Sovyetler Birliği

Sovyetler Birliği (Rusça:  Советский Союз), resmî adıyla Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (Союз Советских Социалистических Республик , Soyuz Sovetskih Sotsialistiçeskih Respublik) ya da kısa adlarıyla SSCB (Rusça: СССР) veya Sovyetler, Petrograd’daki geçici hükûmetin Vladimir Lenin önderliğindeki Bolşeviklerce 1917 Ekim Devrimi'yle devrilmesinden sonra 1922 yılında kurulan ve 1991 yılına dek varlığını koruyan devlet.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
Сою́з Сове́тских Социалисти́ческих Респу́блик
Soyuz Sovetskih Sotsialistiçeskih Respublik
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
1922-1991
Devlet arması
Slogan
Пролетарии всех стран, соединяйтесь!
Proletarii vsekh stran, soyedinyaytes'!
(Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!)
 Sovyetler Birliği konumu (yeşil)
Başkent
ve en büyük şehir
Moskova
55°45′K 37°37′D
Resmî diller Rusça
Tanınan bölgesel diller

Azınlık dilleri
Etnik gruplar
(1989)
Resmî din
Yok (ateizm)
Demonim Sovyet
Hükûmet
Lider  
 1922-1924
Vladimir Lenin
 1924-1953
Josef Stalin
 1953-1964
Nikita Kruşçev
 1964-1982
Leonid Brejnev
 1982-1984
Yuriy Andropov
 1984-1985
Konstantin Çernenko
 1985-1991
Mihail Gorbaçov
Başbakan  
 1922-1924
Vladimir Lenin (ilk)
 1991
Nikolay Rıjkov (son)
Yasama organı Sovyetler Birliği Sovyetler Kongresi (1922-1938)
Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti (1938-1991)
Milliyetler Sovyeti
Birlik Sovyeti
Tarihî dönem 20. yüzyıl
30 Aralık 1922
22 Haziran 1941
9 Mayıs 1945
24 Ekim 1945
9 Ekim 1977
 Varşova Paktı'nın çözülüşü
1 Temmuz 1991
19-22 Ağustos 1991
 Beloveja Mutabakatı
8 Aralık 1991
 Dağılma
26 Aralık 1991
Yüzölçümü
1991 22.402.200 km2 (8.649.500 sq mi)
Nüfus
 1991
293 milyon
GSYİH (SAGP) 1990 tahminî
 Toplam
$2.7 trilyon
 Kişi başına
$9.200
GSYİH (nominal) 1990 tahminî
 Toplam
$2.7 trilyon
 Kişi başına
$9.200
Gini (1989) 0.275
düşük
Para birimi Sovyet rublesi (SUR)
Zaman dilimi UTC+2 ilâ +12
Tarih formatı gg/aa/yyyy
Trafik akışı sağ
Telefon kodu +7
ISO 3166 kodu SU
İnternet alan adı .su
Öncüller
Ardıllar
Buhara SHC
Beyaz Rusya SSC
Estonya
Finlandiya
Harezm SHC
Romanya Krallığı
Letonya
Litvanya
Rusya SFSC
Polonya
Transkafkasya SFSC
Tuva HC
Ukrayna SSC
Azerbaycan
Beyaz Rusya
Ermenistan
Estonya
Gürcistan
Kazakistan
Kırgızistan
Letonya
Litvanya
Moldova
Özbekistan
Rusya
Tacikistan
Türkmenistan
Ukrayna
Şu madde dizisinin bir parçasıdır:
Sovyetler Birliği
devlet yapısı

Avrupa'nın doğu kesimiyle, Asya'nın kuzey kesimi boyunca yayılan SSCB, II. Dünya Savaşı'ndan sonra 22.403.000 km²'lik yüzölçümüyle dünyanın en büyük ülkesiydi. Nüfus bakımından da 293.047.571 (Haziran 1991) kişiyle 3. sırada yer alıyordu. Aynı zamanda dünyanın başlıca siyasi ve askerî güçlerinden biri olan Sovyetler Birliği'nin batısında Norveç, Finlandiya, Baltık Denizi, Polonya, Çekoslovakya, Macaristan ve Romanya, güneyinde Karadeniz, Türkiye, İran, Afganistan, Çin, Moğolistan ve Kuzey Kore yer alıyordu. Kuzey ve doğu sınırlarını ise Arktik Okyanusu ve Büyük Okyanus çiziyordu. Birliğin başkenti Moskova, para birimi ise Sovyet rublesiydi.

1917 Ekim Devrimi ile iktidara gelen Vladimir Lenin önderliğindeki Bolşevikler tarafından 1922 yılında kurulan SSCB, Soğuk Savaş sürecinde Amerika Birleşik Devletleri'nin karşısında önemli bir güç konumunda idi. 1985 yılında iktidara gelen Mihail Gorbaçov'un başlattığı Glasnost ve Perestroyka denilen ve 6 yıl süren reformların ardından 1991 yılının sonunda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği resmen dağıldı. Birliğin dağılmasıyla bağımsız olan 15 cumhuriyetten 12'si bir araya gelerek Bağımsız Devletler Topluluğu'nu oluşturdu.

Tarih

Ekim Devrimi

Miladi takvime göre 7 Kasım (Jülyen takvimine göre 25 Ekim) 1917'de Rusya'da Bolşevikler geçici hükûmeti devirerek iktidarı ele geçirdiler. 8 Kasım'da Sankt-Peterburg'da açılan Rusya İşçi ve Asker Sovyetleri II. Kongresi'nde devrim lideri Lenin, Halk Komiserleri Konseyi (hükûmet) başkanı seçildi. Lenin ilk olarak savaşan tüm hükûmetlere ilhaksız ve tazminatsız bir barış önerisinde bulundu.[1] Barış kararnamesini toprak kararnamesi izledi. Büyük mülk sahipliği yasaklandı. Kilise ile devletin ayrılması, medeni nikâh, kadınlar ile erkekler arasında hak eşitliği, işletmeler üzerinde işçi denetimi, bankaların ulusallaştırılması, ulusal topluluk hakları vb. pek çok hak ve özgürlük getirildi. Fabrikalar işçi konseylerine devredildi. Büyük çoğunluğu Batı Avrupa devletlerince işletilen maden ocakları millileştirildi.

Soyluluk unvanları kaldırıldı ve herkes kanun önünde eşit kabul edildi. İşçilerin günlük çalışma süresi 8 saate indirildi. Çocuk işçi çalıştırılması yasaklandı. Çalışan herkese, çocuklara ve çalışamayacak durumda olan yaşlı ve hastalara sosyal güvence sağlandı. Hafta sonları tatil ilan edildi.

Bolşevikler eğitime çok önem veriyordu. Amaçları modern, prolekült anlayışıyla yetişmiş, milliyetçiliğe ve köhne geleneksel düzene düşman yeni bir "Sovyet insanı" yaratmaktı. Çocuk ve yetişkin herkes için eğitim seferberliği başlatıldı. Çarlık döneminde halkın sadece % 20'si eğitim imkanlarından faydalanabildiği için okur-yazar oranı oldukça düşüktü. Bu nedenle yetişkinler için işçi fakülteleri (rabfak) kuruldu. Bu fakültelerde işçilerin hem temel ve teorik, hem de mesleki ve pratik eğitim almaları sağlandı. Eğitim tüm toplum için ücretsiz ve mecburi hale getirildi. Böylece 1932'de çocukların %98'i bilfiil okula gidiyor olacaktı. Bu konuda verilen çabalar Sovyetler Birliği halkını %100'lük okuma-yazma oranına ulaştırmayı başaracaktır. Tabii bu eğitim-öğretim seferberliği Sovyet halklarını ilim ve teknolojide büyük başarılara imza atan bir toplum haline de getirecektir.[2]

25 Ocak 1918'de toplanan III. Sovyetler Kongresi'nde Rusya Federatif Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin kurulduğu ilan edildi. Eski Rus Çarlığı toprakları özerk cumhuriyetlere ayrıldı ve her ulusa yerel yönetimlerini örgütleme hakkı tanındı.

Ülkede kısa sürede birçok reform yapılmasına karşın uluslararası ilişkilerde önemli sorunlar yaşanmaktaydı. İngiltere, Fransa ve ABD, Sovyet hükûmetinin meşruiyetini kabul etmezken, Almanya da savaştan çekilen Sovyet hükûmetine çok ağır şartlar içeren bir barış anlaşması öneriyordu. Dışişleri Bakanı Lev Trotski Almanya'nın önerisine toprak talebinin olmadığı bir barış teklifiyle cevap verdi. Ancak bunu reddeden Almanya, Doğu Cephesi'nde Rusya üzerindeki saldırılarını arttırdı. Petrograd'a saldırı tehlikesi üzerine hükûmetin güvenlik amacıyla Moskova'ya taşınmasıyla tarihi şehir yeniden başkent oldu. Bolşevik komiser Trotski, Almanya'nın dayattığı ağır barış koşullarını kabul etmeyince uzlaşma sağlanamadı. Almanya'nın saldırılarının devrimin kazanımlarını tehlikeye atması, Trotski'nin görevinden azledilmesine sebep oldu. Dışişleri Komiserliğine getirilen Litvinov, Almanya ile yeniden diplomatik görüşmelere başladı. Sovyet hükûmeti barış için Berlin'in istekleri karşısında tavizler vermek zorunda kaldı.[3] Mart 1918'de Belarus'nın batı toprakları Almanya'ya bırakılarak Brest Litovsk Anlaşması imzalandı. Almanya'da devrim olacağını uman Lenin, böylece verilen tavizlerin telafi edileceğini ifade ediyordu. 1919'da Berlin'de Sovyet hükûmetinin de desteklediği ve Lenin'in yakın arkadaşı olan Rosa Luxemburg'un öncülüğündeki devrim girişimi başarısız olsa da Almanya'nın I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkması tavizleri kısmen geçersizleştirdi.

Lenin I. Dünya Savaşı'nda Avrupa'daki sosyal demokratların çoğunun kendi hükûmetlerinin saldırgan politikalarını desteklemelerini ve hükûmetlerinin savaş bütçelerini onaylamalarını Marksizm'e ihanet olarak değerlendirdi. Bu nedenle Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin adının Komünist Parti olarak değiştirilmesini önerdi. Bolşevik liderin önerisi Mart 1918'de kabul edildi ve parti resmî olarak Rusya Komünist Partisi adını aldı.[2]

Rusya’da devrim başarıya ulaşmasına rağmen Bolşevikler, Merkezi Rusya (Avrupa Rusyası) dışında özellikle toprak aristokratlarının yoğun olduğu kırsal bölgelerde yeterince güçlü değildi. 1918'de Çar yanlısı generaller, Birleşik Krallık, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri'nden aldıkları maddi ve askeri destekle Bolşeviklere karşı saldırıya geçtiler.[4] Lenin'in emperyalist savaş sırasında Çar ile diğer İtilaf devletleri arasında yapılan gizli paylaşım anlaşmalarını açıklaması Rusya'nın eski ortaklarını zor durumda bıraktı. Zaten müttefiklerinin savaştan çekilmesine karşı çıkan ve komünizmin kendi ülkelerinde de yayılmasından korkan emperyalist devletler gizli anlaşmaların da açıklanmasıyla Bolşeviklere karşı savaşmak üzere asker sevkiyatına başladılar.[5] Bolşevikler bir yandan Anton Denikin, Aleksandr Kolçak, Pyotr Vrangel gibi monarşi yanlısı generaller ve onların müttefiki dış mihraklarla, diğer yandan fırsattan istifade ederek toprak kazanma amacıyla Rusya'yı işgale başlayan Romanya, Polonya ve Japonya ile mücadele etmek zorunda kaldılar.

Lenin bu saldırılar karşısında Kızıl Ordu'yu örgütledi. Silahlı Kuvvetler Halk Komiseri olan Lev Trotski cepheye giderek Beyazlara karşı mücadeleyi organize etti. İçerideki karşı-devrimcilerle mücadele etmek için de Çeka kuruldu. Rusya Federatif Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin ilk istihbarat ve gizli servisi olan Çeka'nın kurucu önderi Feliks Dzerjinski de devrimi sabote etmeye çalışanlara ve devlet dairelerine sızan rejim düşmanlarına karşı sert tedbirler aldı. Ancak monarşi taraftarları Bolşevik hükûmetini devirebilmek için Beyaz Terör hareketlerine giriştiler.[6] Bunun üzerine özgürlükler geçici olarak kısıtlandı ve "Savaş Komünizmi" olarak adlandırılan bir dönem başladı. 1918 yazında saldırılar şiddetlendi. Almanya ile yapılan anlaşmayı bozarak Rusya'yı yeniden savaşa sürüklemek amacıyla Alman Büyükelçisi Wilhelm von Mirbach temmuz ayında düzenlenen bir suikastla öldürüldü. 30 Ağustos 1918'de ise Fanya Kaplan adında bir teröristin düzenlediği suikast Lenin'in ağır bir biçimde yaralanmasına sebep oldu. Ancak o gün Kuzey Komünü Bolşevik Komiseri Moisei Uritski öldürüldü.

İç savaş döneminde Beyazların Sovyet hükûmetini devirebilmek için batılı emperyalistlerle iş birliği yapmaları ve batılı askeri birliklerin Rusya'yı işgaline izin vermeleri toplumda infial yarattı ve tarafsız kitlelerin de Kızıl Ordu'ya katılımında etkili oldu. Bunun da etkisiyle 1919 yılından itibaren Bolşevikler Beyaz Terör'ü yenmeyi ve monarşi yanlısı beyaz orduları geri püskürtmeyi başardılar. Anti-komünist birliklerin düzensiz hareket etmesi ve Sovyet hükûmetine desteğin artması üzerine daha fazla kayıp vermek istemeyen ABD, Fransa ve İngiltere'ye ait askeri birlikler 1920 yılında Beyaz komutanları yalnız bırakarak ülkeyi terk ettiler. Desteksiz kalan monarşi taraftarı generaller de ülkedeki Beyaz askerleri kaderine terk ederek kaçmaya başladılar.

Bolşevikler hem enternasyonalist politikanın gereği olarak hem de rejimi güvence altına almak için sosyalizmin yayılmasını gerekli görüyorlardı. Bu amaçla 1919'da devrimin tüm dünyada yayılmasına öncülük edecek Komünist Partileri bir araya getiren III.Enternasyonal kuruldu. İtalya, Fransa, İspanya, Portekiz ve daha pek çok Avrupa ülkesinde Komünist Partiler kurularak Komintern'e katıldı ve sosyalizmin yayılması için dünya genelinde örgütlü bir mücadele başladı.[7] Ancak Bolşevikler bununla da yetinmeyerek, Macaristan ve Almanya deneyimlerinin başarısızlığının da etkisiyle amaçlarının kısa vadede gerçekleşmemesi olasılığını dikkate alarak, uluslararası politikada en azından Sovyet rejiminin kapitalist saldırılar karşısında güvenliğini temin etme amaçlı, sosyalizmi kabul etmeseler de bazı devletlerle işbirliğine gideceklerdir. Böylece emperyalist saldırganlığın itici gücüyle ortak düşmana karşı ortak amaçlar doğrultusunda Türkiye gibi bazı devletlerle ittifak yapmaktan çekinmeyeceklerdir.

SSCB'nin kurulması

1921'de Bolşevikler iç savaştan zaferle çıkarak tüm Rusya'da otoriteyi sağladılar. Beyaz Rusya, Ukrayna, Orta Asya ve Transkafkasya’da da Bolşevikler muhaliflerini bertaraf etmeyi başardılar.

1922'de savaş döneminde mecburi olarak kabul edilen sıkı politik ve ekonomik önlemler kaldırıldı. Lenin'in belirlediği ve Nikolay Buharin'in önemli ölçüde katkıda bulunduğu yeni ekonomik atılımları içeren NEP (Novaya Ekonomiçeskaya Politika/Yeni Ekonomi Politikası) kabul edildi. Toprak aristokratlarının sabotaj faaliyetlerine, kolektif çiftlikleri yağmalayarak üretimi düşürme çabalarına, karaborsacılık ve kasıtlı kıtlık yaratma girişimlerine karşı önlem amacıyla köylülerin serbest ticaret yapmalarına izin verildi. NEP emperyalist savaş ile iç savaşta daha da sarsılan ekonominin kısa sürede toparlanmasını sağladı.

1922 yılında devletin federal yapısı konusunda tartışmalar yaşandı. Milliyetler Halk Komiseri olan Stalin tüm cumhuriyetlerin Rusya Federatif Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti içinde özerk nitelikte teşkilatlanmaları gerektiğini savunuyordu. Lenin buna şiddetle karşı çıkarak tüm cumhuriyetlerin eşit statüde, egemenlik haklarının korunduğu birleşik bir federasyon planı hazırladı. Plana göre her cumhuriyetin birlikten ayrılma hakkı vardı. Sonunda federasyonun oluşturulmasında Leninist ilkeler kabul edildi.

30 Aralık 1922'de Rusya Federatif Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin, Beyaz Rusya SSC, Ukrayna SSC, Orta Asya ve Kafkas cumhuriyetleriyle birleşmesiyle Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği resmen kuruldu.[8]

Lenin yönetiminde SSCB

1917 yılında ilk sosyalist hükûmeti kurmayı başaran ve bu hükûmeti yaşatabilmek için zorlu koşullarda bedel ödemek pahasına da olsa mücadele veren Vladimir Lenin iç savaşın bitimiyle birlikte enkaz halindeki ülkeyi yeniden inşa edebilmek için sosyalist ilkelerden kısmen taviz vererek NEP'i uygulamaktan çekinmedi. Enerjinin ülke kalkınmasındaki önemini belirten Lenin ekonomik politikaların da buna göre uygulanması gerektiğini savundu. Tarım ile sanayinin modernize edilmesinin önemini vurgulayarak, tarımda ilkel yöntemlerin derhal terk edilebilmesi için güçlü bir sanayi hamlesine ihtiyaç olduğunu ifade etti.

Uluslararası alanda ise sosyalist devrimlerin yaygınlaşması için özellikle batılı sosyalist partilere destek vermekten çekinmeyen Lenin, Almanya'da 1919 yılındaki Spartaküs hareketinin başarısızlığı üzerine mücadelenin yönünü sömürge altındaki ülkelere çevirdi. Dünyanın pek çok yerinde emperyalist hegemonya altındaki halklara bağımsızlık çağrısı yaptı. Bu çağrı Moğolistan, Çin gibi bazı ülkelerde sosyalizme eşdeğer girişimlerle, Türkiye, Hindistan gibi bazı ülkelerde ise ortak amaçlar doğrultusunda karşılık buldu. Ancak bu mücadelelere verilen destek batının Sovyet hükûmetine yönelik tepkisini de kaçınılmaz kıldı.

1922 yılının Mayıs ayından itibaren sağlığı bozulan Lenin, vasiyetname olarak kabul edilen ünlü notlarını yazdırdı. Bu vasiyetnamede Komünist Parti'de önde gelen mücadele arkadaşlarının olumlu ve olumsuz yönlerini sıralayarak çeşitli uyarılarda bulundu. Partinin iki önemli ismi Stalin ve Trotski arasındaki çatışmanın tehlikesini vurgulayan Lenin, 1922 yılında Komünist Parti Genel Sekreteri seçilen Yosif Stalin'in yetkilerinin daraltılmasının gerekliliğini sebepleriyle birlikte açıkladı. Ancak Mart 1923'te felç olan ve konuşamaz hale gelen Lenin resmî liderliğini sürdürse de politikadan uzaklaşmak zorunda kaldı.

SSCB'nin siyasal ve ekonomik temellerini atarak dünyadaki ilk ve en büyük sosyalist devleti kuran Lenin 21 Ocak 1924'te öldü. Devrimin liderinin ölümüyle ülkede bir hafta sürecek yas ilan edildi. Birkaç günde 1 milyon insan Lenin'in naaşı önünde saygıyla eğildi.[9] Lenin'in naaşı tahnit edilerek, 27 Ocak 1924'te düzenlenen büyük bir cenaze töreniyle Moskova Kızıl Meydan'da bulunan Lenin Mozolesi'nde daimi istirahatgahına konuldu.

Stalin dönemi

KGB binası ve Feliks Dzerjinski'nin heykeli.

Lenin'in ölümünden sonra bir süre ülke onun istediği gibi kolektif iktidar (troyka) tarafından yönetildi. Ancak birlik ve beraberlik yönünde verilen onca demeç partideki rekabeti gizlemeye yetmedi. 1922'de Komünist Parti Genel Sekreterliğine getirilmiş olan Stalin bu yetki ile troyka içerisinde ön plana çıkmaktaydı. Zaten asıl rekabet de Kızıl Ordu'nun önderi Lev Trotski ile Milliyetler Halk Komiseri Josef Stalin arasında yaşanmaktaydı. Özellikle izlenecek ekonomik politika konusunda görüş ayrılıkları bulunmaktaydı. Lenin dönemindeki ekonomik politikanın belirlenmesinde etkili olan Buharin ısrarla NEP'i savunurken kimi Bolşevikler de hızlı bir şekilde kolektivizasyona geçilmesini savunuyordu. Stalin ise ilk başta bu tartışmalarda hakem rolü üstlenerek iktidarda daha geniş destek sağlamaktaydı. Önceleri Trotski'ye karşı Stalin ile uzlaşmaya çalışan Grigoriy Zinovyev ve Lev Kamenev 1925 yılında saf değiştirerek muhalif cepheye geçti. Ancak bu süreçte Stalin, partideki nüfuzunu kullanarak Kliment Voroşilov ve Vyaçeslav Molotov gibi destekçilerini önemli makamlara getirdi ve gücünü pekiştirdi. Partinin etkili isimleri Zinovyev ve Kamenev saf değiştirmişti ama Kızıl Ordu'nun lideri Trotski de Politbüro'dan ihraç edilmişti. Trotski, 1927'de Kazakistan'a sürgüne gönderildiğinde Stalin partinin ve ülkenin lideri konumuna gelmişti. Buharin'in savunduğu NEP'in gerekli iyileştirmeyi sağladığı savıyla sosyalizm için gerekli olan kolektif ekonomiye geçilmesi kararı alındı.

1924'te birleşik cumhuriyetlere ve Leninist ilkelere uygun yeni anayasa kabul edildi. Anayasal düzenlemeyle oy hakkı, sömürücü sınıfların varlığı dikkate alınarak işçi sınıfına ve kolektif köylüye verildi.

1927'de Tüm Birlik Sovyetleri Beşinci Kongresi'nde SSCB'nin ulusal ekonomik gelişimini sağlayacak olan Birinci Beş Yıllık Plan hazırlanarak kabul edildi. Sanayi ve tarım alanlarında tek tek belirlenen planın ilkeleri ülkenin hızlı bir şekilde kalkınmasını hedefliyordu. Lenin'in enerjiyi kalkınmanın temeli olarak kabul ettiği komünizm Sovyet iktidarı ve elektirifikasyonla sağlanır sözüne dayanarak enerji yatırımlarına önem verildi. Sanayinin ihtiyacı için ülkenin pek çok yerinde hidroelektrik santralleri kuruldu. Endüstriyel alanda ağır sanayiyi güçlendirme hamlelerine öncelik verildi.

Tarımda kulakların (büyük toprak sahibi zengin köylüler) tasfiyesi ve tüm toprakların kolektifleştirilmesi kararı alındı. Topraklar kolhoz ve sovhoz olarak ikiye ayrıldı. Kolektif köylü tarımsal üretimin büyük kısmını devlet mülkiyetindeki kolhoz ve sovhozlar üzerinde yaparken, her çiftçiye yasalarca belirlenmiş toprak mülkiyetini özel tasarrufunda işleme hakkı verildi. Bu, devrim öncesinde toprakların büyük kısmının mülkiyetine sahip az sayıda aristokratın tasarruf hakkıyla kıyaslandığında çok daha adil kabul edildi. Sanayi hamleleri henüz yeni atılmakta olduğundan tarım için gerekli olan makina ihtiyacında da ithalat yoluna gidildi. Bu nedenle ilk etapta İngiltere'den ithal edilen traktör araçlarıyla ilkel tarımdan modern üretime geçme konusunda da önemli bir adım atıldı. Ancak özellikle Ukrayna'nın batısında toprak aristokratları kolektifleştirmeye karşı gelerek kasıtlı olarak tarımsal verimi düşürme amacıyla sabotaj faaliyetlerine giriştiler. Traktör istasyonlarını yağmalayarak, kolektif çiftlikleri yaktılar. Bu durum hükûmetin sert tedbirler almasına sebep oldu. Böylece Birinci Beş Yıllık Planın hedeflerine dört yıl üç ay gibi bir sürede ulaşıldı.

1933'te başlatılan İkinci Beş Yıllık Plan döneminde SSCB'de 4500 fabrika ve enerji tesisi yapılarak hizmete açıldı. Üçüncü Beş Yıllık Planın 1938-1941 arasındaki döneminde 3000'e yakın sanayi tesisi kuruldu. Böylece II. Dünya Savaşı öncesi planlı dönemde 9000 dolayında büyük ölçekli sanayi tesisi açılmış oldu. 1940 yılı sonunda SSCB ağır sanayi üretimi 1913'tekinin 12 katına ulaştı. Sovyetler dünyanın üç büyük ekonomisinden biri oldu.

Tarım alanında Birinci Beş Yıllık Planın uygulandığı dönemde kolektif normlara uygun olarak 210.000 kolhoz oluşturuldu. II. Dünya Savaşı öncesinde tarımsal üretimin modernizasyonu için gerekli olan 6000'e yakın makine ve traktör istasyonu hizmete açılmış ve bu istasyonlarda yarım milyon traktör mevcut hale getirilmişti.[10]

1936'da yeni anayasa kabul edildi. Bu anayasada işçi ve köylülerin sosyalist devletinde sınıfsız toplumun sağlandığı gerekçesiyle ülkenin tüm yurttaşlarına oy hakkı tanındı. Bu dönemde Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan ve Türkmenistan'ın sınırları yeniden düzenlendi ve son şeklini aldı.

1936-1938 Moskova Duruşmaları sırasında Nikolay Buharin, Lev Kamenev ve Grigoriy Zinovyev gibi partinin üst düzey pek çok ismi istihbarat servisi NKVD tarafından tasfiye edildi. Ancak bu tasfiye hareketlerinde NKVD şefi Nikolay Yejov'un Stalin'i asılsız belgeler sunarak yanılttığı ve kendi rakiplerini ortadan kaldırmaya çalıştığı fark edilince yargılamaların seyri değişti. Bu defa Stalin'in emriyle görevinden azledilen Yejov yargılanarak 1940 yılında idam edildi. Tasfiye hareketleriyle hapse atılan pek çok kişi ise serbest bırakıldı.

Stalin döneminde dış politikada ise Sovyetler Birliği'nin kapitalist devletlerle barış içinde yaşama politikasına karşın batı Avrupa ülkelerindeki işçi hareketlenmeleri dolayısıyla tedirgin olan kapitalist cephe Nazi Almanyası ile ittifak oluşturmaktan çekinmedi. 1933'te Almanya'da iktidara gelen nazizm, sosyalizmin batıda yayılmasına karşı bir kalkan vazifesi görüyordu. Almanya ve İtalya'da devrimci güçlerin imha edilmesi ABD ve Birleşik Krallık tarafından memnuniyetle karşılandı. 1938'de Fransa ve Birleşik Krallık Almanya'nın Çekoslovakya'yı işgaline izin veren Münih Anlaşması'nı imzaladı.[11] Bu durum Çekoslovakya'nın toprak bütünlüğünü tehdit eden bir duruma karşı saldırıya geçebileceğine dair 1924'te güvence veren Sovyetler Birliği için şok etkisi yarattı. Fransa'nın da bu konuda teminat sunmasına rağmen 1938 Münih Anlaşması'nı çekinmeden imzalaması Sovyetler tarafından şiddetle eleştirildi.

II. Dünya Savaşı yılları

Sovyetler Birliği 1939'da Almanya ile saldırmazlık paktı imzaladı. Stalin'in Nazi tehdidine karşı ülkesinin güvenliğini temin etme amacıyla imzaladığı bu pakt Hitler'in Polonya ve Fransa üzerine saldırı başlatması için bir fırsat oldu. Nazi Almanyası ile ilişkileri bozulan Batı Avrupa devletleri ve ABD daha önce Sovyetlerin uzlaşı çabalarına karşın Hitler ile yaptıkları ittifaka rağmen bu defa Stalin'in Saldırmazlık Paktı'nı imzalamasını eleştirdiler.

1939'da Moldova, Litvanya, Letonya ve Estonya cumhuriyetleri SSCB'ye katıldı. Beyaz Rusya'ya ait olup 1920'de mecburi olarak Polonya'ya bırakılan topraklar da geri alındı ve batı sınırları da hemen hemen son şeklini aldı. Böylece Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği 15 birlik cumhuriyetinden oluşan bir devlet haline geldi.

Almanya 1939'da saldırmazlık paktı imzalamasına rağmen 22 Haziran 1941'de savaş ilanı yapmaksızın Sovyetler Birliği'ne ani bir saldırı başlattı. Rusya'nın iklim koşulları dikkate alınarak yazın başlatılan ve Barbarossa Harekatı adı verilen bu saldırıya hazırlıksız yakalanan Ruslar önceleri geri çekilmek zorunda kaldı. Sovyet generallerin Hitler'in imzaladığı pakta güvenmemesi gerektiği konusundaki uyarılarına rağmen yeterli hazırlığı yapmayan Stalin bu ani saldırı karşısında şok yaşadı. Nazilerin doğuya yönelmesi batı cephesindeki yükün hafiflemesi dolayısıyla müttefik devletler tarafından memnuniyetle karşılandı.

Almanlar Ukrayna'nın batısında Katolikler ve eski toprak aristokratı ailelerden aldıkları destekle kısa sürede Moskova ve Leningrad önlerine ulaştı. Geçtikleri her yeri ve bu arada büyük ve küçük ölçekli 32.000 sanayi kuruluşunu yağma etti. Üçüncü Beş Yıllık Plan yarım kalırken metalürji tesisleri, maden ocakları, tren istasyonları, demiryolları, sovhoz ve kolhozlar, makine ve traktör istasyonları imha edildi. Ancak Stalin doğru bir politikayla bu tesislerdeki taşınabilir olanları Ural dağlarının doğusuna taşınması emrini verdi. 1941'de Savunma Sanayi Halk Komiseri olan Dmitri Ustinov askeri sanayi tesislerinin Ural Dağları'nın doğusuna nakledilmesi görevini üstlendi. 80'den fazla askeri sanayi tesisi, 600.000 işçi, teknisyen, mühendis Leningrad'dan tahliye edildi.

Stalin 7 Kasım 1941'de Ekim Devrimi'nin 24.yıldönümünde Kızıl Meydan'da büyük bir geçit töreni düzenleyerek cepheye gidecek Kızıl Ordu askerlerine anavatan savunması konusunda kutsal mücadele çağrısı yaptı. Devrimin şehri Leningrad Naziler tarafından ablukaya alındı. Hitler'in amacı kışa kadar Moskova'yı teslim almaktı. Ancak Moskova'da güçlü bir savunma hattı oluşturan Sovyet birlikleri, Georgi Jukov'un komutasındaki direnişle Nazilerin şehre 100 km'den fazla yaklaşmasına izin vermedi. Kışın da gelmesiyle birlikte avantajlar Sovyetlerin lehine geçti. Bunun üzerine Merkezi Rusya'yı doğudan abluka altına almayı ve Hazar petrollerine ulaşmayı amaçlayan Hitler, emrindeki subayların donanım yetersizliği konusundaki uyarılarına rağmen Nazi ordularına Stalingrad'a hücum etme emri verdi. Geniş Rus steplerinin ortasında, Volga nehrinin iki yakasında kurulu şehrin yarısı Nazilerin işgali altına girdi. Şehirde partizan savaşları başladı. Cephede üstün tank kuvvetleriyle galip gelen Almanlar, partizan direnişi karşısında ise tam bir hezimete uğradı. Binlerce subayını şehirdeki partizan direnişinde kaybeden Naziler bozguna uğradı ve dağılmaya başladı. Mihver Devletleri'nin Doğu Cephesi'ndeki Nazi subayı Friedrich Paulus kumandasındaki en büyük ordusu olan 6. Ordu tamamen etkisiz hale getirildi ve Paulus teslim oldu. Bu teslimiyet savaşın kaderini değiştirdi ve Naziler geri çekilmeye başladı. Sovyet halkı ağır kayıplar verse de Kızıl Ordu 1943'te karşı harekâtı başlattı. Leningrad kuşatması yarıldı. Kızıl Ordu Nazileri Sovyet topraklarından kovmayı başardıktan sonra Polonya'dan itibaren tüm Doğu Avrupa'yı Nazi işgalinden kurtardı. Polonya'daki Nazi toplama kampları kapatıldı ve esirler serbest bırakıldı. Stalin, Kızıl Ordu'ya Berlin'e ilerleme emri verdi ve Nisan 1945'te Kızıl Ordu Berlin'e girdi. Mayıs ayında da Nazi Almanyası teslim olarak barış anlaşması istedi. Böylece II. Dünya Savaşı sona erdi.

Savaş boyunca Naziler milyonlarca Sovyet savaş esirini öldürdü.

II. Dünya Savaşı sonrası ve Stalin'in son yılları

Savaşın yıkımı Sovyet halkı için ağır oldu. Sovyetler Birliği çoğunluğu Ruslar olmak üzere farklı uluslardan 27 milyon kayıp verdi. Büyük şehirler yoğun bombardıman altında kaldığından sivil kayıplar askeri kayıpları aşmıştı. Sanayi bölgelerinin tahribatı ve tarımsal üretimin düşmesiyle ekonomi de ciddi bir darbe aldı.

Savaş sırasında Nazi işgaline direnen partizan birlikleri ve sosyalist partiler, Sovyetler Birliği'nin desteğiyle Çekoslovakya, Bulgaristan, Macaristan, Yugoslavya, Arnavutluk, Demokratik Alman Cumhuriyeti, Polonya ve Romanya'da iktidara gelerek söz konusu ülkelerde sosyalist halk cumhuriyetlerini kurdular. Uzakdoğu'da da yine Sovyetlerin desteğiyle Çin ve Kuzey Kore'nin sosyalizme yönelmesi savaş öncesi kuşatılmış olan ülkenin güvenliği ve müttefik kazanması açısından önemli gelişmelerdi. Ancak ABD ve müttefiklerinin komünizmin yayılmasından endişe etmesi ve Marshall Planı'nı uygulaması uluslararası gerilimin yaşanmasına sebep oldu. Ayrıca ABD ve uydu devletlerinin 1949'da kısaca NATO denilen Kuzey Atlantik Paktı ile Sovyetler Birliği'ne karşı askeri ittifak kurması dünyada yeni bir savaş tehlikesi yarattı.

Sovyet hükûmeti savaşın sebep olduğu yıkıma rağmen Dördüncü Beş Yıllık Plan ile ülke ekonomisinin yeniden toparlanmasını sağladı. Planlı ekonomi ve teknolojik ilerlemelerin de etkisiyle 1950'lerde endüstriyel kalkınmada ve tarımsal üretimde savaş öncesinden daha iyi bir düzeye ulaşıldı.[12][13] Sanayide makine üretimine öncelik verilirken tarımda kolektivizasyon tamamlandı ve bakir toprakların da tarıma açılmasıyla üretim yeniden arttı.

Ekim 1952'de Rusya Komünist Partisi (Bolşevik) Sovyetler Birliği Komünist Partisi adını aldı.

Stalin’in son dönemlerinde Politbüro’da iktidar hesapları yapılmaya başlandı. Stalin, devletin istikrarı açısından etrafındakilere yeterince itimat etmiyordu. Özellikle KGB şefi Lavrenti Beria’nın partide savaş sonrasında yaptığı tasfiye hareketleri ciddi tedirginlik yaratıyordu. Ancak bazı politik analistlere göre Stalin gayri-resmî de olsa halefini seçmişti. 1946 yılında SBKP Merkez Komitesi Dış Politika Bölümü Başkanı olan, 1947'de ise Propaganda Bölümü Başkanlığı'na atanan Mihail Suslov iktidar hırsı yapmayan bir kişi olarak Stalin'in dikkatini çekmişti. Rus siyasi analist Jores Medvedev'e göre Stalin en çok, partinin ideoloji ve propaganda sorumlusu kabul edilen Suslov'a güveniyordu ve hatta ölümünden sonra onu genel sekreterliğe varis tayin etmişti. Ancak Suslov’un iktidar konusunda çaba göstermemesi partide diğer adaylara fırsat veriyordu.

Stalin 5 Mart 1953'te öldü. Stalin'in tarihsel rolü dikkate alınarak bedeni mumyalandı ve naaşı Lenin Mozolesi'ne konuldu. Sovyet halkında şok etkisi yaratan Stalin'in ani ölümüyle birlikte politbüroda iktidar mücadelesi başladı.

Kruşçev dönemi

1953'te Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreterliği'ne Nikita Kruşçev, hükûmet başkanlığına Georgi Malenkov, Yüksek Sovyet Prezidyumu Başkanlığına ise Kliment Voroşilov getirildi. Troyka iktidarı ile yönetimde parti sekreteri, hükûmet başkanı ve Yüksek Sovyet Prezidyumu başkanı bulunuyordu.

Stalin'in ölümüyle iktidarı almaya çalışan ve Sovyet istihbarat servisi NKVD'in başkanı olarak Stalin dönemi tasfiyelerinin asıl sorumlusu kabul edilen Lavrenti Beria Aralık 1953'te idam edildi.

1956'da partide Kruşçev'e karşı muhalefet hareketi oluştuysa da Merkez Komite Başkanı Suslov'un desteğini alan parti sekreteri konumunu koruduğu gibi yetkilerini de genişletti. Sovyet siyasetçi ve dönemin Politbüro üyesi Mikoyan'ın daha sonra yapacağı açıklamaya göre Kruşçev güçlü bir muhalefete karşın Mihail Suslov sayesinde iktidarda kalmıştı.

Kruşçev 1956'da Komünist Parti 20. Kongresi'nin gizli oturumunda Stalin'e yönelik ağır eleştirilerde bulundu. Stalin dönemi tasfiyelerinin partiye büyük zarar verdiğini ve Stalin kültünün yıkılması gerektiğini ifade etti.[14]. Ancak Stalin'in tarihsel rolü ve Sovyetler Birliği'nin kalkınmasındaki liderlik vasfı hiçbir zaman tartışma konusu edilmedi.

Siyasi tutuklular serbest bırakıldı. Kongreden sonra toplumda Stalin'e yönelik sevgiden dolayı halkın tepkisini çekmemek ve toplumsal infial yaratmamak için Stalin heykelleri sessizce ve yavaş yavaş kaldırıldı. 1961 yılında Stalin'in tahnit edilmiş naaşı Lenin Mozolesi'nden çıkarılarak Kremlin Duvarı Mezarlığı'na defnedildi.

Kruşçev dış politikada kapitalist devletler ile uzlaşmaya çalışsa da ABD hegemonyasına karşı savunma tedbirleri almaktan da çekinmedi. NATO ittifakına karşı 1955'te sosyalist devletlerle birlikte Varşova Paktı'nı kurdu. Kruşçev'in uluslararası arenada izlediği politika bazı müttefik devletlerle gerilim yaşanmasına sebep oldu. SSCB'nin ABD ile yakınlaşma politikası Çin ile ilişkilerin bozulmasına sebep oldu. Mançurya'daki sınır problemini henüz halledememiş olan ancak müttefik oldukları için bu konuyu sorun haline getirmemeye çalışan iki devlet Kruşçev'in Washington ziyaretleri ve batı ile iş birliği çabaları sebebiyle siyasi bir gerilim yaşadı. Çin Sovyetler Birliği Komünist Partisi'ni Marksizm-Leninizm'e ihanet etmekle suçlarken, Kruşçev buna Lenin'in batı ile dost olma politikasıyla cevap verdi.

SSCB ekonomide, bilim ve teknolojide sağladığı büyük başarılarla dünyada iki süper güçten biri haline geldi. 1957'de Sputnik adı verilen ilk uydu uzaya gönderilerek dünyanın yörüngesine yerleştirildi. 1961'de Yuri Gagarin uzaya giden ilk insan olarak tarihe adını yazdırdı. Sovyetler Birliği başarılarıyla ABD'den bir adım önde olduğunu gösterdi.

SSCB'nin dahili başarılarının yanında dışarıda da komünizm hızla yayılmaktaydı. 1959'da Küba'da Fidel Castro'nun önderliğindeki devrimin başarılı olması ve bu ülkede sosyalizmin ilan edilmesi ideolojinin ABD kapılarına dayandığını gösteriyordu. Castro'nun sık sık yapacağı Moskova ziyaretleri ve devrim dalgasının tüm Latin Amerika'da yayılmaya başlaması NATO üyesi devletleri işçi hareketlenmelerine karşı yeni tedbirler almaya yöneltti. ABD ve müttefikleri ile ilişkilerin geliştirilmesi çabalarına karşın, sömürge altındaki ülkelerdeki devrim hareketlerinden endişelenen ABD, SSCB'ye karşı uydu devletlerde füze konuşlandıracak, bunlar da yeni bir savaş tehlikesi yaratacaktı.

Kruşçev döneminde SSCB'de bilimsel-teknik ve ekonomik ilerlemelere karşın bazı siyasi sorunlar yaşanacaktı. Parti sekreteri, Voroşilov ve Molotov gibi Stalin döneminin etkili isimlerini tasfiye ederken rejim için tehlikeli olabilecek atamalar yapıyordu. Politbüro'nun onayını almayan icraatlar ve anti-komünist saldırganlığa verilen tavizler dikkati çekerken, tarımsal alanda da problemler ortaya çıkmaktaydı. İşlenen topraklar ve tarımsal üretim artıyordu ama hasılat hızla artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılayamıyordu. Bu nedenle buğday başta olmak üzere bazı tarım ürünlerinin ithalatı artmaktaydı. Tüm bu sorunlar partide Kruşçev'e karşı muhalefet hareketlerinin oluşmasına sebep oldu. Moskova hizbi olarak adlandırılan bu muhalefet hareketinde liderliği üstlenen Politbüro başkanı ve ideolojik yetkili Mihail Suslov, yetkilerini kötüye kullandığı, Stalin'e yönelik eleştirilerinin kişisel bir düşmanlık haline geldiği, Anti-Stalinizasyon kampanyasının yıkıcı bir etki yarattığı savıyla Kruşçev'in genel sekreterlik görevinden alınması çağrısında bulundu. Partide güçlü bir nüfuzu olan Suslov'un bu çağrısı üzerine Yüksek Sovyet, Ekim 1964'te Kruşçev'i azletti.

Brejnev dönemi

14 Ekim 1964’te Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreterliğine Leonid Brejnev, Hükûmet Başkanlığına Aleksey Kosigin, Yüksek Sovyet Prezidyumu Başkanlığına ise Mikoyan getirildi. Mikoyan, Prezidyum Başkanlığı'nı daha sonra Nikolay Podgorni'ye, o da genel sekreterin siyasi etkisini arttırmasıyla ve anayasal değişikliğe gidilmesiyle 1977 yılında bu makamı Leonid Brejnev'e bıraktı.

Leonid Brejnev'in etkisi ile 1965-1970 yılları arasındaki yeni ekonomik planda kabul edilen reformlar olumlu sonuçlar alınmasını sağladı. Dünyadaki petrol fiyatlarının yükselmesinin de etkisiyle VIII. Beş Yıllık Plan'ın sonuçları yıkılışa kadarki ekonomik planlar içerisinde en verimlisi oldu.[15] Bu dönemde Sovyetler Birliği ekonomik açıdan iki süper güçten biri haline geldi. 1966'da işletmecilerin yetkisini genişleten reform önerisi kabul edildi. Verimliliği arttırmak için işletmelerin karlılık esası üzerinden değerlendirilmesi kararlaştırıldı.

Sosyo-ekonomik alanda da önemli gelişmeler söz konusuydu. Kentsel nüfus artmış, kültür seviyesi yükselmiş ve okuma-yazma oranı %100'e ulaşmıştı. Dünya Bankası verilerine göre 1970 yılında SSCB'de finansman kaynakları itibarıyla eğitim harcamalarının GSYİH’ya oranı % 7'ydi.[16]. Hâlen G 7 ülkelerinden dahi bazılarında bu oran % 5-6 civarındadır.[17]. Bilim ve teknoloji alanındaki ilerlemeler Nobel ödüllerinin sıralanarak adeta övünç kaynağı olmasını sağladı.

Vietnam'ın ve bazı Afrika ülkelerinin sömürgeciliğe karşı bağımsızlık mücadelelerinde Sovyetler Birliği'nden yardım almaları ve komünizmi tercih etmeleri SSCB ile ABD'yi pek çok kez karşı karşıya getirdi. 1963 yılında Vietnam Ulusal Kurtuluş Cephesi (Vietkong)'nin Fransız sömürgeciliğine karşı başlattığı bağımsızlık hareketi ABD'nin ülkeyi işgal etmesine sebep oldu. Sömürgecilerle iş birliği yapan güneylilere karşı ülkenin kuzeyindeki Vietkong gerillaları Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkelerin maddi yardımlarıyla desteklendi. Kuzey Vietnam'ın 1975'te mutlak zafer kazanması ABD'nin tek kutuplu dünya arzusuna ket vururken, SSCB'nin uluslararası prestijini arttırdı. Buna rağmen Brejnev'in Lenin'in barış politikasını devam ettirme konusundaki ısrarcı politikası sayesinde ABD ile silahsızlanma antlaşmaları imzalandı. Ancak bu anlaşmalar Küba ile ilişkilerin bozulmasına sebep oldu. ABD'nin hegemonyacı siyasetine ve ülkesini işgal etme tehdidine karşı Sovyetler Birliği'nden yeni ve güçlü bir savunma hattı isteyen Küba lideri Castro'nun talebi Brejnev tarafından maddi sebeplerden dolayı reddedildi. Bundan sonra Sovyetler Birliği ile Küba arasındaki ilişkiler ticari alışverişten öteye gidemedi. Fidel Castro da Sovyetler Birliği Komünist Partisi'ni Marksizm-Leninizm'e ihanetle suçladı.

Paris'te başlayan ve önce Avrupa'ya daha sonra tüm dünyaya yayılan 1968 Mayıs hareketi ise Marksizm-Leninizm'in uluslararası siyasi arenada güçlenmesini sağladı. Fransa'da De Gaulle yönetiminin ekonomik politikasını ve işsizliği protesto amacıyla öğrencilerin başlattığı gösteriler işçilerin katılımıyla arttı. Protestolar pek çok ülkede yayıldı ve uluslararası düzeyde Vietnam Savaşı, ABD, faşizm ve sömürgecilik karşıtı isyanlar halini aldı.

1968'de Çekoslovakya'daki Prag isyanı ise Moskova'nın güdümüne karşı çıkan Çek Sosyalistlerinin bir direniş hareketi olarak başladı. Çekoslovakya Komünist Partisi'nin lideri olan Alexander Dubček ülkesinde reform hareketlerine girişerek Moskova'dan bağımsız bir sosyalist politika uygulayınca Varşova Paktı ülkeleri Prag'a askerî müdahalede bulundu. Her şeye rağmen Çekoslovak halkının Moskova yönetimini eleştiren ancak Marksizm-Leninizm'e sahip çıkan pankartlarla bu müdahaleyi protesto etmesi insancıl sosyalizme olan inançlarının bir kanıtı olarak dikkat çekti.

1970'li yıllara gelindiğinde Sovyetler Birliği artık gücünün doruklarındaydı. Uzay Çağı'nı başlatan ve ABD ile uzay yarışına giren SSCB, Doğu Avrupa'daki sosyalist ülkelerle kurduğu ticari iş birliği örgütü COMECON ile de Avrupa Ekonomik Topluluğu karşısındaki rekabetçi gücünü gösteriyordu. 1970'te Sovyetler Birliği, başka bir gezegenden Dünya'ya veri gönderen ilk uzay aracını, Venera 7'yi Venüs'e yollamıştı. 1971-1975 arası dönemi kapsayan IX. Beş Yıllık Plan döneminde ise sanayi üretiminde % 43 artış sağlanırken, enerji ve yakıt üretimine özel bir ağırlık verildi. Bu dönemde SSCB kömür, demir cevheri, çelik, petrol, çimento, yapay gübre üretimi gibi alanlarda dünyanın en büyük üreticisi ve ihracatçısı durumuna geldi.[18]. Dönem boyunca ulusal gelir artışı % 28'i buldu.

Devletin temel görevi halkın gelir seviyesini yükseltmekti. Bu ekonomik politikayla işçi ve memurların ortalama aylık ücreti 1970-1985 arasında % 50'den fazla arttı. Aynı dönem içinde toplam perakende fiyat endeksi ise sadece % 8 artış gösterdi. Söz konusu fiyat artışı altın, pırlanta ve kürk gibi bazı lüks eşyalara yapıldı. Sovyetler Birliği'nde halkın lükse olan ilgisini azaltma çabası ilk dönemlerden itibaren geçerli bir politikaydı. Ancak halkın temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi adına gıda maddeleri ve tüm temel tüketim mallarının fiyatları aynı kaldı. Bu da Sovyet halkının alım gücünün hızla yükselmesini sağladı. Yine 1970-1985 yılları arasında toplumsal tüketim fonları iki kattan fazla büyüdü. Bu fonlar sayesinde halka parasız ilk, orta ve yüksek öğretim, herkes için parasız sağlık hizmeti, ev kirasıyla belediye hizmetleri ve kent içi toplu taşıma ücretlerinin üçte ikisinden fazlası, emekli maaşları, burs, yardım parası, kreş ve ana okulu harcamalarının tümü ve birçok başka ödemeler sağlandı. Böylece halkın gerçek geliri % 40 oranında daha artmış oldu.

Kültür ve sanat alanındaki gelişmeler de dikkat çekiciydi. Halkın sanatsal etkinliklere ilgisini arttırmak adına sinema, tiyatro, bale, konser gibi etkinlikler oldukça düşük ücretle toplumun hizmetine sunuldu. Lenin'in "sinema sanatlar içerisinde en önemlisidir" sözü Sovyet sinemacılığına önemli bir ivme kazandırdı. Sosyalist ülkelerde ilgiyle izlenen Sovyet filmleri kapitalist ülkelerde ise ideolojik etkenlerden dolayı yayınlanmadı.

Okur-yazar oranının en yüksek seviyeye ulaşması diğer devletlerle adeta yarış yaparcasına toplumun kültür düzeyini arttırmaya çalışan devletin uluslararası alanda prestijini arttıracak önemli gelişmeleri de beraberinde getirdi. 1925 yılında yayınlanmaya başlayan Komsomolskaya Pravda gazetesi 1970'li yıllarda 17 milyona ulaşan günlük tirajı ile tüm dünyada en çok satan gazete unvanını kazandı. Önceleri Komsomol örgütüne bağlı gençlik gazetesi olarak çıkan ancak zamanla toplumun her kesiminden vatandaşların okuduğu bu gazete mevcut tirajıyla devletin Sovyet toplumunu batıdaki toplumsal yozlaşmalarla kıyaslaması için bir nevi gurur kaynağıydı. Çocuklar için yayınlanan Pionerskaya Pravda, Komünist Parti'nin resmî yayın organı Pravda, emekçi gazetesi Trud vb. toplumun her kesimi için yayınlanan gazetelerin olması halkın kültür seviyesini yükseltmek adına verilen bir mücadelenin kanıtıydı.

1976 yılındaki SBKP XXV. Kongresi'nde gelişmiş sosyalist topluma denk düşecek yeni bir anayasa hazırlanması kararı alındı. Büyük Ekim Sosyalist Devrimi'nin 60.yıldönümüne yetiştirilecek şekilde yapılan çalışmalarla 1977 yılında SSCB'nin yeni anayasası kabul edildi. Bu anayasada devlet çok uluslu sosyalist federasyon olarak tanımlandı. Ülkede burjuvazi ve sömürücü sınıflar kalmadığı için anayasadaki işçi ve köylülerin sosyalist devleti ifadesi kaldırılarak tüm halkın sosyalist devleti ifadesi getirildi. Sadece sanayi ve tarım sektöründe çalışanlar değil hizmet sektörü de dahil tüm ekonomik faaliyetlerde görev alanlar ve dolayısıyla tüm halk emekçi sınıfı olarak kabul edildi.

Sovyetler Birliği Marşı'nın sözleri yeniden düzenlendi ve Stalin'e yönelik atıflar kaldırıldı. Brejnev Ekim Devrimi'nin 60.yıldönümünde yaptığı konuşmada Avrupa'daki bazı Komünist Partilerin Marksizm'i terk ederek Eurokomünizm fraksiyonuna yönelmelerine cevap olarak Komünist Parti'nin Marksizm-Leninizm'e olan bağlılığını ve Lenin'in ilkelerinden ödün verilmeyeceğini açıkladı. Avrupa'daki durumun aksine Güneydoğu Asya ve Afrika'daki Komünist Partiler ise Sovyetler Birliği ile ilişkilerini geliştirme yönünde bir politika izlediler.

Brejnev döneminde dış politikada Sovyetler Birliği'nin etkisi giderek artmaktaydı. 1978'de Afganistan'da sosyalistler iktidara geldi ve Afganistan Demokratik Cumhuriyeti kuruldu. Ancak 1979'da ABD destekli örgütler yeni Afgan hükûmetini devirebilmek için saldırıya geçti. ABD tarafından silahlandırılan Taliban vb. örgütler ülkede iç savaş başlattı. İktidarı tehlikeye düşen sosyalist Babrak Karmal Sovyetler Birliği'nden yardım istedi. Bu gelişmeler üzerine Kızıl Ordu Afganistan'a girdi. Ancak Afganistan'a asker sevkiyatı, bu müdahalenin maddi külfetinden dolayı ülkede ciddi bir muhalefet hareketinin oluşmasına sebep oldu. Fakat kısa süre önce Prezidyum Başkanlığı'nı da alarak gücünü pekiştiren Brejnev, Politbüro başkanı Mihail Suslov'un ve Savunma Bakanı Dimitri Ustinov'un da müdahaleyi desteklemesiyle muhalif hareketleri kolayca bertaraf etmeyi başardı.

Brejnev döneminde Fransa ve Almanya Federal Cumhuriyeti başta olmak üzere pek çok Avrupa ülkesiyle ekonomik, kültürel ve toplumsal antlaşmalar yapıldı. Sibirya'daki doğalgazın Batı Avrupa ülkelerine taşınması için büyük bir boru hattı projesi başlatıldı. ABD'nin ambargo ve ticari kısıtlama çabalarına karşın Brejnev Batı Avrupa devletleriyle ticari alışverişi geliştirme yönünde çaba sarf etti.

1981'deki SBKP XXVI. Kongresi'nde Brejnev uluslararası alanda barışın sağlanmasının en önemli sorun olduğunu belirtti. 1982'de de Dışişleri Bakanı Andrey Gromiko, SSCB'nin herhangi bir savaş durumunda nükleer silahı kullanan ilk ülke olmayacağı, ancak ülkesine bu silahla saldırılması durumunda kendilerinin de kullanacağı ve topraklarında nükleer silah bulundurmayan ülkelere karşı bu tarz silah kullanılmayacağı taahhüdünde bulundu.

Brejnev iktidarı genel olarak ülkede bir istikrar dönemi olarak sürdü. Ekonomik kalkınma, halkın refah seviyesinin yükselmesi toplumsal barış ortamının korunmasında belirleyici oldu. Ancak 1980'li yılların başlarında Politbüro'nun önemli isimlerinin birer birer hayatını kaybetmesi SSCB siyasetinde belirgin değişikliklere yol açtı. Hastalığı nedeniyle görevinden istifa eden Başbakan Aleksey Kosigin Aralık 1980'de öldü. Ocak 1982'de de Politbüro'nun kıdemli üyesi ve en önemlisi Stalin sonrası siyasetinin belirleyici ismi Mihail Suslov'un ani ölümü partide radikal değişiklik talep edenler için bir fırsat oldu. Nihayet yaşlı lider Brejnev'in de 10 Kasım 1982'de ölmesi SSCB'de sık sık liderlerin değiştiği bir dönemin başlamasına sebep oldu. Brejnev'in yerine SBKP Genel Sekreterliğine KGB şefi Yuri Andropov getirildi. Andropov genel olarak Brejnev'in istikrar sürecini devam ettirmeye yönelik bir politika izledi. SSCB'de toplumsal refahın korunmasında etkili olan bu politika batılı kapitalistler tarafından muhafazakarlık olarak değerlendirildi. Andropov 1984 Şubat'ında ölünce yerine Konstantin Çernenko getirildi. Ancak Çernenko da 1985 Mart'ında ölünce SBKP Genel Sekreterliğine daha genç biri olarak Mihail Gorbaçov getirildi.

Sovyetler Birliği'nin dağılması

Gorbaçov iktidara geldikten sonra Sovyetler Birliği'nde pek çok değişiklik yapma konusunda adımlar attı ancak bu adımlar SSCB'yi altı yıl içinde parçalanmaya götürecek olaylara zemin hazırladı.

Yeni sekreter ilk olarak Politbüro'da revizyona giderek Brejnev dönemi üyelerinin çoğunu tasfiye etti. Eylül 1985'te Nikolay Rıjkov'u hükûmet başkanlığına getirerek reformlarının desteklenmesi ve uygulanmasında önemli bir aşama olan kabine değişikliğini gerçekleştirdi.

Şubat 1986'da toplanan SBKP XXVII. Kongresi'nde siyasal alanda glastnost (açıklık) ile sosyal ve ekonomik alanda perestroyka (yeniden yapılanma) ilkeleri kabul edildi. Ancak açıklık politikası ile birlikte cumhuriyetlere sızan batılı sivil toplum kuruluşları ile basın ve medyanın Rus olmayan uluslar üzerinde yaptığı ayrılıkçı propagandalar milliyetçi taleplerin ortaya çıkmasına sebep oldu.

Yeniden yapılanma ise ekonomide aşırı merkeziyetçilikten adem-i merkeziyetçiliğe geçilmesini, devlet tekeli ve kısmi özel girişimcilikten piyasa ekonomisine geçişi amaçlıyordu. Ancak bu konuda da hızlı ve hatalı dönüşümler ekonominin her alanında hızlı bir gerileme yaşanmasına sebep oldu. Sanayide, madencilikte ve tarımsal alanda üretim düştü. Halkın gelir seviyesi ve alım gücü hızla azaldı.

Gorbaçov 1987'de Büyük Ekim Sosyalist Devrimi'nin 70.yıldönümü kutlamalarında yaptığı konuşmada Stalin ve Trostki'ye yönelik ağır suçlamalarda bulundu. Partide yaşanan tasfiyelerden dolayı Stalin'i ve uzlaşmaz tavırlarından dolayı da Trotski'yi eleştirdi. Stalin'in ülkenin ekonomik kalkınmasındaki rolünü kabul etse de tasfiye hareketlerinin partiye büyük zarar verdiğini ifade etti ve ülkenin yaşadığı mevcut sorunların temelinde Stalin'in hatalarının olduğunu belirtti.

Kasım 1989'da Doğu ve Batı Berlin arasındaki geçişler serbest bırakıldı. 1990 yılında da her iki Alman devleti Demokratik Alman Cumhuriyeti ve Federal Alman Cumhuriyeti resmî olarak birleşti. 1989 yılında Doğu Avrupa'daki sosyalist halk cumhuriyetlerinde batılı devletlerin başlattığı anti-komünist propagandaya müdahale edilmemesi ve bunun sonucunda sosyalist iktidarların birer birer düşmesi bu ülkelerle siyasi ve ticari birlik örgütleri kuran SSCB'yi ekonomik olarak daha da sarstı. SSCB'de daha önce olmayan enflasyon serbest piyasa ekonomisine geçişle birlikte ortaya çıktı ve kısa sürede önemli bir sorun haline geldi. 1990 yılında fiyatların serbest bırakılması ve temel gıda ürünlerinin fiyatlarının hızla yükselmesi halkın temel ihtiyaçlarını bile karşılamasını zorlaştırdı.

Yanlış politikalar sonucu gelen ekonomik çöküş milliyetçi taleplerin daha da artmasına sebep oldu. İlk isyan ABD merkezli sivil toplum kuruluşlarının faaliyet gösterdiği ve halkı tahrik ettiği Baltık ülkelerinde oldu. Mart 1990'da Baltık ülkesi Litvanya'nın ayrılığını ilan etmesi Kremlin'in müdahalesine sebep oldu. Ancak gelişmeler yeni reformların yapılmasını gerekli kıldı.

1990 yılında yapılan reformla yönetici konumunda olan genel sekreterlik makamı kaldırılarak başkanlık sistemine geçildi ve Yüksek Sovyet meclisinde yapılan oylamada Mihail Gorbaçov, SSCB Devlet Başkanı seçildi. Ekonominin çöktüğünü fark eden Nikolay Rıjkov ise 14 Ocak 1991'de hükûmet başkanlığından istifa etti. İlerleyen dönemde Komünist Parti'nin yönetici rolü kaldırılarak çok partili sisteme geçildi. Haziran 1991'de rejim muhalifi Boris Yeltsin Rusya Federatif Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti devlet başkanı seçildi.

Birliğin dağılma tehlikesi üzerine SSCB Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov Aralık 1990'da Sovyet cumhuriyetlerine yenilenmiş birlik anlaşması yapma çağrısında bulundu. Gorbaçov'un yaptığı bu çağrıya Beyaz Rusya, Ukrayna, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan Türkmenistan ve Azerbaycan olumlu yanıt verdi. 17 Mart 1991’de bu ülkelerde yapılan referandumlarda (Sovyetler Birliği Referandumu 1991) halkın % 77'si birlik lehine oy kullandı. Türki cumhuriyetlerde bu oran % 95'in üzerindeydi. Türkmenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nde halkın % 98.26'sı, Kırgızistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nde ise % 95.98'i Sovyetler Birliği’nin korunması yönünde evet oyu verdi. Referandumdan çıkan sonuca göre 20 Ağustos 1991'de birlik anlaşmasının imzalanmasına karar verildi.

Ancak 19 Ağustos 1991'de KGB Başkanı Vladimir Kryuçkov öncülüğünde ordunun askerî müdahale girişimi gelişmeleri farklı bir noktaya getirdi. Ordu kısa sürede geri adım atmasına rağmen bu girişim diğer cumhuriyetlerde tedirginlik yarattı ve ayrılığa yönelmelerine sebep oldu. Askerî müdahale girişimi Mart 1991'de yapılan referanduma göre 20 Ağustos 1991'de yapılması planlanan yenilenmiş birlik anlaşmasının da iptal edilmesine sebep oldu. Askerî müdahale üyelerinden biri intihar etti, diğerleri ise tutuklandı. KGB Başkanı Vladimir Kryuçkov da görevinden azledilerek hapse atıldı. Askerî müdahaleden sorumlu tutulan Komünist Parti'nin faaliyetleri yasaklandı. Partinin tüm gelirlerine el konuldu. Askerî müdahale girişiminin ardından Rusya FSSC devlet başkanı Boris Yeltsin'in popülaritesi arttı. Gorbaçov'un siyasi yetkilerini alarak devlet başkanını etkisiz bırakan Yeltsin birlik cumhuriyetlerindeki ayrılıkçı propagandaları serbest bıraktı. Ekonomik liberalleşmeyi destekleyen ancak birliğin dağıtılmasına karşı çıkan Rusya FSSC hükûmet başkanı İvan Silayev'i de Eylül ayında görevden aldı. Rusya FSSC'nin mevcut durumunun ittifakı korumakta yetersiz kaldığını fark eden referandum destekçisi ve birlik yanlısı 8 Sovyet cumhuriyeti de Eylül 1991'den itibaren birer birer ayrılıklarını ilan etti. Boris Yeltsin basına yaptığı açıklamada yeni yıldan önce SSCB'yi dağıtacağını belirtti. 6 Kasım'da KGB Başkanı Vadim Bakatin'e verdiği emirle istihbarat servisini de lağv etti.

8 Aralık 1991'de Rusya Federatif Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti devlet başkanı Boris Yeltsin, Ukrayna devlet başkanı Leonid Kravçuk ve Belarus temsilcileri Minsk'te bir araya gelerek Sovyetler Birliği'ni dağıtan anlaşmayı imzaladılar. Ancak 12 Aralık 1991'de Yüksek Sovyet meclisinde yapılan oylamada anlaşmanın onaylanması reddedildi. Sovyet anayasasına göre birliğin dağıtılması ancak Yüksek Sovyet'in yetkisindeydi. Buna rağmen Yeltsin'in baskısı üzerine Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov 25 Aralık 1991'de görevinden istifa ettiğini açıkladı. Aynı gün gece yarısı Kremlin'de dalgalanan Kızıl Bayrak indirilerek yerine Rus bayrağı çekildi. Böylece Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği 25 Aralık 1991'de resmen dağıldı.

Siyaset

Sovyetler Birliği'nde üç güç hiyerarşisi bulunmaktaydı: yasama organını Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti, hükûmeti ise Bakanlar Kurulu ve ülkedeki tek yasal parti olan ve nihai politika yapan Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) temsil etmekte idi.[19]

Merkezi

SSCB Yüksek Sovyeti iki meclisten oluşur: Birlik Sovyeti ve Milliyetler Sovyeti. Her iki mecliste de 750 üye vardır ve her iki meclisin de yasa önerme gücü eşittir. Bir yasa her iki Mecliste çoğunlukla kabul edildiğinde yürürlüğe girer. Birlik Sovyeti tüm halkın nüfusunun eşit biçimde temsilci seçtiği bir yasama organıydı (300.000 kişiye bir temsilci). Milliyetler Sovyeti’ne seçilecek üye sayısı ise Birlik Cumhuriyetleri için 32, Özerk Cumhuriyetler için 11, Özerk Bölgeler için 5, Oblast denilen yönetim birimleri için 1 olarak belirlenmişti.

SSCB Yüksek Sovyeti, genellikle yılda iki kez ve iki-üç gün süreyle toplanırdı. Her toplantıdan önce ve sonra milletvekili komisyonlarının ve sürekli organ olan Yüksek Sovyet Prezidyumu’nun çalışmaları nedeniyle yoğun bir yasama etkinliği gösterirdi. Yüksek Sovyet toplantıları arasındaki dönemde Prezidyum, komisyon çalışmalarını eş güdümlü kılar, milletvekillerinin etkinliklerine yardımcı olur ve devlet başkanlığı işlevlerini yerine getirirdi. Prezidyum'un 1'i SSCB'nin başkanı, 15'i birlik cumhuriyetlerinin başkanları, 1'i sekreter, 20'si üyeler olmak üzere 37 üyesi var ve iki meclisin ortak toplantısında seçilirdi. Her meclis, yönetim dallarına ve etkinlik alanına göre uzmanlaşmış 16’şar milletvekili komisyonu oluştururdu. Bu 32 komisyonda yaklaşık 1.000 milletvekili görev alırdı. Birlik Cumhuriyetleri’nin ve Özerk Cumhuriyetlerin Yüksek Sovyetleri, her cumhuriyetin en yüksek devlet organlarıydı. Tek meclisten oluşur ve meclis seçimleri 5 yılda bir yapılırdı. Milletvekili sayısı cumhuriyetin nüfusuna bağlıydı. Örneğin; Rusya SFSC Yüksek Sovyet’ine 975, Türkmenistan Yüksek Sovyeti’ne 330 halk temsilcisi seçilirdi. Yerel Sovyetler, belli bir yönetsel birimde devlet otoritesini uygulardı. İki buçuk yılda bir seçim yapılır ve yaklaşık 2.300.00 temsilci belirlenirdi.

SSCB 1924 Anayasası'na göre işçi ve köylülerin sosyalist devleti olarak tanımlanmıştı. Ancak Leonid İliç Brejnev döneminde sömürücü, aristokrat ve burjuva sınıfının tamamen ortadan kalktığı ve toplumun tamamen emekçi halktan oluştuğu tespitiyle hazırlanan 1977 Anayasası’na göre SSCB, tüm halkın sosyalist devleti olarak tanımlanmıştır. Tüm erk halka aitti. 1924 Anayasası'na göre sadece işçi ve köylülere tanınan oy hakkı 1936 Anayasası ile tüm halka verilmişti.

Halk temsilcileri

Kremlin, Sovyetler Birliği'nin hükûmet merkezi.

Halk devlet erkini, SSCB’nin siyasal temelini oluşturan Halk Temsilcileri Sovyetleri aracılığıyla yürütür. Devletin diğer organlarının tümü, Sovyetler’in denetimine tabidir ve onlara karşı sorumludur. Devletin örgütlenmesi ve etkinliği, demokratik merkeziyetçilik ilkesine uygun olarak gerçekleşir. Bir başka deyişle, devlet erk organlarının tümü seçimle gelir ve etkinlikleri konusunda halka hesap vermek zorundadırlar; üst organların kararlarını alt organlar uygulamak durumundadır. Devlet yaşamındaki en önemli sorunlar halkın tartışmasına açılır ve bu konularda halk oylamasına gidilir. Anayasa’ya göre siyasal sistemin gelişmesindeki ana yönelim, sosyalist demokrasinin sürekli derinleştirilmesidir. SSCB’nin siyasal temelini oluşturan Halk Temsilcileri Sovyetleri, hem yasama, hem de yürütme erkine sahiptir. Etkinlik gösterdiği bölgede Sovyetler yalnızca yasa çıkarmakla ve karar almakla kalamaz, aynı zamanda siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişmeye ilişkin her sorun konusundaki kararları yürütürler. Her halk temsilcisinin, Sovyet’in etki alanındaki devlet kurumlarının tümünü, işletmeleri, devlet çiftliklerini ve kolhozları denetleme yetkisi vardır; Sovyet içinde yürüttüğü çalışmalar konusunda da, seçmenlerine rapor vermek durumundadır. Çalışmaları konusunda seçmenlerin çoğunluğu kendisini yetersiz görürlerse, diledikleri zaman onu görevden alır ve bir başkasını seçebilirler. Her Sovyet kendi etkinlik alanında en yüksek otoriteye sahiptir ve Sovyetler’in tümü tek bir devlet otoritesi sistemi oluşturur. Bu sistem, SSCB Yüksek Sovyeti'ni, 15 Birlik Cumhuriyeti’nin yüksek sovyetlerini, 20 Özerk Cumhuriyeti ve 59.991 yerel Sovyeti kapsar. Her Sovyette devlet yönetim organları olarak hem Bakanlar Konseyleri, hem de Yürütme Komiteleri vardır.

Yargı

Yargı, hükûmetin diğer dallarından bağımsız değildi. Yüksek Mahkeme alt mahkemeleri (Halk Mahkemesi) ve Anayasa tarafından kurulan ya da Yüksek Sovyeti tarafından yorumlanan yasaları denetlemekteydi. Anayasa Gözetim Komitesi kanun ve eylemleri anayasaya göre gözden geçirmekteydi. Sovyetler Birliği'nde yargıç, savcı ve savunma avukatının iş birliği içinde olduğu Roma hukukunun sorgulayıcı sistemi kullanılmaktaydı.[20]

İdari bölümler

Anayasal olarak Sovyetler Birliği, kurucu Birlik Cumhuriyetleri olan Rusya Federatif Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Beyaz Rusya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ile federal Transkafkasya cumhuriyetlerinin 30 Aralık 1922'de SSCB Kuruluş Antlaşması'nı imzalamalarıyla kuruldu. 1924 yılında Orta Asya'da ulusal sınırlandırma ile RSFSC'nin Türkistan ÖSSC'nin bazı topraklarından ve iki Sovyet devleti olan Harezm ve Buhara SHC'lerinin topraklarından Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ile Türkmenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. 1929 yılında Tacikistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Özbekistan SSC'den ayrıldı. 1936 anayasası ile, Transkafkasya SFSC'nin bileşenleri olan Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan SSCleri birlik cumhuriyeti sıfatına yükseltildi ve RFSSC'nin özerk devletleri olan Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ile Kırgızistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti de SSCB'yi oluşturan eşit, egemen cumhuriyetler haline geldiler.[21] Ağustos 1940'ta, Ukrayna SSC ve Romanya'dan alınan Besarabya'nın bazı toprakları ile Moldova SSC kuruldu. Ayrıca Estonya, Letonya ve Litvanya gibi Baltık devletleri SSCB topraklarına katıldı. Finlandiya'dan alınan bazı topraklar ile Mart 1940'ta kurulan Karelo-Fin SSC, 1956'da RSFSC'ye tekrar dahil edildi.[22] Aynı zamanda II. Dünya Savaşı'ndan sonra yine Finlandiya'ya bağlı Doğu Karelya, Salla ve Kuusamo'nun bir kısmı, Petsamo bölgesi ve Finlandiya Körfezi'ndeki dört ada, Japonya'nın Kuril adaları, Almanya'nın Könisberg bölgesi, Polonya'nın doğusu ve 11 Ekim 1944'te de Tuva Halk Cumhuriyeti[23][24] SSCB topraklarına katıldı. 1940 yılından birliğin resmen dağıldığı Aralık 1991'e kadar 15 Sovyet cumhuriyeti bulunmaktaydı.[25]

# Cumhuriyet 1956-1991 yılları arasında Sovyetler Birliği'nin cumhuriyetlerinin haritası
1  Rusya SFSC
2  Ukrayna SSC
3  Beyaz Rusya SSC
4  Özbekistan SSC
5  Kazakistan SSC
6  Gürcistan SSC
7  Azerbaycan SSC
8  Litvanya SSC
9  Moldova SSC
10  Letonya SSC
11  Kırgizistan SSC
12  Tacikistan SSC
13  Ermenistan SSC
14  Türkmenistan SSC
15  Estonya SSC

1977 Anayasasına göre SSCB, ulusların kendi kaderlerini özgürce belirlediği, eşit haklara sahip 15 cumhuriyetten oluşan çok uluslu federal bir devletti. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri’nin özgür iradesiyle, sosyalist federalizm ilkesi temeli üzerinde kurulmuştu.

Federe cumhuriyetlerden her birinin, Birlik Anayasası temeline dayalı ve ulusal özelliklerine göre düzenlenen kendi anayasası ve yüksek devlet erki organları vardı: Yüksek Sovyet, Yüksek Sovyet Prezidyumu, Bakanlar Konseyi, Yüksek Mahkeme, Emekçi Temsilcileri Sovyetleri ve onların yürütme komiteleri. Her Cumhuriyet’in Yurttaş ve Ceza Yasası, İş Yasası gibi ayrı yasaları, ulusal marşı, bayrağı ve başkenti vardı. Her cumhuriyet yabancı bir devletle doğrudan ilişkiye geçme, antlaşma imzalama, diplomatik temsilci değiş-tokuşunda bulunma ve SSCB’den ayrılma hakkına sahipti. Kimi birlik cumhuriyetlerinin içinde özerk cumhuriyetler yer alırdı. 20 Özerk Cumhuriyet’ten 16’sı Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’nde, 2’si Gürcistan’da, 1’i Özbekistan’da, 1’i de Azerbaycan’da bulunmaktadır. Özerk cumhuriyetler, federe cumhuriyetin bütünleyici parçası olan bir siyasal oluşumdur; her birinin kendi anayasası ve yüksek erk organları vardır ve toprakları Özerk Cumhuriyet’in kendi onayı olmaksızın değişikliğe uğratılamaz. Toplamı 8 tane olan özerk bölgelerden 5'i RSFSC’de, 1’i Gürcistan’da, 1’i Azerbaycan’da, 1’i de Tacikistan’dadır. Bunlar, yönetsel özerklikten yararlanan ulusal ve mekansal oluşumlardır. 10’u RSFSC’de 1’i Gürcistan’da, 1’i Azerbaycan’da, 1’de Tacikistan’da yer alan özerk topraklar ise ulusal azınlıklara ayrılmıştır.

Siyasal Sistem

Çok Uluslu Devlet

Rus Çarlığı, sınırları içerisinde birbirinden ırk, dil, din bakımından farklı toplulukları barındırırdı. Bunların arasında Ruslar diğerlerini yönetir konumdaydı. Bütün bu halkları merkezi otoriteye bağlı kılabilmek için Ruslaştırma politikası izlenirdi.

Devrimden sonra diğer uluslar Ruslarla eşit konuma geldi. Bağımsızlıkları kabul edilen uluslar federalizm ilkeleri içinde bir araya getirildi.

Sovyetler Birliği, 15 birlik cumhuriyetinden meydan gelmekteydi. Ayrıca bunların içinde özerk cumhuriyet, eyalet ve bölgeler vardı. Cumhuriyetlerden her biri, federal devletin yetkisine girmeyen konularda bağımsızdı.

Federal devletin yetkileri arasında;

  • Sovyetler Birliği’nin uluslararası ilişkileri
  • Sovyetler Birliği’nin iç örgütlenişi
  • Ekonominin genel yönetimi
  • Hukuksal örgütlenme ile kültürel örgütlenmenin genel yönetimi

Sosyalist Demokrasi

1990, Ekim Devrimi geçit töreni.

Devlet iktidarının temel kurumu, iki meclisli Yüce Sovyet’ti. Bu meclislerden biri (Birlik Sovyeti) Sovyetler Birliği’ndeki halkların bütününü, ötekisi (Cumhuriyetler Sovyeti) ise federe cumhuriyetleri ve özerk bölgeleri temsil eder. Yüce Sovyet bir yasama organıdır. Yürütme organını oluşturan Bakanlar Kurulu’nu seçen de bu Yüce Sovyettir. Sovyetler Birliği’nde, Batı demokrasilerinde çeşitli biçimlerde uygulanan güçler ayrılığı ya da görev bölünmelerine benzeyen bir durum yoktu. Güçler birliği ve dikey bir yetki paylaşımı vardı. Bütün yetki Yüce Sovyet’in elindeydi. Prezidyum, ondan aldığı yetkileri onun adına kullanıyordu. Bakanlar Kurulu da alınan kararları uyguluyordu.

Tek parti anlayışı

Batı demokrasilerinden farklı olarak, Sovyet demokrasisi tek partiliydi. Bu parti, Sovyetler Birliği Komünist Partisi adını taşıyordu. Komünist Parti’nin kendi kongrelerindeki kararları, Sovyetler Birliği’nin siyasal yaşamında bir aşama niteliği taşırdı. Devlet mekanizmasının ve tüm halkın gerçek dinamosu bu partiydi. Kurulan mahalle, ilçe, il konseyleri ile tüm Sovyet yurttaşları aynı zamanda yönetime katılıyor ve SBKP üyesi sayılıyordu. Tek parti anlayışının ideolojik boyutu ise, sermaye ve emek çelişkisi yok edildiği için, tüm halkın emekçi olması ve bu partinin tüm emekçileri yönetimde temsilî değil, fiilî bir birey olarak görmesidir.

Özgürlüklerin Anlamı

Sovyetlerde özgürlüklerin anlamı batıdakinden farklıydı. Marksist anlayışa uygun olarak, özgürlükler, soyut ve mutlak veriler olarak değil, toplum yapısında belli bir sürece göre yapılacak değişikliklerle gerçekleşecek şeyler olarak kabul edilirdi. Birey rejimi yıkacak faaliyetlerde bulunmadığı müddetçe kapitalist toplumlara göre daha özgürdü. Ancak siyasi özgürlükler tek parti ve tek rejimle sınırlandırılmıştı.

Sovyetler Birliği'nde siyasal eleştiri hürriyeti dönemsel değişikliklikler göstermişti. Lenin döneminde eleştiri silahlı bir eyleme dönüşmediği müddetçe serbesti. Örneğin devrimci bir şair olmasına rağmen Vladimir Mayakovski'nin eleştirileri Lenin tarafından idari alanda düzenlemeler yapılması için faydalı dahi görülmüştü. Ancak Stalin döneminde eleştiriler yöneticilere değil, sadece alınan kararlara ve uygulamalara yönelik olabilirdi. Bu sayede yasal düzenlemeler yapılabilirdi. Kruşçev ve Brejnev dönemlerinde rejimi tehdit eden unsurların tamamen ortadan kalktığı inancıyla ifade özgürlüğü yeniden sağlandı. Hatta Brejnev döneminin refah ortamı ve rehavetiyle halk arasında ülkeyi yönetenler hakkında Kremlin'e kadar ulaşacak fıkralar yayıldı. Ancak rejime karşı siyasal eylemler ya da komünist rejimin meşruiyeti tartışma konusu dahi edilmezdi. Bu dönemin muhalif yazarları eser yazmaktan men edilmek ya da en kötüsü vatandaşlıktan çıkarılmakla cezalandırılırdı. Gorbaçov'un başlattığı glastnost denilen açıklık politikası ise ifade özgürlüğünün sınırlarını rejimin eleştirisine varıncaya kadar yıkmış ve ülkede ilk isyanların başlamasına sebep olmuştu. Batılı sivil toplum örgütlerinin devlet için bir tehdit unsuru olabileceğini tahmin etmeyen Komünist Parti Genel Sekreteri Gorbaçov, egemen devlet Rusya'nın merkezinde dahi bu örgütlerin faaliyet göstermesinde sakınca görmedi. Ancak 1990 yılından itibaren ekonomik krizin sebep olduğu sefalet eleştiri özgürlüğü ile birlikte isyanı da kaçınılmaz kıldı.

Sosyal Tablo

Sosyalist ilkelere dayanan üretim biçimi ve ilişkilerinden dolayı Sovyetler Birliği'nde toplum, bütün kurumlarıyla batılı devletlerden farklı bir toplum yapısı olarak ortaya çıkmıştı.

Sınıfsız Toplum

Sovyetler Birliği'nde, devrimden önceki eski sınıf ve zümreler kalmamıştı; "Soylular" sınıfı bütünüyle ortadan kalkmıştı; "Ruhban" ise sosyal planda sadece bir meslekti; "Burjuvazi" bütün biçimleriyle tasfiye edilmişti. Sovyetler Birliği'nde bir işçinin, bir mühendisin, bir opera sanatçısının topluma verdiklerinin birbirinden farklı şeyler olduğu kabul edilir ve buna göre emekleri karşılanırdı. Bu farklılıklar birtakım sınırlamalara bağlıydı:

  • Spekülasyon yoluyla kazanç elde etmek olası değildi. Çünkü Sovyetler Birliği'nde borsa veya tahvil piyasası yoktu.
  • Zorunlu gereksinim maddelerinin fiyatları düşük, onun dışında kalanların fiyatları ise yüksek tutulmuştu. Böylece herkes, kısa dönemde zorunlu gereksinimleri karşılandığına ve onun dışında kalanların satın alınması da büyük tasarrufları gerektirdiğine göre para biriktirmek büyük bir önem taşımamaktaydı.
  • Bireyin sosyal planda yükselme olanakları -herkese açık eğitim örgütü ile- geniş ölçülere vardırılmıştı. Bir işçi ya da köylü çocuğu kapitalist ülkedekilerden daha kolaylıkla istediği mesleğe sahip olabilirdi. Öyle ki Sovyetler Birliği'ni 18 yıl yöneten Leonid Brejnev yoksul bir işçi ve son genel sekreter Mihail Gorbaçov da yoksul bir köylü ailesinden gelmekteydi.

Aile, Kadın ve Çocuk

1917 Ekim Devrimi’nden hemen sonra, aile kurumu parçalanır duruma geldi: Bir yandan, bütün baskıların ortadan kaldırılması ve özgür aşkı savunan bazı anarşistler; öte yandan toplumun içinde bulunduğu iktisadi ve sosyal koşullar, aileyi bir süre sarstı. Evlenme ve boşanma işleri yalınlaştırıldı. Çocuk aldırmak serbest bırakıldı. Zamanla, koşullar iyileştikçe, ailenin güçlendirilmesine önem verildi: 1936’da çocuk düşürmek yasaklandı ve aynı zamanda gebe kadınlara devletin ilgisi ve yardımı artmaya başladı. 1944 yılında aile ile ilgili olarak çıkarılan bir kanunla, evlenme kurumuna verilen değer arttı. Bunun dışında evlilik dışı olan çocuk ve anası maddi ve manevi olarak korundu ve yardım gördü. Kadın, bütün üretim faaliyetlerine katılmaktaydı: Kadınlar, kolhozlarda, tarımsal yaşamda çok etkin rol oynarlardı, maden ve sanayide çalışanların % 30’u kadındı. Başta, bu doğumların fazla olmasından ileri geliyordu. Çocuk, devletin ücretsiz doğum evlerinde doğardı. Çocuğun bakımına, çok sayıda kreş ve çocuk bahçesiyle devlet destek olurdu. Kreş ve çocuk bahçeleri kentlerden köylere ve kolhozlara kadar yayılmıştı.

Coğrafya

Aral Gölü, 1985 yılında.

22,402,200 kilometrekarelik bir alana sahip Sovyetler Birliği, dünyanın yüzölçümü bakımından en büyük devleti idi ve dağıldıktan sonra bu unvanı ardılı olan Rusya almıştır.[26] SSCB, Dünya yüzölçümünün altıda birini kaplamaktaydı ve büyüklüğü Kuzey Amerika ile karşılaştırılmaktaydı.[27] Avrupa'daki kısmı, ülkenin yüzölçümünün çeyreği kadardı ve ülkenin kültürel ve ekonomik merkeziydi. Asya'nın doğu kısmında Pasifik Okyanusu'na uzanırken güneyinde ise Afganistan bulunmaktaydı ve bu bölgeler daha seyrek nüfusluydu. SSCB, 11 zaman dilimi arasında doğudan batıya 10.000 km ve kuzeyden güneye 7200 km boyunca yayılmaktaydı. Ülkede beş iklim bölgesi bulunmaktaydı: tundra, tayga, bozkırlar, çöller ve dağlar.

Sovyetler Birliği, 60.000 kilometre ile dünyanın en uzun sınırına sahip olup bunun üçte ikisi Arktik Okyanusu kıyı şeridiydi. Bering Boğazı üzerinden Amerika Birleşik Devletleri ve La Pérouse Boğazı üzerindende Japonya'ya komşuydu. Sovyetler Birliği, 1945'ten 1991'e kadar Afganistan, Çin, Çekoslovakya, Finlandiya, Macaristan, İran, Moğolistan, Kuzey Kore, Norveç, Polonya, Romanya ve Türkiye ile sınırdı.

Sovyetler Birliği'nin en uzun nehri İrtiş Nehri'ydi. En yüksek dağ, günümüzde Tacikistan sınırları içerisinde yer alan Komünizm Zirvesi (şimdiki adıyla Somoni Zirvesi) olup 7495 m yüksekliğindeydi. Dünyanın en büyük gölü olan Hazar Denizi'nin büyük bir kısmı ve Dünyanın en büyük tatlı su ve en derin gölü olan Baykal Gölü Sovyetler Birliği'nde yer alıyordu.

Ekonomi

DneproGES, 1932'de yapımı tamamlanan Sovyet hidroelektrik santrali.

Merkezî sosyalist plana dayalı bir ekonomiye sahip olan SSCB'nin ekonomik temelini üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti oluşturur. Marksist teori, sosyalist toplumda üretim araçlarının toplumsal mülkiyetini, üretimin ve bölüşümün tamamen merkezi planlama doğrultusunda gerçekleştirileceğini söyler. Ekim Devrimi'nin hemen ardından tüm devlet yönetimine el koyan ve burjuva-kapitalist devlet mekanizmasını parçalamayı hedefleyen Bolşevikler, ülkedeki tüm bankaları, fabrikaları, belirli bir değerlemenin üzerindeki üretim araçlarını bedelsiz kamulaştırmış, tüm dış borçları reddetmişlerdir. Ancak kısa süre sonra, İngiliz destekli Çar yanlılarının Bolşevikler ile tutuştukları iç savaş, Lenin tarafından Savaş Komünizmi kararlarının uygulanmasına sebep olmuştur. Bu dönemde köylünün tarımsal üretiminin bir kısmına devrimciler tarafından el konulmuş, yıllık üretim birikimi ve tüketim miktarı planlanmış ve paranın pazar içerisinde dönüşümü kısıtlanmıştır. İç savaş ekonomiye ağır bir darbe indirmiş, 1920'de üretim birikimi 1914 öncesi dönemin bile gerisine düşmüştür[28]. 1921'de iç savaşın Bolşevikler lehine sonuçlanmasının ardından, Lenin tarafından "bir adım geri, iki adım ileri" şeklinde formüle edilmiş Yeni Ekonomi Politikası yürürlüğe sokulmuştur. Sovyetlerin sermaye birikimi sağlaması, üretimin canlanması ve endüstriyel kalkınma hamleleri için bir dayanak noktası olması planlanan bu politika ile, köylünün üretim fazlasını pazarda satabilmesine olanak sağlanmış, küçük işletmelere ve küçük burjuvaziye izin verilmiştir. Suikast sonucu sağlığını yitiren Lenin'in 1924'te ölümü üzerine parti genel sekreteri olan Stalin tarafından 1928'e kadar devam ettirilen Yeni Ekonomi Politikası, sonuç itibarıyla başarıya ulaşmış ve ekonominin hızla kalkınmasını sağlamıştır[29].

Stalin dönemi, SSCB'nin kısa sürede muazzam bir endüstriyel kalkınma gerçekleştirdiği ve dünyanın en büyük sanayilerinden birisi haline geldiği bir süreçtir. 1927'de Politbüro içerisinde yaşanan sert tartışmalar sonucunda Stalin, Yeni Ekonomi Politikası'nın artık gereksiz olduğunu, komünizme geçiş için modern kapitalist ülkelerin endüstriyel gelişmişlik düzeylerinin hızla yakalanması gerektiğini belirtmiş ve fikirlerini kabul ettirmiştir. Bunun sonucunda 1927 yılında alınan bir kararla kesin olarak planlı ekonomiye geçiş yapılmış, tarım kolektifleştirilmiş ve 1928'de ilki kabul edilen 5 yıllık kalkınma planları uygulamaya konulmuştur. Bu kalkınma planları, ülke kaynaklarının hızlı endüstriyel kalkınma için mobilize edilmesi üzerine kuruluydu. Batı kapitalizmi, 1929-1936 arasında tarihinin en derin talep yetersizliğine bağlı iktisadi krizlerinden birini yaşarken, SSCB liderliğindeki sosyalist dünya zaman/performans açısından medeniyet tarihinin en başarılı kalkınmalarından birini gerçekleştirmiş, 1936'da Avrupa'nın en büyük sanayisi konumuna yükselmiştir.

II. Dünya Savaşı'nda 27 milyon vatandaşını kaybeden SSCB maddi açıdan da ağır şekilde tahrip edilmişti. Savaşın ardından Berlin'e kadar genişleyen sosyalist cumhuriyetler sonucunda, o zamana kadar içe kapanık ve kendi kendine yeterliliği öne çıkaran Sovyet ekonomisi, hızla dışa açılmış ve Sosyalist ülkeler arasında Comecon adı verilen ekonomik iş birliği organını oluşturmuştur. Ancak yine de dünya ekonomisinin SSCB içerisindeki etkisi zayıftı ve ülke içerisindeki tüm tüketici fiyatlamaları, devlet tarafından planlanıyordu.

Ağır sanayisi oldukça gelişmiş olan SSCB özellikle 1960'lardan itibaren makine ihracatında dünyada ön plana çıkmıştı. Ayrıca ABD'nin uydu devletlerine silah satabilmek için başlattığı Soğuk Savaş, silahlanma yarışına sebep olmuş ve bu durum ABD ve SSCB'yi önemli silah ihracatçıları konumuna getirmiştir. Ülke içerisinde planlanmamış ve "ikinci ekonomi" şeklinde tanımlanan bir yasadışı ekonominin ortaya çıkışı, 1965'te yapılan reformlar sonucunda hafifletilmeye çalışılmıştır.

İhracatta sanayi ürünleriyle ön plana çıkan SSCB, ithalat alanında ise tarımsal ürünlere yönelmekteydi. SSCB dünyanın önemli tahıl üreticilerinden olmasına karşın hükûmet özellikle II. Dünya Savaşı'ndan sonra artan nüfusun ihtiyacını gidermekte zorlanıyordu. Tarımsal üretimin artması dahi SSCB'nin tahıl ithalatına yönelmesine engel olamıyordu. Bu durum özellikle Kruşçev döneminde ciddi bir sorun olmuş ve genel sekreterin görevden alınmasında etkili olmuştu.

1980'de Japonya tarafından ekonomik büyüklük bakımından geçilen ve dünyanın en büyük üçüncü ekonomisi durumuna gelen SSCB'de, Gorbaçov'un iktidara gelişiyle 1987'de Prestroyka denilen iktisadi reform paketini açıklandı. SSCB'nin dağılışının iktisadi sebeplere dayandığı iddia edilse de, Yalçın Küçük gibi Sovyetologlar dağılışın ardında siyasi ihanetin olduğunu ifade etmişlerdir. Nitekim Sovyet ekonomisinin 1985 yılına kadar istikrarlı gelişimi perestroykanın uygulanmaya konduğu 1986'dan itibaren ise duraklama sürecine girmesi devletin yıkılışında siyaset ve ekonomiye yöneticiler tarafından keskin müdahalelerin yapılmasının etkili olduğunu göstermektedir.

Enerji

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın 30. yil dönümü anısına yapılmış bir posta pulu

Sovyetler Birliği'nde yakıt ihtiyacı, 1970'lerden 1980'lere kadar her toplumsal ürünün başına brüt ruble ve endüstriyel ürün başına ruble düşmüştür.[30] Başlangıçta bu düşüş çok hızlı büyüdü, ama yavaş yavaş 1970 ve 1975 yılları arasında yavaşlamıştır. 1975'ten ve 1980'e kadar sadece yüzde 2,6 daha yavaş büyümüştür.[31] Tarihçi David Wilson, yüzyılın sonuna kadar gaz endüstrisinin Sovyet yakıt üretiminin %40'ını karşılayacağını inanıyordu. Ancak bu teori SSCB'nin çöküşü nedeniyle gerçekleşemedi.[32] SSCB teoride, enerji alanları nedeniyle 1990'larda %2-2.5 oranında bir ekonomik büyüme devam etmiş olurdu.[33] Ancak ülkenin yüksek askeri harcamaları ve Gorbaçov dönemi öncesi Birinci Dünya ile gergin ilişkiler nedeniyle enerji sektörü birçok zorlukla karşı karşıya kalıyordu.[34]

1991 yılında, Sovyetler Birliği 82.000 km'lik ham petrol ve 206.500 km'lik doğalgaz boru hattı ağına sahipti.[35] Petrol ve petrol ürünleri, doğalgaz, metaller, ahşap, tarım ürünleri ve çeşitli üretim malları, öncelikli makine, silah ve askeri teçhizat ihraç edildi.[36] 1970'li ve 1980'li yıllarda Sovyetler Birliği'nde sağlam para kazancı ağır fosil yakıt ihracatına dayanıyordu.[37] 1988 yılında zirvesinde, dünyanın en büyük ham petrol üreticisi ve Suudi Arabistan'dan sonra ikinci büyük ihracatçısı idi.[38]

Bilim ve teknoloji

Sputnik'i yörüngesinde gösteren bir Sovyet pulu

Sovyetler Birliği, kendi ekonomisi için bilim ve teknolojiye büyük vurgu yapmaktaydı,[39] ancak, dünyanın ilk uzay uydusunu yapmak gibi teknolojisindeki en önemli başarıların genellikle askeri sorumluluğu bulunmaktaydı.[40] Lenin, eğer Sovyetler teknolojide gelişmiş dünyanın gerisinde kalısa asla onları geçemeyeceğine inanıyordu. Sovyet otoriteleri büyük ağlar, araştırma ve geliştirme kuruluşları geliştirerek Lenin'in inancına bağlılıklarını kanıtladı. 1989 yılında, Sovyet bilim adamları enerji fiziği, tıpta sayılı alanlar, matematik, kaynak ve askeri teknolojiler gibi çeşitli alanlarda dünyanın en iyi eğitimli uzmanları arasında yer aldı. Ancak katı devlet planlaması ve yoğun bürokrasi nedeniyle, Sovyetler Birliği kimya, biyoloji ve bilgisayar teknolojileri gibi konularda Birinci Dünya'ya kıyasla geride kalmıştır.

Ronald Reagan yönetimi altındaki Socrates Programı, Sovyetler Birliği'nin ABD ile kökten farklı bir şekilde bilim ve teknoloji edinimini belirlenmiştir. ABD örneğinde, ekonomik önceliklendirmenin hem kamu hem de özel sektörün bilim ve teknoloji edinme aracı olarak yerli araştırma ve geliştirme için kullanılanılıyordu. Buna karşılık Sovyetler Birliği, edinmede ofansif ve defansif manevra ve dünya çapındaki teknoloji kullanımı teknoloji elde ettiği rekabet avantajı artırmak için rekabet avantajı elde eden ABD'yi önlemekteydi. Ancak ek olarak, Sovyetler Birliği'nin teknoloji tabanlı planlama, merkezi, devlet merkezli bir büyük ölçüde esneklikten uzak bir şekilde yürütülmekteydi. Bu önemli bir eksiklik olup Sovyetler Birliği'nin gücünü zayıflatmak ve böylece kendi reformu teşvik etmek için ABD tarafından istismar edilmiştir.[41][42][43]

Ulaşım

Ulaşım, ülke ekonomisinin önemli bir bileşeni idi. 1920'lerin sonunda ve 1930'larda ekonominin merkezileştirilmesi, en önemlisi bir havacılık işletmesi olan Aeroflot'un kurulması gibi altyapının büyük ölçekte gelişmesini sağlamıştır.[44] Ülkede kara, su ve hava yolu olmak üzere geniş bir ulaşım yelpazesi bulunmaktaydı.[35] Ancak, kötü bakımdan dolayı yol, su ve Sovyet sivil havacılığı Birinci Dünya ile karşılaştırıldığında oldukça eski ve teknolojik olarak geri kalmaktaydı.[45]

Sovyet demiryolu taşımacılığı dünyanın en büyük ve en yoğun olarak kullanılan demiryolu taşımacılığı olup;[45] aynı zamanda çoğu Batılı ülkelerden daha iyi gelişmiş durumdaydı.[46] 1970'lerin sonunda ve 1980'lerin başında, Sovyet ekonomistleri demiryolları gelen yükü biraz hafifletmek ve Sovyet devlet bütçesini artırmak için daha fazla demiryolu yapımını önerdi.[47] Karayolu ağı ve otomotiv endüstrisi[48] fazla gelişmemiş[49] ve büyük şehirler dışında stabilize yollar yaygındı.[50] Sovyet bakım projeleriyle, ülkenin ihtiyacı olan bazı yolların bakılamayacağını anlaşıldı. 1980'lerin ortalarında, Sovyet otoriteleri yenilerinin inşası sipariş ederek yol sorunu çözmek için çalıştı.[50] Bununla birlikte, otomobil endüstrisi yol yapımından daha hızlı bir oranda büyümekte idi.[51] Gelişmemiş karayolu ağı toplu taşıma için büyüyen bir talebe yol açmıştır.[52]

Gelişmelere rağmen, taşımacılık sektörü hâlâ birçok açıdan eski altyapı, yatırım eksikliği, yolsuzluk ve kötü kararlar gibi sorunlar nedeniyle geri kaldı. Sovyet otoriteleri ulaşım altyapısı ve hizmetleri için artan talebi yeterince karşılayamadı.

Sovyet ticaret filosu dünyanın en büyüklerinden biriydi.[35]

Demografi

1961-2009 arası SSCB (kırmızı) ve Eski Sovyet devletlerinin nüfusu (mavi).

20. yüzyılın ilk elli yılında Çarlık Rusyası ve Sovyetler Birliği yaşadığı felaketler sonucu büyük ölçekli nüfus kayıpları verdi. I. Dünya Savaşı ve Rus İç Savaşı sırasında (savaş sonrası kıtlıklarda dahil) toplam 18 milyon,[53] 1930'larda yaklaşık 10 milyon,[54] ve 1941-5 yılında 26 milyondan fazla kişi ölmüştür. Savaş sonrası Sovyet nüfusu eğer demografik büyüme devam etseydi 45-50 milyon daha fazla olması gerekirdi.[55]

SSCB'nin kaba doğum hızı 1926'da binde 44.0 iken büyük ölçüde artan kentleşme ve evliliklerin artan ortalama yaşı nedeniyle 1974'te binde 18.0'e düşmüştür. Kaba ölüm hızı da kademeli olarak düşüş göstererek 1926 yılında binde 23,7 iken 1974 yılında 8,7'e düşmüştür. Genel olarak, Transkafkasya ve Orta Asya'da bulunan güney cumhuriyetlerin doğum oranlarının Sovyetler Birliği'nin kuzey bölgelerine kıyasla çok daha yüksek olduğu ve hatta bazı durumlarda II. Dünya Savaşı sonrası dönemde artmış bir fenomen kısmen yavaş şehirleşme oranları ve güney cumhuriyetlerinde geleneksel olarak yapılan erken evlilikler atfedilir.[56] Sovyet Avrupası'nda nüfus yenilenmesi için yeterli olmayan doğuma yönelirken, Sovyet Orta Asyası'nda ise nüfus yenilenmesi için yüksek olan doğum üzerinde nüfus artış göstermeye devam etmiştir.[57]

1960'ların sonlarında ve 1970'lerde, SSCB'de ölüm oranının azalan seyri özellikle çalışma çağındaki erkeklerde tersine bir tanık olundu ancak aynı zamanda Rusya ve ülkenin diğer Slav ağırlıklı alanlarda yaygın oldu.[58] 1980'lerin sonlarında resmî veri analizine göre 1970'lerin sonundan ve 1980'lerin başında kötüleşen yetişkin ölüm oranı tekrar düzelmeye başladı.[59] 1970 yılında 24,7'e olan bebek ölüm hızı 1974 yılında 27,9'a yükselmişti. Bazı araştırmacılar bu durumu büyük ölçüde reel olarak kötüleşen sağlık koşulları ve hizmetlerin bir sonucu olarak kabul etmektedirler.[60] Yetişkin ve bebek ölüm oranlarının yükselişi Sovyet yetkilileri tarafından açıklanmadı ve Sovyet hükûmeti sadece on yıl için tüm ölüm oranı istatistiklerini yayınlamaktan vazgeçti. Sovyet demograflar ve sağlık uzmanları, 1980'li yılların sonuna kadar ölüm oranlarının artması hakkındaki verilerin yayınlanmasına devam etmek ve araştırmacıların gerçek nedenlerini araştırmak varken bu duruma sessiz kaldılar.[61]

Etnik gruplar

Sovyetler Birliği, 100'den fazla farklı etnik gruplar ile farklı etnik kökenlere sahip ülke idi. Toplam nüfus 1991 yılındaki nüfus sayımında 293 milyon olarak tespit edilmiştir. 1990'da yapılan bir hesaplamaya göre, nüfusun çoğunluğu Ruslar (50.78%) olmak üzere, bunu Ukraynalılar (15.45%) ve Özbekler (5.84%) takip ediyordu.[62]

SSCB'nin tüm vatandaşların kendi etnik bağlılığı bulunmaktaydı. Bir kişinin etnikliği 16 yaşındayken[63] çocuğun ailesi tarafından seçilirdi. Aile kabul etmez ise çocuk babasının etnisitesini alırdı. Kısmen Sovyet politikaları nedeniyle dilsel bağı bulunan Gürcüler ile sınıflandırılan Gürcistan SSC'deki Megreller gibi daha küçük azınlık bazı etnik gruplar daha büyük olanların bir parçası olarak kabul edilmiştir.[64] Bazı etnik gruplar gönüllü olarak diğerleri ise zorla asimile olmuştur. Ruslar, Beyaz Ruslar ve Ukraynalılar yakın kültürel bağları paylaşırken bu durum diğer etnik gruplarda olmadı. Aynı topraklarda yaşayan birden fazla millet arasında yıllar içinde etnik karşıtlıklar gelişmiştir.[65]

Dil

Vladimir Lenin başkanlığındaki Sovyet hükûmeti küçük dil grupları kendi yazı sistemlerini vermiştir.[66] Bazı kusurları tespit edilmesine rağmen bu yazı sistemlerinin geliştirilmesi çok başarılı olmuştu. SSCB'nin sonraki günlerinde aynı çokdillilik durumundaki ülkelerde benzer politikalar uygulandı. Bu yazı sistemleri oluştururken dilleri birbirinden büyük ölçüde lehçesel farklılıklar gibi ciddi sorunlar oluştu.[67] Bir dil kendi yazı sistemine sahip olduğu ve kayda değer bir yayını bulunursa bu dil "resmî dil" statüsüne sahip olabiliyordu. Kendi yazı sistemine sahip olmayan birçok azınlık dilini konuşanlar ikinci bir dil almaya zorlanırdı.[68] Sovyet yönetiminin bu politikayı uygulamasına örnek olarak özellikle Stalin rejimi altında bir dil yeterince yaygın değilse o dilde eğitim kesilirdi. Bu diller daha sonra çoğunlukla Rusça olmak üzere başka dillere asimile oldu.[69] Büyük Vatanseverlik Savaşı (II. Dünya Savaşı) zamanında bazı azınlık dilleri yasaklandı ve bunun konuşucuları düşmanla iş birliği yapmakla suçlandı.[70]

Sovyetler Birliği'nin birçok dil konuşulmakta olup en yaygın dil olan Rusça de facto resmî dil olarak "etnik iletişim dili" (Rusça: язык межнационального общения) olup, ancak 1990 yılında resmî birlik dili olarak kabul edildi.[71]

Din

Kurtarıcı İsa Katedrali'nin 1931 yılında yıkımı. Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra 1994-2000 yılları arasında yeniden inşa edilmiştir.

1990 yılı istatistiklerine göre, ülkenin dini yapısı %20 Rus Ortodoks, %10 Müslüman, % 7 Protestan, Gürcü Ortodoks, Ermeni Ortodoks ve Katolik, %1'den azı Yahudi ve %60'ı Ateist idi. Hristiyanlık ve İslam, dine inanan vatandaşlar arasında en fazla sayıda taraftarı olan dinleriydi.[72] Doğu Hıristiyanlığı, Sovyetler Birliği'ndeki en büyük Hıristiyan mezhebi olan Rusya'nın geleneksel Rus Ortodoks Kilisesi ile Hristiyanlar arasında hakim idi. Sovyetler Birliği'nin Müslümanların yaklaşık %90'ı Sünni olup kalan %10 Şii ise Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nde yaşamaktaydı.[72] Küçük gruplar ise Katolik, Yahudi, Budist ve çeşitli Protestan gruplarıydı.[72]

Sovyet yönetimi, devletle kiliseyi birbirinden ayırdı. Ne var ki, uygulamada, Çarlık rejimini tutan bir kısım ruhban, sert yaptırımlarla karşılaşırken, yoğun bir din aleyhtarı propaganda yürütüldü. Olaylar 1924’te yatıştı. 1929 yılında, bir dine inananlara toplantı yapma ve dernek kurma hakkı verildi. 1943'te Ortdoks Kilisesinin kendisine patrik seçmesi ve ruhani meclis kurmasına müsaade edildi. Sovyetler Birliği'nde, kilise ve devlet arasındaki ilişkiler özel bir kurum tarafından düzenlenirdi.

Eğitim

Sovyet öğrencilerin Milovice, Çekoslovakya ziyareti. (1985)

1917 öncesinde Rus İmparatorluğu'nda eğitim zorunlu değildi ve bu nedenle alt sınıf işçi ve köylü ailelerinden olan birçok çocuk eğitim imkanlarına zorlukla erişilebiliyor veya hiç erişemiyordu. 1917 tahminlerine göre nüfusun % 75-80'i okuma yazma bilmiyordu.

Anatoli Lunaçarski, Sovyet Rusya'nın ilk Eğitim Halk Komiseri (bakan) oldu. Başlangıçta, Sovyet otoriteleri cehaletin ortadan kaldırılmasına büyük önem vermekteydiler. Bu nedenle okuma yazma bilenler doğrudan öğretmen yapıldı. Kısa bir süre için kaliteden bir miktar ödün verildi. 1940 yılında Yosif Stalin cehaletin ortadan kaldırıldığını ilan etti. Büyük Vatanseverlik Savaşı sonrasında ülkenin eğitim sistemi önemli ölçüde genişledi. Bu genişleme büyük bir etki yarattı. 1960'larda tek istisna Sibirya'nın en ücra köşelerinde kırsal bölgelerde avcılıkla geçinenler hariç neredeyse tüm Sovyet çocukları eğitime erişebiliyordu. Nikita Kruşçev, eğitimi daha erişilebilir hale getirmek için çocuklara açıktan toplumun ihtiyaçlarına yakından bağlı hale getirmeye çalıştı. Eğitim aynı zamanda Yeni Sovyet insanı'nı yaratma konusunda önemli oldu.[73]

Ülkenin eğitim sistemi son derece merkezi bir yapıda olup tüm vatandaşlar için evrensel olarak erişilebiliyordu ve kültürel gerilik ile ilişkili halklardan gelen adaylar için pozitif ayrımcılık uygulanıyordu. Anayasal olarak vatandaşların doğrudan iş gücüne katılma ve ücretsiz mesleki eğitim hakkı vardı. Brejnev yönetimi tüm üniversiteler için gerekli başvuruları sunmak için yerel Komsomol parti sekreterinin önerisinin gerekliliği kuralını koydu.[74] 1986 istatistiklerine göre, yükseköğretimde nüfus başına düşen öğrenci sayısı 10.000 kişide SSCB için 181, ABD için ise 517 idi.[75]

Sağlık

Sovyetler Birliği'nde güvensiz kürtaj uygulamalarını caydırma amaçlı hazırlanmış bir poster.

1917 yılında devrim öncesinde, Rusya'da sağlık koşulları gelişmiş ülkelerin oldukça gerisinde idi. Lenin bu durumu "Ya sosyalizm biti yenecek, ya da bit sosyalizmi" diye eleştirmiştir.[76] Sovyet sağlık prensibi 1918 yılında Sağlık Halk Komiserliği tarafından oluşturulmuştu. Sağlık hizmetleri devlet tarafından kontrol edilecekti ve devrimci bir kavram olan ücretsiz sağlık hizmeti tüm vatandaşlara sağlanacaktı. 1977 SSCB Anayasası'nın 42. maddesi tüm yurttaşların sağlığı koruma altına alınmış ve SSCB'de herhangi bir sağlık kurumuna ücretsiz erişim hakkı verilmişti. Ancak, Sovyetler Birliği'nde nüfus artışı sebebiyle sağlık sisteminin halkının tüm ihtiyaçlarını yerine getirmesi mümkün değildi.[77] Mihail Gorbaçov devlet başkanı olmadan önce Sovyetler Birliği'nin sağlık sistemi birçok yabancı uzmanın çalışmaları, sosyo-ekonomik politikalar ve tıp alanındaki gelişmelerle halka kaliteli bir hizmet sunabiliyordu.. Ancak Mihail Gorbaçov döneminde, ekonomik iflasla maddi imkansızlıklar Sovyet sağlık sisteminin hizmet kalitesi ve sunumunda eşitsizliğin ortaya çıkmasına sebep oldu.[78] Sağlık Bakanı Yevgeni Çazov, Sovyetler Birliği Komünist Partisi 19. Kongresi sırasında, dünyanın en iyi doktorlarına ve en iyi hastanelerine sahip olmak, bu konudaki sorunları tespit edip hizmet kalitesini iyileştirebilmek için milyarlarca Sovyet rublesi harcanması gerektiğini belirtti.[79]

Sosyalist devrimin ardından, tüm yaş grupları için yaşam kalitesi yükseldi. Bu durumun istatistiksel verilerine göre bazı sosyologlar sosyalist sistemin kapitalist sisteme göre daha üstün olduğunu iddia etti. Bu gelişmeler 1960'larda daha da iyi koşullar yarattı ve Sovyetler Birliği'nde yaşam kalitesi ABD'yi geçti. 1970'lerde ortalama ömür muhtemelen alkol bağımlılığı yüzünden çoğu yıl boyunca sabit kaldı. Yine bu sebepten bebek ölüm oranları yükselmeye başladı. 1974 yılından sonra hükûmet bu konudaki yayın istatistiklerinin yayımlanmasını durdurdu. Bu eğilim Sovyetler Birliği'nin daha gelişmiş Avrupa kısmında belirgin bir şekilde gerilerken ülkenin bebek ölüm oranlarının en yüksek olduğu Asya yakasındaki bu durum büyük ölçüde artan gebelik sayısı ile açıklanabilir.[80] Brejnev döneminde yaşam kalitesinde düşüşe sebep olan en önemli faktörlerden alkolizme karşı da devlet tarafından kampanya başlatıldı. Alkol kullanımını azaltmak için reklamlar yapıldı ve hatta satışı ve kullanımına ilişkin sınırlamalar getirildi.

Kültür

Felsefe

Sovyetler Birliği’nde felsefi araştırmalar resmî olarak Marksist düşünce odaklıydı. Bu, kuramsal olarak nihai felsefi doğru ve nesnellik temeliydi. 1920’ler ve 1930’lar boyunca, Rus düşüncesinin diğer eğilimleri baskılandı (pek çok filozof göç etti, başkaları sürüldü). Stalin 1931’de diyalektik materyalizm’i Marksizm Leninizm ile özdeşleştiren bir karar çıkartarak, bütün komünist devletlerde ve Comintern aracılığıyla çoğu Komünist partide geçerli olacak resmî felsefe haline getirdi. Bolşevik yönetimin başlangıcından itibaren Sovyet felsefesinin resmî amacı (her derste yer alması zorunlu bir öğretim konusuydu), Komünist düşüncelerin kuramsal olarak anlatılmasıydı. Bununla birlikte, 1917 Ekim Devrimi'nden sonra, hem felsefi hem siyasi mücadeleler damgasını vurmuş ve artık eskisi gibi dogmatik olunmayıp daha ilerici ve olumlu konular tartışılır hale getirmiştir. Evald Vasilevich Ilyenkov 1960’ların önde gelen filozoflarından biriydi, Leninist Diyalektik ve Positivizmin Metafizikliği (Leninist Dialectics & Metaphysics of Positivism) (1979) kitabında, 1920’lerin “mekanikçiler ile “diyalektikçiler” tartışmasını yeniden açtı. 1960’lar ve 1970'lerde analitik felsefe (analytical philosophy) ve mantık deneyciliği (logical empiricism) dahil Batı felsefeleri Sovyet düşüncesi üzerinde iz bırakmaya başladılar.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. Большая Российская энциклопедия. Том 7. стр. 591−598. Москва. Научное издательство «Большая Российская энциклопедия», 2007. — ISBN 978-5-85270-337-8, 5-85270-320-6.
  2. Карр Эдвард. История Советской России — М: Прогресс, 1990. — С. 135.
  3. Цветков В. Ж. Определение политико-правового статуса Белого движения в годы гражданской войны в России // Сайт «1868 „Добровольческий Корпус“» (www.dk1868.ru) v 
  4. Союз Советских Социалистических Республик | Виртуальная выставка к 1150-летию зарождения российской государственности
  5. "Arşivlenmiş kopya". 4 Ağustos 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Ekim 2020.
  6. М. Геллер, А. Некрич ИСТОРИЯ РОССИИ: 1917—1995
  7. Map Universal Soviet Union Map/Union of Soviet Socialist Republics (USSR)
  8. Chapman J. G. Real Wages in the Soviet Union, 1928—1952 // Review of Economics and Statistics. 1954. Vol. 36, No. 2. P. 134. DOI:10.2307/1924665Şablon:Ref-en
  9. Jasny N. Soviet industrialization, 1928—1952. Chicago: University of Chicago Press, 1961.
  10. "Рудольф Пихоя. Политические итоги 1956 года". 20 Temmuz 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2017.
  11. http://www.jstor.org/pss/2534530 NBER paper by W. Easterley and S. Fischer. The Soviet Economic Decline: Historical and Republican Data
  12. О РОЛИ ОБРАЗОВАНИЯ В ОБЕСПЕЧЕНИИ
  13. Цементное наследие СССР | Информационный портал ZAKON.KZ
  14. Sakwa, Richard. Soviet Politics in Perspective. 2nd ed. London – N.Y.: Routledge, 1998.
  15. Encyclopædia Britannica. "Inquisitorial procedure (law) – Britannica Online Encyclopedia". Encyclopædia Britannica, Inc. 8 Mayıs 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Aralık 2014.
  16. Adams, Simon (2005). Russian Republics. Black Rabbit Books. s. 21. ISBN 978-1-58340-606-9.
  17. Birnhaum 1966: 81–82.
  18. Immanuel 1966: 90–92, tarihinde 21 Eylül 2014 erişilmiştir.
  19. http://www.schudak.de/timelines/tannutuva1911-1944.html 11 Nisan 2012 tarihinde WebCite sitesinde arşivlendi The World at War - Tannu Tuva
  20. Feldbrugge, Ferdinand Joseph Maria (1993). Russian Law: The Rnd of the Soviet system and the Role of Law. Martinus Nijhoff Publishers. s. 94. ISBN 0-7923-2358-0.
  21. Russia - Encyclopedia Britannica 26 Nisan 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.. Britannica.com (27 Nisan 2010). 21 Eylül 2014 tarihinde erişilmiştir.
  22. "Arşivlenmiş kopya" (PDF). 15 Eylül 2012 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Eylül 2014.
  23. http://www.historylearningsite.co.uk/new_economic_policy.htm
  24. Gregory, Paul R. (2004). The Political Economy of Stalinism: Evidence from the Soviet Secret Archives. Cambridge University Press. pp. 218–20. ISBN 0-521-53367-8.
  25. Wilson, David (1983). The Demand for Energy in the Soviet Union (İngilizce). Rowman and Littfield. ss. 105-108. ISBN 9780709927044.
  26. Wilson 1983, p. 295.
  27. Wilson 1983, p. 297.
  28. Wilson 1983, p. 297–99.
  29. Wilson 1983, p. 299.
  30. Central Intelligence Agency (1991). "Soviet Union – Communications". The World Factbook. 29 Nisan 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Ekim 2014.
  31. Central Intelligence Agency (1992). "Soviet Union – Economy". The World Factbook (İngilizce). 29 Nisan 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ekim 2010.
  32. "Reconstruction and Cold War". Library of Congress Country Studies. 2 Ekim 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ekim 2010.
  33. Hardt, John Pearce; Hardt, John P. (2003). Russia's Uncertain Economic Future: With a Comprehensive Subject Index. M.E. Sharpe. s. 233. ISBN 0-7656-1208-9.
  34. "Science and Technology". Library of Congress Country Studies. 4 Eylül 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Ekim 2014.
  35. "Economy". Library of Congress Country Studies. 4 Eylül 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ekim 2010.
  36. MacFarland, Margo (3 Mayıs 1990). "Global Tech Strategies Brought to U.S.". Washington Technology.
  37. Deckert, R.A. (10 Ekim 1990). "The science of uncovering industrial information". Business Journal of the Treasure Coast.
  38. "U.S. Firms Must Trade Short-Term Gains for Long-Term Technology Planning". Inside the Pentagon (İngilizce). 7 Mart 1991.
  39. Highman, Robert D.S.; Greenwood, John T.; Hardesty, Von (1998). Russian Aviation and Air Power in the Twentieth Century. Routledge. s. 134. ISBN 978-0-7146-4784-5.
  40. Wilson 1983, p. 205.
  41. Wilson 1983, p. 201.
  42. Ambler, Shaw and Symons 1985, p. 166–67.
  43. Ambler, Shaw and Symons 1985, p. 168.
  44. Ambler, Shaw and Symons 1985, p. 165.
  45. Ambler, Shaw and Symons 1985, p. 167.
  46. Ambler, Shaw and Symons 1985, p. 169.
  47. Uluslararası Para Fonu ve Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü 1991, p. 56.
  48. Mark Harrison (18 Temmuz 2002). Accounting for War: Soviet Production, Employment, and the Defence Burden, 1940–1945. Cambridge University Press. s. 167. ISBN 978-0-521-89424-1.
  49. Geoffrey A. Hosking (2001). Russia and the Russians: a history. Harvard University Press. s. 469. ISBN 978-0-674-00473-3.
  50. Geoffrey A. Hosking (2006). Rulers and victims: the Russians in the Soviet Union. Harvard University Press. s. 242. ISBN 978-0-674-02178-5.
  51. Government of the USSR (1977). Большая советская энциклопедия [Büyük Sovyet Ansiklopedisi] (Rusça). 24. Moskova: Devlet Yayın Komitesi. s. 15.
  52. Anderson, Barbara A. (1990). Growth and Diversity of the Population of the Soviet Union. 510. Annals of the American Academy of Political and Social Sciences. s. 155–77.
  53. Vallin, J.; Chesnais, J.C. (1970). Recent Developments of Mortality in Europe, English-Speaking Countries and the Soviet Union, 1960–1970. 29. Population Studies. ss. 861-898.
  54. Ryan, Michael (28 Mayıs 1988). Life expectancy and mortality data from the Soviet Union. Britanya Tıp Dergisi. 296. s. 1,513–1515.
  55. Davis, Christopher; Feshbach, Murray. Rising Infant Mortality in the USSR in the 1970s. Washington, D.C.: ABD Sayım Bürosu. s. 95.
  56. Krimins, Juris (3–7 Aralık 1990). The Changing Mortality Patterns in Latvia, Lithuania and Estonia: Experience of the Past Three Decades. Paper presented at the International Conference on Health, Morbidity and Mortality by Cause of Death in Europe.
  57. Central Intelligence Agency (1991). "Soviet Union – People". The World Factbook. 29 Nisan 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Ekim 2014.
  58. Comrie 1981, p. 2.
  59. Comrie 1981, p. 3.
  60. Hosking, Geoffrey (13 Mart 2006). "Rulers and Victims: The Russians in the Soviet Union". History Today. 5 Mayıs 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Ekim 2014. (pay-fee)
  61. Comrie 1981, p. 3–4.
  62. Comrie 1981, p. 4.
  63. Comrie 1981, p. 25.
  64. Comrie 1981, p. 26.
  65. Comrie 1981, p. 27.
  66. "ЗАКОН СССР ОТ 24.04.1990 О ЯЗЫКАХ НАРОДОВ СССР" [SSCB halklarının dilleri hakkında 24.04.1990 tarihli SSCB kanunu] (Rusça). Sovyet Sosyaist Cumhuriyetler Birliği Hükûmeti. 24 Nisan 1990. 14 Mayıs 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Ekim 2014.
  67. Eaton, Katherine Bliss (2004). Daily life in the Soviet Union. Greenwood Publishing Group. ss. 285 ve 286. ISBN 0-313-31628-7.
  68. Law, David A. (1975). Russian Civilization. Ardent Media. ss. 300-1. ISBN 0-8422-0529-2.
  69. Şlapentoh, Vladimir (1990). Soviet Intellectuals and Political Power: The post-Stalin Era. I.B. Tauris. s. 26. ISBN 978-1-85043-284-5.
  70. Pejovich, Svetozar (1990). The Economics of Property Rights: Towards a Theory of Comparative Systems. Springer Science+Business Media. s. 130. ISBN 978-0-7923-0878-2.
  71. Lane 1992, p. 353.
  72. Lane 1992, p. 360.
  73. Lane 1992, p. 352.
  74. Lane 1992, p. 352–53.
  75. Dinkel, R.H. (1990). The Seeming Paradox of Increasing Mortality in a Highly Industrialized Nation: the Example of the Soviet Union. ss. 155-77.

Dış bağlantılar

This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.