Dil felsefesi

Dil felsefesi, dil ile felsefe arasındaki ilişki temelde felsefecilerin dili kullanarak felsefe yapmalarından kaynaklanmaktadır. Özelde ise, dil felsefesi başlığı altında dilin özü, anlamı, kökeni ve yapısı felsefî açıdan sorgulanmaktadır.

Bir araştırma konusu olarak, analitik filozoflar, dil felsefesinin dört temel merkezi sorunu olduğunu varsayar: anlamın doğası, dil kullanımı, dil bilişselliği, dil ve gerçek arasındaki ilişki. Avrupa Anakarası filozofları için dil felsefesi, aynı zamanda mantık, tarih ve siyasetin bir parçasıdır.

Dil felsefe Tarihi

Yüz yıllık bir geçmişi vardır ama dil eski çağlardan beri filozofların ilgisinin çeken bir konu olmuştur. Yunan dünyasında adlarla adlandırılan nesneler arasındaki ilişki önemli tartışma konularında biridir[1]. Felsefe tarihinin dille ilgili en eski tartışması olan bu tartışmada bir taraf, bu ikisi arasındaki ilişkinin doğal olduğunu, adların adlandırdıkları şeylerin özünü yansıttıklarını, bunu da adlandırdıkları şeyleri sesler aracılığıyla taklit ederek yaptıklarını ileri sürer. Felsefe tarihinde Pythagoras'a kadar geri götürülen bu doğalcı görüşe karşılık, Demokristos'a kadar götürülen karşı görüş uylaşımcılık, bu ilişkinin uylaşımsal olduğunu, adların nesnelere rastgele verdiklerini ileri sürer. Platon'un Kratylos[2] diyaloğunda ayrıntılı bir biçimde işlediği bu tartışmanın arkasında, aslında, Eskiçağlardan bugüne sürekli sorulan bir soru vardır: Dil ile dünya arasındaki ilişki nedir? Aristoteles ile Ortaçağ filozoflarının düşünmenin yapısını, Aydınlanma dönemi filozoflarının bilginin kaynağını ve bilme yetisinin sınırlarını araştırırken değişik biçimlerde sordukları soru bundan başka bir soru değildir aslında.[3]

Ne var ki, Eskiçağdan 20. yüzyılın başlarına dek, Frege ile Russell'ınkiler içinde olmak üzere, yapılan bütün araştırmalar, doğrudan doğruya dilin yapısını anlamak için yapılmış araştırmalar değildir. Dolayısıyla onları dil felsefesi araştırmaları görmek yanlış olur. Doğrudan doğruya dilin kendisinin bir sorun olarak görülmesi Gottlob Frege ile Russel'ın çalışmalarının, felsefenin dili konu edinen ayrı bir alanı olarak dil felfesinin doğuşu ise Ludwig Wittgenstein'ın ilk dönem çalışmalarının bir sonucudur.

Dil felfesinin yüz yıllık kısa tarihinde yanıtı aranan iki ana soru vardır. Bu iki ana soru filozofların dil felsefesi tarihi içinde ele aldıkları iki ana soru olma ötesinde, dil felsefesinin iki ana sorusudur. Bryran Magee'nin bakışıyla[4], dil kullanıldığında karşımıza çıkan iki uçtan, yani üzerine konuşulan dünyayı gösteren 'özne' ucundan çıkan iki ana sorudur bunlar. Tarihsel olarak bakıldığında başlangıçta[5] ele alınıp yanıtı verilmeye çalışılan soru 'nesne' ucundan çıkar ve felsefe tarihinin o eski bildik sorusunu sorar: Dil ile dünya arasındaki ilişiki nedir? Ancak bu sorunun yanıtını arayanlar bununla yetinmezler, bir de ikisi arasında kurdukları (ya da götürdükleri) ilişkiden bir anlam kuramı türetirler. Frege ile Russel, ilk dönem çalışmalarıyla Wittgenstein, başta Rudolph Carnap olmak üzere mantıkçı pozitivistler, günümüzde Willard van Orman Quine ile Donald Davidson bu çizgide ürün veren kişilerdir.[6]

Dil kullanımında 'özne ' ucundan soruya gelince, bu 50'li yıllarda sorulmaya başlayan, dilsel davranışın nasıl bir davranış olduğu sorusudur.[7] Dilin kullanım yönüne dikkat çekmesi ve dili bir insan davranışı olarak incelemenin öneminin vurgulaması bakımından ikinci dönemindeki Wittgenstein ile de ilişkilendirilebilecek bu çizgi, dil ile dünta arasındaki ilşkinin ne olduğu sorusunun yanıtını aradıkları bu sorunun bir parçası olarak görür ve dilin dünyasıyla ilişkisini, dilse davranışı yöneten kurallarının belirlediğini ileri sürer. Bu çizginin önemli bir özelliği de dilsel davranışı yöneten kuralları ortaya çıkarmaya yönelik araştırmayı, anlam sorunun çözümüm olarak görmesidir. John L. Austin ile John R. Searle bu çizgide yer alan kişilerdir. Dil felsefesiyle ortak konuları olan diğer felsefe dalı Zihin Felsefesi!dir.

Dil felsefesi

Dil felsefesi, felsefenin dil ile uğraşan bir dalıdır. Örneğin dil, bilinç ve gerçeklik arasındaki bağlamları ele alan bir felsefe dalıdır. Bu noktadan iki araştırma alanı ortaya çıkmaktadır. Bunlardan ilki dil ve gerçeklik arasındaki ilişki, ikincisi de dil ve bilinç arasındaki ilişkidir. Bundan dolayı dil felsefesi bilgi kuramsal felsefenin (epistemoloji) birbirine komşu alanlarının ve akıl odaklı felsefenin yakın bağlamında yer almaktadır.

Dil felsefesi dil analizi ile aynı değildir. Kavram analizi olarak da bilinen dil analizi Sokrates’ten bu yana bilinen bir felsefi yöntemdir ve bu içerisinde felsefi uygulamanın farklı alanlarının bulunduğu felsefi bir yöntemdir (bkz. ayrıca Diyalektik yöntem).

Dil felsefesi içerisinde bu yöntem özellikle dili tanımlamakta kullanılan kavramların analizi için kullanılmaktadır. Örnek olarak "anlam, anlayış" gibi kavramların analizi için kullanılmaktadır.

Dil felsefesi aynı zamanda da dilbiliminin bir alt alanıdır. Dil felsefesi hem yöntemleri büyük ölçüde deneysel olan genel dilbiliminin, hem de gösterge ve gösterge sisteminin kuramı olan gösterge bilimin (semiyotik) bir dalıdır.

Dille bağlantıları

Dil felsefesinde dil için temel olarak iki farklı bağlantıdan söz edilebilir: Bunlar ideal dil felsefesi (Ideal Language Philosophy) ve normal dil felsefesi (Ordinary Language Philosophy) olarak adlandırılmaktadır. Her ne kadar bunlar tarihsel açıdan çelişkili olarak görülseler de, her iki bağlantı ve her ikisinin de bilgileri birine ve diğerine birlikte bağlıdırlar.

Anlam

Geleneksel anlam kuramları bir nesnenin anlamıyla birlikte tanımlandığından yola çıkar; ama bu kuramların, bazı anlatımların bir cümlede hiçbir şey ifade etmediğine ilişkin bir sorunu vardır. Örneğin; “Pegasus kanatlı bir attır” cümlesinin bu kuramlara göre hiçbir anlamı yoktur. Bunun gibi, hiçbir şey ifade etmeyen bağlaç ve ilgeçlerin olduğu anlatımlarda da durum böyledir. Bu örnekteki Pegasus da tamamen tasavvur edilen kurgusal bir figürdür.

Normal dil felsefesinin modern anlam kuramları, bir göstergenin anlamının nasıl meydana geldiğini sorgular. Böylece şu sonuca varır: Bir ifadenin anlamı nesne değildir, göstergelerin kullanımıyla oluşur. Buna ilişkin geliştirilen farklı anlam kuramları şunlardır:

1.Ludwig Wittgenstein’ın yaklaşımı, herhangi bir açıklama olmaksızın sadece dilin tanımını ortaya koyar. Bu tanımda dil oyunu, dilbilgisi ve kural kavramları önemli rol oynar.

2.Willard Van Orman Quine’nin geliştirdiği yaklaşım, anlam kavramı yerine doğrulama kavramını benimser: Bir cümlenin ne anlama geldiği bu cümlenin nasıl doğrulandığı ile belirtilir. Quine aslında anlaşma durumundan yola çıkar: Dili tamamen yabancı olan bir konuşmacının anlatımı nasıl anlaşılır? Quine, bu durumda ifadenin anlamının belirsiz kaldığı yerde köklü bir çeviri yapılması gerektiğini vurgular.

3.Donald Davidson’ın yaklaşımı, bir dil konuşmacısının yeni bir cümleyi bir çırpıda anlayabilmesinin nasıl mümkün olduğunu cevaplamaya çalışır. Cevabı ise bir dilin bütüncül olması ve bir cümlenin anlamının bu cümlenin öğelerinin ve tamlamalarının anlamıyla belirlenmesidir. Davidson, bütüncül anlam kuramını Alfred Tarski’nin gerçeklik kuramı olarak ortaya koymaya çalışır. Davidson’ın anlam kuramı aslında yorumlama kuramıdır. O da hocası Quine gibi anlaşma durumundan yola çıkar ve köklü bir çeviri yerine köklü bir açıklama yapılması gerektiğini söyler. Bu kuramın oluşumu “iyi niyetli yorumlama” ilkesine dayanır. Michael Dummett, konuşmacının yeteneği kadar anlama ilişkin doğruluk şartlarının da önemli olduğunu söyleyerek Davidson’ın kuramına karşı çıkar.

4.Paul Grice geliştirdiği yaklaşım ile anlam kavramını çözümlemeye çalışır. Bir göstergenin ne anlama geldiği, konuşmacının onunla ne demek istediğidir; yani, konuşmacının maksadının ne olduğu ile ilgilidir

Kaynak

İdeal dil felsefesi

İdeal dil felsefesi normal dilleri eksik olarak incelemektedir; çünkü bu felsefe farklı yanlışlıklar yüzünden mantığın kati talepleri karşısında yeterli olmamaktadır. Bu girişin hedefi, bilimlerin amacı için ideal ve biçimsel diller sayesinde doğal dillerin kontrol edilmesi veya tamamıyla değiştirilmesidir.

Bu proje uygulamada zor olarak kanıtlanmıştır. Temelde bulunan sebep şu şekilde açıklanabilmektedir: Biçimsel bir dil de dâhil olmak üzere her dil yorumlanabilir olmak zorundadır ve bu yorumlamanın dili prensip olarak bizim normal dilimizdir. Bununla beraber bu giriş, biçimi oldukça başarılı şekilde kanıtlanmıştır; çünkü mantıksal ve kavramsal bağlamların araştırılması sayesinde biçimsel bir dilin oluşumu hakkındaki önemli bilgiler ortaya çıkarılmıştır.

İdeal dil felsefesinin kurucusu olarak matematikçi, mantıkçı ve dil filozofu olan ve bu projeyi kendi kavram yazısında gerçekleştirmek isteyen Gottlob Frege kabul edilmektedir. İdeal dil felsefesinin diğer önemli temsilcileri: Alfred North Whitehead ile “Matematiğin Önceliklerini” (Principia Mathematica) yazan Bertrand Russell’dir. Ayrıca ilk yıllarındaki haliyle, yani “Tractatus Logico-Philosophicus” eserinin yazarı olarak Ludwig Wittgenstein diğer bir önemli isimdir. Diğer önemli temsilciler de Rudolf Carnap ve yapısalcılığın kurucuları olan Wilhelm Kamlah ve Paul Lorenzen’dır.

Gündelik dil felsefesi

Ayrıca bakınız Gündelik dil felsefesi

Gündelik dilin felsefesi, doğal dilleri (Türkçe, İngilizce, vb.) eksik olarak incelememekte, aksine kullanılma amacı için tamamıyla ihtiyaç duyulan bir dil olarak ele almaktadır, yani sosyal çevrede anlaşmanın sağlanması için ihtiyaç duyulmaktadır. Dil felsefesinin görevi, normal dilleri değiştirmek veya normal dillerin yerine geçmek değildir, örneğin; aksine kavramsal veya düzenleyici bağlamların ispat edilmesi şeklinde normal dilleri tanımlamaktır. Diğer bir deyişle bazı temsilcilerin yaptığı gibi normal dilleri açıklamaktır. Olağan dilin felsefesinin kurucusu olarak sonraki dönemlerindeki, yani “Felsefî Araştırmalar”ın yazarı olan Ludwig Wittgenstein kabul edilmektedir. Diğer önemli temsilciler de Gilbert Ryle, John Langshaw Austin ve Peter Strawson’dur. Bu yaklaşım dilbilimsel edimbilimin önemli bir parçası olan söz eylem kuramının gelişimine katkıda bulunmuştur. Çok sayıda filozof da farklı sorunlarda normal dilsel yöntem bilgisinin verimliliğine işaret etmişlerdir. Buna madde ve ruh arasındaki ilişkinin tartışmaları da dâhildir.

Bu tutucu eğilim ve var olan dil kullanımının da alıkonulması bazı eleştirmenlere farklı güdülerden problemli olarak görünmektedir. Örneğin; belirgin kuramsal dillerin kullanımı vurgulanmalıdır. Normal dilsel yaklaşımlar çerçevesinde açıklamalar ve savunmalar dairesel ya da sadece belirli dil sistemi içerisindeki kapsamlarda geçerli olmalıdır. Bazen normatif problemlerde normal dil felsefesinin natüralist safsatalara sebep olduğu iddia edilmektedir. Kısmen de olsa normal dil felsefesi davranışçılığa benzemektedir ve bilimsel açıklama modeline karşı ilkesel olan savlar açıklanmalıdır.

Gönderge

Sözü edilen, yani ele alınan ifadeler şüphesiz gibi görünmektedir: “Sokrates” ismi Yunan felsefeciyi tanımlamaktadır. Eğer göndergesel anlam kuramından söz edilirse, yani eğer bir ifadenin anlamının göndergesinde bulunduğu iddia edilirse şu problemler ortaya çıkar: Aynı göndergeye sahip olan, yani “koşutlu genişleme ve yayılma” özellikli (koextensional) iki ifade kesinlikle aynı bilgi değerine sahip değildir. Gottlob Frege’nin bu duruma uygun en ünlü örneği şu şekildedir: “Akşam Yıldızı” ve “Sabah Yıldızı” ifadeleridir (her iki ifade de “Venüs” gezegeni anlamını karşılamaktadır). “Akşam Yıldızı" ifadesi ve “Sabah Yıldızı” ifadesi aynı göndergeye sahiptir, yani her iki ifade de “Venüs” gezegenini ifade etmektedir, ama ilk ifade akşamları ortaya çıkan en parlak yıldızı, ikinci ifade ise sabahları ortaya çıkan en parlak yıldızı tanımlamaktadır.

Cümle aynı zamanda göstergeler yardımıyla da ifade edilebilmektedir. Örneğin; “Akşamları ortaya çıkan en parlak yıldız, sabahları ortaya çıkan en parlak yıldızdır.”

Problem henüz çözülememiştir; çünkü ilk ifade diğer ikinci ifade ile aynı göndergeye sahip olmak zorundadır. Eğer göndergesel anlam kuramı gerçek ise bu anlamlar aynıdır. Bu bir sorun değildir; çünkü herhangi bir kişi sabahları ortaya çıkan en parlak yıldızın Venüs olduğunu bilmeksizin akşamları ortaya çıkan en parlak yıldızın da Venüs olduğunu bilebilir. Bu problem nasıl çözülebilir? Temel olarak çözüme iki farklı yaklaşım vardır: Bunlar Gottlob Frege ve Bertrand Russell’in yaklaşımlarıdır. 1)Gottlob Frege işaretlerin ifadeler olarak anlaşılabileceğini önermektedir. Bunlar Frege’nin terminolojisinde anlamı karşılayan kapsam ve anlayışı karşılayan içerim ifadeleridir

2)Russel, işaretlerin asla sözü edilen ifadeler olarak öngörülmemesi gerektiğini savunmaktadır, bunun aksine içerisinde işaretler bulunan cümleler üç kısımdan oluşan cümlelerin bir ortak noktası olarak anlaşılmaktadır. Örneğin; “Akşamları ortaya çıkan en parlak yıldız sabahları ortaya çıkan en parlak yıldızla aynıdır.” cümlesi şu şekilde analiz edilmektedir: Akşamları ortaya çıkan en az bir yıldız vardır ve aynı şekilde akşamları da. Bu yıldız sabahları ortaya çıkan en parlak yıldızdır. Bunun için herhangi bir kişi sabahları ortaya çıkan en parlak yıldızın Venüs olduğunu bilmezken, akşamları ortaya çıkan en parlak yıldızın Venüs olduğunu bildiği açıklanmaktadır.

Peter Strawson bu her iki yaklaşımı da eleştirmektedir. Aynı şekilde, bu problemi niteleyici ve göndergesel kullanım arasında bir fark aracılığıyla çözmeye çalışan Keith Donnellan da eleştirmektedir.

Diğer bir problem de özel isimlerde bulunmaktadır. Özel isimler nasıl analiz edilmektedir? Bunun için de iki yaklaşım bulunmaktadır. İlk yaklaşım Russell ve Frege’nin temsil ettikleri yaklaşım, ikincisi de Saul Kripke ve Hilary Putnam’ın temsil ettikleri yaklaşımlardır.

1)Göstergelerin analizinde farklı yaklaşımları savunan Frege ve Russell özel isimlerin analizinde aynı yaklaşımda uzlaşmışlardır. Frege ve Russell özel isimlerin aslında özel isim olmadığını ve aksine özel isimleri işaretler olarak analiz edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Kripke ise bu yaklaşıma şu eleştiriyi getirmektedir: Eğer böyle olsaydı, yani eğer özel isimler aslında özel isim olmamış olsaydı bir kişinin işaretlerle yazılmış bir kişiliği olması mümkün olamazdı; ancak bu durum sezgilerimizle çelişmektedir. Örneğin; “Sokrates” ismi “Yunanistan’ın en bilge filozofu” olarak yorumlansaydı, bu durumda Sokrates’in Yunanistan’ın en bilge filozofu olması mümkün olamazdı; fakat bu durum bize mümkün gibi görünürdü: Sokrates her zaman Sokrates olarak kalacaktır. Sokrates bir gün Yunanistan’ın en bilge filozofu olmasa bile o her zaman Sokrates olarak kalacaktır.

2)Klipke ise özel isimlerin doğrudan göndergesel ifadeler olarak anlaşılması gerektiğini önermektedir. Bunlar anlamını temel bir vaftizden alan ifadelerdir. Putnam ise bu yaklaşımı doğal çeşitler için isimlere aktarmaktadır. Örneğin; “altın” ve “su” gibi.

Anlam

“Konuşan kişi, bir şeyleri tasvir etmez, bir şeyler yapar.” Bu söz, 1955 yılında bir konferansta John Langshaw Austin tarafından söylenmiştir. Austin’in bu kuramına göre; konuşma ve davranışı, söylenen, yapılan ve gerçekleşen olarak ayırır. Örneğin; “Yarın oraya geliyorum” cümlesi dilsel işlevi olan bir olgudur; gelme eyleminin gerçekleşmesi iletişim işlevi ile ilgili olan bir olgu; sözün ikna edici olması ve amaçlanan hedefe ulaşılması bakımından da söz eyleminin iletişimsel etkisine ilişkin bir olgudur.

John Searle, Austin’in yaklaşımını sınıflandırmaya çalışır. Söz Eylem Kuramını 5’e ayırır: İddia etmek, ricada bulunmak, söz vermek, teşekkür etmek ve vaftiz etmek.

İçerik- Kapsam

Bazen söylediğimiz şeyi kastederiz; ama çoğu zaman söylediğimizden başka bir şeyi ya da çok daha fazlasını kastederiz. Örneğin; birisi, “Nereden benzin alabilirim?” sorusuna “Köşede benzin istasyonu var.” cevabını alır. Aslında oradan alınabileceğini söylememiştir, sadece ima etmiştir.

Paul Grice, anlamın bu yönünü kapsam olarak açıklamaya çalışmıştır. “Kapsam” kavramı, yalnızca Grice’in kuramında var olan ve açık bir anlamı olan yapay bir sözcüktür. Grice’in temel düşüncesi, dilsel olguları işbirliği ilkesine dayanan rasyonel eylemler olarak görmektir. Farklı konuşma ilkeleri bu ilkeye bağlıdır.

Dolaylı Anlatım (Metafor)

Bir sözcük gerçek anlamının dışında mecaz anlamıyla kullanılırsa orada metafordan söz edilir. Aristoteles’e göre gerçek anlamıyla ifade edilen şey ile mecaz olarak kullanılan şey arasında bir benzerlik ilişkisi vardır. Örneğin; konuşma dilinde kullanılan “Sen benim güneşimsin!” cümlesi metaforik bir kullanımdır. Burada sözü edilen kişi gerçekten güneş olduğu için değil, belli açılardan güneşle benzerliği olduğu için metaforik bir kullanım söz konusudur.

Donald Davidson’a göre, metaforik bir anlamdan söz etmek yanıltıcıdır. Kelimelerin gerçek anlamları vardır ve metaforik olarak kullanılabilirler. Jean Searle, Paul Grice’in yaklaşımına dayanarak bu kullanımı “kapsam” olarak açıklar: “Sen benim güneşimsin” diyerek karşısındaki kişinin belli açılardan güneş gibi olduğunu ifade eder.

İletişim

İnsanların anadillerini çok hızlı bir şekilde edinebilmelerini nasıl açıklayabiliriz? Bu konuda ilk defa Noam Chomsky ve Jean Piaget tarafından ele alınmış olan iki görüş vardır:

1.Doğuştancılığın temsilcisi olan Noam Chomsky, insanların evrensel dilbilgisine sahip olduğu fikrinden yola çıkar. Chomsky gibi nativist/doğuş eksenli bakan Jerry Fodor ve Steven Pinker insanların doğuştan sözdizimsel bilgilerinin olduğunu söyler. Bu bilgilerin algılanması çocukların dil edinimi ile açıklanabilir.

2.Doğuştancılığın klâsik tarafı, ilk defa Piaget’in kuramında hazırlanan bilişselciliktir. Bilişsel kuram, dil ediniminin insanların mantıklı düşünme yeteneği ile açıklanabileceğini ve evrensel dilbilgisine başvurulamayacağını savunurlar. Son yıllarda klâsik bilişselcilik insanların etkileşimlerine dayanan etkileşimselcilik ile tamamlamıştır. Bu anlamda antropolog Michael Tomasello'nun görüşü de önemlidir. Tomasello, iletişim kurabilen insanların genel bilişsel yeteneğe sahip olduklarını söyler.

Kaynakça

  1. Bu, Eskiçağda yalnız Yunan filozofların değil, Hint dilbilimcilerin de önemli tartışma konusundan birdir. Eski hint dünyasındaki bu tartışmanın kısa bir özeti için bkz., Johannes Bronkhorst, 'Language, İndian Theories of' Edward craif (yay.), Rouledge Encyclopedia of Philosophy (Londra- New York: Rotledge, 1998), VIII. cilt, s 379-384
  2. Diyalogun iki ayrı çevirisi vardır: Suat Y. Baydur çevirisi (Eflatun, Kratylos. İstanbul: Maarif Matbası, 1944) ile Teoman Aktüel çevirisi (platon, Diyaloglar 1. İatanbul: Remzi Kitabevi, 1982; 189-260)
  3. Eskiçağdan 19 yüzyılın sonuna kadar felsefe tarihindeki bütün bu gelişmelerin ayrıntılarına toplu bir bakış için özellikle bkz., Norman Kretzmann, 'Sementics, History of', Paul Edwards (yay.), The Encylopedia of Philosophy, (New York: Macmillan Comapany and Free Press, 1967), VII. cilt, s 358-406. Ayrıca bkz., Christopher Shields, 'Language, Ancient Philosophy of'; Zoltan Gendler Szabo, 'Language, Medieval Theories of', Edward Craig (yay), Routledge Encyclopedia of Philosophy (Lodra-Nwe York: Routledge, 1998), VII. cilt, s 356-361;371-379:389-404.
  4. Bkz., B Magee, Yeni Düşün Adamları, s 289.
  5. Frege'yi başlangıç alırsak 19. yüzyılın sonunda, Wittgeinstein'ı başlangıç alırsak 20'li yılların başında.
  6. Türkiye'de de Teo Grünberg Anlam Kavramı Üzerine bir Deneme(Ankara Üniversitesi DTCF Yayınları, 1970= başlıklı yapıtıyla bu çizgide yer almaktadır.
  7. Dili bir kavrayış olarak alıp çözümlemek ne ilk kez 50;lerde yapılan bir şeydir, ne de yalnızca felsefecilerin yaptığı bir şeydir.Söz gelişi 30'lu yıllarda dilbilimci Leonard Bloomfield,, 50'li yılardaruhbilimcicharles Osgood da bunu yapar. 40'lı yıllarda da felsefeci Charles Morris ile C. L. Stewanson'un yaptığıda budur.Ancak 50'li yılarındaki sözü edilen çözümlemelerle bütün bu anılan kişilerde karşımıza çıkan çözümlemeler arasında önemli bir fark vardır. İlk sözü edilen çözümlemelerde dil herhangi bir davranış olarak değil, kendine özgü yapısı olan bir davranış olarak alınırken, ikinicilerde dilsel davranış ruhbilimin o bilinen klasik davranış modeline indirgenerek uygulanaran ve tepki kavramlarıyla açıklanmaya çalışılmaktadır. Bkz, William P. Alston, The Philosophy of Language (Englewood Cliff, N. J.: Prentice Hall, 1965), s 25-31; Arda Denkel, Anlamın kökenleri (İstanbul:Metis Yayınları, 1984), II. Bölüm.

Ek okuma

  • AKARSU, Bedia, Dil-Kültür Bağlantıları, İstanbul, İnkıâp Kitabevi, s.104.
  • ALTINÖRS, Atakan (2012), 50 Soruda Dil Felsefesi, İstanbul, Bilim ve Gelecek yay., 208 s.
  • ALTINÖRS, Atakan (2000), Dil Felsefesi Sözlüğü, Bursa, Paradigma Yayınları, 103 s.
  • ALTINÖRS, Atakan (2003), Dil Felsefesine Giriş, İstanbul, İnkıâp Kitabevi, 160 s.
  • ALTINÖRS, Atakan (2008), Analitik Felsefe, İstanbul, Say yay.
  • ARISTOTALES (1996), Metafizik, (Çeviren: Prof.Dr.Ahmet ARSLAN), (2.Basım), İstanbul, Sosyal Yayınları, 659 s.
  • ARISTOTALES (2004), Retorik, (Çeviren: Mehmet H. DOĞAN), İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 6. baskı, 229 s.
  • AYER, Alfred Jules, Dil, Doğruluk ve Mantık, Metis Yayınları, 152 s.
  • CASSIER, Ernest (2005), Dil/Sembolik Formlar Felsefesi 1, Ankara, Hece Yayınları, 364 s.
  • CHOMSKY, Noam (2001), Dil ve Zihin, Ankara, Ayraç Yayınevi.
  • CHOMSKY, Noam (2009), Bilgi Sorunları ve Dil-Managua Dersleri, (Çeviren: Veysi Kılıç), BGST Yayınları, 234 s. (İngilizce Baskısı) (yeni)
  • CORNFORTH, Maurice (2006), Pozitivizme ve Pragmatizme Karşı Felsefeyi Savunmak, Evrensel Basım Yayın, 335 s.
  • DEMİR, Gökhan Yavuz (2007), Sosyal Bir Fenomen Olarak Dilin Belirsizliği, İstanbul, Paradigma Yayınları, 183 s.
  • ECO, Umberto (2004), Avrupa Kültüründe Kusursuz Dil Arayışı, İstanbul, Literatür Yayınılar, 319 s.
  • GÖRGÜN, Tahsin (2003), Anlam ve Yorum, Gelenek Yayıncılık.
  • GRÜNBERG, Teo (2006), Anlam Kavramı Üzerine Bir Deneme, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 384 s.
  • LAKOFF, George-Mark Johnson (2005), Metaforlar (Hayat, Anlam ve Dil), (Çeviren: Gökhan Yavuz DEMİR), İstanbul, Paradigma Yayınları, 315 s.
  • ELLUL, Jacques (2004), Sözün Düşüşü, (Çeviren: Hüsamettin ARSLAN), Paradigma Yayınları.
  • ÖZCAN, Zeki (2014), Dil Felsefesi I, Mantıkçı Paradigma, Bursa, Sentez Yayınları, 280 s.
  • PLATON (2000), Kratylos, (Çeviren: Cenap KARAKAYA), İstanbul, Sosyal Yayınları, 128 s.
  • RENAN, Ernest (2011), Dilin Kökeni Üzerine, (Çeviren: Atakan Altınörs), İstanbul Bilge Kültür-Sanat yay., 168 s.
  • RICOEUR, Paul (2007), Yorum Teorisi/ Söylem ve Artı Anlam (Çeviren: Gökhan Yavuz DEMİR), İstanbul, Paradigma Yayınları, 130 s.
  • SEARLE, John R. (2005), Bilinç ve Dil, İstanbul, Litera Yayıncılık, 400 s.
  • SU, Hüseyin (2004), Düşünce ve Dil, Ankara, Hece Yayınları, 222 s.
  • SOYKAN, Ömer Naci (2006), Felsefe ve Dil - Wittgenstein Üstüne Bir Araştırma, MVT Yayıncılık, İstanbul, 293 s.
  • UÇAR, Şahin (2007), Dil ve Felsefe, Domino Yayınları, İstanbul, 150 s.
  • VENDRYES, J. V. (2002), Dil ve Düşünce, İstanbul, Multilingual Yabancı Dil Yayınları, 175 s.
  • VOLOŞINOV, Valentin Nikolayeviç (2001), Marksizm ve Dil Felsefesi, Ayrınıtı Yayınları, 316 s.
  • WILSON, John (2002), Dil, Anlam ve Doğruluk, Ankara, Ankara Okulu Yayınları, 117 s.
  • WITTGENSTEIN, Ludwig (2007), Mavi Kitap Kahverengi Kitap, (Çeviren Doğan Şahiner), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 219 s. (Mavi Kitap'ın İngilizcesi için)
This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.