Cami

Cami, İslam dininin ibadet mekanı. Genellikle minaresiz küçük camîlere veya bazı kurum ve kuruluşlarda ibadet için ayrılmış ufak mekânlara mescit denir.

Mimar Sinan'ın başyapıtı, Edirne'deki Selimiye Camii
Edirne, Eski Cami

Kur'an'da ibadethane adı olarak camî terimi geçmez, ancak "secde yapılan yer" anlamındaki mescit kavramı kullanılır. Kur'an'da mescitlerin imarı ve tamiri üzerine olan Tevbe suresinin 18. ayeti ve Muhammed'in cemaatle namazı ve hayratı öven hadislerini temel alan İslâm dini mimarisi, ilk mabet Kâbe ve ilk mescit Kuba Mescidi ile başlamış, Mescid-i Nebevî ve benzerleriyle devam ederek yayılmış ve günümüze kadar gelmiştir.

Alevîlike ibadet mekânı olarak cemevi kullanılmaktadır. Şiî-Alevî Müslümanlar, teberru kuralları gereği duvarlarında Ebubekir, Ömer ve Osman'ın adı yazılı olan Sünnî camîlerinden uzak durur, cem evlerinde sadece Hüseyin'in ismini yazarlar. Bazı din bilginleri ise kişiler adına yapılmış camîleri tevhid ilkesine aykırı bulurlar.[1]

Etimoloji

"Cami" Türkçeye Arapçadan geçen bir sözcüktür. Cem, "Toplanma, bir araya gelme" kökünden gelen camî, "Toplayan, bir araya getiren" demektir. Sözcük önceleri "cuma namazı mescidi" anlamında kullanılıyordu.[2] Cami sözcüğü, tamlamalarda camî kelimesi "i" halindeyken camî veya camîsi şeklinde kullanılır. Eğer başındaki kelime sıfatsa camî (Kurşunlu Cami, Eski Cami), başındaki kelime isimse camîi veya camîsi (Süleymaniye Camii, Hisar Camii, Kocatepe Camii) şeklinde kullanılır. Talat Tekin'in belirttiği üzere, camî kullanımı Arapçadaki ayn harfinin sessiz olması sebebiyle Türkçe ekle kullanım şeklidir; camîsi kullanımı ise yanlış kullanım olmakla birlikte galat-ı meşhur haline gelmiştir.[3] Tartışmanın sebebi Dil Devrimi sonrası ayn harfini ayrıca belirtecek harfin bulunmaması ve yazı dilinde farkının gösterilememesidir.

Osmanlıda sultanlar adına yaptırılan büyük camîlere selatin camileri denir. Ayrıca herhangi bir alanda ibadet etmeye yarayan, boş ve imarsız mekanlara namazgah denir. Şehirlerde yapılan ve özellikle cuma namazları için büyük cemaatlerin toplanmasını sağlayan şehrin en büyük ve abidevi camîlerine ise Ulucamî denilmektedir.[4]

Mescit Arapçada secde edilen yer demektir. Ortaçağ İspanya'sında yaşayan Endülüslülerden miras kalan ve İspanyolcada camî demek olan ‘mezquita’ sözcüğü Arapça ‘mescid’den gelişmiştir. Türkçe dini mimari terminolojisinde bu ibadethanenin küçüklerine mescit, daha büyüklerine ise camî denilmektedir.

Câmi sözcüğü, aynı zamanda İslam'da Allah'ın 99 isminden biri olup, Câmi "istediğini istediği şekilde, istediği zaman, istediği yerde toplayan" anlamına gelmekle birlikte, kelimenin 4 büyük meleğin (Cebrâîl, Azrail, Mikâil, İsrafil) baş harflerinden oluştuğuna dair iddialar bulunmaktadır.[5]

Mescid-i Nebevî

Tarih

İslâm'ın ilk döneminde Allah'a ibadet için Muhammed'in Medine'deki evini hatırlatan basit binalar dikilirdi. O dönemlerde camîler olmadığından Allah'a ibadet ve namaz kılınması açık arazide kenarları hatla çekilmiş yerlerde yapılırdı. Muhammed peygamber Medine'ye hicreti sırasında Medine yakınlarında Kuba denilen yerde birkaç gün kalmıştır. Peygamber Kuba'da olduğu zaman için bir camî yaptırmıştır ki, bu günümüze kadar Kuba Camii olarak bilinir. Hicretin ilk zamanlarında Müslümanların kıblesi Kudüs idi. Sonraları ayet olarak kıblenin Kâbe olduğu beyan oldu. Bu nedenle Kur'ân'ın ikinci suresinde bilidirilir. Kıblenin değiştirilmesi hakkında ayetin Peygamber'e nazil olduğu camî hazırda Medine yakınında bulunan İki kıbleli camîdir.

Cami hakkında Kuran'da şöyle buyurulur: "Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi elbette Mekke'de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ'be'dir."[6]. Muhammed peygamber ikinci kıblenin ise Mescid-i Aksa olduğunu söyledi [7].

İslam ülkelerinde camîler sadece ibadet için, dini törenler geçirmek için inşa edilmiyordu. Cami çok fonksiyonlu bir yardımseverlik binası olarak kabul edilir ve onun içerisinde yapılan güzel işler hem de Müslümanlar arasında iletişimi, birliği güçlendirir. Nasîrüddin Tûsî insanların ibadete ve iletişime olan ihtiyacını şöyle anlatıyordu:

"Gerçek iletişim insan husûsiyetlerindendir ... Gerçek hikmet sahipleri bu özelliğin şerefli olduğunu dikkate alarak, onu geliştirmek için bir takım yararlı önlemler düşünmüşler, örneğin, çeşitli disiplin, edep-gelenek icat etmişler, cemaate ibadetle meşgul olmayı, ziyafet organize etmeyi tavsiye görmüşlerdir. Bunların hepsi iletişimi yürürlükten harekete geçirmek, ameli içindir.

Nasîrüddin Tûsî

Sonradan alim cemaat namazının tek başına kılınan namazdan üstünlüğünü insanlararası iletişimi güçlendirmekle bağlıyor. Mahalle ve köy camîleri cemaati günde beş kez, cam camî ise köy ve mahalledekileri birlikte haftada bir kez ibadete toplar, onlar arasında anlaşmayı, iletişimi artırır. Alime göre: Ayrıca tüm cemaatın görüşmesi için yılda iki kez ibadet saptamışlardır. Bunun için cemaati tutabilecek büyük meydan seçmeyi ve Ham'ın oraya davet etmeyi buyurmuşlardır. Dünya Müslümanlarının ömürlerinde bir defa kendi hemdinleri ile toplantı ve görüşme yeri için ortam sahibinin evinden (Kabe) iyi yer olamaz. Tüm kavimlerin ve meslek sahiplerinin böylece bir yere toplanması, alimin göre hem karşılıklı yarar almak, hem de havasını değişim sağlık için yararlı tedbirdir.

İlk Camiler

İslam'da camînin tarihi Muhammed'in İslam dinini insanlara ulaştırmaya başladığı zaman başlar. O dönemde Mekke yönetimi Muhammed'e Kabe'de ibadet etmeye engel oluyordu. Muhammed ise "Allah'ın evi" nde namaz kılmak için ibadetlerini camîde kılmaya çalışıyordu. Diğer Müslümanlar baskılardan kurtulmak için çeşitli evlerde, arazilerde gelerek ibadetlerini yerine getiriyorlardı. Muhammed peygamber 622 yılında Medine'ye hicret ettiğinde gibi camî arazisinin belirledi. Bununla da Peygamber mescidi adlandırılan ibadet mekanının temelleri atıldı ve kısa süre içinde meydana getirildi. Caminin arka bölümünde İslam'ın ilk üniversitesi diyebileceğimiz Suffe (Medine'de bulunan Mescid-i Nebi etrafındaki odalar) için yer ayrıldı. Medine'deki Müslümanların sayısı arttıkça günlük namazların kılınacağı camîlerin sayısı arttı.

Cuma namazı Mescid-i Nebevi'de kılınıyordu. Mescid-i Nebevi'den sonra birçok camî inşa edildi ve cuma namazları kılınmaya başlandı. Bütün bunlar gösteriyor ki, Muhammed Peygamber'in sağlığında da çeşitli bölgelerde yaşayan Müslümanların ibadet için mescitleri vardı. Müslüman olan bazı aşiretler de (Taif'te) önceki mabetlerin yerine camî inşa etmişlerdir [8]. Muhammed Peygamberin vefatından sonra daha geniş bir coğrafyada İslam dininin kabul edilmesi camî yapımını zorunlu kılıyordu.

Kur'an'da şöyle geçmektedir: Allah'ın mescidlerini, ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan, namazı kılan, zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. İşte hidayet üzere oldukları umulanlar bunlardır. [8]. Muhammed ise: Mescidleri bina edin, onların toz toprağını temizleyin. Her kim Allah için mescid bina ederse, Allah da ona cennette bir mescid hazırlar. demiştir.[9]

Cami terimleri

  • Kıble — camînin Kâbe'ye yönelen yönü;
  • Mihrap — Cami imamın namaz kılarken cemaatin önünde durduğu, kıble tarafındaki duvarın ortasında bulunan, oyuk, girintili yer anlamında bir terim.
  • Minber — Üzerinde hutbe okunan, merdivenli yapı.
  • Kürsü — Kuran'ın konularak rahat okunması için özel tahta sıra.
  • Kubbe — Camilerin üstünü örtmek için kullanılan yarım küre şeklindeki mimari unsur.
  • Minare — Camilerde namaza çağrıyı bildirmek ve sala okumak için inşa edilmiş ana yapıdan yüksek tasarlanan yapılardır.

Cami özelikleri

Camilerin esas camî ve avlu gibi iki bölümü vardır. Esas camî; mihrap, minber, vaiz kürsüsü ve dikdörtgen oylumun üzerini örten kubbe ve yan kubbelerden meydana gelir. Minareler esas camînin dış duvarlarına ya da iç avlu duvarlarına bağlanmıştır. Son cemaat yeri esas camînin giriş kapısı olan yüzünde bulunur.

Emeviler döneminde Şam Emevi Camii, Sidi Ukba Ulu Camii; Abbasiler döneminde Samarra Camii; Tolunoğulları döneminde Tolunoğulları Camii; Fatımiler döneminde El-Ezher Camii; Endülüs'te Kurtuba Camii; Selçuklular zamanında Ulu camîler; Osmanlılarda selatin camileri dikkat çeken yapılardır. Büyük camîler, etrafında medrese, mektep, aşhane, hastane gibi yapılarla birer imaret (külliye)dir.

“Çok sayıda küçük kubbe içeren Osmanlı camîlerinin merkezcil yerleşim düzeni ve piramit biçimli kütlesi, en azından form olarak, bir Uygur resminde tasvir edilen gök tapınağından yola çıkılarak oluşturulmuş ve 8.-10. yüzyıllarda Kökşibagan’da camî mimarisine uygulanmış gibi görünmektedir. Aya Sofya örneğinin önemli teknik özellikler ortaya koyduğuna hiç şüphe yoktur. Ancak çok kubbeli Osmanlı camîlerinde estetik özellik olarak, her biri yüksek bir ayak üzerinde duran dört kubbeli Bizans kilisesinin çoğul görüntüsüne değil, Kökşibagan’da erişilen ahenge öykünme vardır. Gerçekten de merkezcil haçvari eksenli plan, Osmanlı dervişlerinin felekleri, belki de vahdet-i vücud anlayışla evrensel ahengin grafik simgesi haline gelmiş ve derviş taçlarının üst kısmında resmedilmiştir.” (Esin, sy.114)

“8. yüzyılda, İslam'ın zaferinin ardından bu Türk meliki kentini (Buharayı) terk etti, kent sakinleri İslam dinine geçti ve bir mescit inşa ettiler. 8. ya da 11. yüzyıla tarihlendirilen bu mescit, hem Uygur kozmogrofik resim sanatına hem de piramit biçiminde düzenlenmiş dokuz kubbeli Oğuz hükümdar ikametgâhına benzemesi nedeniyle, inşasında daha eski gök tapınaklarından esinlenilmiş olabilir. Ne var ki, Müslümanlıkta cemaatle birlikte yapılan ibadette geniş bir alana ihtiyaç duyulması yüzünden hücreler arasındaki duvarlar kaldırıldı ve sütunlar kubbelerin ağırlığını taşıyacak biçimde yapıldı. Böylece piramit düzenindeki çok kubbeli Türk kapalı mescitlerinin ilk örneği geliştirilmiş gibi görünüyor.” (Esin, 122) Selçuklularda sahın kâgir ayaklar ve sütunlarla, çok kubbeli örtülüydü. Osmanlılarda ise dört kalın fil ayağına oturan ana kubbeli camîye geçilmiştir. Türkler bir yeri fethettikten sonra önce toplumun bütün ihtiyaçlarını karşılayacak bütüncül binalar yaparlardı. İmaret kültürü denilen bu olgu, İslam kültürünün temelidir.

Cami mühendisliği

Camilerde kullanılan ana malzeme taş, tuğla, demir, ağaç, toprak, mozaik, kiremit, somaki, kum, kireç, alçı, horasan, kereste, çivi, pirinç, bakır, kurşun, çinko, mermer, cam, çini, altın, gümüştür. Topraktan yapılana kerpiç, taş-tuğla olana kâgir, ağaçtan olana ahşap, yarı ahşap yarı kâgir olana nimkâgir denir. kâgir yapılarda yontma, kesme küfeki taşı kullanılmıştır. Yapı ustalarının her biri ayrı bölümlerde çalışır: Rençber, lağımcı, hamamcı, doğramacı, sıvacı, camcı, tüfenkçi, çilingir, hamal, kâtip, haseki, harbeci, mutemed, kapıcı, yeniçeri katibi, duvarcı, kemerci, kubbeci, minareci, neccar, dülger, çinici, nakkaş, oymacı, sütuncu, senktraş. Osmanlı’da ilk dönem camîlerde tuğla kullanılmış, fetihten sonra kesmetaş yaygınlaşmış, tuğlalar kubbe, kemer ve hatıllarda yer almıştır.

Bir camî inşaatı büyük bir camîde şu seyri izlerdi: Mimarlar, camînin planını çizer, ölçüleri çıkarır ve çamur veya tahta bir maketini çıkarıp padişaha sunardı. (Arseven, 1955: 747vd.)

Bu plana göre cami, şu kısımlardan meydana geliyordu: Dış avlu (harim), duvarlar, iç avlu (harem), döşemeler, sahın (camî iç meydanı), kürsü, mihrap, minber, mahfiller, mükebbire, son cemaat yeri, kubbeler, kemerler, kasnak, minare, şadırvan, muvakkithane, imam ve müezzin odaları, musalla taşı, hela, kapılar ve pencereler, sütunlar, sofalar, ışıklandırma, şamdanlar, avizeler, kandiller, dolap ve çekmeceler, ayakkabılıklar, halılar, hat levhaları, saatler, bahçe ve ağaçlandırma, türbe, hazire.

Bursa Ulu Cami'den panorama bir görünüm.

Yapı

Binanın nerede yapılacağı, zemin ve çevreyle uyumuna dikkat edilirdi. Anıt eserlerin şehre yerleştirilmesi bir plana göreydi. Cephe, yer, simetriklik, vezin ve ritim hesaplanırdı. Cami avlularına yine en uyumlu şekilde ve mükemmel bir ahenkle ağaç dikilmesi ve çevrenin yeşillendirilmesi önemliydi. Yapı külliye ise, bütün camî, medrese, aşevi, mektep, çarşı planları çıkarılırdı. Mimarlar, ısı, ses ve ışık düzenini, havadarlık ve iç süslemeleri ayrıntılarıyla çıkarırdı. Temel atmaya çok önem verilir, uğurlu bir günde, eşref saatinde hafriyata başlanır ve temel atılırdı. Devlet yöneticileri hazır bulunur, temele altın atılırdı. Dualarla temel atılırken, mimara, bina eminine, bina kalfasına hilat giydirilir, kurbanlar kesilirdi. Temel çukuru açılıp, kazıklar çakılır, aralara kemer örülür, aralarda su biriktirilir ve köprülük od taşı döşenir. İşçiler paydosla evlerine gider, nöbetçiler kalır. İnşaatta hiç kimse zulümle çalıştırılmaz, herkese hakkı verilir. Yalnız, malzemeden çalanlar şiddetle cezalandırılır. Çiniler İznik ve Kütahya’dan, keresteler Karadeniz’den, mermer Marmara adasından, kesmetaşlar Bakırköy’den, çivi İzmit’ten gelir. Bütün malzemeler yerlidir.

Mimari

Taş taşımada, sütun kaldırma ve indirmede sırık hamalları kullanılır. Zemin sathının 4 arşın altından satha kadar köprülük od taşı döşendikten sonra, duvarların inşasına geçilir. Genellikle zeminle kubbe arası büyük camîde en az 50 zira’dır. Kubbe, kemer, duvar bağlamalarında demir civatalar kullanılır. Sütunlar mermer olup dışarıdan getirilir. Duvar taşları, demir kenetlerle birbirine bağlıdır. Kenetler beş kileden birbuçuk okkaya kadar ağırlıktadır. Taşların arasına kalın demir çiviler, yani zıvana denilen çubuklar sokulur, kurşun dökülür. Sütun başlıklarının altında kurşun levha zıvanalarla raptedilir.

Binanın her yanı içten ve dıştan kereste iskelelerle kuşatılır. Cümle kapıları önündeki döşemeye aşınmayı önlemek için porfir taşı konulur. Direk, kemer, kazık, çerçeve işlerinde çıralı çam; kapı ve kanatlarda ceviz, şimşir, meşe, elma kerestesi kullanılır. Tuğlalar Fatih devrinde 4,5x28x28 ölçülerindeydi. Hatıl tuğlaları ise 3 cm’dir. Kiremitlerin boyu 18 parmak, ağırlığı 460 dirhemdir. Kum, kireç ve horasandan yapılan harç zenbille taşınır. Çinilerde alçı harcı, sıvalarda kıtıklı (keten elyafı) harç kullanılır. Neme müsait duvarlarda koyun yünü, yumurta akı katılır. Örümceklerin ağ kurmaması için devekuşu yumurtası harca katılır.

İnşaatta kullanılan ölçüler: Başparmak ucundan boğuma kadar olan ölçüye boğum; başparmağın yanlamasına kalınlığına parmak denirdi. 1 arşın 60 parmaktı. I. Ahmet zamanında 1 zira 24 parmak oldu, boğuma parmak denildi. 1 parmak 10 iplikti. Amme ziraı 100 eski parmak ve bu da 32 kerah idi

Türkiye'de camiler

Türkiye'de 83.574 ibadete açık camî bulunmaktadır.[10] 2011 nüfus verilerine göre Türkiye'de 37.532.454'ü erkek olmak üzere toplam 74.724.269 kişi yaşamaktadır. 9 yaşından büyük erkeklerin sayısı ise 31.225.097'dir.[11] Ülkedeki vatandaşların %96.6'sı müslümandır. Bu verilere göre Türkiye'de 9 yaşından büyük 30.163.444 müslüman erkek yaşamaktadır. Her 361 müslüman erkeğe bir camî düşmektedir. İbadethane olarak Cemevi'ni kullanan yaklaşık 3.2 milyon alevi çıkarıldığında ise her 323 alevi olmayan müslüman erkeğe bir camî düşmektedir.

Resimler

Kaynakça

  • Emel Esin, Türklerde Maddi Kültürün Oluşumu.
  • Celal Esad Arseven, Türk Sanatı tarihi, Maarif Vekaleti, t.y.
  • Uluslararası Mimar Sinan Sempozyumu Bildirileri, AKMB, Ankara 1996.
  • Zeki Sönmez, Mimar sinan ile ilgili tarihi yazmalar-belgeler, MSÜY, İst. 1988.
  • Oktay Aslanapa, Anadolu’da İlk Türk mimarisi, başlangıcı ve gelişmesi, AKMB, ankara 1991.
  • Marek Stachowski: Slawische Bezeichnungen für Moschee unter besonderer Berücksichtigung des Polnischen, Schlesischen, Tschechischen und Slowakischen. ‒ Janyšková I. / Karlíková H. / Boček V. (ed.): Etymological research into Czech (=Studia Etymologica Brunensia 22), Brno 2017: 361-369
  1. http://www.internethaber.com/yasar-nuri-ozturkten-carpici-camî-yorumu-489581h.htm%5Bölü/kırık+bağlantı%5D
  2. "camî." Nişanyan Sözlük. Erişim: 13 Şubat 2013.
  3. Camii mi doğru yoksa camîsi mi?
  4. İslam Ansiklopedisi - Ulucamî, cilt.42; sayfa.80
  5. Aiberg, Hans von (2011). "Arzdan Arşa Sonsuzluk Kulesi". 18 Mayıs 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Mayıs 2014.
  6. "Ali İmran Suresi 96. Ayet". 21 Kasım 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Temmuz 2014.
  7. Buhari, "Enbiyâ Suresi", 40; Muslim, "Mesâcid", 1-2
  8. "Tevbe Suresi 18. Ayet". 16 Mayıs 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Temmuz 2014.
  9. "Ramuz el-Hadis:9/5". 8 Ağustos 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Temmuz 2014.
  10. http://www.samanyoluhaber.com/gundem/Turkiyede-kisi-basina-dusen-camî-sayisi/740764/ Bekir Bozdağ'ın TBMM kayıtlı cevabı
  11. http://rapor.tuik.gov.tr/reports/rwservlet?adnksdb2&ENVID=adnksdb2Env&report=wa_turkiye_yasgr.RDF&p_yil=2011&p_dil=1&desformat=html 8 Kasım 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. 2011 TUİK Verileri
This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.