Divan edebiyatı

Divan edebiyatı; yüksek zümre edebiyatı, havas edebiyatı, saray edebiyatı, enderun edebiyatı, klasik edebiyat, eski edebiyat, tarz-ı kadim gibi adlarla da anılan bu edebiyat için günümüz Türkiye'sindeki en yaygın olarak kullanılan adlardan birisi "divan edebiyatı" tabiridir. Bunun en büyük nedenlerinden birinin şairlerin manzumelerinin (yani şiirlerinin) toplandığı kitaplara "divan" denilmesi olabilir.[1] Öte yandan, divan edebiyatı gibi tabirlerin modern araştırmacılar tarafından geliştirildiğini ve halk-tekke-divan edebiyatları arasındaki ayrımların bazen oldukça muğlak olduğu ve bu edebiyatlar arasında ciddi etkileşimlerin de bulunduğu vurgulanmalıdır.[2]

1620'li yıllarda üretildiği ve bir İstanbul kahvehanesine ait olduğu düşünülen, şu anda İrlanda'daki Chester Beatty Kütüphanesinde bulunan minyatür. Kahvehaneler özellikle 16. yüzyılın ikinci yarasından itibaren divan edebiyatını besleyen önemli mekanlardandı. Burada şairler şiirlerini ilgililerle paylaşırlar ve şiirleri hakkında onlardan "geridönüş" alırlardı.

Divan edebiyatını Osmanlı'nın Anadolu ve Balkanlar coğrafyasındaki diğer Türk edebiyatı formları olan halk ve tekke edebiyatlarından ayıran temel fark onun kitlesi olduğu düşünülebilir. Zira divan edebiyatı daha çok saray ve medrese çevresindeki "okuryazar kesime" hitap etmektedir.[3]

Divan Edebiyatının Tarihsel Gelişimi

"Oluşum" Dönemi (Yaklaşık Olarak 1200-1450)

Şeyhî'nin (ö. 1431) Hüsrev ü Şirin adlı mesnevi türündeki eserinin Milli Kütüphane'de bulunan nüshasından bir görünüm.

Anadolu'daki Arap/Fars İslami edebiyatlarının etkisi altında gelişen bir edebi kültürün oluşumu Osmanlı'dan çok daha önce bir dönemde, Anadolu Selçuklu döneminde (1077-1308) başlamıştır.[4] Bu çerçevede Konya merkezli Anadolu Selçuklu sultanlarının özellikle Farsça edebi eserlerin üretimini teşvik ettiği görülmektedir.[5] Bu açıdan da Anadolu'da bu dönemdeki İslami (yazılı) edebi kültürün çoğunlukla Farsça olduğu vurgulanmalıdır.[6]

Anadolu Selçuklu Devleti'nin otoritesinin 13. yüzyılın sonlarından İtibaren zayıflamasıyla birlikte Anadolu'da ortaya çıkan Türkmen beylikleri döneminin temel ayırıcı özelliği ise eserlerde kullanılan dildir. Zira bu dönemde üretilen İslami edebi eserler daha çok Türkçe (bkz. Eski Anadolu Türkçesi) yapılır hale gelmiştir.[7][8] Bunun temel nedenlerinden biri dönemin Türkmen beylerinin Arapçadan ve özellikle de Farsçadan Türkçeye çeviriler yapılmasını teşvik etmiş olmasıdır.[9] Bu çerçevede bahsi geçen dönemde Fars ve Arap edebiyatlarına ait eserlerdeki temaların ve unsurların yeni gelişen Türkçe edebî eserlere aktarıldığı görülmektedir. Bu açıdan aşk, serüven, ve tasavvuf konularını işleyen ve Farsça ve Arapça mesnevilerin etkisinde altında olan Türkçe mesnevilerin ilk olarak bu dönemde yazılmaya başlanması şaşırtıcı değildir. Örneğin, Şeyyad Hamza'nın (ö. 1350'den sonra) Kur'an'da geçen Yûsuf Peygamber kıssasının anlatıldığı Yusuf ile Zeliha mesnevisini, Anadolu sahasında kaleme alan ilk şahsiyet olduğu düşünülmektedir.[10] Yine dönemin en üretken şairlerinden olan Gülşehrî'nin (ö. 1317’den sonra) de Fars edebiyatındaki önemli şahsiyetlerden olan Ferîdüddin Attâr'ın Mantıku't-Tayr adlı eserini genişleterek Türkçeye çevirdiği de vurgulanmalıdır.[11]

Bâkî'ye (ö. 1600) ait divanın Milli Kütüphane'de bulunnan nüshasından bir görünüm.

14. ve 15. yüzyılda ise Anadolu'daki İslami ve Türkçe edebi kültürün gelişmesinde yani divan edebiyatında Osmanlı sultanlarının hamiliği egemen olmaya başlar. Bu çerçevede özellikle II. Murad'ın divan edebiyatı tarzındaki eserlerin üretimini teşvik ettiği görülmektedir.[12] Bu dönemdeki divan şairlerinin en başında Şeyhî (ö. 1429’dan sonra) anılabilir. Germiyanoğulları beyliğinde yetişen Şeyhî, sırasıyla Emir Süleyman, I. Mehmed ve II. Murad'a musahip[13] olmuştur.[14] Şeyhî de selefleriyle benzer şekilde Fars edebiyatından ilham alarak Hüsrev ü Şirin (1421-1429) adlı mesneviyi yazmıştır ve bu eseri II. Murad'a sunmuştur.[15] Fakat Şeyhî'nin aynı zamanda konu bakımından akranlarına göre "yenilikçi" bir eser ortaya koyduğu da görülmektedir. Bu eserinin adı da Harnâme'dir.[16] Bu mizahi eserin konusu ise şöyledir: Aynı zamanda bir hekim olan Şeyhi; Çelebi Mehmed'i tedavi edince, Çelebi Mehmed ona bir köy hediye eder. Köye doğru giderken Şeyhî, yolda soyulur ve dövülür. Bunun üzerine Harnâme'yi kaleme alır. Eserde kaderi yük taşımak olan bir eşeğin semiren öküzlere özenmesi üzerine başına gelenler mizahi bir dil ile hicvedilmiştir.

Divan'ı ve Çengnâme (1405) isimli mesnevisiyle tanınan Ahmed-i Dâ'i (ö. 1421’den sonra) de ilk önce I. Bayezid daha sonra Emîr Süleyman'ın hizmetine girmiş fakat daha önce Germiyan beylerine hizmet etmiş şairlerdendir.[17] Dâ'i'nin en bilinen eserlerinden Çengnâme devrinin yaşantısını, özellikle de Emir Süleyman'ın işret meclislerini anlatır.[18] Dâ'i, Emir Süleyman’ın Edirne'deki sarayında, onun işret meclislerinin baş konuğu olup bu meclisleri anlattığı Çengnâme'nin konusunu oluşturan çeng, kanuna benzeyen, dik tutularak çalınan bir sazdır. Eser, çengin 24 teli ve klasik musikinin 24 makamından hareketle 24 bölüme ayrılmıştır. Bu eserde varlıklar konuşmakta ve kendilerini anlatmaktadır. Bu mesnevide konuşan varlıklar çeng isimli çalgı aleti ve onu oluşturan ipek teller, servi ağacı, ceylan derisi ve at kılıdır.

Bu dönem ile ilgili vurgulanması gereken son isim ise Ahmedî (ö. 1412-13) olabilir. Ahmedî'nin Edirne'de Emîr Süleyman’a sunduğu ve sekiz bin beyitten oluşan İskendername mesnevisi divan edebiyatında kaleme alınan ilk İskender mesnevisidir.[19] Ahmedî'nin, yine 1403 yılında Emir Süleyman'ın isteği üzerine kaleme aldığı Cemşid ü Hurşid adlı mesnevisi onun en çok tanınan eserlerinden biridir.[20] Ahmedî, Çemşid’i Hurşid’i Türkçede "yeniden yazarken" bu eserde çok sayıda değişikliğe gittiği ve bu hikâyeyi bir nevi "yerelleştirdiği" vurgulanmalıdır.[21]

"Olgunlaşma" Dönemi (Yaklaşık Olarak 1450-1600)

Divan şairlerinden Bâkî'ye (ö. 1600) ait bir minyatür.

II. Murad döneminden sonra, II. Mehmed (1451-1481) ve daha da önemlisi II. Bayezid (1481-1512) dönemlerinden itibaren divan edebiyatı önemli bir atılım yapmaya başlar.[22] Bu dönemi öne çıkaran en önemli unsurlardan biri, edebiyatçıların Fars ve Arap edebiyatlarından eserler çevirmeye ek olarak, artık Osmanlı Türkçesinde yazmanın daha da yaygın olmaya başlamasıdır.[22] Keza dönem şairleri yaptıkları bu uğraşı "Rûmî" ya da "Türkî" kılmak şeklinde kavramsallaştırmışlardır.[23]

Bu çerçevede ilk kuşakta üç şairin adı öne çıkmaktadır: Ahmed Paşa, Necâtî ve Zâtî. Bu şahıslardan Ahmed Paşa (ö. 1496-97), II. Mehmed ve II. Beyazıd dönemlerinde kazaskerlik, vezirlik, sancak beyliği ve kadılık gibi yüksek görevlerde bulunmuş ve kendi çağında hem gazel hem de kaside nazım şekillerinde ortaya koyduğu eserleriyle oldukça şöhret sahibi olmuştur.[24] Divan edebiyatının bu dönemdeki bir diğer öne çıkan şairi Necâtî (ö. 1509) ise Ahmed Paşa'dan farklı olarak Fars edebiyatına daha mesafeli durmuş ve eserlerinde yerel unsurlara daha çok yer vermiştir.[25] Bu dönemde öne çıkan üç şairden bir diğeri olan Zâtî'nin (ö. 1546) ise Latifi'ye göre 3000 gazeli, Âşık Çelebi'ye göre ise 1600-1700 gazeli ve 400 kasidesi bulunduğunu belirtilmektedir.[26] Nihayetinde, Zâtî'nin döneminde itibaren ise Osmanlı Türkçesinde eser üretmenin belli bir seviyeye geldiği düşünebilir.[27]

Bu ilk kuşak şairlerden sonra sonraki dönemde divan edebiyatı daha da yaygınlaşmaya başlamıştır. Örneğin, Bâkî (ö. 1600) bu dönemde yaşamıştır ve kendisi döneminde de oldukça ilgi görmüştür.[28] Kanunî Sultan Süleyman ile yakın ilişkiler geliştirmiş, daha sonra II. Selim ve III. Murat dönemlerinde de hem saraydan hem de toplumdan büyük bir itibar görmüştür.[29] Nihayetinde bu dönemin sonuna gelindiğinde divan edebiyatı artık kendi içinde "kanon metinleri" -yani kendi "klasik eserleri"- olan bir edebiyat haline gelmiştir.[30]

Bâkî'ye (ö. 1600) ait bir gazel. Necati'ye (ö. 1509) ait bir gazel. Ahmed Paşa'ya (ö. 1497) ait bir gazel.
Zülf-i siyâhı sâye-i perr-i Hümâ imiş

İklim-i hüsne anın içün pâdişâ imiş

Bir secde ile kıldı ruh-i âftâbı zer

Hak-i cenâb-ı dost aceb kîmyâ imiş

Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal

Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş

Görmez cihânı gözlerimiz yârı görmese

Mir'ât-ı hüsni var ise âlem-nümâ imiş

Zülfün esîri Bâkî-i bîçâre dostum

Bir mübtelâ-yı bend-i kemend-i belâ imiş[31]

Çıkalı göklere âhum şereri döne döne,

Yandı kandîl-i sipihrün ciğeri döne döne

Ayağı yir mi basar zülfüne ber-dâr olanun

Zevk ü şevk ile virür cân ü seri döne döne

Şâm-ı zülfünle gönül Mısrı harâb oldı diyü

Sana iletdi kebûter haberi döne döne

Sen durup raks idesin karşuna ben boynum eğem

İne zülfün koca sen sîm-berî döne döne

Ka’be olmasa kapun ay ile gün leyl ü nehâr

Eylemezlerdi tavâf ol güzeri döne döne

Sen olasın diyü yir yir asılup âyîneler

Gelene gidene eyler nazarı döne döne

Ey Necâtî yaraşur mutribi şeh meclisinün

Raks urup okıya bu şi’r-i teri döne döne[32]

Şol kara kaşın çatıp gönlüm hilâl etmek neden

Hey elâ gözlüm bizimle mekr ü al etmek neden

Âyet-i hüsnünle sen vaslın harâm etdin bana

Ben harâmî çeşmine kanım helâl etmek neden

Hüsnü kandilin uyarmış nûr-ı Hak'dan nûr-ı aşk

Zâhidâ inkâr-ı nûr-ı zü'l-celâl etmek neden

Âlemin gönlün yapar o seng-dil illâ benim

sırça gönlüm sındığıncs pây-mâl etmek neden

Dedim âhir cân ise maksûd nâzından me'âl

Dedi evvel âşıka fikr-i me'âl etmek neden

Gülşen-i vaslın hevâsında uçarken murg-ı dil

Âşiyân-ı hecrde bî-perr ü bâl olmak neden

Leblerinde hat görüp kan ağladım güldü dedi

Sâye-i ebrûm için egri hayâl etmek neden

Kâmetin sordum rakîbe işidüp dilber dedi

Ahmed İblis'e kıyâmetden suâl etmek neden[33]

Evliya Çelebi'nin (ö. 1682)Seyahatname'sinin 7.cildinin Topkapı Sarayı Müzesi Yazma Eserler Kütüphanesindeki nüshasından bir sayfa.

"Renklenme" Dönemi (Yaklaşık Olarak 1600-1800)

Bâkî'den sonra yani 17. yüzyılda ise divan edebiyatında artık daha önceki dönemden farklı tarzlarda eserlerin üretilmeye başlandığı görülmektedir.[34] Örneğin, Nâbi (ö. 1712), oğluna nasihat vermek maksadıyla yazdığı Hayriyye isimli mesnevisi ile divan edebiyatında didaktik tarzda eserlerin yazılmaya başlandığı görülmektedir.[35] Diğer taraftan Nef'i'nin (ö. 1635) hiciv tarzı eserleri de bu dönemin "renkliliğini" göstermektedir.[36] Benzer şekilde, Evliyâ Çelebi'nin (ö. 1684?) 10 ciltlik Seyahatnâmesi de yine bu dönemde yazılmıştır.[37]

18. yüzyılda ise bu yenilikçi yaklaşım devam etmiş ve bu çerçevede zaten divan edebiyatında hem dil (daha toplumsal) hem de içerik (daha dünyevi duygular) bakımından birçok yenilik yapan Nedîm (ö. 1730) de bu dönemde yaşamıştır.[38] Yine, sebk-i Hindi tarzının önemli bir temsilcisi sayılan Şeyh Galip (ö. 1799), Hüsn ü Aşk adlı eserini bu dönemde yazmış ve Şeyh Galip bu eserinde geleneksel tasavvufi kavramlara yeni bir bakış sunmuştur.[39]

Modern Dönem (Yaklaşık Olarak 1800 ve Sonrası)

19. yüzyıldan sonra divan edebiyatına olan ilgi Osmanlı dünyasında giderek zayıflamaya başlamıştır. Bunun en büyük nedenleri arasında Fransız, Alman, İngiliz gibi Avrupa edebiyatlarının ve değerlerinin Osmanlı dünyasında hızla egemen olması öne sürülebilir.[40]

Divan Edebiyatında Nazım ve Nesir

Divan edebiyatındaki eserler nazım (şiir) ve nesir (düzyazı) olarak iki biçimde yazılmıştır.

Nazım

Divan edebiyatındaki nazım biçiminde eserler aruz veznine bağlı belli kurallara tabiydi. Şairler eserlerini meydana getirirken aruz vezni bazlı kalıplara göre şiirlerini şekillendirirdi. Aruz vezni nazım şekillerine göre değişik kalıplarda kullanılırdı. Örneğin; rubaî nazım şekli ahreb ve ahrem adı verilen belli aruz kalıplarıyla yazılabilir. Rubai'de mısralar; a+a+b+a şeklinde kafiyelidir. Bununla beraber, bazı divan şairlerinin (örneğin, Nedîm) hece ölçüsüyle şiirlerine rastlamak da mümkündür. Fakat hece ölçüsüyle eser meydana getirmek Osmanlı dünyasında 19. yüzyıla kadar yaygın bir temayül olmamıştır[41].

Nazım biçimindeki eserleri oluşturan iki temel unsur vardır. Bunların ilki mısra, ikincisi ise beyittir. Mısra, divan edebiyatında aruz vezniyle meydana getirilmiş ifadelerin tek satırlık temel hâli olarak tanımlanabilir. Aynı vezinle yazılmış ve art arda gelen iki mısraya ise beyit adı verilir. Beyit, nazım biçimindeki eserlerdeki en önemli birimdir, zira nazım biçimindeki eserler beyitlerden oluşmaktadır.

Divan edebiyatındaki nazım eserlerdeki beyitler bir araya gelerek nazım şekillerini oluşturur. Bunlar gazel, rubai, kaside, tuyuğ, mesnevi, murabba, kıt'a, şarkı, müstezat, terkib-i bent, terci-i bent, musammat olmak üzere on iki türe ayrılır. Bu nazım şekillerinden özellikle mesnevi şekliyle çok sayıda hikâyenin (kahramanlık, aşk, tasavvufi vb.) yazıldığının altı çizilmelidir (Örneğin, İskendernameler, Yusuf u Züleyhalar, ve Ferhad ü Şirinler gibi).[42]

Aşağıdaki mısralar, Nedim'in (ö. 1730) "Kaside der Vasf-ı der İstanbul" adlı kasidesinin başından alınan bir beyittir.
Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl ü behâdır
Bir sengine yek pâre Acem mülkü fedâdır[43]

Nesir

Divan edebiyatındaki nesir metinleri, içeriklerindeki Arapça ve Farsça kelime kullanımı ve gramer yapıları gibi çok sayıda unsura göre göre üçe ayırmak mümkündür: Yalın, sanatlı (seci', ﺳﺠﻊ) ve orta. Öte yandan, vurgulanmalıdır ki tek bir nesir metinde hem sanatlı hem yalın hem de orta seviyede kısımların olması gayet sıradan bir durumdur. Yine aynı şekilde, nesir metinlerin belli kısımlarında nazım kısımlar da bulunabilir.

Yalın nesirde genellikle daha gündelik bir dil Osmanlı Türkçesi kullanılmıştır. Bu yüzden yalın tarzdaki nesir metinlerini okumak için genellikle ciddi bir Arapça ve Farsça bilgisine ihtiyaç yoktur. Benzer şekilde bu tarz nesir metinleri yazan şahısların Arapça ve Farsçadaki hâkimiyetleri de genellikle üst düzey seviyede değildir.

Aşıkpaşazade'nin (ö. 1484?) Tevarih-i Al-i Osman adlı tarih eserinden "yalın" nesre örnek bir parça (Not: 15. yüzyıl sonlarına aittir).
Hırmenkaya kafideri 'Osman Gazi-y-ilen ne vech-ile aşina oldılar ve ne'ylediler, anı bildürür.

'Osman Gazi kim sancagı begi olup at bindi, Köse Mihal dayim anun-ıla bile olurdı. Ekser bu gazilerün hidmetkar­ ları Hırmenkaya kafirleri-y-idi. Bir gün 'Osman Gazi Mi­hal'e eydür: "Tarakçı Yinicesi'ne segirdim idelüm dirüz, sen ne dirsin?" Mihal eydür: "Hanum! İmdi Sorkun üzerin­den Sarukaya'dan, Biştaş'dan geçelüm kim Sakaryı [Sakar­ya] suyını geçebilevüz ve hem dahı gaziler bize ol tarafdan gelürler." didi. "Ve Mudurnı vilayetini dahı urmaga kolay­ dur." didi.[44]

Sanatlı nesirde ise asıl amaç hüner ve marifet göstermek olduğundan bu tarz eserlerde Arapça ve Farsça kelime sayısı yalın metinlere göre oldukça fazladır. Bu tarz nesir metinlerini yazanlar doğal koşullarda medrese öğrenimi görmüş, Arapça, Farsça veya Osmanlı Türkçesinde yetkin kişilerdir. Hemen hemen her türde bu tarzda yazılmış nesir metinleri görmek mümkün olmakla birlikte genellikle mektuplar (münşeatlar) bu şekilde yazılmıştır.

Hoca Sadeddin Efendi'nin (ö. 1599) münşeatından "sanatlı" nesre örnek olan bir mektup (Not: 16. yüzyıl sonlarına aittir).
Sultan Murad Han, Taht-ı Saadet-bahta Cülüs İtdugünde, Şah Tahmusb'a Günderdügi Name Suretidür.

Ve illâ cenâb-ı rif'at-menâb, devlet-iyâb, izzet-kubâb, dârâ-yı baht-ı kisrâ, taht-ı sikender, fıtret-utârid, fitnet-cemşid, câh-hurşîd, külâh-ferîdûn, ferâset- Keykâvûs, kiyâset-i neyyir-i evc-i burc-i ikbâl, dürretü't-tâc-ı izz ve iclâl, meşrik- envâr, übhet metâli'i âsâr, menkıbet hâvî, mekârîm-i mefâhir-i râvî-i mehâsin, meâsir-i gürre-i cebîn-i devlet, gevher-i nigîn-i saâdet, mühr-i sipihr-i 'azâmet ve şehriyâr-i sipihr-i mühr-i fessat, tâcdârî-i haşmet-nümâ-yı izzet ve dest-gâhî-i Tahmâsî Şah, daafallâlu teâlâ meâlime kadrihi ve rifâ'atihi ve refa ,'lâme izze ve şevketihi, bedâyi`i revâyi'i gazâ-nişân ve cihâd âyetinden te'yidât-i ilâhî ile muvaffak olub, müeyyed-u munîs-i dîn-i mubîn olan...[45]

Orta tarz nesrin, nesir metinlerindeki en yaygın tarz olduğu söylenebilir. Bu tarzdaki nesir metinlerini hemen hemen her türde görmek mümkündür.

Evliya Çelebi'nin (ö. 1685) Seyahatname adlı seyahatname türündeki eserinden "orta" nesre örnek bir parça (Not: 17. yüzyılın üçüncü çeyreğine aittir).
Sene 1045 Ramazân-ı Şerîfinin leyle-i kadrinde Ayasofya-i Kebîr'de her sene üç gece ihyâ olunup niçe bin âdem cem‘ olur. Hakîr ol asırda merhûm u mağfûrun-leh üstâdımız Evliyâ Efendi'den hıfzı tekmîl edüp sekiz sâ‘atde kerrâtile hatm-i Şerîf edüp Seb‘a kırâ‘atin dahi me’hazları ve Şâtıbî kitâbıyla tekmil edüp Aşere kırâ’atine şürû‘ etmişdik.[46]

Divan Edebiyatında Türler

Divan edebiyatındaki nazım ve nesir eserlerin çok sayıda türü vardır.

Öne Çıkan Bazı Divan Edebiyatı Türleri

Divan Edebiyatında Söz Sanatları

Divan edebiyatında özellikle sanatlı ve orta tarzda nesir metinlerini ve elbette yine aynı tarzda nazım metinlerini meydana getiren çoğu şair söz sanatlarına başvururdu. Zira, şairin söz sanatlarındaki ustalığı o kişinin özellikle Osmanlı okuryazar kesimi nezdinde değerini artırırdı. Bu nedenle şairler şiirlerinde yıllar boyunca çok sayıda söz sanatı kullanmıştır.[47]

Eserlerde Mevcut Olan Bazı Söz Sanatları

Kaynakça

  1. Agah Sırrı Levend, Divan Edebiyatı: Kelimeler ve Remizler, Mazmunlar ve Mefhumlar (İstanbul, 2017), 13-15.
  2. Cemal Kurnaz, Halk Şiiri ve Divan Şiirinin Müşterekleri (Ankara, 2011), 221-230.
  3. Kuru, Selim S. "Rumi Edebiyat: Bir Yazınsal Geleneğin Oluşumu, 1450-1600," Türkiye Tarihi 1453-1603: Bir Dünya Gücü Olarak Osmanlı İmparatorluğu (Cilt 2), haz. Suraiya Faroqhi ve Kate Fleet, çev. Bülent Üçpunar (İstanbu, 2016), 654-655.
  4. A. C. S. Peacock, Islam, Literature and Society in Mongol Anatolia (Cambridge, 2019), 147-188.
  5. Songül Mecit, Anadolu Selçukluları: Bir Hanedanın Evrimi (İstanbul, 2017), 231-235.
  6. Sara Nur Yıldız (2017). "Sultan İçin Bir Nedîm: Râvendî ve Anadolu Selçukluları". Anadolu Selçukluları: Ortaçağ Ortadoğusu’nda Saray ve Toplum. Yapı Kredi Yayınları. ss. 79-97. Erişim tarihi: 5 Ekim 2020.
  7. Sara Nur Yıldız ve A.C.S. Peacock, haz. "Introduction," Islamic Literature and Intellectual Life in Fourteenth-and Fifteenth-Century Anatolia (Würzburg, 2016), 19-49.
  8. Yildiz, Sara Nur (1 Ocak 2012). "Karamanoğlu Mehmed Bey:: Medieval Anatolian Warlord or Kemalist Language Reformer? History, Language Politics and the Celebration of the Language Festival in Karaman, Turkey, 1961–2008". Religion, Ethnicity and Contested Nationhood in the Former Ottoman Space (İngilizce): 147-170. doi:10.1163/9789004216570_010.
  9. Yildiz, Sara Nur (1 Eylül 2014). "From Cairo to Ayasuluk: Haci Paşa and the Transmission of Islamic Learning to Western Anatolia in the Late Fourteenth Century". Journal of Islamic Studies (İngilizce). 25 (3): 263-297. doi:10.1093/jis/etu060. ISSN 0955-2340.
  10. Hasan Kavruk, Eski Türk Edebiyatında Mensur Hikâyeler (İstanbul, 1998), 64; Şeyyad Hamza, Destân-ı Yûsuf, haz. Emin Eminoğlu (İstanbul, 2008).
  11. Âmil Çelebioğlu, Sultan II. Murad Devri (824-855/1421-1451) Mesnevileri (Doçentlik Tezi, Atatürk Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesi, 1976), 31-32; Gülşehrî, Mantıku’t-tayr, haz. Agâh Sırrı Levend (Ankara, 1957).
  12. Amil Çelebioğlu, Türk Mesnevî Edebiyatı: Sultan II. Murad Devri (İstanbul, 2018), 147-391.
  13. "Arşivlenmiş kopya". 17 Şubat 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Şubat 2020.
  14. "Arşivlenmiş kopya". 17 Şubat 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Şubat 2020.
  15. Şeyhî, Hüsrev ü Şîrin’i: İnceleme-Metin, haz. Faruk Kadri Timurtaş (İstanbul, 1980); Faruk Kadri Timurtaş, Şeyhî Hayatı ve Eserleri (İstanbul, 1968).
  16. Faruk Kadri Timurtaş, “Harnâme," Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, 3/3-4 (1949), 369-387.
  17. İsmail Hikmet Ertaylan, Ahmed-i Dâî, Hayatı ve Eserleri (İstanbul, 1952)
  18. Ahmed-i Da‘ı, Çengname, haz. Gönül Alpay (Cambridge, 1975).
  19. Ahmedi, İskendernâme, haz. İsmail Ünver (Ankara, 1983); Caroline Sawyer, "Revising alexander: structure and evolution ahmedî's ottoman iskendernâme (c. 1400)," Edebiyât 13:2, 225-243
  20. Ahmedî, Cemşîd ü Hurşîd, haz. Mehmed Akalın (Ankara, 1975).
  21. "Arşivlenmiş kopya". 23 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Şubat 2020.
  22. Cemal Kafadar, "Between Amasya and Istanbul: Bayezid II, His Librarian, and the Textual Turnof the Late Fifteenth Century," Treasures of Knowledge: An Inventory of the Ottoman Palace Library (1502/3-1503/4) (2 Cilt), haz. Gülru Necipoğlu, Cemal Kafadar ve Cornell H. Fleischer (Leiden, 2019), 99-100.
  23. Cemal Kafadar, Kendine Ait Bir Roma: Diyar-ı Rum’da Kültürel Coğrafya ve Kimlik Üzerine (İstanbul, 2017), 59-139; Salih Özbaran, Bir Osmanlı Kimliği: 14.-17. Yüzyıllarda Rum / Rumi Aidiyet ve İmgeleri (İstanbul: 2004), 109-121.
  24. Harun Tolasa, Ahmet Paşa’nın Şiir Dünyası (Ankara, 2001).
  25. Hasibe Mazıoğlu, "Necati’nin Türk Dili ve Edebiyatının Gelişmesindeki Yeri," TDK Türk Dili, 10/114 (1961), 366-369.
  26. https://islamansiklopedisi.org.tr/zati 17 Şubat 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  27. Sooyong Kim, The Last of an Age: The Making and Unmaking of a Sixteenth-Century Ottoman Poet (Abindgon, 2017), 84-111.
  28. "Arşivlenmiş kopya". 9 Ekim 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Şubat 2020.
  29. Ahmet Hamdi Tanpınar, “Fuzulî ve Bâkî," Edebiyat Üzerine Makaleler (İstanbul, 1969), 152-156.
  30. Zeynep Altok, “Aşık Çelebi ve Edebi Kanon,” Aşık Çelebi ve Şairler Tezkiresi Üzerine, haz. Hatice Aynur ve Aslı Niyazioğlu (İstanbul, 2011), 117-132.
  31. "Arşivlenmiş kopya". 19 Şubat 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Şubat 2020.
  32. "Arşivlenmiş kopya". 19 Şubat 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Şubat 2020.
  33. "Arşivlenmiş kopya". 19 Şubat 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Şubat 2020.
  34. Mehmet Kalpaklı, Itrî Döneminde Osmanlı’da Şiir," Itrî ve Dönemine Disiplinlerarası Bakışlar, haz. Gönül Paçacı, İKSV ve OMAR (İstanbul, 2013), 19-22.
  35. Abdülkadir Karahan, Nâbî: Hayatı, Sanatı, Şiirleri (İstanbul, 1953).
  36. Haluk İpekten, Nef’î: Hayatı, Sanatı, Eserleri (Ankara, 1996), 55-97.
  37. Robert Dankoff, Seyyah’ı Âlem Evliyâ Çelebi’nin Dünyaya Bakışı, çev. Müfit Günay (İstanbul, 2010).
  38. Hasibe Mazıoğlu, Nedîm’in Divan Şiirine Getirdiği Yenilik (Ankara 1957), 32-64, 80.
  39. Victoria R. Holbrook, Aşkın Okunmaz Kıyıları, çev Erol Köroğlu ve Engin Kılıç (İstanbul, 1998).
  40. Suraiya Faroqhi, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam, çev. Elif Kılıç (İstanbul, 2014), 294-323.
  41. Mustafa İsen, “Divanlarda Heceyle Yazılmış Şiirler," Türk Kültür Araştırmaları, 29/1-2 (1993), 204-233.
  42. "Arşivlenmiş kopya". 17 Şubat 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Şubat 2020.
  43. "Arşivlenmiş kopya". 14 Şubat 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 14 Şubat 2020.
  44. Aşıkpaşazade, Osmanoğulları'nın Tarihi,haz. Kemal Yavuz ve M. A. Yekta Saraç (İstanbul, 2003), 330.
  45. Abdurrahman Daş, Osmanlılarda Münşeât Geleneği, Hoca Sadeddin Efendi'nin Hayatı, Eserleri ve Münşeâti (Doktora Tezi, Ankara Üniversiteisi, 2003), 237.
  46. Evliyâ Çelebi, Seyahatname (Cilt 1), haz. Robert Dankoff, Seyit Ali Kahraman, ve Yücel Dağlı (İstanbul, 2006), 109.
  47. Genel bir bakış için bkz. Menderes Coşkun, Sözün Büyüsü: Edebi Sanatlar (İstanbul, 2007).

    Temel Literatür

    • Agah Sırrı Levend, Türk Edebiyatı Tarihi (Ankara, 1973).
    • Agah Sırrı Levend, Divan Edebiyatı Kelimeler ve Remizler Mazmunlar ve Mefhumlar (İstanbul, 1943).
    • Ahmed Hamdi Tanpınar, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi (İstanbul 1985).
    • Ahmet Talât Onay, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı (Ankara, 1992).
    • Ahmet Atilla Şentürk, Osmanlı Şiiri Kılavuzu (İstanbul, 2016 - Devam Ediyor) (Henüz 3 cilt yayımlanmıştır).
    • Cem Dilçin, Örneklerle Türk Şiir Bilgisi (Ankara, 1983).
    • Fahir İz, “Giriş,” içinde Türk Edebiyatında Nesir (İstanbul, 1964).
    • Gönül Tekin, “Türk Edebiyatı: 13.-15. Yüzyıllar," içinde Osmanlı Uygarlığı II, haz. Halil İnalcık ve Günsel Renda (Ankara, 2004), 496-525.
    • Gönül Tekin, "Fatih Devri Edebiyatı," lstanbul Armağanı: Fetih ve Fatih içinde, haz. Mustafa Armağan (İstanbul, 1995), 161-235.
    • Günay Kut, “Türk Edebiyatında Klasik Dönem," Osmanlı Uygarlığı II, haz. Halil İnalcık ve Günsel Renda (Ankara, 2004), 526-567.
    • E. J. W. Gibb, Osmanlı Şiir Tarihi (3 Cilt) çev. Ali Çavuşoğlu (Ankara, 1998) (İngilizcede 1900-1909).
    • Halil İnalcık, Şâir ve Patron (Ankara, 2003).
    • Halil İnalcık, Has-Bağçede Ayş u Tarab (İstanbul, 2015).
    • Harun Tolasa, Ahmed Paşa’nın Şiir Dünyası (Ankara, 1973).
    • Harun Tolasa, Sehî, Latîfî, Âşık Çelebi Tezkirelerine Göre 16. Yüzyılda Edebiyat Araştırma ve Eleştirisi (İzmir 1983).
    • Haluk İpekten, Eski Türk Edebiyatı Nazım şekilleri ve Arûz (Ankara, 1985).
    • Haluk İpekten, Divan Edebiyatında Edebi Muhitler (Ankara, 1996).
    • Haluk İpekten, Türk Edebiyatının Kaynaklarından Türkçe Şu'ara Tezkireleri (Erzurum, 1988)
    • Haluk Gökalp, Eski Türk Edebiyatında Manzum Sergüzeşt-nameler (İstanbul, 2009).
    • Hasan Kavruk, Eski Türk Edebiyatında Mensur Hikayeler (Ankara, 1998).
    • Hatice Aynur, "Osmanlı Edebiyatı (1600-1800)," Türkiye Tarihi 1603-1839: Geç Osmanlı İmparatorluğu (Cilt 3), haz. Suraiya Faroqhi, çev Fethi Aytuna (İstanbu, 2011), 555-597 (İngilizcede 2006).
    • Mehmet Kalpaklı, haz. Osmanlı Divan Şiiri Üzerine Metinler (İstanbul, 1999).
    • Mustafa Nihat Özön, Türkçede Roman (İstanbul 1936).
    • Rıdvan Canım, Divan Edebiyatında Türler (İstanbul, 2010).
    • Rıdvan Canım, Divan Edebiyatının Kaynakları (İstanbul, 2016).
    • Selim S. Kuru, "Rumi Edebiyat: Bir Yazınsal Geleneğin Oluşumu, 1450-1600," Türkiye Tarihi 1453-1603: Bir Dünya Gücü Olarak Osmanlı İmparatorluğu (Cilt 2), haz. Suraiya Faroqhi ve Kate Fleet, çev. Bülent Üçpunar (İstanbul, 2016), 653-703 (İngilizcede 2013).
    • Talat Sait Halman, Osman Horata, Yakup Çelik, Nurettin Demir, Mehmet Kalpaklı, Ramazan Korkmaz ve M. Öcal Oğuz (haz.), Türk Edebiyatı Tarihi (4 Cilt) (Ankara, 2006).
    • Walter Andrews, Şiirin Sesi, Toplumun Şarkısı: Osmanlı Gazelinde Anlam ve Gelenek, çev. Tansel Güney (İstanbul, 2000) (İngilizcede 1985).

    Bağlantılar

    This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.