İran tarihi

İran tarihi, tarihin en eski uygarlıklarından biri olan İran'ın tarihsel gelişimini ele alan tarihyazımı alanıdır.

Tarih öncesi

Günümüz İranını oluşturan tarihî bölge oldukça erken sayılabilecek bir dönemde insan yerleşmelerine sahne olmuştur. İran'ın tarih öncesi devirleri hakkında malumat sınırlı olmakla birlikte Güney İran'ın Eski Taş Çağı'nda insanlarla meskûn olduğu bilinmektedir.[1] Modern araştırmalar, 10.000 yıl öncesinden itibaren İran'ın yerleşik ahalisinin olup bu ahalinin şehir ve köyler kurduğunu ayrıca koyun ve keçinin evcilleştirilip sürülere bile sahip olunduğunu göstermektedir.[2]

MÖ 7. binyılda ise Tepe Tange Çakmak yerleşmesi sivrilir. İran yaylasında MÖ 6.-7. binyıllara tarihlenen köy ve tarımsal etkinlik izlerine rastlanmıştır. En ünlü sit, Kaşan yakınlarındaki Siyelk Tepe'dir.[3] Siyelk Tepe uygarlığı, Bakır Çağı'na aittir. Bu yerleşmenin Sami veya Hint-Avrupa kökenli değil aksine Asyalı bir halk tarafından kurulduğu sanılmaktadır.

Antik Çağ'da İran'da kuzeyde ne zaman geldikleri tam olarak bilinmeyen Orta Asya'dan gelen halklar (Ön Turanlılar[4] veya Proto-Alpler), güney ve güney batıda Elam uygarlığı ve Hint-Avrupa (Aryan) toplulukları vardı. Bugün İran kelimesinin kökeni olduğu düşünülen Aryan denilen Antik İran halkları, MÖ 2. binyılda İran platosuna göç ederek yerleşmişlerdi.[5]

MÖ 3. binyılda Güneybatı İran'da ve Güney Mezopotamya'da yükselen Elam uygarlığı, İran'da tarihi bilinen ilk siyasal oluşum ve kültür olup İran'ı o dönemin uygarlık merkezi durumuna getirmiştir.[1] Elamlılar, MÖ 3.000-640 yılları arasında yaşamış ve üç büyük boyun bir araya gelmesinden kurulu siyasal bir güç olmuşlardır. Zagros Dağlarının eteklerinde Mezopotamya ile ilişkide olan Elam ülkesinin Asyalı halkları, sonradan yüksek yaylalarda da benimsenen kendi yazılarını geliştirmişlerdir.[6] Eklemeli bir lisan olan Elamcanın ne Hint-Avrupa ne Sami ne de Sümerce ve Hurrice ile dil bağlantıları bulunamamıştır.[7] Elam uygarlığının başkenti Susa bugün İran'ın güney batısında başkenti Ahvaz olan Huzistan eyaletine bağlıdır.

Antik Çağ

Medler ve Ahamenişler

Elam medeniyetinin sükûtunun ardından başlayan Med dönemi, İran'ın dünya tarihinde öne geçmesine neden olmuştur. Medler, Demir Çağı'nın Hint-Avrupalı olduğu bilinen bir kavmidir. Nereden geldikleri bugün net olarak bilinmemekte olup yazı kullanmadıklarından okuryazar bir kavim de değillerdi.[8]

İran'daki kavimleri güçlü bir siyasal birlik haline getirerek bölgenin siyasal hayatında rol oynayacak duruma getiren Medler, muhtemelen MÖ 13. yüzyıl sonlarında Kafkasya üzerinden İran coğrafyasına girmişler ve Hazar Denizi'nin güneyine yerleşmişlerdir. Daha sonra yayılmaya başlayan Medler, yoğun olarak Ekbatan merkez olmak üzere Batı ve Güney İran'da varlıklarını sürdürmüşlerdir.[9][10]

MÖ 7. yüzyılda kurdukları Med İmparatorluğu ile kendilerinden sonra İran'ı bir bütün olarak birleştirecek Pers İmparatorluğu'nun oluşmasına zemin hazırlamışlardır. Anadolu'nun bir kısmını ve Mezopotamya'yı içine alan bir imparatorluk kuran ve 151 sene İran'da yönetimi ellerinde bulunduran Medler aynı zamanda Zerdüştçülük inancının İran'da yayılmasını sağlayarak bölgenin dinsel ve inanç yapısını etkileyecek bir oluşumun da kurucuları olmuşlardı.[5][11] Önce Medler, daha sonra Persler dönemi İran'ın kendi sınırlarının ötesine taşımasına yol açmış, Med ve Pers İmparatorlukları İran merkezli büyük devletler olarak hem İran'a hem de İran'ın çevresindeki ülkelere egemen olmuşlardır. Med Krallığı, Lidya ile yapılan barış antlaşmasından takriben 35 yıl sonra II. Kiros'un son Med Kralı Astyages'e karşı isyanından sonra yıkılmıştır.[10]

Ahameniş İmparatorluğu'nun en geniş sınırları.

Med hâkimiyetine akrabaları olan Ahamenişler son vermiştir. Ahameni adı hanedanlığın kurucusu Ahameniş'ten gelmektedir. Bu ad aynı zamanda yaklaşık 200 yıl imparatorluğu yönetmiş olan Pers kraliyet ailesinin de adıdır.[12]

Medlerden sonra gelen ve onlarla etnolojik ve kültürel açıdan akraba olan Ahameniş Hanedanı'nın kurmuş olduğu Pers İmparatorluğu, İran'ın kendi çevresini egemenlik altına aldıktan sonra tüm Anadolu'yu işgal etmiş ve Ege Denizi'ne kadar olan alanda uzun süre hükümranlığını sürdürmüştür. Perslerin anayurdu Parsia'dır. Yeri, Zagros Dağlarının güney ucunda yer alan bugünkü Fars eyaletine yaklaşık olarak denk düşmektedir. Hint-Avrupa koluna mensup Eski Farsça konuşan Ahameniş dönemi Persleri, dilleri bakımından İranî diye tanımlanan geniş bir topluluğun koluydu.[13][14]

II. Kiros ve I. Darius yönetiminde Pers İmparatorluğu o zamana kadar insanlık tarihindeki en büyük imparatorluk haline gelmişti. Bu imparatorluğun sınırları doğuda İndus Nehri ve Ceyhun Nehri'nden, batıda Akdeniz'e uzanıyor, Anadolu ve Mısır'ı kapsıyordu. Böylece Pers krallarının dünya imparatorluğu etnik, toplumsal, hukuksal ve politik açıdan sayısız farklı halkları, nüfus gruplarını ve idari birimleri kaplamaktaydı. Darius'un yazıtlarında vurgulandığı gibi Soğdiana'nın ötesindeki Sakalardan Nübye'ye, Hindistan'dan Lidya'ya kadar uzanıyordu.[15] Bu bağlamda Pers İmparatorluğu'nun tesis ettiği barış, sükûnet ve hoşgörü ortamında ziraat ve ticaret artmış, refah yükselmiş ve bölge insanlarının yaşam kalitesi de yükselmiştir.

Helenistik Dönem ve Seleukoslar

Hindistan'a kadar egemenlik alanı kuran Pers İmparatorluğu, Makedonya Kralı İskender'in Hindistan'a kadar uzanan alanda kendi devletini kurması ile sona ermiştir. İskender, MÖ 332 yılında son Ahameniş İmparatoru III. Darius'u meşhur İssos Savaşı'nda yenerek Pers İmparatorluğu'nu tarihten silmiştir. İskender, daha sonra Ahameniş topraklarının yönetimini üst düzey komutanlarına bırakarak bölgeden çekilmiştir. İskender aynı zamanda Helenistik kültürü de İran topraklarına taşımıştır. Milat sonrası yıllarda Romalıların Anadolu ile beraber Orta Doğu topraklarını egemenlikleri altına almasıyla hem Helenistik kültür hem de Perslerden gelen etkilere bu bölgelerde son verilecektir.

İskender'den sonra İran bölgesi, onun kumandanlarından Seleukos'un eline geçmiştir. Seleukos, başkentini Suriye'ye taşıyınca doğuyu ihmal etmiştir. Seleukosların bütün güçlerini batı sınırlarına harcayıp doğuyu ihmal etmeleri neticesinde ise doğu eyaletleri merkezden bağımsız hareket etmeye başlamış ve bu eyaletlerden Partya eyaletindeki Parni kabilesinin reisi Arşak, Seleukoslara karşı ayaklanarak diğer kabileleri kendi önderliğinde birleştirdikten sonra Part İmparatorluğu'nu kurmuştur.[16]

Part İmparatorluğu

Partlar, Aral Gölü ile Hazar Denizi bölgesinden göç eden, İskitlerle akraba göçebe bir kavimdir.[17][18][19] Onlar, gerçek anlamda İran sahasına Orta Asya göçebe kimliğinin ilk taşıyıcıları olmuşlardır. MÖ 3. yüzyılda ortaya çıkan bu imparatorluğu yöneten hanedana, Arşakî Hanedanı denmektedir. Partlar, yaklaşık olarak 500 yıl hüküm sürmüşler ve bu dönemde Roma'nın genişlemesine engel oldukları ve önemli ticaret güzergâhlarını ellerinde bulundurdukları için onların baş düşmanı olmuşlardır.

Part İmparatorluğu'nun MÖ 1. yüzyılın ortalarındaki hâkimiyet alanına bugünkü adlarıyla İran, Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Tacikistan, Afganistan ve Pakistan'ın bir bölümü ile Türkiye topraklarının Fırat Irmağı'nın doğusunda kalan kısmı giriyordu.[20] Part İmparatorluğu, Roma ile yapılan sonu gelmeyen savaşlar ve taht kavgaları neticesinde zayıfladıktan sonra Fars eyaletinin hâkimi Erdeşîr, Partlara karşı ayaklanarak IV. Erdevân'ı yenmiş, onu katletmiş ve ardından Sasani İmparatorluğu'nu kurmuştur. İran'da kurulan bu yeni hanedan adını Erdeşîr'in atası Sasan'dan almaktadır.[21] Böylece İran'ın yeniden güçlü bir devlet olarak ortaya çıkışı, 3. yüzyılın ilk yarısında kurulan Sasani İmparatorluğu döneminde gerçekleşmiştir.

Sasani İmparatorluğu

I. Şâpûr'un Valerianus ve Philippus'un önünde muzaffer şekilde resmedildiği Nakş-ı Rüstem'deki kaya kabartması.

Sasaniler, kurdukları devlet ile Orta Doğu ve Anadolu bölgelerinde Romalıların komşusu düzeyine geldiler. Roma İmparatorluğu'nun ikiye bölünmesinden sonra ortaya çıkan Bizans İmparatorluğu döneminde Sasaniler güçlü bir devlet olarak varlıklarını sürdürdüler ve Bizans'ı yenerek Karadeniz kıyısındaki topraklara sahip oldular. İran'ın tamamını, Kafkasya ile Küçük Asya'nın bir kısmını ve Türkmenistan bölgesini ellerine geçiren Sasaniler, ülkeyi ekonomik ve askerî alanda reformlarla geliştirmeye çalışmışlardır.

Sasaniler zamanında İran'da Zerdüştçülük devlet dini haline gelmiş ve İran kimliği öne çıkarılmıştır. Yine İran adının da ilk kez bütün bu coğrafyayı kapsayacak biçimde onlar tarafından kullanıldığı varsayılmaktadır.[22] Sasaniler döneminde dinî azınlıklar (Hristiyanlar ve Yahudiler) özel bir vergi ödemek şartıyla serbestçe hareket edebiliyorlardı.[23] Sasaniler zamanında İran'da sanat, müzik ve mimari alanlarında önemli gelişmeler kaydedilmişti. Ayrıca posta ve haber alma işleri de çok ileri düzeyde idi.

Sasaniler, Partlar gibi önemli ticaret güzergâhlarını ellerine geçirmeye çalışmışlardır. Ancak bu çabaları onları batıda Roma ve Bizans, doğuda ise Kuşan İmparatorluğu (daha sonra aynı bölgede Ak Hun İmparatorluğu) ve Göktürkler ile karşı karşıya getirmiştir. Sasanilerin en parlak zamanı, ülke içinde Mazdekçiliğin dinî ve toplumsal şiddet hareketlerine son veren, ülke dışında Bizans ile bir barış antlaşması yapıp Ak Hunları Ceyhun Nehri'nin kuzeyine atan ve gösterdiği iyi idare sebebiyle "adil" lakabı verilen I. Hüsrev dönemidir. I. Hüsrev, önemli ticaret yollarını ele geçirmiş, hatta Yemen'i bile Sasani eyaleti yapmıştı. Onun döneminde birçok yeni şehrin ve sarayın temeli atılmış, ticaret yolları tamir edilmiş ve yeni köprüler yapılmıştır. Antakya, Şam ve Kudüs'ü işgal edip devletin sınırlarını İskenderiye'ye kadar genişleten, aynı zamanda 626'da İstanbul'u dahi kuşatan II. Hüsrev'in saltanat yılları ise Sasanilerin son parlak dönemini oluşturmaktadır. Çünkü onun kazandığı başarılar kalıcı olmamış ve Bizans tekrar toparlanıp kaybettiği toprakları geri almaya başlamıştır. Özellikle Herakleios zamanında Bizans ordularının Sasani başkentine kadar uzanan seri seferleri İranlıların gücünü tamamıyla yok etmiştir. Bu sırada Bizans-Sasani çekişmesinden yararlanmak isteyen Araplar da kapıdaydılar.

Orta Çağ

İslam devri

7. yüzyılda İran'a Arapların taarruzu başlamıştır. Sasani-Bizans çekişmesinden yararlanan Araplar, İslam'ın gücü ile giderek Orta Doğu'nun çeşitli bölgelerinde yayılma şansı elde etmişlerdir. Arap-İslam yönetimi İran'da yeni bir devlet yapısı kurup İran halkının Müslümanlaşmasını sağlamıştır. Ömer devrinde 637 yılında Kadisiye Zaferi, 638 yılında Celûlâ Zaferi ve 642 yılındaki Nihâvend Zaferi ile Sasanilere ağır darbeler indirilmiş ve böylece İslam ordularının önündeki engel kaldırılmıştır. Daha sonraki yıllarda İran'ın ortasındaki İsfahan'dan Ceyhun'un batısına kadar Horasan bölgesi ve Hazar Denizi'nin batısında bulunan Derbent şehri Müslümanların eline geçmiştir.[24] Artık, 400 yıllık Sasani İmparatorluğu sona ermiş ve İran, Mısır, Suriye ve Mezopotamya gibi İslam devletinin bir eyaleti haline gelmişti. Emevî ve Abbâsî döneminde İran halkı tümüyle Müslümanlaştı. Ancak Fars ve Kirman gibi ana yollardan uzak eyaletlerde Zerdüştçüler kendi inançlarını korumaya devam ettiler.[25] Emevîler döneminde I. Yezîd'in iş başına gelmesiyle aşırı Arap milliyetçisi politikalar devreye girince İran, bu hanedana karşı yapılan muhalefetin merkezi durumuna geçti. Zaten geçmişte de Ali-Muâviye mücadelesinde İranlılar, Ali'yi tutmuşlardı.

Emevî Devleti'ni yıkan Abbâsî İsyanı'nda Horasan'da faaliyet gösteren Ebû Müslim, İranlı köylüler ve Emevîlerden hoşnut olmayan Arap kabilelerini kendi tarafına çekmeyi başarmıştı. Böylece Abbâsîler, İranlıların yardımı ile Araplara karşı 750 yılında kesin zafer kazandılar ve bu isyan neticesinde yıkılan Emevî Devleti'nin yerini Abbâsî Devleti aldı.[26] Abbâsî Devleti zamanında askerî ve idari zümrelerden pek çok İranlı, Arapların hizmetine girmiştir. Abbâsîlerin meşhur vezir ailesi Bermekîler de İranlı bir aile idi. Böylece Abbâsî Devleti, Sasani siyasi-idari kurumlarından yoğun bir şekilde etkilendi. Ayrıca devlet idaresinde önemli görevler İranlı bürokrat ve kâtiplere verilmişti.[25]

Arap hâkimiyeti zamanında birçok Arap kabilesi İran'a yerleştirilmiştir. Bunların içinde Hâricî ve Şii Araplar da vardı. Böylece çift yönlü bir etkileşim meydana geldi. Bir yandan İslamiyet ve Arapça hızla yayılırken öte yandan yeni gelenler eski İran kültür ve geleneklerinden etkilenmişlerdir. İran'ın Müslümanlaşması ile İslam'ın Altın Çağı olarak adlandırılan 8.-12. yüzyıllar arasındaki İslam medeniyetinin zirve döneminin oluşmasında Türkler ve Araplar ile birlikte İranlılar da üçüncü unsuru teşkil etmişlerdir.

İran'da iki asır süren Arap hâkimiyeti etkisini birçok alanda olduğu gibi dilde de göstermiştir. 10. yüzyılda Arap hâkimiyetinden sonra artık eski Pers dili Arap alfabesi ile yazılmaya başlanmış ve resmî vesikalarda Arapça kullanılmaya başlanmıştır. Böylece dile birçok Arapça kelime ve deyim girmiş ve şimdi kullanılan Farsça oluşmuştur. Tabii Selçuklularla birlikte Türkçe de Farsçaya etki edecek fakat en önemli tesir İlhanlılar ve Timurlular devrinde olacaktır. 19. ve 20. yüzyıllarda İran'a Rus taarruzu ve işgalleri neticesinde Rusça ile aynı dil grubundan olması itibarıyla İngilizce de Farsça üzerinde etkili olan dillerdendir. Bu sebeple bugün konuşulan Farsçada Arapça, Türkçe, Moğolca, Rusça, İngilizce kelime ve deyimler vardır.[27]

Kaynakça

Özel
  1. Özçelik 2002, s. 129.
  2. Potts, D. T. (2014). Nomadism in Iran From Antiquity to the Modern Era (İngilizce). New York: Oxford University Press. s. 5.
  3. Güven 2010, s. 197.
  4. Günaltay, M. Şemsettin (1987). İran Tarihi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. s. 8.
  5. Mukaddem, Ahmed Saffar (1386). Zebân-ı Fârisi (Farsça). Cild-i Çehârom (Tarih, Ferheng ve Temeddün-i İran). Tahran. s. 3.
  6. Güven 2010, s. 198.
  7. Attar 2006, s. 24.
  8. Kaya 2015, s. 167.
  9. Özçelik 2002, s. 130.
  10. Kaya 2015, s. 168.
  11. Attar 2006, s. 26.
  12. Kuhrt 2013, s. 353.
  13. Kuhrt 2013, s. 355.
  14. Kuhrt 2013, s. 360.
  15. Wiesehöfer, Josef (2003). Antik Pers Tarihi. A. İnci, çev. İstanbul: Telos Yayıncılık. s. 25.
  16. Naskali 2000, s. 394.
  17. Güven 2010, s. 201.
  18. Attar 2006, s. 30.
  19. Kaya 2015, s. 193.
  20. Kaya 2015, s. 194.
  21. Kaya 2015, s. 195.
  22. Attar 2006, s. 33.
  23. Naskali 2000, s. 395.
  24. Karaköse, Hasan (2006). Ortaçağ Tarihi ve Uygarlığı. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. s. 36.
  25. Özgüdenli, Osman Gazi (2000), "İran (Fetihten Safevîlere Kadar)", İslâm Ansiklopedisi, 22, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, s. 396
  26. Bala, Mirza (1950), "İran (Tarihi Bakış)", İslâm Ansiklopedisi, 5, İstanbul: Millî Eğitim Bakanlığı, s. 1017
  27. Aydoğmuşoğlu, Cihat. "İran Tarihine Genel Bir Bakış". acikders.ankara.edu.tr. Erişim tarihi: 14 Mart 2019.
Genel
  • Attar, Aygün (2006), İran'ın Etnik Yapısı, Ankara: Divan Yayıncılık
  • Güven, İsmail (2010), "Yakın Doğu Uygarlıkları", Uygarlık Tarihi, Ankara: Pegem A Yayıncılık
  • Kaya, Mehmet Ali (2015), İlkçağ Tarih ve Uygarlığı, Ankara: Pegem Akademi Yayınları
  • Kuhrt, Amelie (2013), Eski Çağ'da Yakındoğu, II, Dilek Şendil, çev., İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
  • Naskali, Esko (2000), "İran (Başlangıçtan Müslümanlar Tarafından Fethine Kadar)", İslâm Ansiklopedisi, 22, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı
  • Özçelik, Nazmi (2002), İlk Çağ Tarihi ve Uygarlığı, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım

 İşbu makale Cihat Aydoğmuşoğlu tarafından CC BY-SA 3.0 lisansı altında yayınlanan metin içermektedir.

This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.