İzmir Suikastı

İzmir Suikastı, Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa'ya 14 Haziran 1926 tarihinde, İzmir'de yapılması planlanan suikast girişimidir. Aralarında eski bakanlar, milletvekilleri ve valiler de bulunan bir grup kesim tarafından planlanmış ancak hayata geçirilmeden engellenmiştir.

Suikastı ortaya çıkartan Giritli Şevki'nin yazmış olduğu 15 Haziran 1926 tarihli ihbar mektubu

Suikastın İzmir'in Kemeraltı semtinde yapılması planlanmıştı. Buradaki kavşakta dönmek için yavaşlayacak olan Mustafa Kemal Paşa'nın otomobiline; Ziya Hurşit Bey'in kaldığı Gaffarzâde Oteli ve Gürcü Yusuf ile Laz İsmail'in bulunduğu otelin altındaki berber dükkânından ateş edilecek ve bomba atılacaktı. Bu sırada yan sokaktaki otomobilde bekleyecek olan Çopur Hilmi ve Giritli Şevki ile birlikte olay yerinden kaçılması ve daha sonra bir motorla Sakız Adası'na geçilmesi planlanmıştı. Ancak 14 Haziran günü İzmir Valisi Kâzım Bey tarafından Mustafa Kemal Paşa'ya çekilen telgraf sonrasında kendisinin İzmir'e seyahatini ertelemesi üzerine plan gün yüzüne çıkarıldı. 15 Haziran 1926'da Giritli Şevki'nin İzmir Valiliğine yazdığı mektupta ise suikastın kimler tarafından düzenleneceği bilgisi yer aldı. Bir müddet sonra dört kişi yakalandı ve suçlarını itiraf ettiler.

Bu olaydan sonra İzmir'e gelen istiklâl mahkemesi heyetince yapılan duruşmalarda, olayın arkasında daha geniş muhalif grupların olduğu belirlendi. İzmir'de 26 Haziran-13 Temmuz günleri arasında yargılanan kırk kişiden, ikisi gıyabında olmak üzere on beşi idamla, biri ise sürgünle cezalandırıldı. Birkaç hafta sonra, 2-26 Ağustos günleri arasında Ankara'da gerçekleştirilen duruşmalarda yargılanan elli yedi kişiden dördü idam, altısı sürgün, ikisi ise hapis cezasına çarptırılırdı. Bu iki aşamada toplam yüz otuz bir sanık hakkında sorgulama yapılırken, bunların otuz dördü yargılamaya gerek kalmadan serbest bırakıldı.

Arka plan

Osmanlı İmparatorluğu'nun mağlubiyetle ayrıldığı I. Dünya Savaşı'nın ardından, 1918 Kasım'ında düzenlediği kongreyle kendini fesheden İttihat ve Terakki Cemiyetinin üyeleri birkaç gruba bölünmüştü. Bir grup padişahla iş birliğine başlamış, cemiyetin liderlerinden oluşan grup yurt dışına kaçmış, üçüncü grup ise Kurtuluş Savaşı kadrosuna katılmıştı. Son grup da kendi içinde, millî bir devlet kurmaya tamamen taraftar olanlar ve millî hareketin zaferinden sonra eski sistemin yeniden kurulmasını isteyenler olarak ikiye ayrılmaktaydı.[1] 1922'nin Ocak ayında İstanbul'da Kara Kemal Bey tarafından, İttihat ve Terakki Cemiyetinin yeniden kurulması için çalışmalar yürütülmeye başlandı.[1] 29 Kasım 1922'de İstanbul'da, Kara Kemal Bey'in başkanlığında eski cemiyet üyelerinin katılımıyla gizli bir toplantı gerçekleştirildi.[2] Mustafa Kemal Paşa tarafından, cemiyetin yeniden kurulma faaliyetlerinin önüne geçilmesi amacıyla İstanbul'a gönderilen Kılıç Ali Bey ve Ali İhsan Bey'in Kara Kemal Bey ile yaptığı görüşmeler sonrasında da bu gizli faaliyetlere son verilmedi.[1] 1923 genel seçimleri öncesinde bir makale yayınlayan İttihat ve Terakki Cemiyetine mensup gazeteci ve eski İstanbul milletvekili Hüseyin Cahit Bey, İttihat ve Terakki Cemiyetinin bu seçimlere katılmayacağını yazmıştı.[3] Feshedilmiş bir parti adına yazılar yayınlayan Hüseyin Cahit Bey, 7 Mayıs 1925 tarihinde Çorum'da müebbet sürgün cezasına çarptırılmış, gazetesi Tanin ise 16 Nisan 1925'te kapatılmıştı.[3]

Mustafa Kemal Paşa, Bursa ziyareti sırasında bindiği Gülcemal vapuruyla Mudanya açıklarında, 5 Haziran 1926.

Merkezî yönetime karşı Şubat 1925'te başlatılan ve 1925 ilkbaharında bastırılan Şeyh Said İsyanı sonrasında, 4 Mart 1925'te çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu'na dayanılarak muhalif basın susturulmuş, 17 Kasım 1924'te kurulan ve bünyesinde bazı eski İttihat ve Terakki Cemiyeti üyelerini barındıran[1] Kâzım Karabekir Paşa başkanlığındaki Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası da "dinî hislere gönderme yaparak isyanı desteklediği" gerekçesiyle 3 Haziran 1925'te kapatılmıştı.[3] Ancak parti milletvekilleri, bağımsız olarak Türkiye Büyük Millet Meclisindeki varlıklarını sürdürmeye devam etti.[3] Partinin kapatılmasının ardından eski İttihat ve Terakki Cemiyetinin Cumhuriyet Halk Fırkası'na katılmayan bazı üyeleri, gizli bir muhalif hareket olarak İstanbul'da bulunmaktaydı.[1][3]

Diğer taraftan 7 Mayıs 1926'da Ankara'dan ayrılarak ülkenin çeşitli yerlerine trenle ziyaretler düzenlemeye başlayan Mustafa Kemal Paşa, 8 Mayıs'ta Eskişehir ve Afyonkarahisar'dan geçerek Akhisar'a, oradan da Konya'ya vardı.[4] 9 Mayıs'ta Tarsus'a, 10 Mayıs'ta Mersin'e, 16 Mayıs'ta Adana'ya, 18 Mayıs'ta tekrar Konya'ya, 20 Mayıs'ta Bursa'ya, 13 Haziran'da ise Balıkesir'e uğramış; 14 Haziran'da ise İzmir'e geçmeyi planlamıştı.[5]

Suikastın ortaya çıkması ve tutuklamalar

Suikast planının hazırlayıcılarından, Türkiye Büyük Millet Meclisi I. dönem Lazistan milletvekili Ziya Hurşit Bey

Balıkesir'de bulunduğu sırada Mustafa Kemal Paşa, İzmir Valisi Kâzım Bey tarafından gönderilen ve kendisine karşı İzmir'de suikast düzenleneceği bilgisini içeren bir telgraf aldı. Bu telgrafta bahsi geçen suikast planını ortaya çıkaran mektup, planda görev alan isimlerden biri olan Giritli Şevki adlı bir motorcu tarafından yazılmıştı. Telgraf üzerine 15 Haziran gecesini Balıkesir'de geçirmesinin ardından Mustafa Kemal Paşa, yarım kalan gezisine devam etmek ve yaşananlar hakkında daha detaylı bilgiye sahip olmak için 16 Haziran günü İzmir'e geldi.[6] Diğer taraftan 14 Haziran günü Başbakan İsmet Paşa da, İzmir'den aldığı telgraflarla suikast olayını öğrenmişti.[7] İsmet Paşa'nın istiklâl mahkemesi savcı ve yargıçlarına kendisine gelen telgrafları göstermesinin ardından ilk iş olarak kapatılmış olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası milletvekillerinin tümünün tutuklanmasına, evlerinin aranmasına ve bulunan belgelerin İzmir'e gönderilmesine karar verildi.[7] İstiklâl mahkemesi heyeti ise İzmir'e hareket etti ve 17 Haziran günü İzmir'e vardı.[8]

Suikastın öğrenilmesinin ardından telgrafta geçen isimlerin yakalanması için harekete geçen İzmir polisi, ilk olarak Ziya Hurşit Bey'i kaldığı Gaffarzâde Oteli'nde, yatağının altına sakladığı silah ve bombalarla birlikte yakaladı.[9] Laz İsmail, Gürcü Yusuf ve Çopur Hilmi Ragıp Paşa Oteli'nde; Sarı Efe Edip Bey ise İstanbul'daki Bristol Oteli'nde tutuklandı.[9][10] Diğer taraftan istiklâl mahkemesi heyeti Ankara'dan ayrılmadan önce, eski Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Kastamonu milletvekili Halit Bey hariç Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantılarına katılmayı sürdüren tüm eski Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası milletvekillerinin ve birtakım eski İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesinin tutuklanmasına karar vermişti.[11] Tutuklananlar arasında Kurtuluş Savaşı'nda yer alan Kâzım Karabekir Paşa, Ali Fuat Paşa, Cafer Tayyar Paşa, Bekir Sami Bey, Rüştü Paşa, Refet Paşa ile eski maliye bakanı Cavid Bey de vardı. Ancak Başbakan İsmet Paşa, Ankara'da tutuklanan Kâzım Karabekir Paşa'yı, suçluluğuna inanmadığı ve milletvekili dokunulmazlığının böyle bir tutuklamanın önünde bulunduğu gerekçesiyle serbest bıraktırdı.[12] İstiklâl mahkemesi ile arasında geçen görüşmelerde İsmet Paşa'ya dokunulmazlığın bu olaylarda işe yaramayacağı, gerekirse kendisinin dahi tutuklanabileceği söylendi.[12] Araya Mustafa Kemal Paşa'nın girmesiyle İzmir'e giden İsmet Paşa, mahkemenin sonucunu bekleyeceği yönünde açıklamada bulundu.[12][13] Suikast girişimi ve faillerin yakalandığı bilgileri, 18 Haziran günü Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde yayınlanan bir bildiri ile kamuoyuna duyuruldu.[14] İstiklâl mahkemesinin Anadolu Ajansı'na veriği listeye göre ilk tutuklama dalgasında Ankara, İzmir ve İstanbul'da toplam kırk dokuz kişi tutuklanmıştı.[14] Girişimin kamuoyu tarafından öğrenilmesinin ardından başta İzmir olmak üzere ülkenin farklı yerlerinde çeşitli gösteriler düzenlendi.[15]

İzmir yargılamaları ve suikast planı

21 Haziran 1926 günkü Vakit gazetesínde yayınlanan ve suikastın yapılacağı noktayı gösteren kroki. Günümüzde bu nokta 853. sokak ile Anafartalar caddesinin kesiştiği noktadır.

Duruşmalar 26 Haziran günü, Elhamra Sineması salonunda başladı.[12][16] İstiklâl mahkemesi heyetinin başkanlığını Afyonkarahisar milletvekili Kel Ali yaparken, üyeliklerini Gaziantep milletvekili Kılıç Ali ve Aydın milletvekili Reşit Bey, yedek üyeliğini Rize milletvekili Laz Ali, savcılığını ise Denizli milletvekili Necip Ali Bey yapmaktaydı.[17] Mahkeme üyelerinin dördünün adının Ali olması sebebiyle mahkeme, "Aliler Mahkemesi" olarak da adlandırılmıştı.[17] Zanlılar, doğrudan suikastta görev alanlar, suikastı hazırlayıp kışkırtanlar, suikasta doğrudan katılmayan ancak Türk inkılabına ve Mustafa Kemal Paşa'ya karşı olan eski İttihatçılar ve kapatılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası üyeleri ve paşalar olmak üzere dört gruba ayrılarak yargılandı.[18]

Necip Ali Bey, Kel Ali ve Kılıç Ali mahkeme salonuna hareket ederken.

Yapılan yargılamalar sonucunda, savcı Necip Ali Bey'in hazırladığı iddianamede suikast girişiminin kimler tarafından, nasıl ve ne zaman planlandığı sanıkların ifadelerine göre yer aldı.[19] Bu iddianameye göre suikast ilk önce Ankara'da yapılmak istenmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi I. dönem Lazistan milletvekili olarak görev yapan Ziya Hurşit Bey, hırsızlıktan sabıkalı Laz İsmail ve Gürcü Yusuf'un bu amaç doğrultusunda, İzmit milletvekili Ahmet Şükrü Bey'in maddî yardımlarıyla Ankara'ya hareket ederek buradaki Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası genel merkezinde misafir olarak kalmıştı. Daha sonra Ahmet Şükrü Bey'in evinde yapılan konuşmalarda suikastın yeri için önce Eskişehir milletvekili Arif Bey'in Çankaya yolu üzerindeki köşkünün yolu üzerindeki bahçesi ve dolayları, sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisi binası ve bakanlar kurulunun toplandığı bina ile Anadolu Kulübü düşünülse de Ziya Hurşit Bey'in kardeşi olan Ordu milletvekili Faik Bey durumdan haberdar olarak kendilerini engelledi. Erzincan milletvekili Sabit Bey'in de kendilerini ihbar ile tehdit etmesi üzerine bu plandan vazgeçildi. Suikastın daha sonra Bursa'da yapılması düşünüldüyse de Laz İsmail dikkat çekmemek için yanına Naciye Nimet isimli bir kadını alarak burada yaptığı incelemeler sonucu şehrin böyle bir plan için uygun olmadığını tespit etti. En sonunda suikastın İzmir'de yapılması kararlaştırıldı. İstanbul'daki Ahmet Şükrü Bey'den gerekli cephane ve parayı alan Ziya Hurşit Bey, Laz İsmail ve Gürcü Yusuf, 15 Haziran'da Gülcemal vapuruyla İzmir'e geldi ve suikast için gerekli hazırlıkları yapmaya başladı. İzmir'e gelindiğinde Ziya Hurşit Bey Gaffarzâde Oteli'ne, Laz İsmail ile Gürcü Yusuf ise Ragıp Paşa Oteli'ne yerleşti.[20]

Laz İsmail mahkeme salonuna getirilirken.

Ziya Hurşit Bey'e Ahmet Şükrü Bey tarafından verilen ve Miralay Rasim Bey tarafından imzalanıp Sarı Efe Edip Bey'e hitaben yazılan mektup sayesinde üç suikastçı, Sarı Efe Edip Bey ile tanıştı. Sarı Efe Edip Bey'in çiftlik kâhyası Çopur Hilmi'nin de katılımıyla önce Karşıyakalı İdris'in bahçesinde, sonra da Giritli Şevki isimli motorcunun evinde toplanan grup, suikast planını konuştu.[21] Hazırlanan plana göre suikastın Mustafa Kemal Paşa'nın İzmir ziyareti sırasında, İzmir'in Kemeraltı semtinde yapılması belirlenmişti. Baş Durak Caddesi (günümüzdeki adı Anafartalar Caddesi) ile Hükûmet Caddesi'nin (günümüzdeki adı 853. Sokak) kesiştiği kavşakta dönmek için yavaşlayacak olan Mustafa Kemal Paşa'nın otomobiline, Gaffarzâde Oteli'nin altındaki berber dükkânından Ziya Hurşit Bey, Gürcü Yusuf ile Laz İsmail tarafından ateş açılacak ve bombalar atılacaktı. Bu sırada yan sokaktaki otomobilde bekleyecek olan Çopur Hilmi ile Giritli Şevki ile birlikte olay yerinden kaçılacak ve daha sonra Giritli Şevki'nin kullanacağı bir motorla Sakız Adası'na geçilecekti.[11][21] Tüm bu suikast planı, Sarı Efe Edip Bey'in İstanbul'a gitmesinin ardından şüphelenen Giritli Şevki'nin suikast girişimini haber veren ihbar mektubunu Mustafa Kemal Paşa'ya iletmesi için, 14 Haziran günü İzmir Valisi Kâzım Bey'e, vermesiyle bu plan gün yüzüne çıktı.[10]

İzmir yargılamalarındaki sorgulamalar

Gürcü Yusuf ve Laz İsmail duruşmalar esnasında.

İddianamenin okunmasının ardından ilk sorgulama Ziya Hurşit Bey'e yapıldı. Suikastı eski Ankara valisi Abdülkadir Bey ile planladıklarını, paraları olmadığından kendilerine destek sağlamak için İzmit milletvekili Ahmet Şükrü Bey ile görüştüklerini, daha önce Ankara ve Bursa'da da suikast planladılarsa da gerçekleştiremediklerini belirterek suikast için yapılan tüm hazırlıkları anlatan Ziya Hurşit Bey'in ifadeleri; daha sonra sorgulanan Laz İsmail, Gürcü Yusuf ve Çopur Hilmi'ninkilerle paralellik göstermekteydi.[22] Çopur Hilmi'den sonra sorgulanan Sarı Efe Edip Bey, suikasttan bir gün önce İstanbul'a gidiş sebebini durumu Celâl Bey'e bildirecek olması olarak açıklamış; suikast için kendisini Ahmet Şükrü Bey'in kışkırttığını ve gerekli olan paraları kendisine onun verdiğini söylemişti.[23] Sonradan sorgulanan Miralay Rasim Bey ile Abidin Bey ise, suikastla olan ilişkilerini reddetti.[24] Bu sorgulamalarla birlikte suikastta birinci derecede suçlu olanların sorgusu tamamlanmış oldu.[24]

Ziya Hurşit Bey'in ağabeyi Faik Bey'in ifadesine göre; Rauf Bey kendisine, kardeşi Ziya Hurşit Bey'in bir suikast girişiminde olduğunu ve bunu Sabit Bey'den öğrendiğini, buna engel olunmasını istediğini söyledi. Faik Bey ayrıca, Ziya Hurşit Bey'in bunu reddetmesi üzerine kendisinin yatıştığını; ancak yine de Arif Bey'in Çankaya'daki evine giderek bilgi almak istediğini ve orada Ahmet Şükrü Bey'e rastladığını ifade etti.[24] Daha sonraları ise Rauf Bey'in, Kâzım Karabekir Paşa ile Rıfat Paşa'ya da olayı anlattığını; ancak bunların uydurma olduğunu düşünerek sessiz kaldıklarını sözlerine ekledi.[25] Faik Bey'in ardından sorgulanan Ahmet Şükrü Bey; suikastla ilişkisi olmadığını, Ziya Hurşit Bey'i ara sıra gördüğünü ve Laz İsmail'i hiç tanımadığını söyleyerek bütün suçlamaları reddetti. Ziya Hurşit Bey, Sarı Efe Edip Bey'e iletmesi için verdiği mektubun tütün ticaretiyle ilgili olduğunu söylemesinin ardından Miralay Rasim Bey ve Sarı Efe Edip Bey ile yüzleştirildi. Sarı Efe Edip Bey suikastı birlikte hazırladıklarını ve gelen mektubun suikastla alakalı olduğunu söylese de Ahmet Şükrü Bey bunları kabul etmedi. Miralay Rasim Bey ise, sarhoş olan Ahmet Şükrü Bey'in isteğiyle Sarı Efe Edip Bey'e mektup yazdığını kabul etmişti.[25] Sonrasında sorgulanan Arif Bey ise Ziya Hurşit Bey'i gazinoda görerek tanıştığını, Laz İsmail'in evinde kalmadığını ve suikastla bir ilgisinin olmadığını söylese de yapılan yüzleştirmede Laz İsmail, Arif Bey'i kendisini özel otomobiline alarak evine getirdiğini söyledi.[25] Arif Bey'in şoförü ve hizmetçisi Ayşe'nin de bu yöndeki ifadelerine rağmen bu anlatılanlar Arif Bey tarafından reddedildi.[26]

Refet Paşa mahkeme salonunu terk ederken.

Diğer taraftan suikast olayıyla ilişkisi bulunmadığına karar verilen Bursa milletvekili Osman Nuri Bey, Trabzon milletvekili Ahmet Muhtar Bey, Erzurum milletvekili Münir Hüsrev Bey, İzmit milletvekili Mustafa Bey, Kastamonu milletvekili Halit Bey, Kars milletvekili Ömer Bey ve Sarı Efe Edip Bey'in kayınbiraderi Doktor Mustafa Şevket serbest bırakıldı.[27]

Savcı Necip Ali Bey'in 30 Haziran günü yayınlanan iddianamesi, suikastın esas suçluları dışındaki paşalar ve diğer sanıklarla ilgili olarak hazırlanmıştı. Bu iddianamede adı geçen isimler, suikastın düşünce ve planlama aşamasında katılımları ve haberleri bulunmakla suçlanmaktaydı. 3 Temmuz günü paşaların sorgusuna geçildi.[27]

Sabit Bey'in eski ifadesini tekrarlamasının ardından sorgulanan Rüştü Paşa, suikastla ilgisi olmadığını, Sabit Bey'den Şükrü Bey'in suikastla ilgilendiğini duyduğunu ve sonradan da bunu yalanladığını belirtti. Kâzım Karabekir Paşa sorgusunda, suikasttan haberi olmadığını, haberi olanların da hükûmete haber vermesi gerektiğini ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası üyelerinden katılımcı varsa partiyi dahi kapatabileceğini söyledi. Sonrasında sorgulanan Ali Fuat Paşa da suikastla ilgisi olmadığını, içki sofrasındaki suikast konuşmalarını gerçek olarak yorumlamadığını söylerken, Refet Paşa ve Cafer Tayyar Paşa da aynı şekilde suikast hazırlıkları hakkında bilgi sahibi olmadığını belirtti.[28]

İsmail Canbulat Bey mahkeme salonundayken.

Paşaların ardından sorgulanan Halis Turgut Bey'in suikast olayıyla hiçbir ilgisinin olmadığını ileri sürmesi üzerine kendisi, Ziya Hurşit Bey ile yüzleştirildi. Bu yüzleştirmede Ziya Hurşit Bey'in İstanbul'da Ahmet Şükrü Bey ile buluştuklarını ve suikastı konuştuklarını, Halis Turgut Bey'in kendisine vermeyi vadettiği silahları vermediğini açıklamasına rağmen Halis Turgut Bey, tüm bunların yalan olduğunu söyledi.[29] 6 Temmuz'da sorgulaması yapılan eski Maliye Nazırı Cavid Bey de suçlamaları reddetti.[29] Bu sorgulamanın ardından savcı Necip Ali Bey, elde ettiği bulgulara dayanarak olayın, İzmir'de planlanan suikast ve karışıklık çıkartarak hükûmetin devrilmesi olmak üzere iki yüzlü olduğunu ileri sürerek bu ikinci kısmın Ankara'da görüşülmesini istedi.[29] Böylece dokuz sanığın yargılanması Ankara'ya sevk edildi.[30] Akabinde sorgulanan İstanbul milletvekili İsmail Canbulat Bey, Cavid Bey'in evinde yapılan toplantının Mustafa Kemal Paşa'ya sunacakları teklifle ilgili olduğunu, sonraki toplantının da Kara Kemal Bey'in Mustafa Kemal Paşa ile yaptığı görüşmeyi öğrenmek için düzenlendiğini ve suikasttan haberi olmadığını söyledi.[30] 8 Temmuz'da savcı Necip Ali Bey, Tokat milletvekili Bekir Sami Bey, Afyonkarahisar milletvekili Kâmil Bey, Dersim milletvekili Feridun Fikri Bey, Mersin milletvekili Besim Bey, eski Erzurum milletvekili Necati Bey, Gaziantep milletvekili Hafız Mehmet Bey, eski Sivas milletvekili Kara Vasıf Bey ve eski Isparta milletvekili Cemal Paşa'nın suikast olayını duyduktan sonra Refet Paşa'nın evinde toplandıkları için, olayın başlangıcını hazırlayarak Avrupa'ya gittiklerini ileri sürdüğü Rauf Bey, İstanbul milletvekili Adnan Bey ve eski İzmir Valisi Rahmi Bey'in gıyabında yargılanmasını istedi. Bu isteğin ardından adı geçen kişilerin sorgulamasına geçildi.[30]

Yaşlı bir adam olduğundan iktidar hırsına sahip olmadığını söyleyen Bekir Sami Bey'in ardından konuşan Feridun Fikri Bey, gerçekleştirdikleri toplantının bir amacı olmadığını ve Ahmet Şükrü Bey'in milletvekili olmasına rağmen tutuklanışını görüştüklerini söyledi.[30] Besim Bey, Gümüşhane milletvekili Zeki Bey ve Canik milletvekili Ahmet Nafiz Bey'in sorgularında da kendilerinin konuyla bir ilgisi olmadıklarını belirtmelerinin ardından eski Mersin milletvekili Selâhattin Bey'in sorgusuna geçildi.[31] Muhalif bir parti olmadan demokrasi olamayacağı fikrini savunan Selâhattin Bey, Kara Kemal Bey ile kurduğu ilişkinin yalnızca kendisinin siyasi tecrübesinden yararlanmak için olduğunu belirtti.[31] Eski Erzurum milletvekili Hüseyin Avni Bey, kendi programına uygun bulduğu için Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'na katıldığını, İttihatçılarla yalnızca bilgi edinmek için görüştüğünü ve partinin kapatılmasını zamanın şartları içinde doğal karşıladığını belirttikten sonra suikast konusu hakkında bilgi sahibi olmadığını söyledi.[31] Olayla ilişkisi olduğunu itiraf eden Hafız Mehmet Bey, Ziya Hurşit Bey'e rastladığı bir gün Sabit Bey, Rauf Bey ve Halis Turgut Bey'in de kendilerine yardımcı olduklarını belirtti.[31]

11 Temmuz günü savcı Necip Ali Bey tarafından okunan iddianamede, suikast hakkında Ali Fuat Bey ve arkadaşlarının bilgisi olduğu ve Ankara'da yapılması planlanan suikast girişimini yalnızca Sabit Bey'in engellemeye çalıştığı ileri sürüldü. İddianamede Ahmet Şükrü Bey, Miralay Rasim Bey, Ziya Hurşit Bey, Laz İsmail, Gürcü Yusuf, Çopur Hilmi, Hafız Mehmet Bey, Kara Kemal Bey ile Abdülkadir Bey'in idamı; Halis Turgut Bey, İsmail Canbulat Bey, Rahmi Bey, Sürmeneli Vahap, Adnan Bey, Rauf Bey ve Rüştü Paşa'nın küreğe konulması; Kâzım Karabekir Paşa, Cafer Tayyar Paşa, Ali Fuat Paşa, Refet Paşa, Cemal Paşa, Sabit Bey, Münir Hüsrev Bey, Faik Bey, Bekir Sami Bey, Kâmil Bey, Zeki Bey, Besim Bey, Feridun Fikri Bey, Halit Bey, Necati Bey'in beraati istendi.[32]

İzmir yargılamalarındaki savunmalar

Duruşmalar esnasında Abidin Bey

Yapılan sorgulamaların ve hazırlanan iddianamenin ardından sanıklar, savunmalarını yapmaları üzere 12 Haziran günü mahkeme salonuna getirildi.[32] İlk olarak savunmasını yapan Ziya Hurşit Bey suikast yapmayı planladığını ve bu planı uygulamaya koyduğunu kabul ederken, anayasayı değiştirmek ve hükûmeti devirmek suçlamalarını kabul etmeyerek Türk Ceza Kanunu'nun 46. maddesine göre sürgün cezasına çarptırılması gerektiğini söyledi. Suikast teşebbüsüne katıldığını belirtse de suçluluğunu reddeden Sarı Efe Edip Bey, İstanbul'a gelip Celâl Bey'i suikast planından haberdar edeceğini söyledi ve kendisine ceza verilirken bu durumun göz önünde bulundurulmasını istedi. Gürcü Yusuf ile Laz İsmail, kendilerinin cahil olduklarını ve aldatıldıklarını ileri sürerek affedilmelerini talep etti. Çopur Hilmi, suikast teşebbüsünü önce vatan hizmeti sandığını, bu duruma alet edilecek bir adam olmadığını ve planı haber vermeye karar verse de Giritli Şevki'nin kendisinden önce davrandığını belirterek cezasının hafifletilmesini istedi. Ahmet Şükrü Bey iddiaların asılsız olduğunu belirterek, kendisi gibi bir adamın suikastla işi olmayacağını söyledi. Kendisi hakkındaki tüm suçlamaları reddeden Arif Bey, suikast toplantılarından haberi olmadığını, Laz İsmail'in kendi evinde kalmadığını ve bu konuda şoförü ile hizmetçisinin yanlış ifadeler verdiğini savundu. Masum olduğunu ve hiçbir işe karışmadığını söyleyen Abidin Bey, kendisinden istenilen parayı vermediğini ve Rüştü Paşa ile olan konuşmaları hasta olduğu gerekçesiyle hatırlamadığını söyledi. Hafız Mehmet Bey önceleri suikasta dahil olduğunu; ancak sonraları bundan vazgeçtiğini belirterek suçsuz olduğunu dile getirdi. Miralay Rasim Bey ek bir savunma yapmazken, Sürmeneli Vahap, amcası Hafız Mehmet Bey'e iş bulma amacıyla müracaat ettiğini, onun da kendisini Ziya Hurşit Bey'e gönderdiğini ve cahil birisi olduğundan hiçbir şey anlamadığını ileri sürerek suçlamayı reddetti. Karşıyaka'daki bahçesinde yapılan toplantının neden yapıldığını bilmediğini söyleyen İdris, olayla ilgisinin bulunmadığını söyleyen Naciye Nimet Hanım, İsmail Canbulat Bey ve Halis Turgut Bey suçsuz olduklarını savundu. Herhangi bir savunma yapmayan Rüştü Paşa, mahkemenin "insaf ve adaletine" sığındı. Kâzım Karabekir Paşa, Ali Fuat Paşa, Refet Paşa, Cafer Tayyar Paşa ve Bekir Sami Bey ise savunma yapmayacaklarını belirttiler.[33]

İzmir yargılamaları sonuçları

Milliyet gazetesinin 14 Temmuz 1926 tarihli sayısının ilk sayfasında yer alan İzmir yargılamalarının sonuçlarıyla ilgili haber.

İzmir yargılamaları 13 Temmuz 1926'da son buldu.[12] Yargılanan 49 kişiden; suikast hazırlıklarına doğrudan karışan ve bu planlardan haberi olup da resmî makamlara ihbarda bulunmayan on beş kişinin idamına, bir kişinin 10 yıl kalebentlik cezasına çarptırılmasına ve cezası Konya'da sürgüne çevrilmesine, dokuz kişinin duruşma dışı tutulup, yargılamalarının Ankara'da görülecek İttihatçılar davası ile birleştirilmesine ve geri kalan yirmi dört kişinin beraatına karar verildi.[34] Ancak mahkemeye katılmayan ve hakkında gıyaben idam kararı çıkanlardan Abdülkadir Bey Bulgaristan'a kaçmak üzereyken yakalanarak, daha sonra Ankara'da yargılanması kararlaştırıldı.[11] Yine duruşmalara katılmayan Kara Kemal Bey ise 27 Temmuz günü İstanbul'da yakalanmak üzereyken intihar etti.[11] İnfazlar, 13 Temmuz'u 14 Temmuz'a bağlayan gece İzmir'in çeşitli yerlerinde gerçekleştirildi.[35] Gerçekleştirilen idamların sonrasında cenazeler önce Merkez Hastanesi'ne götürüldü, üzerindeki eşyaların alınmasının ardından da Kadifekale yakınlarındaki Kokluca Mezarlığı'na defnedildi.[35] İzmir'de yapılan duruşmalarda tutuklu bulunanlar ve haklarında alınan kararlar aşağıdaki gibidir:

İdam cezası verilenler
İdam cezası infaz edilen Laz İsmail.
Asılarak idam edilen Gürcü Yusuf. Asılmadan önceki son sözleri "Yazık değil mi bana!... Niçin böyle yapıyorsunuz?..., Kırk lira kadar param var. Size veriyorum. Batum'daki çocuklarıma gönderin. Okuyorlar, fakirler... İşlerine yarar." olmuştur.[36]
  1. Ziya Hurşit Bey
  2. Laz İsmail
  3. Gürcü Yusuf
  4. Çopur Hilmi
  5. Ahmet Şükrü Bey
  6. Arif Bey
  7. İsmail Canbulat Bey (önce 10 yıllık hapse mahkûm edilse de itirazı sonucu cezası idama çevrildi)[35]
  8. Sarı Efe Edip Bey
  9. Abidin Bey
  10. Halis Turgut Bey (önce 10 yıllık hapse mahkûm edilse de itirazı sonucu cezası idama çevrildi)[35]
  11. Rüştü Paşa
  12. Hafız Mehmet Bey
  13. Miralay Rasim Bey
  14. Kara Kemal Bey (idam kararı gıyabında verilirken, bir müddet kaçak hayatı yaşadıktan sonra yakalanmak üzereyken 27 Ağustos 1926 günü intihar etti)
  15. Abdülkadir Bey (idam kararı gıyabında verilirken, Bulgaristan'a kaçmak üzereyken yakalandı ve daha sonra Ankara'da yargılanması kararlaştırıldı. Ankara'da tekrar idama mahkûm edildi, 31 Ağustos 1926 gecesi infaz edildi)
Diğer cezalar
  1. Sürmeneli Vahap (10 yıl kalebentlik cezasına çarptırılsa da sonra cezası Konya'da sürgüne çevrildi)
Yargılanmaları Ankara'da yapılacak olanlar
  1. İhsan Bey
  2. Hilmi Bey
  3. Cavid Bey
  4. Selâhattin Bey
  5. Kara Vasıf Bey
  6. Hüseyin Avni Bey
  7. Rahmi Bey
  8. Rauf Bey
  9. Adnan Bey
Beraatine karar verilenler
  1. Faik Bey
  2. Sabit Bey
  3. Halet Bey
  4. Feridun Fikri Bey
  5. Kâmil Bey
  6. Zeki Bey
  7. Bekir Sami Bey
  8. Besim Bey
  9. Necati Bey
  10. Münir Hüsrev Bey
  11. Kâzım Karabekir Paşa
  12. Ali Fuat Paşa
  13. Refet Paşa
  14. Cafer Tayyar Paşa
  15. Cemal Paşa
  16. Necati Bey
  17. Ahmet Nafiz Bey
  18. Torbalılı Emin Efendi
  19. Trabzonlu Naciye Nimet Hanım
  20. Sürmeneli Keleş Mehmet
  21. Bahçıvan İdris
  22. Mustafa oğlu Şahin Çavuş
  23. Sabahaddin Efendi
  24. Giritli Hüseyin oğlu Latif

Ankara yargılamaları

İkinci davayı görmek üzere 16 Temmuz'da İzmir'den yola çıkan İstiklâl Mahkemesi heyeti, ertesi gün Ankara'ya vardı.[18][37] 21 Haziran günü başlayan sanıkların ilk hazırlık soruşturmaları 31 Temmuz'da tamamlanmış, 28 Temmuz günü Denizli'den Ankara'ya gelmek için yola çıktığını belirten savcı Necip Ali Bey'in iddianamesi ise 31 Temmuz günü tamamlanmıştı. Ankara'da yargılanmalarına karar verilen eski İttihatçıların yargılaması eski Meclis Encümenler Binası'nda, 2 Ağustos'ta başladı. İddianameye göre suikast kin ve nefret dışında hükûmeti devirip iktidarı ele geçirmek amacıyla gizli bir komite tarafından da desteklenmiş, söz konusu gizli komite üyelerini bazı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası mensupları ile İttihat ve Terakki Cemiyetinin eski yöneticilerinin bir kısmı oluşturmuş ve komitenin başkanlığını ise Kara Kemal Bey yürütmüştü.[38]

Ankara yargılamalarındaki sorgulamalar

Sorgulamalar Talât Bey ile başladı. Talât Bey, İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesi olduğunu; ancak cemiyetin hükûmet ve iktisadî konulardaki çalışmalarına karışmadığını söyledi. Daha sonra sırasıyla İttihat ve Terakki genel sekreteri Mithat Şükrü Bey, polis müdürü Azmi Bey, eski hariciye nazırı Ahmet Nesimi Bey, doktor Hüseyinzâde Ali Bey, Eyüp Sabri Bey, doktor Rasuhi Bey ve Hamdi Baba sorguya çekildi.[39]

İttihat ve Terakki Cemiyetinin sekiz ay boyunca sekreterliğini yapan Doktor Nâzım Bey, bu dönemde halk tarafından yapılan bağışların âkıbetinin ne olduğunu bilmediğini ve I. Dünya Savaşı sonrasında Kırım'a, oradan da Almanya'ya kaçarak İslam İhtilalleri Cemiyetinin kuruluşunda yer aldığını söyledi. Mustafa Kemal Paşa'ya muhalefet imkânı olmadığından, herhangi bir siyasi parti kurma girişiminde bulunmadığını ve suikastla hiçbir ilişkisi olmadığını da sözlerine ekledi. Cavid Bey sorgusunda, Kara Kemal Bey ve İsmail Canbulat Bey ile görüştüğünü, Kara Kemal Bey'in Mustafa Kemal Paşa ile görüşmesinden sonra kendi evinde İttihatçılarla bir toplantı yapıldığını ve bu toplantının konusunun anayasa değişikliği olduğu, gizli bir amaçlarının bulunmadığını belirtti. Hüseyin Cahit Bey de Cavid Bey'in evindeki toplantıya katıldığını ve bu toplantının gizli bir amacı olmadığını, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kuruluşunda kendisinin İstanbul milletvekili adayı olarak partiye çağrıldığını ancak bunu kendisinin kabul etmediğini söyledi.[40]

Sonraki günlerde yapılan duruşmalarda Salâh Cimcoz Bey, Mithat Şükrü Bey, Ahmet Nesimi Bey, Doktor Rasuhi Bey, Hüseyinzâde Ali Bey, Eyüp Sabri Bey, Azmi Bey, Hamdi Baba, Nail Bey, Said Bey, İbrahim Bey, Naim Cevad Bey, Hasan Fehmi Bey ve Hamal Ferid'in ileri sürülen suçlarla olan ilişkileri araştırıldı. 16 Ağustos'ta Naim Cevad Bey, Mithat Bey, Nasib Bey ve Nail Bey yargılandı. Daha sonra Rıza Bey ile Nasib Bey serbest bırakılırken, 19 Ağustos günü Selâhaddin Bey, Kara Vasıf Bey ve Hüseyin Avni Bey yargılandı. Velid Bey ile Ahmet Emin Bey'in 21 Ağustos'ta sorgulanmasının ertesi günü, Savcı Necip Ali Bey'in dört kişinin idamını istediği iddianamesi tamamlandı. İddianamede İttihat ve Terakki Cemiyetinin halkı soyan bir parti olduğu, sırf Almanya'nın çıkarları doğrultusunda ülkenin I. Dünya Savaşı'na sokulduğu, yenilgi sonrasında yönetici kesimin ülkeden kaçtığını ve bir müddet sonra, iktidarı tekrar ele geçirmek arzusuyla İzmir Suikastı'nı planladığı anlatıldı. İhsan Bey'in ifadesine göre, Kara Kemal Bey ve Şükrü Bey'i suikast işine Cavid Bey sokmuştu.[41]

Ankara yargılamalarındaki savunmalar

Sanıkların savunmaları 25 Ağustos günü yapıldı. Birçok sanık, sorgulamalar sırasında söylediklerinden farklı bir savunma yapmadı.[42] Yurt dışında olduğundan sorgulaması ve savunması yapılamayan Rauf Bey, 12 Ekim'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na gönderdiği mektupta, milletvekili olması sebebiyle dokunulmazlığı kaldırılmadıkça kendisi hakkında yargılama yapılamayacağını ve yurt dışında olduğundan suikastla ilgisi olmadığını belirtmişti.[42]

Cavid Bey savunmasında; Maliye Nazırı olduğu dönemde devletin I. Dünya Savaşı'na girmesini istemediğini, yaptığı birtakım hareketlerle hükûmet bütçesini rahatlattığını, Kurtuluş Savaşı'na katılmak istese de bunun kabul edilmediğini ve suikast planıyla hiçbir ilişkisi olmadığını belirtti.[42] Nail Bey, ülkenin ve milletin zararına hiçbir eylemde bulunmadığını ve suikast girişiminden haberi olmadığını söyledi.[42] Doktor Nâzım Bey, Almanya'da kuruluşunda yer aldığı İslam İhtilalleri Cemiyeti ile Kurtuluş Savaşı'nı desteklediğini belirtirken, kendisinin Anadolu'ya gelmesinin Enver Paşa tarafından engellendiğini, Cavid Bey'in evindeki toplantılara Mustafa Kemal Paşa'nın izni olduğunu düşünerek katıldığını, Şükrü Bey, İsmail Canbolat ve Kara Kemal Bey'i iki yıldır görmediğini ve suikastla hiçbir ilişkisinin olmadığını belirterek savunmasını yaptı.[42] Hilmi Bey ise Türkiye Büyük Millet Meclisinden ayrılmasının ardından siyaseti bırakıp ticaretle uğraştığını, Kara Kemal Bey ile uzunca bir süredir görüşmediğini ve suikast haberini ilk olarak gazeteden duyduğunu söyledi.[43]

Cavid Bey'in davası sürerken, İzmir'deki duruşmalarda gıyabında idam cezası verilen Abdülkadir Bey, Bulgaristan'a kaçmak üzereyken yakalandı ve Ankara'daki duruşmalar sırasında yargılandı.[44] Kaçmasında kendisine kimlerin yardım ettiğini ve nasıl kaçtığını söyleyen, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı desteklediğini de belirten Abdülkadir Bey'in ilk duruşması 29 Ağustos'ta yapılmıştı. 31 Ağustos'ta ise mahkeme, hükûmeti devirerek cumhurbaşkanını öldürmek ve iktidarı ele geçirmek suçuyla kendisini idama mahkûm etti.[44]

Ankara yargılamaları sonuçları

26 Ağustos günü okunan mahkemenin kararına göre Kurtuluş Savaşı sonrasında iktidarı ele geçirme çabasında olan Cavid Bey'in evinde, Lozan Barış Konferansı sırasında yapılan toplantılardaki amaç, eski İttihat ve Terakki Cemiyeti üyelerinin milletvekili olarak meclise girmesi, bunun gerçekleşmemesi durumunda eski cemiyeti yeniden kurmaktı. Bunların başarısızlıkla sonuçlanması durumunda ise Rauf Bey'in de aracılığıyla Halk Fırkası'nın bölünmesi için girişimde bulunulacak ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kurulması için uygun zemin oluşturularak iktidar ele geçirilecekti.[45] Karardan dört idam, altı sürgün, iki hapis cezası çıkarken diğer sanıkların beraatine karar verildi. İdama mahkûm edilen dört kişinin cezası 26 Ağustos'u 27 Ağustos'a bağlayan gece, Cebeci'deki Umumi Hapishane önünde infaz edildi. İdam edilenler, hapishanenin avlusuna defnedildiler.[46] Ankara'da yapılan duruşmalarda tutuklu bulunanlar ve haklarında alınan kararlar aşağıdaki gibidir:

İdam cezası verilenler
  1. Cavid Bey
  2. Hilmi Bey
  3. Nail Bey
  4. Doktor Nâzım Bey
Diğer cezalar
  1. Vehbi Bey, 10 yıl kalebentlik cezasına çarptırılsa da sonra cezası sürgüne çevrildi
  2. Hüsnü Bey, 10 yıl kalebentlik cezasına çarptırılsa da sonra cezası sürgüne çevrildi
  3. İbrahim Bey, 10 yıl kalebentlik cezasına çarptırılsa da sonra cezası sürgüne çevrildi
  4. Ethem Bey, 10 yıl kalebentlik cezasına çarptırılsa da sonra cezası sürgüne çevrildi
  5. Rahmi Bey, 10 yıl kalebentlik cezasına çarptırılsa da sonra cezası sürgüne çevrildi
  6. Rauf Bey, 10 yıl kalebentlik cezasına çarptırılsa da sonra cezası sürgüne çevrildi
  7. Ali Osman Kâhya, 10 yıl hapis
  8. Salih Kâhya, 10 yıl hapis
Beraatine karar verilenler

Sonrası

Duruşmalar sonucunda Rüştü Paşa dışındaki tüm paşalar beraat etmişti. Bu paşalar tekrar orduya dönmedi ve 27 Ocak 1927 yılında emekliye sevk edildikleri kendilerine bildirildi.[47] On yıllık sürgün cezasına çarptırılan; ancak karar sırasında yurt dışında olan ve ülkeye 5 Temmuz 1935'te dönen Rauf Bey'in bu cezası, 22 Ekim 1939 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Vekili ve Başbakan Refik Saydam'ın imzasıyla yayınlanan bildiriyle kendisine yüklenen eylem ortadan kaldırılarak aklanarak Kastamonu milletvekili oldu.[47] 23 Temmuz 1943 tarihinde Askerî Yargıtay'a yaptığı başvuru sonrasında, İzmir Suikastı davası evraklarının da incelenmesi suretiyle yargılanması gerçekleştirildi ve eski hizmetlerinden ötürü kendisine emekli maaşı da bağlanarak dava ile kendisinin ilişiği tamamen kesilmiş oldu.[47]

Suikastın 30. yılına yakın tarihlerde, 1956 Ağustos'unda gazetelerde yer alan bir ilanla, dava sonucu Ankara'da idam edilen Nail Bey, Cavid Bey, Hilmi Bey ve Dr. Nâzım Bey'in ruhlarına ithaf edilmek üzere 25 Ağustos 1956 tarihinde İstanbul'daki Şişli Camii'nde ikindi namazı sonrasında bir mevlit okutulacağı duyuruldu. Organizasyonu düzenleyen kişi ise Nail Bey'in oğlu Nadir Nail Keçili'ydi.[48] Mevlit sonrası cami avlusunda gazetecilere demeç veren eski İttihat ve Terakki Cemiyeti üyelerinden Fahri Can, Rauf Orbay'ın dava ile ilişiğinin kesilmesine de atıfta bulunarak, diğer sanıkların yargılanmalarında da buna benzer hatalar yapılmış olabileceğini ileri sürdü.[49] İdam edilenlerin ailelerini de temsil ettiğini ve yeniden mahkeme talebinde bulunmak istediklerini söyleyen Can, mahkûmların cenazelerini ise hak ettikleri yer olan Hürriyet-i Ebediye Tepesi'ne getireceklerini ekledi.[50] Açıklamanın yapıldığı günlerde olay, dönemin basılı yayın organlarında yer bulsa da sonraları önemini yitirdi ve bu iade-i itibar girişimi hukukî mercilere ulaşmadan sona erdi.[51]

Popüler kültüre etkileri

1969 yılında Kemal Tahir tarafından yazılan Kurt Kanunu isimli romanda, suikast girişiminin arka planı, İttihat ve Terakki Cemiyeti üyelerinin gözünden anlatılmaktadır. Üç bölümden oluşan kitabın bu bölümleri, sırasıyla Abdülkadir Bey (kitapta Abdülkerim Bey olarak geçer), Kara Kemal Bey ve Kara Kemal Bey'in çocukluk arkadaşı Emin Bey tarafından anlatılmaktadır.[52] Roman 1992 yılında aynı adla sinemaya, 2012 yılında ise yine aynı adla televizyon dizisi olarak uyarlandı.

Kaynakça

Özel
  1. Anumyan, Meline (9 Nisan 2013). "İttihatçıların 1926 Yargılamaları". s. 284. 7 Ağustos 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Haziran 2013.
  2. Savaşal Savran 2006, s. 14.
  3. Kuyaş 2012, s. 36.
  4. Kocahanoğlu 2012, s. 49.
  5. Savaşal Savran 2006, s. 21.
  6. Savaşal Savran 2006, s. 22.
  7. Özkaya, Yücel (Kasım 1991). "İzmir Suikastı". Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 22. 23 Eylül 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Haziran 2013.
  8. Kuyaş 2012, s. 43.
  9. Savaşal Savran 2006, s. 26.
  10. Hür, Ayşe (22 Haziran 2008). "İzmir Suikastı ve Muhalefetin Tasfiyesi". Taraf. 30 Ağustos 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Temmuz 2012.
  11. Kuyaş 2012, s. 37.
  12. Kuyaş 2012, s. 38.
  13. Savaşal Savran 2006, s. 29.
  14. Savaşal Savran 2006, s. 24.
  15. Anıl 2005, ss. 18-19.
  16. Savaşal Savran 2006, s. 41.
  17. Savaşal Savran 2006, s. 30.
  18. Savaşal Savran 2006, s. 65.
  19. Savaşal Savran 2006, s. 42.
  20. Savaşal Savran 2006, s. 43-44.
  21. Savaşal Savran 2006, s. 44.
  22. Savaşal Savran 2006, s. 46.
  23. Savaşal Savran 2006, ss. 46-47.
  24. Savaşal Savran 2006, s. 47.
  25. Savaşal Savran 2006, s. 48.
  26. Savaşal Savran 2006, s. 49.
  27. Savaşal Savran 2006, s. 51.
  28. Savaşal Savran 2006, ss. 51-54.
  29. Savaşal Savran 2006, s. 54.
  30. Savaşal Savran 2006, s. 55.
  31. Savaşal Savran 2006, s. 56.
  32. Savaşal Savran 2006, s. 57.
  33. Savaşal Savran 2006, s. 58-60.
  34. Savaşal Savran 2006, s. 62-63.
  35. Savaşal Savran 2006, s. 63.
  36. Karabekir, Kâzım (Mayıs 2000). İzmir Suikastı (5. bas.). İstanbul: Emre Yayınları. s. 313. ISBN 975-7369-33-0.
  37. Tunç, Tuncay (9 Mart 2012). "İzmir Suikasti". 30 Mayıs 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 14 Temmuz 2012.
  38. Savaşal Savran 2006, s. 68.
  39. Savaşal Savran 2006, s. 70.
  40. Savaşal Savran 2006, ss. 71-72.
  41. Savaşal Savran 2006, s. 72.
  42. Savaşal Savran 2006, s. 73.
  43. Savaşal Savran 2006, s. 74.
  44. Savaşal Savran 2006, s. 75.
  45. Savaşal Savran 2006, s. 76.
  46. Savaşal Savran 2006, s. 80.
  47. Anıl 2005, s. 221.
  48. Mehmetefendioğlu & Gürel 2012, s. 227.
  49. Mehmetefendioğlu & Gürel 2012, s. 230.
  50. Mehmetefendioğlu & Gürel 2012, s. 231.
  51. Mehmetefendioğlu & Gürel 2012, s. 240.
  52. Kuyaş 2012, s. 41.
Genel

Konuyla ilgili yayınlar

  • Mumcu, Uğur (1992). Gazi Paşa'ya Suikast. Uğur Mumcu Vakfı Yayınları. ISBN 9758084097.
  • Sönmez, Pakize (1994). Atatürk'e İzmir Suikastinin İçyüzü. Detay Yayıncılık.
  • Kandemir, Feridun (1955). İzmir Suikastinin İçyüzü (I-II). Tarih Yayınları.
  • Avcı, Cemal (2007). İzmir Suikasti: Bir Suikastin Perde Arkası. İstanbul: IQ Kültür-Sanat Yayıncılık. ISBN 9789752551138.
  • Özoğlu, Hakan (2011). Cumhuriyetin Kuruluşunda İktidar Kavgası: 150'likler, Takrir- i Sükun ve İzmir Suikastı. İstanbul: Kitap Yayınevi. ISBN 978-6051050812.
  • Erman, Azmi Nihat (1971). İzmir Suikasti ve İstiklâl Mahkemeleri. İstanbul: Temel Yayınları.
  • Kılıç, Sümer (1994). İzmir Suikastı: İddianame ve Kazım Karabekir'in Savunması. İstanbul: Emre Yayınları. ISBN 9789757369332.
This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.