelen halifelerin 10. yüzyılda zayıflamasına kadar devlet başkanı görevini yürüten halife, bu dönemde siyasi gücün yerel hükümdarların eline geçmesinin ardından sadece ruhani önder veya İslami toplulukların onursal lideri haline gelmiştir. Abbasiler döneminde Bağdat'ta yaşayan halife, Moğolların 1258 yılında Bağdat'ı yağmalamaları sonucunda Mısır'a Memluk himayesine kaçmış, 16. yüzyılın başında Yavuz Sultan Selim'in Memluklar'a son vermesiyle birlikte İstanbul'a taşınmıştır. 29 Ekim 1923'te cumhuriyetin kurulmasıyla halifeliğin vârisi Türkiye olmuştur. 3 Mart 1924 tarihinde laiklik ilkesi gereğince halifelik Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından resmen kaldırılmıştır.

Musevilik ve Hristiyanlık

İslam inancında "semavi dinler" olarak kabul edilen Musevilik ve Hristiyanlık dinlerinin mensupları, millet sistemi sayesinde o dönemde Batı ülkelerinde azınlık dinlerine gösterilen hoşgörünün üzerinde bir rahatlık içinde yaşamayı sürdürdüler. Hristiyanlığın Ortodoks ve Gregoryen kiliseleri millet sistemi içinde meşru bir şekilde örgütlenmiş durumdaydı. Bu inançlara mensup kişiler, kendi dini kurallarına göre yargılanırdı.

Buna karşılık millet sistemine dahil olmayan dinlerin, devlet içinde meşru bir varlığı bulunmuyordu.

Misyonerlik faaliyetleri

1820 yılında başlayan ve Kurtuluş Savaşı'nın sonuna kadar süren zaman içerisinde Osmanlı Devleti'nde misyonerlik faaliyetleri çok hızlı bir şekilde gelişmiştir. Misyonerlik faaliyetlerinin bu denli başarılı olmasında şüphesiz Osmanlı Devleti'nin Islahat Fermanı ile verdiği ayrıcalıklar, kapitülasyon anlaşmaları ile verilen ayrıcalıklar ve Osmanlı Devleti'nin bölgelerine ilgi göstermemesi etkili olmuştur. Başlangıçta kendilerine Anadolu'da hedef bulamayan misyonerler daha sonra Ermenilere odaklanıp çalışmalarında başarılı olmuşlardır. Açtıkları okullardan mezun olanların başarılı olmaları bu okulların etkilerini artırmıştır. Hatta zamanla Müslüman Türkler dahi çocuklarını bu okullara göndermişlerdir.

Misyonerlerin genel hedef kitleleri, İslamiyet'in yaygın olduğu bölgeler olmuştur. Bu çalışma Osmanlı Devleti ile sınırlı kalmayıp Afrika kıtası, Arap Yarımadası, İran ve Orta Asya halklarına yönelik bir çalışmadır.

Ulaşım ve haberleşme

Eğitim

Kültür

Yeni Cami ve Eminönü pazarı, İstanbul, 1895'ler

Osmanlı Türkleri, kuruluş öncesi yüzyıllardan beri birlikte getirdikleri Arap ve Pers İslam kültürlerinin geleneklerinden ve dillerinden büyük ölçüde etkilenmişlerdi. Anadolu'ya yerleştikten sonra başta Yunan, Ermeni ve Yahudi olmak üzere yerli halkların kültürleriyle bir ölçüde kaynaştılar. Böylece eklektik tarzda bir Osmanlı kültürü ortaya çıktı. Özellikle İmparatorluk haline geldikten sonra diğer kültürlerle değişim süreklilik kazandı.

Osmanlı Hanedanını yöneten erkekler, eşlerini çeşitli etnik gruplardan aldılar ve bu nedenle sultanlar karışık ırk ve kültürel mirasa sahip oldular.

Edebiyat

Selçuklu Devleti'nin son yıllarında, bu devletin yıkılmasından sonra ve Osmanlı Devleti'nin başlangıç döneminde Anadolu beyliklerinin merkezinde Arapça ve Farsçadan geniş bir çeviri hareketi gerçekleşti. Bu merkezlerde ilk yapıtlarını veren yazarlardan daha sonra Osmanlı sarayınca korunan oldu.[115] Garibnâme (1330) mesnevisinin sahibi olan ve Yunus Emre yolunda ilahileri bulunan Kırşehirli Aşık Paşa, İlhanlılar'ın Anadolu valisi Timurtaş'ın vezirlerindendi. Süheyl-ü nevbahar (1350) mesnevisinin sahibi Hoca Mesut, Kelile ve Dimne çevirisini Aydınoğulları beyliğinde kaleme almıştı. Hüsrev ü Şirin (1367) mesnevisinin yazarı Fahri, Aydınoğulları beyliğinde yetişmişti. Hurşidname (1387) mesnevisinin sahibi Şeyhoğlu Mustafa, İskendername (1390), Cemşid ü Hurşid (1403) mesnevilerinin sahibi Ahmedi, Divan'ı ve Çengname (1402-1411) mesnevileriyle tanınan Ahmet Dai, Hüsrev ü Şirin (1421-1429) mesnevisinin sahibi Şeyhi, Germiyanoğulları beyliğinde yetişmişti. Bu dönemde özellikle İran şairlerinin kaside ve gazellerinde işlenen içki, aşk, tasavvuf, eğlence konuları, onların kullandıkları imgeler, başvurdukları benzetmeler Türkçeye aktarıldı. Gene bu örneklere dayanan aşk, serüven, tasavvuf konularıyla ilgili mesneviler yazılıyordu. Ancak uzun ünlüsü olmayan Türkçenin aruz veznine uydurulması güçlükler yaratıyordu. Böyle olduğu halde başlangıçta Türkçe sözcüklere, deyimlere hatta atasözlerine şiirde geniş yer veriliyordu. Halk diliyle kahramanlık işleyen yapıtlar, dinsel edebiyat ürünleri de vardı. Tokat kalesi dizdarı Arif Ali, I. Murat için Danişmentname'yi (1311, gününüze ulaşan yazması 1577) kaleme almıştı. Aynı nitelikli dinsel-destansı yapıtlardan Battalname ve Saltukname metinleri sonraki yüzyılın ürünleri arasındadır.[116] Ahmedi'nin kardeşi Hamzavi'nin gene aynı nitelikli Hamzaviname'si din ve kahramanlık konularını birlikte işleyen, halk diliyle yazılmış yapıtlardandır. Sadrettin'in Destan-ı geyik, Destan-ı ejderha'sı, Tursun Fakih'in Kıssa-i mukaffa, Gazavat-i emir ül-müminin Ali'si, Beypazarlı Maazoğlu Hasan'ın Feth-i kale-i Selasil, Cenadil kalesi cengi gibi yapıtları halk kitapları arasındadır.

Mimari

Erken dönem mimarisinde, yapılar ağırlıklı olarak İznik, Bursa ve Edirne şehirlerinde yer aldı. Yapılar daha çok Bizans mimarisi ve Selçuklu mimarisi etkilerini taşısa da, bu dönemde bir sonraki döneme dayanak oluşturacak fikirlerin ilk uygulamaları gerçekleşti. Bu uygulamalardan birisi, yapılarda kubbe kullanılması pratiğidir.

İstanbul'un Fethi'den itibaren, mimari eserler İstanbul'da yoğunlaşmaya başladı. Bu dönemde daha çok yüksek ve görkemli yapılar inşa edildi. Bu yapılar daha çok dinî yapılar ve kamu binalarıydı.

Lâle Devri'yle beraber, Batılılaşmanın etkisiyle Batılı tarzda binalar yapılmaya başlandı. Bu dönemde Boğaz kıyısına köşk yapma modası ortaya çıktı.

Süs sanatları

Müzik ve sahne sanatları

Türk sanat müziği Osmanlı elitlerinin eğitiminin önemli bir parçasıydı. Osmanlı sultanlarının birçoğu müzisyen ve besteciydi. III. Selim'in besteleri günümüzde hâlâ icra edilmektedir. Osmanlı klasik müziği büyük ölçüde Bizans müziği, Ermeni müziği, Arap müziği ve Fars müziği birleşmesinden oluşuyordu. Besteler Batı müziğindeki ölçüye biraz benzer olan usûl adı verilen ritmik birimler etrafında düzenlenmiştir. Melodi birimlerine Batı'daki moda biraz benzeyen makam denir.

Müzik aletleri olarak Anadolu ve Orta Asya enstrümanlarının (saz, bağlama, kemençe) bir karışımı, diğer Orta Doğu enstrümanları (ut, tambur, kanun, ney) ve daha sonraları geleneksel Batı enstrümanları (keman ve piyano) kulllanılır. Başkent ile diğer alanlar arasındaki coğrafi ve kültürel ayrım nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu'nda Türk sanat müziği ve Türk halk müziği şeklinde iki ayrı müzik tarzı ortaya çıktı. Eyaletlerde birkaç çeşit halk müziği oluştu. Ayırt edici müzik tarzlarıyla en baskın müzikler: Balkan-Trakya Türküleri, Kuzeydoğu Türküleri, Ege Türküleri, Orta Anadolu Türküleri, Doğu Anadolu Türküleri ve Kafkas Türküleridir. Ayırt edici tarzlardan bazıları: Mehter, Roman müziği, Oryantal dans, Türk halk müziğidir.

Karagöz ve Hacivat adı verilen geleneksel gölge oyunu, Osmanlı İmparatorluğu genelinde yaygındı ve bu kültürdeki tüm büyük etnik ve sosyal grupları temsil eden karakterler içeriyordu.[117][118] Tek bir usta tarafından, tef eşliğinde tüm karakterler seslendirilir ve oynatılırdı. Gölge oyununun kökeni belirsizdir.

Mutfak

Ekmek pişiren Türk kadını, 1790

Osmanlı mutfağı başkent İstanbul'da ve bölgesel başkentlerde tüm halkın hoşuna giden, kültürlerin erime potasıyla oluşan ortak bir mutfaktır. Bu farklılıklarla dolu mutfak imparatorluğun belli bölgelerinden getirilen şeflerin İmparatorluk Sarayı'nın mutfaklarında farklı malzemeleri yaratması ve denemesi ile mükemmelleşti.

Osmanlı Sarayı'nın mutfak kreasyonları Ramazan etkinlikleri sayesinde ve Paşa Yalılarında pişirilmesiyle nüfusun geri kalanına yayıldı. Bugün, Osmanlı mutfağı Türkiye'de, Balkanlar'da ve Orta Doğu'da yaşar, "bir zamanlar Osmanlı yaşam tarzında olan ortak vârisler ve onların mutfakları bu gerçeğin delilleridir".[119]

Yerel çeşitlere ve bunların arasında karşılıklı alışveriş ve zenginleştirmeye dayalı olması dünyanın herhangi bir büyük mutfağı için olağandır. Ama aynı zamanda büyükşehir geleneğinin zarif tadı ile homojenize ve uyumludur.[119]

Bilim ve teknoloji

Osmanlı tarihi boyunca, Osmanlılar diğer kültürlerden çevrilen el yazması kitaplar ile geniş bir kütüphane koleksiyonu oluşturmayı başardı.[120] Yerli ve yabancı el yazmaları arzusunun büyük bir kısmı 15. yüzyılda geldi. II. Mehmed Trabzonlu Yunan bilim adamı Georgios Amirutzes'e Batlamyus'un coğrafya kitabını tercüme ettirdi ve Osmanlı eğitim kurumları için kullanılabilir hale getirtti. Başka bir örnek ise aslen Semerkandlı gökbilimci, matematikçi ve fizikçi olan Ali Kuşçu; iki medresede profesördü ve İstanbul'da sadece ölümünden önceki 2 ya da 3 yılını yaşamasına rağmen yazıları ve öğrencilerinin faaliyetleri sonucu Osmanlı çevrelerini etkiledi.[121]

1577'de Takiyüddin 1580'e kadar astronomik gözlem yapacağı Takiyüddin'in Rasathanesini kurdu. Güneş yörüngesinin dışmerkezliğini ve apsis'in yıllık hareketini hesapladı.[122] Rasathanesi 1580'de yıkıldı.[123]

1660'ta Osmanlı bilim adamı Tezkireci Köse İbrahim Efendi Noël Duret'in 1637'de yazdığı Fransızca astronomik çalışmasını Arapçaya çevirdi.[124]

Şerafeddin Sabuncuoğlu ilk cerrahi atlas yazarı ve İslam tıbbının son majörü. Çalışmaları büyük ölçüde Ebû'l-Kasım Zehrâvi'nin Al-Tasrif'ine dayansa da Sabuncuoğlu kendine ait birçok yenilik getirdi. Kadın cerrahlar da ilk defa resimlendirilmiştir.[125]

Dakika ölçen ilk saat örneği Osmanlı saatçisi Meshur Sheyh Dede tarafından 1702'de yapıldı.[126]

Spor

Osmanlı İmparatorluğu'nda spor büyük önem taşımaktaydı ve hâliyle spor yapan kişi büyük ilgi ve saygı görmekteydi. Osmanlı'nın uğraştığı başlıca sporlar arasında; Güreş, Avcılık, kemankeşlik (ok atıcılığı), binicilik (Cündicilik), Cirit oyunları bulunmaktaydı.

Ayrıca bakınız

Notlar

  1. Mezomorto lakabı, Venedikliler tarafından verilmiş bir lakaptır ve yarı ölü anlamına gelmektedir. Bazı kaynaklarda mezomorta ve mezemorto olarak da geçmektedir.

Kaynakça

  1. Rein Taagepera (Eylül 1997). "Expansion and Contraction Patterns of Large Polities: Context for Russia". International Studies Quarterly. 41 (3): 498. doi:10.1111/0020-8833.00053. JSTOR 2600793. 19 Kasım 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Eylül 2020.
  2. Turchin, Peter; Adams, Jonathan M.; Hall, Thomas D (Aralık 2006). "East-West Orientation of Historical Empires". Journal of World-Systems Research. 12 (2): 223. ISSN 1076-156X. 20 Mayıs 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Eylül 2016.
  3. Turchin, Peter; Adams, Jonathan M.; Hall, Thomas D (Aralık 2006). "East-West Orientation of Historical Empires". Journal of World-Systems Research. 12 (2): 223. ISSN 1076-156X. 20 Mayıs 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Eylül 2016.
  4. Erickson, Edward J. (2003). Defeat in Detail: The Ottoman Army in the Balkans, 1912–1913. Greenwood Publishing Group. s. 59. ISBN 978-0-275-97888-4. 2 Eylül 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Eylül 2020.
  5. Ekmeleddin İhsanoğlu (2004). Osmanlı askerlik literatürü tarihi. İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi. s. 741.
  6. "Osmanlı banknotu". 28 Mart 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Ağustos 2010.
  7. "Osman Gazi". atilim.edu.tr. Erişim tarihi: 21 Nisan 2009.
  8. "East-West Orientation of Historical Empires and Modern States" (PDF). Journal of World-Systems Research. Aralık 2006. 17 Mayıs 2016 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 14 Eylül 2020.
  9. "Prof. İnalcık: Osmanlı 1302'de kuruldu". 27 Kasım 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Temmuz 2009.
  10. Bilim.org - ""Osmanlı İmparatorluğu Söğüt'te değil Yalova'da kurulmuştur". 28 Mayıs 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. 23 Mayıs 2009 tarihinde erişilmiştir.
  11. "Osmanlı İmparatorluğu'nun En Geniş Sınırlarını Gösteren Harita". 23 Mayıs 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Mayıs 2009.
  12. "Directholidays - Lanzarote". 20 Ocak 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Ocak 2009.
  13. "Discover South Iceland - Vestmannaeyjar". 24 Temmuz 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Nisan 2009.
  14. "Lundy". tripatlas.com. 26 Nisan 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 28 Aralık 2009.
  15. Stone, Norman "Turkey in the Russian Mirror" pp. 86–100 from Russia War, Peace and Diplomacy edited by Mark & Ljubica Erickson, Weidenfeld & Nicolson: London, 2004 0-297-84913-1.
  16. Demir, Hande Seher (2013). "Klasik Dönem Osmanlı Devleti'nde Din-Devlet İlişkilerinin Laiklik, Sekülerizm, Teokrasi ve Din Devleti Sistemleri Kapsamında İncelenmesi". Ankara Barosu Dergisi. 27 Eylül 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Eylül 2013.
  17. "Osmanlı padişahları listesi". 1 Mayıs 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Nisan 2014.
  18. "Osmanlı padişahlarının nikâhlanması". 18 Ağustos 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Nisan 2014.
  19. "Osmanlı Hanedan Evlilikleri Üzerine Bazı Notlar" (PDF). Tarih Okulu Dergisi (TOD), XV. 2013. ss. 57-89. 20 Nisan 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 19 Nisan 2014.
  20. 10. Sınıf Tarih Ders Kitabı. MEB. 2009. ss. 30-55. ISBN 978-975-11-3213-0.
  21. "Devşirme". 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Nisan 2014.
  22. "Osmanlı Müesseseleri, Teşkilatı ve Medeniyeti Tarihine Genel Bakış / Prof. Tayyib Gökbilgin". 3 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Nisan 2014.
  23. "Neither Muslims nor Zimmis: The Gypsies (Roma) in the Ottoman State" (PDF).
  24. "Arşivlenmiş kopya". 6 Mayıs 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Mayıs 2014.
  25. "Arşivlenmiş kopya". 31 Ocak 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Mayıs 2014.
  26. "Arşivlenmiş kopya". 6 Mayıs 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Mayıs 2014.
  27. E. J. Brill (1974). "The Ottoman state and its place in world history". Brill Academic Publishers. ss. s. 18.
  28. "Sürüldüler ama bitmediler". turkiyegazetesi. 10 Mart 2013. 22 Nisan 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Ağustos 2013.
  29. "Osmanlı Hanedanı dört kıtada yaşıyor". milliyet. 15 Temmuz 2010. 5 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Ağustos 2013.
  30. "File:The London Gazzette (Thursday, 9 January 1672).jpg". Wikimedia Commons. 20 Eylül 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Ocak 2013.
  31. Özdamarlar, Metin (2009). "Kuruluş". İlk Adımlar. Timaş Yayıncılık. ss. 12, 13. ISBN 978-975-263-887-7.
  32. Tektaş, Nazım (2006). "Giriş". Çadırdan Saraya Saraydan Sürgüne Osmanlı. Çatı Yayıncılık. ss. 9, 10. ISBN 975-7645-70-2.
  33. "İnalcık: Osmanlı Kayı Boyu'ndan değil". Haber7.com. 23 Ağustos 2009. 6 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Mart 2019.
  34. "ERTUGRUL GAZI". enfal.de. 26 Kasım 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Ocak 2010.
  35. Şahiner, Atilla (2007). "Osman Gazi". Osmanlı Tarihi. Timaş Yayıncılık. ss. 16, 17. ISBN 978-9944-75-902-1.
  36. "Ertuğrul Gazi". Kimkimdir.gen.tr. 9 Kasım 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ocak 2010.
  37. "Prof. İnalcık: Osmanlı 1302'de kuruldu". ntvmsnbc.com. 27 Temmuz 2009. 27 Kasım 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Kasım 2012.
  38. Nicol, Donald M., Byzantium and Venice: A Study in Diplomatic and Cultural Relations, (Cambridge University Press, 1999), 223.
  39. "Bursa'nın Fethi - Bursa Büyükşehir Belediyesi". bursa.bel.tr. 10 Nisan 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Kasım 2012.
  40. Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1945), "Gazi Orhan Beyin hükümdar olduğu tarih ve ilk sikkesi", Belleten C.VIII, s.207-211
  41. Heath, Ian and Angus McBride, Byzantine Armies 1118-1461 AD, (Osprey Publishing, 1995), 8.
  42. A History of the Byzantine State and Society, Treadgold, W., Stanford Press, 1997
  43. R.G. Grant, Battle: A Visual Journey Through 5,000 Years of Combat, Dorling Kindersley Publishers Ltd, 2005. ISBN 0-7566-1360-4
  44. İsmail Hakkı Uzunçarşılı "Karesi Vilâyeti Tarihçesi", Zağnos Kültür ve Eğitim Vakfı (2000), sf.68. ISBN 975-94473-3-9.
  45. Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye, Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-I, Klasik Dönem (1302-1606): Siyasal, Kurumsal ve Ekonomik Gelişim, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2009, s. 49-53. ISBN 978-9944-88-465-1
  46. Aktepe, M. Münir (1950) "Osmanlıların Rumelide ilk fetihleri: Çimpe kalesi", Tarih Dergisi, C.2 say.283-307
  47. "Şehzade Bayezid (Yıldırım Bayezid)". amasya.gov.tr. 25 Ekim 2012 tarihinde kaynağından (DOC) arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Kasım 2012.
  48. Feridun Bey, Münşeattü's Selâtin, İstanbul, Hicri. 1274-1275 (Osmanlıca)
  49. Alphonse de Lamartine (Eylül 2005) [1854]. Historie de la Turquie (Aşiretten Devlete). Bilge Kültür Sanat. (Çeviren: Dr. Reşat Uzmen). ss. 120,126,154,159, 160. ISBN 975-6316-54-3.
  50. Yücel, Yaşar M. (1963) "Kastamonu'nun ilk fethine kadar Osmanlı-Candar muüasebetleri", Tarihi Araştırmalar Dergisi C.I say.133-144
  51. Charanis,P. (1942) "The strife among Palaeologi and the Ottoman Turks (Palaeiologlar ile Osmanlı Türkleri arasında çekişmeler)", Byzantion C.16 say.286-314 (İngilizce)
  52. "Niğbolu Zaferi (25 Eylül 1396)". tsk.tr. 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Kasım 2012.
  53. Öztuna,T.Yılmaz (1946). Ankara Muharebesi, İstanbul
  54. Sakaoğlu, Necdet (1999), Bu mülkün sultanları, İstanbul: Oğlak yayınları ISBN 975-329-299-6, say.52, 62, 67
  55. Norwich, John Julius (1982) A History of Venice, Londra:Penguin ISBN 0-14-101383-4 (İngilizce) say. 193-194
  56. Norwich, John Julius (1982), Byzantium: Decline and Fall, Londra:Penguin ISBN 0-679-41650-1 (İngilizce) say.378
  57. Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1995). Büyük Osmanlı Tarihi. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları.
  58. Stephen Turnbull, The Walls of Constantinople, AD 324-1453 27 Eylül 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Osprey Publishing, ISBN 1-84176-759-X.
  59. Joseph von Hammer: Osmanlı Tarihi Vol I (condensation: Abdülkadir Karahan), Milliyet yayınları, İstanbul. ss 79-80
  60. Ahdnameler ışığında Osmanlı-Venedik diplomatik ilişkileri - Ottoman-Venetian diplomatics, the Ahd-Names (İngilizce) 9 Kasım 2005 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Dr. Hans Theunissen, Leiden Üniversitesi, Hollanda, 1998, içinde 5. bölüm Venedik ile Türkmen Beylikleri Menteşe and Aydın - Venice and the Turcoman Begliks of Menteşe and Aydın 29 Nisan 2005 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  61. Sugar, Peter (1977). "Chapter 1: The Early History and the Establishment of the Ottomans in Europe". Southeastern Europe Under Ottoman Rule, 1354-1804 (Reprint). University of Washington Press. Erişim tarihi: 19 Mayıs 2007.
  62. İnalcik, Halil (1995) a.g.e. s.61-67
  63. Larousse (1993). Théma Larousse Cilt-1 sf.141. İstanbul: Milliyet.
  64. Atilla Şahiner (2008). "Osmanlı Tarihi". Lacivert Yayınları. s. 80.
  65. Kinross, Lord a.g.e. s.95
  66. Kafadar, Cemal, "Cem Sultan", (1999) Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, İstanbul:Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık A.Ş. C.1 ISBN 975-08-0072-9
  67. Brummett (1994), s. 52ff
  68. Nicolae Jorga: Geschiste des Osmanichen vol II, (çev: Nilüfer Epçeli) Yeditepe Yayınları, 2009, ISBN 975-6480-19-X ,s.217
  69. Prof. Yaşar Yüce-Prof. Ali Sevim: Türkiye tarihi Cilt II, AKDTYKTTK Yayınları, İstanbul, 1991 p 225-226
  70. Lokman (1588). "Battle of Mohács (1526)". Hünernâme. 15 Ekim 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 29 Haziran 2013.
  71. Savory, R. M. (1960). "The Principal Offices of the Ṣafawid State during the Reign of Ismā'īl I (907-30/1501-24". Bulletin of the School of Oriental and African Studies, University of London. 23 (1). ss. 91-105. doi:10.1017/S0041977X00149006. JSTOR 609888.
  72. Muir, William (2007) The Mameluke or Slave Dynasty of Egypt, 1260-1517 Piscataway, NJ: Gorgias Press. ISBN 978-1-59333-697-4. (İngilizce)
  73. E.J. Brill's First Encyclopaedia of Islam, 1913-1936, Vol.9, Ed. Martijn Theodoor Houtsma, (BRILL, 1938), 432.
  74. Hess, Andrew C. (Ocak 1973). "The Ottoman Conquest of Egypt (1517) and the Beginning of the Sixteenth-Century World War". International Journal of Middle East Studies. 4 (1). ss. 55-76. doi:10.1017/S0020743800027276. JSTOR 162225.
  75. Dr. Aybars Pamir. Osmanlı Egemenlik Anlayışında Senedi İttifak'ın Yeri. Yıl 2004 C.53 Sa.2 s.66-67. Tam metin 17 Kasım 2015 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  76. Yurdaydın, Hüseyin G. "Ferdî'nin Süleymannâme'sinin yeni bir nüshası". s. 12. 10 Eylül 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Şubat 2020.
  77. Haleoğlu, Mehmet (Aralık 2010). "Rodos'un Fethi". Sızıntı Dergisi. 28 Ağustos 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Haziran 2012.
  78. Imber, Colin (2002). The Ottoman Empire, 1300-1650: The Structure of Power. Palgrave Macmillan. s. 50. ISBN 0-333-61386-4.
  79. "TSK'nın resmi tarihçe sayfası". 23 Temmuz 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ocak 2013.
  80. Malcolm, Peter M. The Central Islamic Lands from Pre-Islamic Times to the First World War. Cambridge University Press. ss. 330, 331. 21 Temmuz 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 31 Ocak 2013.
  81. Kann, Robert A. (1974). A History of the Habsburg Empire, 1526-1918. Londra, İngiltere: University of California Press, Ltd. s. 62. ISBN 0-520-04206-9. 31 Aralık 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Şubat 2013.
  82. Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1983). Osmanlı Tarihi, II. cilt. Ankara. s. 382. ISBN 975-16-0012-X.
  83. Fernand Braudel. The Mediterranean and the Mediterranean world in the age of Philip II. ss. 929 ff. 31 Aralık 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 31 Ocak 2013.
  84. Tüzün, Güler (2004). "Muhteşem Süleyman". Tarihte Olağanüstü Kişiler. Ana Yayıncılık. s. 19. ISBN 975-7760-83-8.
  85. Kinross, Patrick Balfour (1979). "The Ottoman Centuries: The Rise and Fall of the Turkish Empire". William Morrow. s. 206.
  86. Findley 2005, s. 115
  87. Glazer 1996, "Osmanlı Müesseseleri"
  88. Toynbee 1974, s. 22-23
  89. Stavrides 2001, s. 20
  90. Quataert 2005, s. 93
  91. d'Osman Han 2001, "Osmanlı Padişah Veraseti"
  92. Quataert 2005, s. 90
  93. Peirce, Leslie. "The sultanate of women". Channel 4. 3 Aralık 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Nisan 2009.
  94. Glazer 1996, "Dış Tehditler ve İç Dönüşümler"
  95. "Arşivlenmiş kopya". 9 Ekim 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Ekim 2013.
  96. "Arşivlenmiş kopya". 13 Ekim 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Ekim 2013.
  97. Büyük Larousse (1986), Milliyet Yayınları, Cilt 17, s. 8946 - 8947
  98. "Karamürsel İlçesi Resmi tarihçe sayfası". 2 Aralık 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ocak 2013.
  99. "DZKK, Ünlü Türk Denizcileri". 26 Haziran 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ocak 2013.
  100. Büyük Larousse (1986), Milliyet Yayınları, Cilt VI, s. 3037 - 3041
  101. "Osmanlı Denizciliğinde Gemi Kazaları ve Dalışlar, Şenay Özdemir" (PDF). 17 Nisan 2012 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ocak 2013.
  102. "İlber Ortaylı ile Osmanlı Donanması, 03:00". 14 Ekim 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ocak 2013.
  103. "Piri Reis'in Hürmüz Seferi ve İdamı, Ertuğrul Önalp" (PDF). 2 Aralık 2012 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ocak 2013.
  104. "İnebahtı Savaşı ve Donanmanın Yeniden İnşası, İbrahim Etem Çakır" (PDF). 7 Kasım 2012 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ocak 2013.
  105. "Deniz Harp Okulu, Tarihçe Sayfası". 17 Ocak 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ocak 2013.
  106. "Sultan Abdülaziz'den I. Dünya Savaşı'na Osmanlı Donanması, Mehmet Beşirli". 29 Ekim 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ocak 2013.
  107. 20. Yüzyıl Ansiklopedisi (1990), Tercüman Yayınları, s. 76 - 79
  108. Halil İnalcık (1996). Osmanlı İmparatorluğu - Toplum ve Ekonomi. Eren Yayıncılık. s. 31-40. ISBN 9757622095.
  109. Kolektif. Türkiye Tarihi 2 Osmanlı Devleti 1300-1600. Cem Yayınevi. s. 129. ISBN 9754065640.
  110. "Arşivlenmiş kopya" (PDF). 10 Temmuz 2012 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Ocak 2014.
  111. "Arşivlenmiş kopya" (PDF). 12 Ocak 2014 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Ocak 2014.
  112. Behar, Cem, ed. 1996. Osmanlı Đmparatorluğu'nun ve Türkiye'nin nüfusu, 1500-1927. %Ankara: T.C. Basbakanlık Devlet Đstatistik Enstitüsü = State Institute of Statistics Prime Ministry Republic of Turkey.
  113. Karpat, 1978 & pp.237-274
  114. Shaw, 1978 & p.323-338
  115. Hamit Kemal, Liseler İçin Türk Edebiyatı Tarihi, A Yayınları, Ankara 2007
  116. Parla, Jale (2000). Don Kişot'tan Bugüne Roman. İstanbul: Pegasus Yayınları. ISBN 978-975-470-796-0.
  117. "Karagöz and Hacivat, a Turkish shadow play". All About Turkey. 20 Kasım 2006. 24 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Ağustos 2012.
  118. Emin Şenyer. "Karagoz, Traditional Turkish Shadow Theatre". Karagoz.net. 21 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Şubat 2013.
  119. Bert Fragner, "From the Caucasus to the Roof of the World: a culinary adventure", in Sami Zubaida and Richard Tapper, A Taste of Thyme: Culinary Cultures of the Middle East, London, Prag and New York, p. 52
  120. Ágoston and Alan Masters, Gábor and Bruce (2009). Encyclopedia of the Ottoman Empire. Infobase Publishing. s. 583. ISBN 978-1-4381-1025-7.
  121. Ragep, F. J. (2005). "Ali Qushji and Regiomontanus: eccentric transformations and Copernican Revolutions". Journal for the History of Astronomy. 36 (125). Science History Publications Ltd. ss. 359-371. 21 Haziran 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Mayıs 2013.
  122. Sevim Tekeli (1997). "Taqi al-Din". Encyclopaedia of the history of science, technology and medicine in non-western cultures. Kluwer. ISBN 0792340663.
  123. John Morris Roberts, The History of the World, pp. 264-74, Oxford University Press, ISBN 978-0-19-521043-9
  124. Ben-Zaken, Avner (2004). "The Heavens of the Sky and the Heavens of the Heart: the Ottoman Cultural Context for the Introduction of Post-Copernican Astronomy]". The British Journal for the History of Science. Cilt 37. Cambridge University Press. ss. 1-28. doi:10.1017/S0007087403005302.
  125. Bademci, G. (2006). "First illustrations of female Neurosurgeons in the fifteenth century by Serefeddin Sabuncuoglu". Neurocirugía. Cilt 17. ss. 162-5.
  126. Horton, Paul (1977). "Topkapi's Turkish Timepieces". Saudi Aramco World, July-August 1977. ss. 10-13. 22 Kasım 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Temmuz 2008.

Dış bağlantılar

This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.