Bizans Rumları

Bizans Rumları, Bizans Grekleri veya Bizans Yunanları, Geç Antik Çağ ve Orta Çağ'da Yunanca konuşan Hristiyan Romalılardır.[1][2][3] Onlar, Bizans İmparatorluğu (Doğu Roma İmparatorluğu), Konstantinopolis ve Küçük Asya (modern Türkiye), Yunan adaları, Kıbrıs ve güney Balkanların bazı bölgelerinin ana sakinleriydi veya en büyük azınlık ya da çoğunluğu oluşturuyorlardı, Levant ve kuzey Mısır'ın kıyı kent merkezlerinde de mevcutturlar. Tarih boyunca, Bizanslı Yunanlar, kendilerini Romalılar (Yunanca: Ῥωμαῖοι}) olarak tanımlar, ancak modern tarihçilikte "Bizanslı Yunanlar" olarak adlandırılırlar.

Bizans Rumları
Modern Yunanca: Ῥωμαῖοι
11. yüzyıla ait bir Bizans el yazmasından vergi ödemesi (üst) ve tarımsal etkinliği gösteren (alt) minyatür örneği
Önemli nüfusa sahip bölgeler
Bizans İmparatorluğu (özellikle Küçük Asya, Balkanlar)
Diller
Orta Çağ Yunancası
Din
Doğu Ortodoks Kilisesi

Bizans Rumlarının sosyal yapısı temel olarak köylü sınıfının içeren kırsal kesim ve tarıma dayanır. Bu köylüler üç çeşit yerleşim bölgesinde yaşıyorlardı: chorion veya köy, agridion veya mezra ve proasteion veya özel mülk. Bizans İmparatorluğu döneminde meydana gelen pek çok sivil rahatsızlık, bu büyük halk kitlesine değil ama İmparatorluğun içindeki siyasi gruplara bağlandı. Bizanslı Yunanlar arasındaki askerler ilk başta kırsal köylüler arasında kurulmuştu ve yıllık olarak eğitiliyorlardı. Bizans İmparatorluğu 11. yüzyıla girerken, ordudaki askerlerin çoğu ya silahlı askerler ya da paralı askerlerdi.

Onikinci yüzyıla kadar, Bizans Rumlarının nüfusu içindeki eğitim Batı'dakinden daha gelişmiş, özellikle ilkokul düzeyinde, bu durum nispeten yüksek okuryazarlık oranlarına neden oldu. Başarı, uluslararası ticarette çok güçlü bir pozisyona sahip olan Bizanslı Yunan tüccarları önüne kolayca geldi. Rakip İtalyan tüccarların yarattığı zorluklara rağmen, Bizans İmparatorluğu'nun varoluşunun ikinci yarısında kendi başlarına kaldılar. Yalnızca Batılı emsallerinden daha fazla özgürlüğe sahip olmakla kalmayıp, aynı zamanda papaya eşit olduğu düşünülen Konstantinopolis'te bir patrik de bulundurmaları nedeniyle din adamları da, özel bir yere sahipti. Bu güçlü durum zaman içinde kuruldu, Bizans İmparatorluğu'nun başlangıcında, İmparator I. Konstantin (h. 306-337) hükümdarlığında nüfusun yalnızca %10'luk küçük bir kısmı Hıristiyandı.

Latince imparatorluk idaresinin dili olmasına rağmen Konstantin, başkenti Konstantinopolis'e taşındığında Yunancanın kullanılması zaten Roma imparatorluğunun doğu bölgelerinde yaygındı. Herakleios'un (h. 610-641) hükümdarlığında, Yunanca halk arasında baskın dil olup ayrıca yönetimde Latincenin yerini aldı. İlk başta, Bizans İmparatorluğu'nın çok milletli bir karakteri vardı, ama 7. yüzyılda İslam'ın yayılışı ile Yunanca konuşmayan vilayetlerin kaybı sonrası imparatorluğun kalbi olan modern Kıbrıs, Yunanistan, Türkiye ile Sicilya ve güney Bulgaristan, Kırım ile Arnavutluk’un bazı bölgelerinde yaşayan Bizanslı Yunanlar hâkim hâle geldi. Zamanla, onlarla Batı arasındaki, özellikle Latin Avrupa ile olan ilişki kötüleşti.

İlişkiler, Bizans Rumlarının Batı'da sapkın olarak etiketlenmesine neden olan Doğu ve Batı kiliselerinin ayrılması ile daha da zarar gördü. Sonraki yüzyılları boyunca ve özellikle Frankların Kralı Şarlman'ın (h. 768-814) 800'de Roma'da, imparatorluk tacı giyme törenini takiben, Bizans İmparatorluğu ve Bizanslılar, Batı Avrupalılar tarafından Roma İmparatorluğu'nun mirasçıları olarak değerlendirilmemiş olup onun yerine bir Doğu Yunan krallığının parçası olarak kabul edilmişlerdir.

Bizans İmparatorluğu'nun gerileme döneminde, Bizanslılar ve toprakları çoğunlukla Osmanlı yönetimi olmak üzere dış tahakküm altına girdi. Osmanlıların Yunanca konuşan Ortodoks tebaası için "Rûm" ("Romalı") ve tüm Doğu Ortodoks halkları için "Rum milleti" ("Romalı millet") tanımı hem Osmanlı Rumları hem de onların Osmanlı yöneticiler tarafından muhafaza edilmiş[4] ve 20. yüzyıla kadar yaşamıştır.

Terminoloji

Orta Çağ'ın çoğunda, Bizans Rumları, Yunan dilinde Hristiyan Yunanlarla eş anlamlı hale gelen bir terim olan Rhōmaîoi (Ῥωμαῖοι, "Romalılar", Roma İmparatorluğu vatandaşları anlamına gelir) olarak tanımlandı.[5][6] Latinleştirilmiş Graikoí (Γραικοί, "Yunanlar") terimi de kullanılırdı,[7] 1204 Dördüncü Haçlı Seferi'nden önce kullanımı daha az yaygındı ve resmi Bizans siyasi yazışmalarında yeri yoktu.[8][9][10] Antik Hellenes için bu Latince terim tarafsız bir şekilde kullanılabilirken, 9. yüzyıldan itibaren Batılılar tarafından Antik Roma mirası üzerine Bizans iddialarına meydan okumak için onu Bizanslar için aşağılayıcı bir egzonim yaptı, bu nedenle Bizanslılar bu terimi çok az kullandılar, çoğunlukla Batı ile ilgili bağlamlarda, buna örnek Floransa Konsili'ne ilişkin metinlerdir, Batı bakış açısını sunar.[11][12] Hellenes antik ismi yaygın kullanımında "pagan" ile eş anlamlıdır fakat orta Bizans döneminde (11. yüzyıl) bir etnik grubun adlandırılması olarak yeniden canlandırıldı.[13]

Batı'da "Roma" terimi Katolik Kilisesi ve Roma Piskoposu ile bağlantılı olarak yeni bir anlam kazanırken, Yunanca "Romaioi" formu, Doğu Roma İmparatorluğu'nun Rumları ile bağlantılı kaldı.[14] "Bizans Rumları" terimi Hieronymus Wolf gibi sonraki tarihçiler tarafından bir egzonim olarak uygulandı; "Bizans" vatandaşları kendi dillerinde kendilerini Romaioi (Romalılar) olarak adlandırmaya devam ettiler.[15] Batı'daki terminolojideki değişime rağmen, Bizans İmparatorluğu'nun Müslümanlar gibi doğu komşuları, örneğin Kur'an'ın 30. Suresinde (Rum Suresi) olduğu gibi Bizanslılara "Romalılar" demeye devam etti.[16] "Rum milleti" ("Romalı millet") tanımı Bizanslıların sonraki rakipleri Osmanlı İmparatorluğu tarafından da kullanılmıştır ve onun Türkçe karşılığı Rum kelimesi, Türkiye hükûmeti tarafından da resmi olarak olarak Yunan Ortodoks vatandaşlarını tanımlamak için kullanılmıştır, örneğin "Roma Ekümenik Patrikhanesi", Rum Ortodoks Patrikhanesi[17] olarak isimlendirilir.[18]

Güneydoğu Avrupa'nın Slav halkları arasında Bulgarlar ve Sırplar gibi kendi dillerinde "Rhomaioi" (Romalılar) ismi en çok "Greki" (Yunanlar) olarak çevrilir. Orta çağın başlarında bazı Slav metinlerinde Rimljani veya Romei terimleri de kullanılmıştır.[19] Ortaçağ Bulgar kaynaklarında Bizans İmparatorları "Yunanların Çarları" idi ve Bizans İmparatorluğu "Yunanların Çarlığı" olarak biliniyordu. Hem Epir Despotluğu hükümdarları hem de İznik İmparatorluğu da "Yunan halkına hükmeden Yunan çarları" idi.[20]

Aynı şekilde, İzlandalılar, Varegler (Vikingler) ve diğer İskandinavlar gibi İskandinav halkı arasında "Rhomaioi" (Romalılar) "Grikkr" (Yunanlar) olarak adlandırıldı. Seyyahlar ve Vareg Muhafız Gücü üyeleri tarafından Norveç, İsveç ve hatta Atina'da kalan çeşitli Runik yazıları mevcuttur, Yunan Runik taşları ve Piraeus Aslanı'nda görüldüğü gibi Grikkland (Yunanistan) ve Grikkr terimleri Bizans İmparatorluğu'ndaki girişimlerine ve Bizanslarla etkileşimlerine atıfta bulunur.[21]

Toplum

Bizans'ta toplumsal hareketlilik bilinmemekle birlikte, toplumun düzeni daha kalıcı olarak düşünülüyordu, Cennet sarayına ilişkin ortalama bir insan Konstantinopolis'teki imparatorluk sarayının arketipi olacaktı.[22] Bu toplum, ne dışlayıcı ne de değişmez olan çeşitli insan sınıflarını içeriyordu. En karakteristik fakirler, köylüler, askerler, öğretmenler, girişimciler ve din adamlarıydı.[22]

Fakirler

533 tarihli bir metne göre, bir adamın eğer ihmal edilebilir olmasa da mütevazı bir miktar olan 50 altın sikkesi (aurei) yoksa "fakir" olarak adlandırıldı.[23] Bizanslılar, polis yararı için Yunan sadaka kavramlarının varisleriydiler; bununla birlikte, İncil'de verilen alışkanlıklarını canlandıran Hristiyan kavramları[24] ve özellikle Basileios (Noel Baba'nın Yunan eşdeğeri), Nissalı Gregor ve İoannis Hrisostomos örnekleri.[24] Fakirlerin sayısı Bizans İmparatorluğu'nun varlığı süresince yüzyıllar içinde dalgalandı, ancak inşaat projeleri ve kırsal işler için sürekli bir kas gücü kaynağı sağladılar. Kavimler Göçü yüzünden gelen baskınlar ve vergiden kaçınma arzusunun kırsal nüfusu şehirlere itmesinden, dördüncü yüzyılın sonları ve beşinci yüzyılın başlarında sayıları arttı.[25]

Homeros zamanlardan beri birkaç yoksulluk kategorisi vardı: ptochos (Grekçe: πτωχός, "pasif fakir") grubu, penes (Grekçe: πένης, "aktif fakir") grubundan daha düşüktü.[26] İşlevleri Birinci Roma'nın çetesine benzeyen meşhur Konstantinopolis çetesinin çoğunluğunu oluştururlardı. Bununla birlikte, yoksullara atfedilen ayaklanmalar varken, sivil rahatsızlıkların çoğu, Yeşiller ve Maviler gibi Hipodrom'un çeşitli gruplarına atfedilebilirdi.[27] Yoksullar nüfusun ihmal edilemez bir yüzdesini oluştururlardı, ancak büyük bir hastane ağı (iatreia, Grekçe: ιατρεία) ve sadakalar ile büyük ölçüde yoksulların varlığıyla haklı görülen dini ve sosyal bir model oluşturmak için Bizans Hristiyan toplumunu etkilediler ve klasik toplumun Hristiyan dönüşümünden doğdular.[28]

Köylüler

Köylülerin sayılarına ilişkin güvenilir rakamlar yoktur, ancak Bizans Rumlarının büyük çoğunluğunun kırsal ve tarım alanlarında yaşadığı yaygın olarak kabul edilmektedir.[29] İmparator VI. Leon'un (h. 886-912) Taktika'sında, devletin omurgası olarak tanımlanan iki meslek köylülük (geōrgikē, Grekçe: γεωργική, "çiftçiler") ve askerliktir (stratiōtikē, Grekçe: στρατιωτική).[29] Bunun nedeni, köylülerin imparatorluğun yiyeceklerinin çoğunu üretmenin yanı sıra vergilerinin de çoğunu üretmesiydi.[29]

Köylüler çoğunlukla adı klasik kome (Grekçe: κώμη) formundan modern chorio (Grekçe: χωριό) formuna yavaşça değişmiş köylerde yaşıyordu.[30] Köylülerin baskın işleri tarım ve hayvancılık olmakla beraber yalnızca bununla sınırlı değildi.[30] Çanakkale Boğazı'nın doğu kıyısında yer alan ve 173 haneden 113'ü köylü ve 60'ı kentli olarak sınıflandıran küçük bir kasaba olan Lampsakos için var olan kayıtlar yardımcı faaliyetleri gösterir.[30]

Venedik'te Biblioteca Marcianada yer alan Vergi hakkında talimat adlı çalışma kırsal kesim yerleşimini üç gruba ayırır: chorion (Yunanca: χωρίον) ya da köy, agridion (Greek: αγρίδιον) ya da mezra ve proasteion (Greek: προάστειον) ya da özel mülk.[30] Hilandar manastırına bağışlanan Aphetos köyünün 14. yüzyıldan kalma bir araştırmasına göre, ortalama bir arazi büyüklüğü sadece 3.5 modioi (0.08 ha) idi.[31] Kırsal nüfuslara uygulanan vergiler arasında kapnikon (Yunanca: καπνικόν) ya da ocak vergisi, synone (Yunanca: συνονή) ya da nakit ödeme ki Kapnikon ile sıklıkla bağlantılıydı, ennomion (Yunanca: εννόμιον) ya da mera vergisi ve köyün nüfusuna bağlı olup yılda 4 ile 20 altın arasında değişen aerikon (Yunanca: αέρικον, "havanın" anlamına gelir) yer alır.[32][33]

Beslenmeleri çoğunlukla tahıl ve fasulyeden oluşuyordu ve balıkçı topluluklarda balık genellikle et yerine geçiyordu.[34] Ekmek, şarap ve zeytin, Bizans beslenmesinin başlıca içeriğiydi, askerler seferler sırasında paximadion (Yunanca: παξιμάδιον) adı verilen çift pişirilmiş ve kurutulmuş ekmek yerlerdi.[35] Antik çağlarda ve modern zamanlarda olduğu gibi, choraphia (Yunanca: χωράφια) içerisinde en yaygın ziraat zeytinlikler ve üzüm bağlarıydı. İtalya'dan bir ziyaretçi olan Liutprando di Cremona, Yunan şarabını sık sık reçine (retsina) ile tatlandırıldığı için rahatsız edici bulurken, diğer Batılıların çoğu Yunan şaraplarına hayran kaldılar, özellikle Girit ünlüydü.[36]

Hem avcılık hem de balıkçılık yaygın olsa da, köylüler çoğunlukla sürülerini ve mahsullerini korumak için avlandılar.[37] Arıcılık Bizans'ta Antik Yunanistan'da olduğu kadar gelişmişti.[38] Tarımın yanı sıra, köylüler de el sanatlarında, mali kayıtlarda zikredildiği üzere demircilik (Yunanca: χαλκεύς, chalkeus), terzilik (Yunanca: ράπτης, rhaptes) ve ayakkabıcılıkda (Yunanca: τζαγγάριος, tzangarios) istihdam da edilirlerdi.[38]

Askerler

Yuşa, pullu klivanion göğüs zırhı ve düz bir spathion kılıcı giyen bir asker olarak tasvir edilirken (Hosios Lukas Manastırı).

Bizans binyılında askeri bir sefer olmadan neredeyse bir yıl geçmedi. Askerler modern Batı toplumlarından çok daha fazla günlük yaşamın normal bir parçasıydı.[39] Örgütsel açıdan Roma ve Bizans askerleri arasında bir ayrım yapmak zor olsa da, sosyal profilleri açısından bunu yapmak daha kolaydır.[39] Taktika olarak bilinen askeri el kitapları Helenistik ve Roma geleneğini sürdürürken ve askerlerin görünüşü, gelenekleri, alışkanlıkları ve yaşamları hakkında zengin bilgiler içeriyordu.[40]

Köylülükte olduğu gibi birçok asker, sıhhiyeci ve teknisyen gibi yardımcı etkinlikler, de gerçekleştiriyorlardı.[41] Askerlik görevinin seçimi yıllık çağrılarla yıllık olarak gerçekleşir ve kış aylarında askerlik hayatının büyük bir bölümünü oluşturan askeri tatbikatlarda büyük miktar da asker katılırdı.[42]

11. yüzyıla kadar zorunlu askerlerin çoğu kırsal alanlardan gelirken, Zanaatkâr ve tüccarların askere alınması hala açık bir sorudur.[43] O zamandan itibaren, profesyonel alım zorunlu askerliğin yerine geçti ve orduda paralı askerlerin artan kullanımı hazineyi harap etti. [43] 10. yüzyıldan itibaren arazi mülkiyeti ile askerlik hizmetini birbirine bağlayan yasalar vardır. Devlet hiçbir zaman zorunlu hizmet için arazi tahsis etmese de, askerler maaşlarını toprak mülkleri satın almak için kullanabiliyorlardı ve bazı durumlarda vergiler azaltılabiliyor veya tamamen vazgeçilebiliyordu.[44] Bununla birlikte, devletin 12. yüzyıldan itibaren askerlere tahsis ettiği, pronoiai (Grekçe: πρόνοιαι) adı verilen bazı emlakların vergi gelirleriydi. Antik çağda olduğu gibi, adının boukelaton (Grekçe: βουκελάτον) şeklinden paximadion şekline değişmesine rağmen, askerin temel yemeği kurutulmuş gevrek ekmek idi.

Öğretmenler

Bir gramercinin sahip olabileceği gibi 5. veya 6. yüzyıla ait İlyada sayfası.

Bizans eğitimi, MÖ 5. yüzyıla kadar uzanan eski bir Yunan eğitim geleneğinin ürünüdür.[45] Helenistik çağda şekillenen, İstanbul'un Fethi'ne kadar kaçınılmaz değişikliklerle korunan üçlü bir eğitim sisteminden oluşuyordu.[45] Eğitim aşamaları, altı ile on yıl arasında ilkokul, on ile on altı arasında ortaokul ve yüksek öğrenimden oluşuyordu.[46]

İlköğretim, Bizans İmparatorluğu'nun varlığının çoğunluğunda, kasabalarda ve bazen de kırsal alanda yaygın olarak bulunuyordu.[46] Bu da okuryazarlığın en azından 12. yüzyıla kadar Batı Avrupa'dakinden çok daha yaygın olmasını sağladı.[46][47] Ortaöğretim büyük şehirlerle sınırlıyken, yüksek öğretim Konstantinopolis'e ait bir ayrıcalıktı.[46]

Modern toplumlar gibi kitlesel okuryazarlık toplumu olmasa da, Bizans toplumu son derece okuryazar bir toplumdu.[48] Robert Browning, farklı dönemlere ait geniş bir Bizans belgelerinden (örneğin, homilies, Ekloga, vb.) elde edilen bilgilere dayanarak, Kitapların lüks ögeler olmasına rağmen ve işlevsel okuryazarlığın (okuma ve yazma) yaygın olduğu, ancak büyük ölçüde şehirler ile manastırlarda sınırlı olduğu sonucuna varmıştır fakat ilköğretime erişim Bizans tarihinin çoğunda hemen hemen tüm şehirde ve bazen de köylerde sağlanıyordu.[49][50] Batı Küçük Asya'da 13. yüzyıl Bizans okuryazarlığına odaklanan Nikolaos Oikonomides, Bizans toplumunun "tamamen okuryazar bir kiliseye, neredeyse tamamen okur yazar bir aristokrasiye, bazı okuryazar atlılara, nadir okur yazar köylülere ve neredeyse tamamen okuma yazma bilmeyen kadınlara" sahip olduğunu belirtir.[51] Ioannis Stouraitis, İmparator VI. Leon'un (h. 886-912) Taktika'sında, okuma yazma bilmeyen Bizans Tourmarches'inden bahsedilmesine dayanarak, İmparatorluğun nüfusunun belli bir dereceye kadar okuryazarlık yüzdesinin en fazla % 15-20 olduğunu tahmin etmektedir.[52]

Bizans'ta, ilkokul öğretmeni düşük bir sosyal konumdaydı ve esas olarak basit masal kitaplarından ders verirdi (Ezop Masalları sıklıkla kullanılırdı).[53] Fakat gramerci, retorikçi, aşağıdaki iki eğitim aşamasından sorumlu öğretmenlere daha fazla saygı duyuluyordu.[53] Bunlar, Homeros'un İlyada veya Odysseia gibi klasik Yunanca metinlerini kullanırlardı ve zamanlarının çoğunu ayrıntılı kelime kelime açıklamalar alırdı.[53] Kitaplar nadirdi ve çok pahalıydı ve büyük olasılıkla sadece öğrencilere pasajlar dikte eden öğretmenlerin elinde bulunuyordu.[54]

Kadınlar

Konstantinopolis'te evlilik ve aile hayatı sahneleri.

Bizans toplumu kadınlar hakkında çok az kayıt bıraktığı için, onlar Bizantolojide göz ardı edilme eğilimindeydi.[55] Kadınlar, yasal statülerinin bazı yönlerinde ve eğitime erişimde erkeklere göre daha yoksundular ve hareket özgürlükleri de sınırlıydı.[56] Bizanslı Rum bir kadının hayatı üç aşamaya ayrılabilir: kızlık, annelik ve dulluk.[57]

Çocukluk kısa ve tehlikeliydi, hatta kızlar için erkeklerden çok daha fazla.[57] Ebeveynler bir erkek çocuğun doğumunu iki kat daha fazla kutluyordu ve hem medeni hem de dini kanunlara aykırı olmasına rağmen, kız çocuklarının öldürüldüğüne dair bazı kanıtlar (yani yol kenarında terk ve boğulma) vardır.[57] Kızlar için eğitim fırsatları azdı: normal okullara gidemezler ama evde gruplar halinde öğretmenler tarafından eğitilirlerdi.[58] Birkaç istisna dışında, eğitim okuma yazma ve İncil ile sınırlıydı; Aleksiad kitabı büyük bir bilgelik derinliği sergileyen prenses Anna Komnini (1083-1153) ve ünlü 9. yüzyıl Bizans şairi ve bestecisi Kassiani bunun ünlü istisnalarıdır.[59] Genç bir kızın günlük hayatının büyük bir kısmı ev ve tarım işlerinde geçer ve kendini evliliğe hazırlardı.[59]

Çoğu kız için çocukluk, ergenlik döneminin başlamasıyla sona ererdi ve bunu kısa bir süre sonra nişan ve evlilik izlerdi.[60] Evliliğin aile tarafından ayarlanması bir norm olmasına rağmen, romantik aşk evlilikleri de yok değildi.[60] Kadınların çoğu çok sayıda çocuk doğurdu, ancak çok azı bebeklik döneminde hayatta kalırdı ve sevdiklerini kaybetmenin acısı yaşamın vazgeçilmez bir parçasıydı.Cavallo 1997, s. 124 Doğum kontrolünün ana biçimi cinsel kaçınmaydı ve gebelikten korunmanın kanıtları olsa da, esas olarak fahişeler tarafından kullanılmış gibi görünmektedir.[61]

Baskın tevazu normları nedeniyle, kadınlar elleri hariç tüm vücutlarını kaplayan giysiler giyerlerdi.[62] Yoksullar arasındaki kadınlar bazen kolsuz tunik giymelerine rağmen, çoğu kadın saçlarını bile uzun maphorion (Grekçe: μαφόριον) örtüyle örtmek zorunda kalırdı. Diğer yandan zengin kadınlar, kıyafetlerini zarif mücevherler ve ince ipek kumaşlar ile süslemek için hiçbir masraftan kaçınmazlardı.[62] Boşanmaya izin veren yasalar olmasına rağmen oldukça zordu.[63] Kocalar karılarını sık sık döverdi, Theodore Prodromos'un Ptochoprodromos şiirlerinde hırpalanmış bir koca tanımlaması gibi, bunun tersi bilinmemektedir.[63]

Bizans'ta kadınların yaşam süreleri erkeklerinkinden daha düşük olmasına rağmen, doğum sırasındaki ölümler, savaşlar ve erkeklerin daha genç evlenmeleri nedeniyle kadın dulluğu oldukça yaygındı.[63] Yine de, bazı kadınlar toplumsal kısıtlamaları aşabildiler ve tüccar, zanaatkar, başrahip, eğlendiren kimse ve bilim insanı olarak çalışabildiler.[64]

Girişimciler

II. Justinianos döneminden altın solidus 442 gram (15,6 oz), 692'den sonra basılmıştır.[65]

Devlet yardımı almakta çekinik olan Bizanslı Rum tüccarların geleneksel imajı, hareketli, proaktif unsurlar olarak değişiyordu.[66] Tüccar sınıfı, özellikle de Konstantinopolis sınıfı, 11. ve 12. yüzyıllarda olduğu gibi zaman zaman İmparatoru tehdit edebilecek kadar kendi başına bir güç haline geldi.[67] Bu, verimli kredi kullanımı ve diğer parasal yenilikler yoluyla başarıldı. Tüccarlar fazla fonları daha sonraki İtalyan commenda eşdeğeri ve belki de atası olan chreokoinonia (Grekçe: χρεοκοινωνία) adı verilen finansal ürünlere yatırdı.[67]

Sonunda, Bizans tüccarlarının satın alma gücü, Kahire ve İskenderiye gibi uzaktaki pazarlarda fiyatları etkileyebilecek hale geldi.[66] İmparatorlar, tüccarlara başarılarının bir yansıması olarak, Senato'ya üye olma, yani kendilerini yönetici seçkinlerle bütünleşme hakkı verdiler.[68] Bu, on birinci yüzyılın sonunda, siyasi entrikalar, toprak sahibi aristokrasisine tahtı bir yüzyıl veya daha uzun süre güvence altına almasına izin verdiği zaman sona erdi.[68] Ancak bu aşamayı takiben, girişimci tüccarlar Üçüncü Haçlı Seferi sırasında geri döndüler ve gerçek nüfuzlarını kullandılar.[69]

Bizanslı Rum tüccarların tarih yazımında sıklıkla ihmal edilmelerinin nedeni, ticaret konularında eski ya da modern Yunan meslektaşlarından daha az yetenekli olmaları değildir. Daha ziyade, genellikle rakiplerinin, sarayın ve toprak aristokrasisinin himayesinde olan Bizans tarih biçiminden kaynaklanmaktadır.[69] Nihayetinde İtalyan rakipleri tarafından geride bırakıldıkları gerçeği, Haçlı devletlerinin Levant'ta aradığı ve edindiği ayrıcalıklara ve İtalyanların baskın denizcilik şiddetine atfedilebilir.[69]

Din Adamları

Rahiplerin meslekten olmayan kişilerden açıkça ayrıldığı Batı Avrupa'nın aksine, Doğu Roma İmparatorluğu'nun din adamları toplumun geri kalanıyla yakın temas halinde kaldı.[70] Okurlar ve alt temsilciler, dindarlardan seçilirken ve en az yirmi yaşında olmaları beklenirdi, rahiplerin ve piskoposların en az 30 yaşında olması gerekiyordu.[70] Latin kilisesinin aksine, Bizans kilisesi, törenden önce evli oldukları sürece evli rahiplere ve papazlara izin veriyordu. Ancak piskoposların evlenmemiş olması gerekiyordu.[70]

Dini hiyerarşi İmparatorluğun idari bölümlerini yansıtırken, din adamları imparatorun hizmetkarlarından daha çok yaygındı.[71] Sezaropapizm sorunu, genellikle Bizans İmparatorluğu ile ilişkilendirilirken, günümüzde İmparatorluktaki gerçek koşulların aşırı basitleştirilmesi olarak anlaşılmaktadır.[72] Beşinci yüzyıla gelindiğinde, Konstantinopolis Patriği, dört doğu Patrik'in eşitleri arasında birinci olarak ve Roma'daki Papa ile eşit statü kazandı.[70]

Dini vilayetler eparchies olarak adlandırılıyordu ve kendilerine bağlı piskoposları veya episkopoi denetleyen başpiskoposlar veya metropolitler tarafından yönetiliyordu. Ancak çoğu insan için, din adamlarının en tanınan yüzü olan kilise rahibi veya papa (Yunanca "baba" kelimesinden gelir) idi.[70][73]

Kültür

Dil

Uncial wl yazısı, 4. yüzyıl Septuagint el yazması.

Doğu Roma İmparatorluğu dil ve medeniyet açısından bir Yunan toplumuydu.[74] Dilbilimsel olarak, Bizans veya ortaçağ Yunancası, Helenistik (Koini) ile dilin modern evreleri arasında yer almaktadır.[75] Yunanca, Helenistik Dönem kadar erken bir zamandan beri Doğu Akdeniz'in eğitimli seçkinlerinin Lingua franca'sı olmuştu; güney Balkanlar'da, Yunan adalarında, Küçük Asya'da ve Güney İtalya, Karadeniz, Batı Asya ve Kuzey Afrika'nın antik ve Helenistik Yunan kolonilerinde doğuştan konuşulurdu.[76] Bizans milenyumunun başında Koini (Yunanca: κοινή), sözlü Yunanca ve Hristiyan yazılarının temeli olarak kalırken, Attik Yunanca filozofların ve hatiplerin diliydi.[77]

Hristiyanlık baskın din haline geldikçe, Attik, Hristiyan yazılarında kullanılmaya başlandı ve sıklıkla Koini Yunancasına serpildi.[77] Yine de, en azından 6. yüzyıldan 12. yüzyıla kadar, Attik eğitim sisteminde yerleşik kaldı; konuşulan dilde daha fazla değişiklik erken ve orta Bizans dönemleri için varsayılabilir.[77]

Bizans İmparatorluğu'nun nüfusu, en azından erken dönemlerinde, Yunanca da dahil olmak üzere çeşitli ana dillere sahipti.[77] Bunlar Latince, Aramice, Kıptîce ve Kafkas dillerini içerirken, Cyril Mango da güney ve güneydoğuda iki dilliliğe dair kanıtlar gösterir.[78] Bu etkiler ve Arap, Kelt, Cermen, Türk ve Slav kökenli insanların akını, ortaçağ Yunancasına modern Yunan dilinde hayatta kalan birçok alıntı kelime sağladı.[78] 11. yüzyıldan itibaren, yerel dilin edebi kullanımında da istikrarlı bir artış oldu.[78]

Dördüncü Haçlı Seferi sonrası, Batı ile artan temas vardı; ve ticaretin lingua franca'sı İtalyanca oldu. Haçlı krallıklarının bölgelerinde klasik bir eğitim (Yunanca: παιδεία, paideia) sosyal statünün sine qua non olmaktan çıktı ve yerel halkın yükselişine yol açtı.[78] Bu dönemden itibaren, genellikle klasik eğitime derinlemesine dalmış kişiler tarafından yazılan, halk dilinde birçok güzel eser kaydedilmiştir.[78] Ünlü bir örnek, Theodoros Prodromos'a atfedilen dört Ptochoprodromic şiiridir.[78] 13. yüzyıldan 15. yüzyıla, İmparatorluğun son yüzyıllarında, Konstantinopolis dışında yazılan ağıtlar, masallar, romanslar ve kronikler de dahil olmak üzere birçok eser ortaya çıktı, o zamana kadar, bilim adamları tarafından "Bizans Koini" olarak adlandırılan bir deyimle çoğu edebiyatın merkezi olmuştu.[78]

Bununla birlikte, Yunanca konuşulan dünyanın antik Yunan'da başlamış olan iki dillilik, Osmanlı İmparatorluğu yönetimi altında devam etti ve 1976'ya kadar modern Yunan devletinde varlığını sürdürdü, ancak Koini Yunanca, Rum Ortodoks Kilisesi'nin resmi dili olarak kalmaya devam etti. Ptochoprodromos'un şiirlerinde gösterildiği gibi, modern Yunancanın erken bir aşaması zaten 12. yüzyılda ve muhtemelen daha önce şekillendirilmişti. Yerel Yunanca 20. yüzyıla kadar "Romaik" ("Romalı") olarak bilinmeye devam etti.[79]

Din

11. yüzyıla ait bir Bizans el yazması resminde Kral Peygamber Davud ve iki personifikasyon figürü (Sophia ve Prophetia) (Paris mezmurlar kitabı’ndan, Bibliotheque National de France, envanter no: Cod. Gr. 139, Paris-Fransa)

Bizans İmparatorluğu'nun başlangıcında, İmparator I. Konstantin (h. 306-337) hükümdarlığında nüfusun yalnızca %10'luk küçük bir kısmı Hristiyandı, çoğu şehirde ve genellikle imparatorluğun doğu kesiminde bulunuyorlardı. İnsanların çoğu hala eski tanrıları halka açık Roma tarzı religio olarak onurlandırıyordu.[80] Hristiyanlık, teorisi ve savunuculuğu Klasik kelimeye büyük ölçüde borçlu olan tam bir felsefi sistem haline geldikçe, bu değişti.[81] Buna ek olarak, Konstantin, Pontifex maximus olarak, eski Roma pratiğine uygun tanrıya doğru cultus ya da veneratio gösterilmesinden sorumluydu.[82] Eski dinden yeniye geçiş, paganizmin sanatsal mirası Hristiyan coşkusuyla tam anlamıyla parçalanmış olsa da, bazı süreklilik unsurlarını ve geçmişten kopuşu beraberinde getirdi.[83]

Hristiyanlık, Bizans'a özgü birkaç olgunun gelişmesine yol açtı. Yani, Roma cultus mirası olan Kilise ve Devlet arasındaki yakın bağlantı.[83] Ayrıca, Hristiyan felsefesinin yaratımı Bizans Rumlarının günlük yaşamlarında rehberlik ediyordu.[83] Ve son olarak, İncil'in Hristiyan idealleri ile klasik Yunan paideia arasındaki ikilik, ancak, Hristiyan biliminin ve felsefesinin büyük bir kısmı buna bağlı olduğu için göz ardı edilemezdi.[81][83] Bunlar Bizans Rum karakterini ve kendileri ile başkalarının algılarını şekillendirdi.

Konstantin'in dönüşümü sırasında Hristiyanlar nüfusun yalnızca % 10'unu oluşturuyordu.[80] Bu, dördüncü yüzyılın sonunda % 50'ye, beşinci yüzyılın sonunda ise % 90'a çıkacaktır.[83] İmparator I. Justinianus (h. 527-565) daha sonra bir ucunda yüksek okur-yazar akademisyenleri ve diğer ucunda okuma yazma bilmeyen köylüleri kapsayan paganların geri kalanını acımasızca sildi.[83] Bu kadar hızlı bir dönüşüm, ikna olmaktan ziyade menfaatin sonucuymuş gibi görünüyor.[83]

İmparatorluğun Doğu'da hayatta kalması, imparatorun Kilise işlerinde aktif bir rol oynamasını sağladı. Bizans devleti, dini işleri organize etmenin idari ve mali teamülünü putperest dönemlerden miras aldı ve bu teamül Hristiyan Kilisesi'ne uygulandı. Caesarea'lı Eusebius'un belirlediği modeli izleyen Bizanslılar, imparatoru, özellikle Hristiyanlığın paganlar arasında yayılmasından ve idare ve mali işler gibi konularda dinin "dışardan görülür" sorumlusu, Mesih'in temsilcisi veya elçisi olarak görüyorlardı. Ancak Kilise meselelerindeki imparatorluk rolü hiçbir zaman sabit, yasal olarak tanımlanmış bir sisteme dönüşmedi.[84]

Roma'nın gerilemesi ve diğer Doğu patrikliklerinde yaşanan iç çekişmeler ile Konstantinopolis kilisesi, 6. ve 11. yüzyıllar arasında Hristiyan aleminin en zengin ve en etkili merkezi oldu.[85] Bizans İmparatorluğu eski halinin yalnızca bir gölgesine indirgendiğinde bile, Kilise, bir kurum olarak, imparatorluk sınırları içinde ve dışında daha önce hiç olmadığı kadar etkili olmuştur. Georgi Ostrogorski'nin işaret ettiği gibi:[86]

"Konstantinopolis Patrikliği, Kafkasya, Rusya ve Litvanya'nın yanı sıra Bizans'ın kaybettiği Küçük Asya ve Balkanlar topraklarında bağlı Metropolitler ve başpiskoposluklarda, Ortodoks dünyasının merkezi olarak kaldı. Kilise, Bizans İmparatorluğu'ndaki en istikrarlı unsur olarak kaldı."

Din açısından, Balkanlar ve Doğu-Orta Avrupa Slavları arasında dini yaymak için devlet destekli olarak Selanik'ten gönderilen iki Yunan kardeş Aziz Kiril ve Methodios'un evi olarak da Bizans Rum Makedonya'sı da önemlidir. Bu, Kiril ve Methodios'un İncil'i Slavların kendi diline çevirmek zorunda kalmasını içeriyordu ve bunun için Eski Kilise Slavcası olarak bilinen bir alfabe icat ettiler. Bu süreçte, bu, Yunan kardeşlerin Slav edebiyatının öncüleri ve Bizans uygarlığını ve Ortodoks Hristiyanlığı şimdiye kadar okuma yazma bilmeyen ve pagan Slavlara ilk kez tanıtanlar olarak statüsünü pekiştirdi.

Kimlik

Kendilerini Algılamaları

11. yüzyıla ait Ayasofya duvar mozaiği. Solda, IX. Konstantinos "Tanrı Mesih'e sadık, Romalıların İmparatoru", ortada Hz. İsa ve sağda imparatoriçe Zoe yer alır.

Modern Bizans biliminde, ortaçağ doğu Roma kimliğine ilişkin şu anda üç ana düşünce okulu vardır:

  • Birincisi, büyük ölçüde modern Yunan milliyetçiliğinin etkisi altında gelişen bir düşünce okulu, Roma kimliğini daimi bir Yunan ulusal kimliğinin ortaçağ formu olarak ele alır. Bu görüşe göre, eski Yunanların ve Roma devletinin mirasçıları olarak Bizanslılar, etnik olarak Yunan olduklarını bilmelerine rağmen kendilerini Rhomaioi veya Romalılar olarak düşünüyorlardı.[87]
  • İkincisi, bu alanda baskın olarak kabul edilebilecek olan "Romaniti", çok etnikli bir imparatorluğun vatandaşlarının kendisini tanımlama biçimini, ortalama vatandaş Romalı olarak tanımlandığı en azından 12. yüzyıla kadar kabul eder.
  • Üçüncüsü, bir düşünce çizgisi Doğu Roma kimliğinin modern öncesi ayrı bir ulusal kimlik olduğunu savunur.[88] Bizans araştırmaları alanında yerleşik fikir birliği, "Bizanslıların" Romalılar olarak kendilerini tanımlamalarını sorgulamaz.[2][89]

Rhomaioi olanlardan biri olarak kabul edilmenin tanımlayıcı özellikleri, Ortodoks bir Hristiyan olmak ve daha da önemlisi Yunanca konuşmaktı, eğer bir kişi allogenes veya hatta bir barbar olarak görülmüyorsa, doğumla edinilmesi gereken özelliklerdi.[90] Çoğunlukla hem Bizanslılara hem de devletlerine yabancı olan birini tanımlamak için kullanılan terim, başlangıçta Yahudi veya Hristiyan olmayanları tanımlayan, ancak dini anlamını yitirmiş bir terim olan ethnikós (Yunanca: Grekçe: ἐθνικός) idi.[91] Bizanslı yazarlar, genellikle diğer halklara uygulanan klasikleştirici bir çizgide, kendi halklarından İtalya'nın orijinal sakinlerinin eski adı olan "Ausones" olarak bahsettiler.[92] Çoğu tarihçi, uygarlıklarının tanımlayıcı özelliklerinin: 1) Yunanca, kültür, edebiyatı ve bilimi, 2) Roma hukuku ve geleneği, 3) Hristiyan inancı olduğu konusunda hemfikirdir.[93][94][95][96] Bizans Rumları kendilerini antik Yunan kültürünün mirasçıları,[96][97][98] imparatorluk Roma'nın siyasi mirasçıları[96][97][99][100] ve Havarilerin takipçileri olarak görüyorlardı.[101] Bu nedenle, onların "Romaniti" duygusu Batı'daki çağdaşlarından farklıydı. Edebi veya doktrinsel biçimi olan "Helenik" terimini aksine "Romaik" terimi kaba bir Yunan diliydi.[102] Romalı olmak, Yunanca konuşmaktan veya Bizans topraklarında yaşamaktan ziyade çoğunlukla bir kültür ve din meselesiydi ve ırkla ilgisi yoktu.[103] Bazı Bizanslılar, Yunan (Hellen) adını, genellikle Hristiyan olan "pagan" anlamından ziyade, eski anlamıyla Yunanistan topraklarında yaşayan birisinin adı olarak kullanmaya başladılar.[103]Georgios Gemistous Plethon ve İoannis Argiropulos gibi bazı akademisyenler,[104][105][106] yeniden kurulan edilen imparatorluğun eski Yunan topraklarını elinde tuttuğunu ve büyük ölçüde onlardan gelen bir nüfusa sahip olduğunu fark ederek, Çoğunlukla Bizans politik gerileme döneminde, pagan Yunan ve Hristiyan Roma geçmişini vurguladılar.[103] Bununla birlikte, bu tür görüşler birkaç bilgili insanın parçasıydı ve Bizans Hristiyanlarının çoğu onları saçma ya da tehlikeli olarak görecekti.[103] 1204'ten sonra Bizans halefi devletler çoğunlukla Yunanca konuşuyorlardı, ancak o zamanın Fransa ve İngiltere gibi ulus devletleri değildiler.[103] Bir tür Yunan ulusal bilincinden ziyade yabancı yönetimin riski ya da gerçekliği, o dönemin Bizanslılarını bir araya getiren temel unsurdu.[103] Bizans seçkinleri ve sıradan insanlar, bir yabancıya andreîos Rhōmaióphrōn (Grekçe: ἀνδρεῖος Ῥωμαιόφρων, kabaca "cesur bir Romanlı adam") demelerine rağmen Bizans seçkinleri ve sıradan insanlar, hor gördükleri yabancılara karşı algılanan kültürel üstünlüklerine dayanarak yüksek bir özgüven beslediler.[91] Her zaman kayıtsızlık veya ihmal unsuru nedeniyle Yunan olmayan her şey "barbar" idi.[107]

Resmi söylem

Resmi söylemde, "imparatorluğun tüm sakinleri imparatorun tebaasıydı ve dolayısıyla Romalılardı." Bu nedenle Rhōmaios teriminin birincil tanımı "politik veya devletçi" idi.[108] Tam anlamıyla ve sorgusuz sualsiz bir "Romalı" olmayı başarmanın en iyi yolu Rum Ortodoks Hristiyan ile Yunanca konuşan olmaktı veya en azından birinin kamuya açık kişiliğinde.[108] Oysa Bizans kilisesi ve devletinin Ortodoksluk ve Yunanca aracılığıyla sürdürdüğü kültürel tek biçimlilik, farklı kimlikleri silmeye yetmedi ve amaçlamadı.[107][108]

Bölgesel kimlik

Çoğunlukla bir kişinin yerel (coğrafi) kimliği, bir Rhōmaios kimliğinden daha ağır basabilir. xénos (Yunanca: Grekçe: ξένος) ve exōtikós (Yunanca: Grekçe: ἐξωτικός) terimleri, ister yurt dışından ister Bizans İmparatorluğu'nun başka bir yerinden olsun, "yerel nüfusa yabancı insanları" ifade ediyordu.[91] "Bir kişi evden uzaktayken bir yabancıydı ve çoğu zaman şüpheyle muamele görüyordu. Pontus'ta bir manastıra katılan Batı Anadolu'dan bir keşiş, 'bir yabancı olarak herkes tarafından hor görüldü ve kötü muamele gördü'. Bölgesel dayanışmanın doğal sonucu bölgesel düşmanlık."[109]

Helenizmin canlanması

Evrimsel bir bakış açısından, Bizans, bir Hristiyan imparatorluğu olarak ortaya çıkan, çok geçmeden Doğu'nun Helenleşmiş imparatorluğunu oluşturan ve bin yıllık tarihini 1453'te bir Rum Ortodoks devleti olarak sona erdiren çok etnikli bir imparatorluktu: ulus, neredeyse kelimenin modern anlamıyla.[110] Ayırt edici ve tarihsel olarak zengin bir edebi kültürün varlığı, "Yunan" Doğu ile "Latin" Batı arasındaki ayrımda ve dolayısıyla her ikisinin oluşumunda da çok önemliydi.[111] Özellikle sonraki dönemde Yunan unsurunun baskın olduğu çok etnikli bir imparatorluktu.[108]

Avrupa'da ondokuzuncu yüzyıl milliyetçiliğinin temel ilkelerinden biri haline gelen kimlik belirleyicileri olan konuşma dili ve devlet, orta çağ Yunan tarihinin biçimlendirici bir döneminde tesadüfen bir gerçeklik haline geldi.[112] İmparatorluk, 7. ve 8. yüzyıllarda Yunanca konuşulmayan bölgeleri kaybettikten sonra, "Yunan" (Ἕλλην), "pagan" anlamına gelmek için kullanılmadığında, "Romalı" (Grekçe: Ῥωμαῖος) ve "Hristiyan" (Grekçe: Χριστιανός) ile eş anlamlı hale geldi, Doğu Roma İmparatorluğu'nun bir Hristiyan Rum vatandaşı anlamına geliyordu.[113]

Doğu Akdeniz'de Venedik ve Ceneviz gücünün artması bağlamında, kendilerini Latin Batı'dan ayırma ve Yunanca konuşulan topraklara meşru iddialarda bulunma arzusundan dolayı Bizans seçkinleri arasında Helenizm ile ilişki daha derin bir şekilde kök saldı.[114] 12. yüzyıldan itibaren Bizans'ın Romalı yazarlar, kuruluş anı olarak Roma başkentinin Konstantin tarafından Konstantinopolis'e devredildiği anı kabul ederek imparatorluğun Konstantin öncesi Latin geçmişinden ayrılmaya başladılar ve pagan Helenler Bizanslılardan farklı bir grup olarak görülmesine rağmen onların örnek oluşturan değerini yeniden değerlendirdiler.[115] "Hellene" terimi ilk kez resmi yazışmalarda "Bizans" anlamına gelecek şekilde kullanılması, İmparator I. Manuil'a (h. 1118-1180) yazılan bir mektuptur.[116] On ikinci yüzyıldan başlayarak ve özellikle 1204'ten sonra, bazı Bizanslı Yunan entelektüelleri, Bizans uygarlığını tanımlamak için eski Yunan etnik Héllēn (Yunanca: Grekçe: Ἕλλην) adını kullanmaya başladılar.[117] 1204'te Konstantinopolis'in Haçlılar eline geçmesinden sonra, İznik İmparatorluğu'nun seçkinlerinden oluşan küçük bir grup kendini tanımlama terimi olarak Helleneterimini kullandılar.[118][119] Örneğin, Papa IX. Gregorius'un yazdığı bir mektupta İznik imparatoru III. İoannis, (h. 1221-1254) Büyük Konstantin'den kraliyet armağanı aldığını iddia etti ve Yunan halkının bilgeliğini yücelten "Helenik" kökenine vurgu yaptı. Helen kültürünü, Bizans yönetiminin ayrılmaz bir parçası olarak, Latin iddialarına meydan okuyarak sunuyordu. Bu dönemde Hellene terimini sistematik olarak kendi kendini tanımlama terimi olarak kullanan tek kişi olan İmparator Theodore Laskaris, (h. 1254-1258) felsefe çalışmalarını teşvik ederek Helen geleneğini yeniden canlandırmaya çalıştı, çünkü ona göre felsefenin "Yunanları terk edip Latinler arasına sığınma" tehlikesi vardı.[120][121] Bununla birlikte, Georgios Akropolitis ve Yeoryos Pahimeris gibi İznik sarayının tarihçileri için Rhomaios, yazılarında İznik İmparatorlarının politikasının etkisinin izlerine rağmen, kendini tanımlamanın tek önemli terimi olarak kaldı.[122]

Paleologos Hanedanı sırasında, Bizanslılar Konstantinopolis'i yeniden ele geçirdikten sonra, Rhomaioi kendi kendini tanımlamanın bir terimi olarak yeniden egemen oldu ve Yeni Platoncu filozof Georgios Gemistous Plethon'un yazılarında olduğu gibi,[104] "Irk ve kültür açısından Helenleriz" şeklinde övündü ve Mistra merkezli ütopik bir Helen hükûmet sisteminin ardından yeniden doğmuş bir Bizans İmparatorluğu önerdi.[105] Plethon'un etkisi altındaki İoannis Argiropulos, İmparator VIII. İoannis'a (h. 1425-1448) "Hellas'ın Güneş Kralı"[106] olarak hitap etti ve son Bizans imparatoru XI. Konstantinos'u (h. 1449-1453) kendini "Helenlerin Kralı" ilan etti.[123] Helen kimliğinin bu büyük ölçüde retorik ifadeleri çok küçük bir çemberle sınırlıydı ve insanlar üzerinde hiçbir etkisi olmadı. Ancak İtalyan Rönesansı'na katılan Bizans aydınları tarafından devam ettirildi.[117]

Batı algısı

Batı'nın gözünde Şarlman'ın taç giyme töreninden sonra Bizanslılar Roma İmparatorluğu'nun mirasçıları olarak kabul edilmediler. Bizans, daha çok antik Yunanistan'ın yozlaşmış bir devamı olarak algılandı ve sıklıkla "Yunan İmparatorluğu" veya "Yunanistan Krallığı" olarak alaya alındı. Bizans'ın Roma mirasının ve evrensellik haklarının bu şekilde reddedilmesi, Yunanlar tarafından "Latinler" (Latince ayin töreni için) veya "Franklar" (Charlemegne'nin etnik kökeni için) olarak ilk kızgınlıklara yol açacaktı.[107][124][125]

Popüler Batı görüşü, anonim Latince yazarı Rumların cesaretlerini ve öğrenmelerini kaybettiklerini ve bu nedenle kafirlere karşı savaşa katılmadıklarını belirten Translatio militiae yansıtır. Başka bir pasajda, antik Greklerin askeri becerilerinden ve öğrenmelerinden ötürü övülür, bu da yazarın genellikle savaşçı olmayan ve ayrılıkçı insanlar olarak görülen çağdaş Bizans Rumlarıyla bir tezat oluşturduğu anlamına gelir.[107][124][125] Bu yaklaşım, Bizans'ın aralıksız askerî operasyonları ve sekizinci yüzyılda İslam'a ve İslam devletlerine karşı mücadelesi göz önüne alındığında modern göze garip görünse de, dış politikada diplomasi ve ticaret ile silahlı güç kullanan ve Haçlıların coşkusu ile ortaçağ Batı'nın cehaleti ve batıl inancının aksine kültürlerinin yüksek seviye ile Bizanslıların reelpolitik karmaşıklığını yansıtır. Tarihçi Steven Runciman'ın dediği gibi:[126]

"Sert haçlı atalarımız herkesin okuyup yazdığı, çatallarla yemek yediği ve diplomasiyi savaşa tercih eden bir toplum olan Konstantinopolis'i ilk görüp, onların hor gören nefretleriyle, tanıştıklarından beri, Bizanslıları aşağılayarak ve adını çöküşle eş anlamlı olarak kullanmak moda olmuştur".

Her iki tarafın da birbirini nasıl gördüğü konusunda bir dönüm noktası, muhtemelen 1182'de Konstantinopolis'te Latinlerin katledilmesidir. Katliam, bebek yaşta oğlu imparator II. Aleksios'a naip olarak hüküm süren Norman-Frank (dolayısıyla "Latin") bir prenses olan Antakyalı Maria'nın tahttan indirilmesinden sonra olmuştur. Maria, naiplik sırasında İtalyan tüccarlara gösterilen sert kayırmacılık nedeniyle derinden nefret edilen birisiydi, Konstantinopolis vatandaşları tarafından tahttan indirilmesinin kutlamaları hızla isyan ve katliama döndü. Olay ve hayatta kalanların korkunç raporları Batı'da dinsel gerilimleri alevlendirdi ve Bizans İmparatorluğu'nun en büyük ikinci şehri olan Selanik'in Sicilyalı II. Guglielmo tarafından misilleme olarak yağmalanmasına yol açtı. O zamanki Batı görüşüne bir örnek, "Yunan ulusunu", "göğüste bir yılan gibi engerek yavrusu veya gardıropta kötü bir bir fare gibi, misafirlerine kötü bir şekilde muamele eden" olarak tanımlayan Surlu William'ın yazılarıdır.[127]

Doğu algısı

Doğuda, Persler ve Araplar Doğu Roma (Bizans) Rumlarını, Batı Roma İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra da "Romalılar" (Arapça: ar-Rūm) olarak görmeye devam ettiler, örneğin Kuran'ın 30. suresi olan Rum Suresi 613 yılında gerçekleşen Antakya Muharebesi'nde Persler tarafından Herakleios döneminde Bizanslıların ("Rum" veya "Romalılar") yenilgisine atıfta bulunur ve nihai bir Bizans ("Roma") zaferi vadeder.[128] Bizanslıların Müslüman dünyasında [Doğu] Romalılar olarak geleneksel olarak tanımlanması Orta Çağ boyunca devam etti ve fethedilen Anadolu'da Rum Selçuklu Sultanlık ("Romalıların hakimi Sultanlık") gibi isimlere ve 1200'lerde eski Bizans Konya'sında yaşamış olan Persçe yazan sufi şair Rumi gibi kişisel isimlere yol açtı.[129] Geç Ortaçağ Arap coğrafyacıları, Bizanslıları hala Rum (Romalılar) olarak gördüler, örneğin İbn Battuta, daha sonra çökmekte olan Rum'u "kültür konularında antik greklerin (Yunani) soluk devamı ve halefleri" olarak gördü.[130]

Müslüman Osmanlılar, Bizanslı Rum rakiplerinden Rum, "Romalılar" olarak da söz ettiler ve bu terim Türkiye'de hala İstanbul'un Yunanca konuşan yerlileri (Rumlar) için resmi olarak kullanılıyor, örneğin İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi "Roma Ortodoks Patrikhanesi"[131])[18] Anadolu'daki birçok yer-adı, Bizanslılar için bu Türkçe kelimeden (Rûm, "Romalılar") türemiştir: Erzurum ("Romalıların Arzan'ı"), Rumeli ("Romalıların Ülkesi") ve Rumiye-i Suğra ("Küçük Roma ", Amasya ve Sivas bölgesi)[132]

Bizans tarihi sonrası

1923 yılında Lehçelerin dağılımı Bizans Yunancasından gelmektedir. Sarı renk Demotiki. Turuncu renk Pontus Rumcası. 1910'da Kapadokya Yunancası konuşan köylere işaret eden yeşil noktalar ile yeşil renkli Kapadokya Yunancası.[133]

Bizans İmparatorluğu'nun gücünün doruğunda çoğunluğunu oluşturan Bizans Rumları, Orta Çağ'da İmparatorluğun gerilemesi ile yavaş yavaş yabancı güçlerin egemenliğine girmiştir. Arap Müslüman yönetimi altına girenler, ya eski topraklarından kaçtılar ya da yeni Müslüman hükümdarlara boyun eğip Zimmi statüsünü aldılar. Yüzyıllar boyunca Arap krallıklarındaki eski Bizans Rumlarının hayatta kalan bu Hristiyan toplulukları, Antakya Yunanlarına, Melkanilere evrimleştiler veya bugüne kadar var olan Arap Hristiyan toplumlarına karıştılar.

Bizans Rumlarının çoğu Küçük Asya, Güney Balkanlar ve Ege adalarında yaşıyordu. Bu Bizans Rumlarının neredeyse tamamı 16. yüzyılda Türk Müslüman yönetimi altına girdi. Birçoğu, nihayetinde modern Rum ve Kıbrıs devletlerinin yanı sıra yeni Türk devletinin Kapadokya Rum ve Pontus Rum azınlıklarından oluşan kimliklerini korudular. Bu son gruplar, Anadolu'nun miras Bizans grupları, 1923'te Yunanistan ile Türkiye arasındaki Nüfus mübadelesi nedeniyle Türkiye'den Yunanistan'a göç etmek zorunda kaldılar. Başta Anadolu olmak üzere diğer Bizans Rumları Müslüman oldular ve zamanla Türkleştiler.[134]

Yaygın olarak kullanılmayan ancak 19. yüzyıla kadar akademisyenler ve Batı'yla ilgili az sayıda insan tarafından kendi kendini tanımlama terimi olarak kullanılan Batı terimi "Graikoi" ("Yunanlar") dışında,[135] modern Yunan halkı, kendilerine atıfta bulunmak için hala Bizans terimleri "Romaioi" veya "Romioi" ("Romalılar") ve Modern Yunancaya atıfta bulunmak için "Roman" ("Roma") terimini kullanıyor.[136][137][138]

Pek çok Rum Ortodoks nüfusu, özellikle yeni bağımsız modern Yunan devletinin dışındakiler, 20. yüzyıla kadar kendilerini Romioi (yani Romalılar, Bizanslılar) olarak adlandırmaya devam ettiler. 1908'de Limni'de doğan ve daha sonra Rutgers Üniversitesi'nde Bizans tarihi profesörü olan Peter Charanis, adanın 1912'de Yunanistan tarafından Osmanlılardan alınmasıyla her köye Yunan askerlerinin gönderilip halka açık meydanlara yerleştiğini anlatır. Ada çocuklarından bazıları Yunan askerlerinin neye benzediğini görmek için koştular. Askerlerden biri "Neye bakıyorsunuz?" diye sordu. Çocuklar, "Helenlere" diye yanıtladılar. Asker, "Siz kendiniz Helen değil misiniz?" diye sert karşılık verdi. "Hayır, biz Romalıyız" diye cevapladı çocuklar.[139]

Ayrıca bakınız

Etnik, dini ve siyasi oluşumlar

Kaynakça

Özel
  1. Stouraitis 2014, ss. 176, 177.
  2. Stouraitis 2017, s. 70.
  3. Kaldellis 2007, s. 113.
  4. Asdrachas 2005, s. 8 "Osmanlı fatihlerinin bazılarını için, zaten fethin ilk yıllarından itibaren, Rum kelimesi aynı zamanda Hristiyan Ortodoks inancına sahip tebaa ve aynı zamanda komşu Arnavutlar veya Ulahlardan farklı olarak Yunanca konuşanları da ifade ediyordu.".
  5. Harrison 2002, s. 268 "Roma, Yunan ('pagan' anlamında kullanılmazsa) ve Hristiyan eş anlamlı terimler haline geldi ve 'yabancı', 'barbar', 'kâfir' terimlerinin zıttı olarak kullanıldı. O zamanlar ağırlıklı olarak Yunan etnik kökenine ve diline sahip olan İmparatorluk vatandaşlarına genellikle basitçe ό χριστώνυμος λαός ['Mesih'in ismini taşıyan insanlar'] deniyordu.".
  6. Earl 1968, s. 148.
  7. Paulus Silentiarius. Descriptio S. Sophiae et Ambonis, 425, Satır 12 ("χῶρος ὅδε Γραικοῖσι"); Thedoros o Studitis. Epistulae, 419, Satır 30 ("ἐν Γραικοῖς").
  8. Angelov 2007, s. 96 (#67 dipnot dahil).
  9. Makrides 2009, Chapter 2: "Hristiyan Monoteizm, Ortodoks Hristiyanlık, Yunan Ortodoksluğu", p. 74.
  10. Magdalino 1991, Chapter XIV: "Byzantium'da Helenizm ve Milliyetçilik", p. 10.
  11. Page 2008, ss. 66, 87, 256.
  12. Kaplanis 2014, ss. 86-7.
  13. Cameron 2009, s. 7.
  14. Encyclopædia Britannica (2009), "History of Europe: The Romans".
  15. Ostrogorsky 1969, s. 2.
  16. [Kur'an 30:2–5]
  17. Türkiye'de gayriresmî olarak Fener Rum Patrikhanesi olarak da bilinir.
  18. Doumanis 2014, s. 210.
  19. Nikolov, A. Empire of the Romans or Tsardom of the Greeks? The Image of Byzantium in the Earliest Slavonic Translations from Greek. – Byzantinoslavica, 65 (2007), 31-39.
  20. Herrin, Judith; Saint-Guillain, Guillaume (2011). Identities and Allegiances in the Eastern Mediterranean After 1204 (İngilizce). Ashgate Publishing, Ltd. s. 111. ISBN 9781409410980.
  21. Sverrir, Jakobsson (2016). The Varangian Legend. Testimony from the Old Norse sources (İngilizce). Uppsala: Uppsala Universitet. ss. 346-361. Erişim tarihi: 5 Ağustos 2020.
  22. Cavallo 1997, s. 2.
  23. Cavallo 1997, s. 15.
  24. Cavallo 1997, s. 16.
  25. Cavallo 1997, s. 18.
  26. Cavallo 1997, ss. 15, 17.
  27. Cavallo 1997, ss. 21-22.
  28. Cavallo 1997, ss. 19, 25.
  29. Cavallo 1997, s. 43.
  30. Cavallo 1997, s. 44.
  31. Cavallo 1997, s. 45.
  32. Harvey 1989, ss. 103-104.
  33. Cavallo 1997, ss. 44-45.
  34. Cavallo 1997, s. 47.
  35. Cavallo 1997, s. 49.
  36. Cavallo 1997, s. 51.
  37. Cavallo 1997, s. 55.
  38. Cavallo 1997, s. 56.
  39. Cavallo 1997, s. 74.
  40. Cavallo 1997, s. 75.
  41. Cavallo 1997, s. 76.
  42. Cavallo 1997, s. 77.
  43. Cavallo 1997, s. 80.
  44. Cavallo 1997, s. 81.
  45. Cavallo 1997, s. 95.
  46. "Education: The Byzantine Empire". Encyclopædia Britannica (İngilizce). Encyclopædia Britannica, Inc. 2016. Erişim tarihi: 16 Mayıs 2016.
  47. Rautman 2006, s. 282: "Eğitimin çoğunlukla manastırlarda gerçekleştiği erken Ortaçağ Batı'sının aksine, temel okuryazarlık bir bütün olarak Bizans toplumunda yaygındı.".
  48. Browning 1993, ss. 70, 81.
  49. Browning 1989, VII Literacy in the Byzantine World, pp. 39–54.
  50. Browning 1993, ss. 63-84.
  51. Oikonomides 1993, s. 262.
  52. Stouraitis 2014, ss. 196-197.
  53. Cavallo 1997, s. 96.
  54. Cavallo 1997, s. 97.
  55. Cavallo 1997, s. 117.
  56. Cavallo 1997, s. 118.
  57. Cavallo 1997, s. 119.
  58. Cavallo 1997, ss. 119-120.
  59. Cavallo 1997, s. 120.
  60. Cavallo 1997, s. 121.
  61. Cavallo 1997, s. 125.
  62. Cavallo 1997, s. 127.
  63. Cavallo 1997, s. 128.
  64. Rautman 2006, s. 26.
  65. Grierson 1999, s. 8.
  66. Laiu & Morrison 2007, s. 139.
  67. Laiu & Morrison 2007, s. 140.
  68. Laiu & Morrison 2007, s. 141.
  69. Laiu & Morrison 2007, s. 142.
  70. Rautman 2006, s. 23.
  71. Rautman 2006, s. 24.
  72. "Caesaropapism". Encyclopædia Britannica (İngilizce). Encyclopædia Britannica, Inc. 2016. Erişim tarihi: 16 Mayıs 2016.
  73. Harper, Douglas (2001–2010). "Pope" (İngilizce). Online Etymology Dictionary. 4 Nisan 2005 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Mayıs 2011.
  74. Hamilton 2003, s. 59.
  75. Alexiou 2001, s. 22.
  76. Goldhill 2006, ss. 272-273.
  77. Alexiou 2001, s. 23.
  78. Alexiou 2001, s. 24.
  79. Adrados 2005, s. 226.
  80. Mango 2002, s. 96.
  81. Mango 2002, s. 101.
  82. Mango 2002, s. 105.
  83. Mango 2002, s. 111.
  84. Meyendorff 1982, s. 13.
  85. Meyendorff 1982, s. 19.
  86. Meyendorff 1982, s. 130.
  87. For statements of this view, see, for example, Niehoff 2012, Margalit Finkelberg, "Canonising and Decanonising Homer: Reception of the Homeric Poems in Antiquity and Modernity", p. 20 ya da Pontificium Institutum Orientalium Studiorum 2003, s. 482: "Eski Yunanların ve Romalıların mirasçıları olarak, Bizanslılar kendilerini Rhomaioi veya Romalılar olarak görüyorlardı, ancak etnik olarak Yunan olduklarını çok iyi biliyorlardı." (ayrıca bakınız: Savvides & Hendricks 2001).
  88. Stouraitis 2014, ss. 176, 177: "Orta Çağ Doğu Roma kimliği üzerine yapılan araştırmadaki ana düşünce hatları kabaca şu şekilde özetlenebilir: Geriye dönük Modern Yunan ulusal söyleminden kapsamlı bir şekilde etkilenen ilki, bu kimliğe, daimi Yunan ulusal kimliğinin ortaçağ formu olarak yaklaşır. Her ne kadar çeşitli ifadeleriyle hiçbir şekilde monolitik olarak uyumlu olmasa da, alan içinde baskın olarak kabul edilebilecek ikincisi, en azından on ikinci yüzyıla kadar çok etnikli bir imparatorluk devletinden ve ortalama vatandaşı Roma olarak tanımlanmasından bahsediyor. Üçüncü ve daha yeni yaklaşım, çok etnikli bir imparatorluk varsayımı reddetti ve Bizans'ın Romalılığın ulusal kimlik özelliklerine sahip olduğu modern öncesi bir Ulus-Devlet olarak görülmesi gerektiğini öne sürdü.".
  89. Kaldellis 2007, s. 113: "Bizans, kendilerine Romalı diyen Yunanlar değil, Yunanca konuşan Romalılardı.".
  90. Malatras 2011, ss. 421-2.
  91. Ahrweiler & Laiu 1998, ss. 2-3.
  92. Kaldellis 2007, s. 66: "Tıpkı Bizanslıların yabancı halklara klasik isimlerle hitap ederek Gotları İskitlere ve Arapları Medler haline getirmeleri gibi, kendilerine düzenli olarak İtalya'nın ilk sakinleri için eski bir isim olan Ausones diyorlardı. Bu, Bizanslıların 'Helenler' değil, kendileri için kullandıkları standart klasikleştirme adıydı.".
  93. Baynes & Moss 1948, "Introduction", p. xx.
  94. Ostrogorsky 1969, s. 27.
  95. Kaldellis 2007, ss. 2-3.
  96. Kazhdan & Constable 1982, s. 12.
  97. Runciman 1970, s. 14.
  98. Kitzinger 1967, "Introduction", p. x: "Ortaçağ boyunca Bizanslılar kendilerini Helen geleneğinin koruyucuları ve mirasçıları olarak görüyorlardı.".
  99. Haldon 1999, s. 7.
  100. Browning 1992, "Introduction", p. xiii: "Bizanslılar kendilerine Bizans değil, Romaioi-Romalılar diyorlardı. Yüzyıllar boyunca tüm Akdeniz dünyasını ve onun dışında olan tek bir hükümet altında birleşmiş olan Roma İmparatorluğu'nun mirasçıları olarak rollerinin çok iyi farkındaydılar.".
  101. Kazhdan & Constable 1982, s. 12
  102. Runciman 1985, s. 119.
  103. Treadgold, Warren (1997). A History of the Byzantine State and Society (İngilizce). Stanford, Kaliforniya: Stanford University Press. ss. 804–805. ISBN 0-8047-2630-2.
  104. Kaplanis 2014, s. 92.
  105. Makrides 2009, s. 136.
  106. Lamers 2015, s. 42.
  107. Ciggaar 1996, s. 14.
  108. Ahrweiler & Laiu 1998, ss. vii-viii.
  109. Mango 1980, s. 30.
  110. Ahrweiler & Aymard 2000, s. 150.
  111. Millar, Cotton & Rogers 2004, s. 297.
  112. Beaton 1996, s. 9.
  113. Harrison 2002, s. 268 "Romalı, Yunanca ('pagan' anlamında kullanılmazsa) ve Hristiyan eşanlamlı terimler haline geldi ve 'yabancı', 'barbar', 'kâfir' kelimelerinin karşısına geldi. Artık ağırlıklı olarak Yunan etnik köken ve dilinden olan İmparatorluğun vatandaşları, genellikle basitçe ό χριστώνυμος λαός ['Mesih'in adını taşıyan insanlar'] olarak adlandırılıyordu.".
  114. Speck & Takács 2003, ss. 280-281.
  115. Malatras 2011, ss. 425-7.
  116. Hilsdale, Cecily J. (2014). Byzantine Art and Diplomacy in an Age of Decline (İngilizce). Cambridge University Press. s. 84. ISBN 9781107729384.
  117. Mango 1965, s. 33.
  118. Angold 1975, s. 65: "The new usage of 'Hellene' was limited to a small circle of scholars at the Nicaean court and emphasized the cultural identity of the Byzantines as the heirs of the 'Ancient Hellenes'".
  119. Page 2008, s. 127: "it is important to appreciate that this was a limited phenomenon. The examples of self-identifying Hellenism are actually quite few and do not extend beyond the absolute elite of Nikaia, where the terminology of Rhomaios also maintained its hold"..
  120. Angold 2000, s. 528.
  121. Kaplanis 2014, ss. 91-2.
  122. Page 2008, s. 129.
  123. Georgios Steiris (16 Ekim 2015). "Argyropoulos, John". Encyclopedia of Renaissance Philosophy (İngilizce). Springer International Publishing. s. 2. doi:10.1007/978-3-319-02848-4_19-1. ISBN 978-3-319-02848-4.
  124. Fouracre & Gerberding 1996, s. 345: "Frenk sarayı artık Bizans İmparatorluğu'nu geçerli evrensellik iddialarına sahip olarak görmüyordu; yerine artık 'Yunan İmparatorluğu' olarak adlandırılıyordu."
  125. Halsall, Paul (1997). "Medieval Sourcebook: Urban II: Speech at Council of Clermont, 1095, Five versions of the Speech" (İngilizce). Fordham University. 1 Aralık 1998 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Aralık 2009.
  126. Runciman 1988, s. 9.
  127. Holt, Andrew (Ocak 2005). "Massacre of Latins in Constantinople, 1182" (İngilizce). Crusades-Encyclopedia. 29 Eylül 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Aralık 2009. Çeşitli yaş, cinsiyet ve koşullardaki dört binden fazla Latin'in bu nedenle barbar uluslara bir bedel karşılığında teslim edildiği söylenir. Bu şekilde hain Yunan ulusu, göğsündeki bir yılan gibi gibi bir engerek yavrusu ya da gardıroptaki bir fare -böyle bir karşılığı hak etmemiş olan ve bu türden herhangi bir şeyi beklemekten uzak olan- kızlarını, yeğenlerini ve kız kardeşlerini eş olarak verdikleri ve uzun süre birlikte yaşadıkları için arkadaşları olmuş olan misafirlerine kötü bir şekilde muamele eden ediyorlardı.
  128. Haleem 2005, "30. The Byzantines (Al-Rum)", pp. 257–260.
  129. Lewis 2000, s. 9:"Bizans veya doğu Roma imparatorluğuna ait olan Anadolu yarımadası, nispeten yakın zamanda Müslümanlar tarafından fethedilmiş ve Türk Müslüman yöneticiler tarafından kontrol edilmesine rağmen, Araplar, Persler ve Türkler tarafından Rum coğrafi bölge olarak biliniyordu. Bu nedenle, kelimenin tam anlamıyla "Roma'dan gelen" Rumi olarak bilinen Anadolu'da doğmuş veya Anadolu ile ilişkili bir dizi tarihi şahsiyet vardır.".
  130. Vryonis 1999, s. 29.
  131. Türkiye'de gayriresmî olarak Fener Rum Patrikhanesi olarak adlandırılır.
  132. Har-El 1995, s. 195.
  133. Dawkins, R.M. 1916. Modern Greek in Asia Minor. A study of dialect of Silly, Cappadocia and Pharasa. Cambridge: Cambridge University Press.
  134. Vryonis 1971.
  135. Kaplanis 2014, ss. 88, 97.
  136. Merry 2004, s. 376.
  137. Institute for Neohellenic Research 2005, s. 8.
  138. Kakavas 2002, s. 29.
  139. Kaldellis 2007, ss. 42-43.
Genel

Konuyla ilgili yayınlar

This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.