Yeni Cami (Lefkoşa)

Yeni Cami, Lefkoşa'nın kuzey kesiminde yer alan bir camidir. Mevcut cami 1898-1899 yılında tamamlanmış olup, yanında bulunan ve günümüze kalıntıları ulaşan eski cami kiliseden çevrilmişti. İçinde bulunduğu Yenicami mahallesine adını vermiştir.

Yeni Cami
Yeni Cami ve şadırvanının genel görünümü (2010'lar)
Temel bilgiler
Yer Lefkoşa, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Koordinatlar 35°10′43.2″K 33°21′58.7″D
İnanç İslam
Mezhep Sünnilik
Açılış 1898-1899 (mevcut yapı)
Durum Aktif
Özellikler
Kapasite 350 kişi
Minare sayısı Bir
Malzemeler Kesme taş

Alandaki ilk ibadethane, 14. yüzyılda Gotik mimari özelliklerini taşıyan bir kilise olarak inşa edildi. Bu kilisenin 1350'li veya 1360'lı yıllarda inşa edildiği, Eleusa'ya (Merhametli Meryem Ana) adanmış olduğu yönünde bulgular vardır. 1570 yılında şehrin Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetine geçmesiyle camiye çevrildi ve "Cami-i Cedid" veya "Yeni Cami" olarak anılmaya başlandı. 1740-41 yılına dek ayakta kalan bu yapı, bu tarihte geriye minaresi ve güneybatı köşesi kalacak şekilde yıkıldı, yerine 20 metre uzaklığa yeni bir cami Menteşzade Hacı İsmail Ağa tarafından inşa edildi. Menteşzade Hacı İsmail Ağa'nın define bulmak için caminin altını kazdırarak yıkılmasına sebep olduğu ve bunun için idam edildiği rivayet edilmektedir. Bu caminin yerine de 1898-1899 yıllarında günümüze ulaşan cami yapıldı. Eski caminin minaresi 1974'te Kıbrıs Harekâtı sırasında isabet eden bir havan topuyla zarar gördüğünden 1977'de yıktırıldı ve 1979'da yeni bir minare yaptırıldı.

14. yüzyılda inşa edilen Gotik yapı, öncesinde inşa edilen Azize Katerina Kilisesi'yle (günümüzde Haydarpaşa Camii) benzer özellikler taşıyan, süslemeler ve mimari plan açısından Kıbrıs mimarisinde bu kilisenin bir sonraki aşamasını temsil eden bir yapı olarak değerlendirilir. Günümüzde kullanılan cami binası ise, dikdörtgen harim etrafına inşa edilen L şeklindeki son cemaat yeri ile 19. yüzyılda adada inşa edilen diğer Osmanlı camileriyle benzer bir mimari plan ortaya koymaktadır. Caminin etrafında Osmanlı döneminde kurulan mezarlık, 1950'lerde ortadan kaldırılmıştır. Benzer bir şekilde 1959'da yıkılan caminin şadırvanı, 2003 yılında özgün özelliklerini yansıtacak şekilde baştan yapılmıştır. Caminin yanında aralarında Menteşzade Hacı İsmail Ağa ve şair Hasan Hilmi Efendi'ninkiler de olmak üzere dört türbe günümüze ulaşmıştır.

Konum

Cami üzerinde bulunduğu sokağa ve içinde bulunduğu mahalleye adını vermiştir.[1] Adresi 8, Yenicami Sokak'tır.[2] Caminin diğer tarafında Kuruçeşme Sokak bulunmakta olup, tarihsel olarak caminin avlusunda bu iki sokağı birbirine bağlayan bir geçit vardı. 1962 yılında bu geçitten her gün "binlerce" kişinin geçtiği kaydedildi.[1]

Tarihçe

Frenk dönemi

Alandaki ilk bina, 14. yüzyılda Gotik mimariye sahip bir kilise olarak inşa edilmiş, Osmanlılarca şehrin fethinden sonra 1571'de camiye çevrilmiştir.[3] Binaya dair Camille Enlart ve George Jeffery tarafından yapılan ilk incelemelerde günümüzde Haydarpaşa Camii olan Azize Katerina Kilisesi'nden eski olabileceği düşünülmüştü. Ancak çağdaş mimari incelemeleri değerlendiren Mihalis Olimpios, Yeni Cami'nin mimarisinin bu kiliseden etkilenmiş olmasından hareketle, 14. yüzyılın ikinci yarısında, 1350'lerin sonu veya 1360'ların başında yapıldığını tahmin ettiği Azize Katerina Kilisesi'nden daha geç bir inşa tarihi olduğunu savunur.[4]

Kilise olarak tarihçesi veya kimliğiyle ilgili herhangi bir doğrudan kanıt günümüze ulaşmamıştır. Adanın Osmanlı İmparatorluğu tarafından ele geçirilmesine ağıt olarak yazılmış Yunanca bir şiir olan Thrinos tis Kipru ("Kıbrıs'a Ağıt") eserinde camiye çevrilmiş kiliselerin listesi verilirken, Ayasofya Katedrali ve Azize Katerina Kilisesi yakınlarında Eleusa'ya (Merhametli Meryem Ana) adanmış bir kilise olduğundan bahsedilir. Bununla birlikte, Frenk döneminde Meryem'in bu sıfatına adanmış olduğu bilinen iki kilisenin konumu ve tarihsel dönemleri, Yeni Cami'yle örtüşmez. Bu nedenle Mihalis Olimpios, arkeolojik veya belgesel bir kanıt olmadan kesin bir sonuca ulaşılamayacağı görüşünü paylaşır.[5]

Osmanlı dönemi

1570 yılında Lefkoşa'nın Osmanlılar tarafından ele geçirilmesinin ardından bina camiye çevrildi. Camiye çevrilmesi sırasında alt katına duvarların yapısını zayıflatan pencereler açıldı. Sonrasında eski binanın döner basamaklarından da yararlanılarak bir minare ilave edildi.[6] Osmanlı döneminde "Cami-i Cedid" veya aynı anlama gelen "Yeni Cami" ismiyle anıldı. 5 Mayıs 1637 tarihli bir belgede, yeni mütevelli Süleyman Bey'in döneminde Cami-i Cedid Vakfının 128.000 akçe gelir elde ettiği; gelir kaynakları arasında eski mütevelliler ve mirasçılardan bağışlar, kiraya verilen bir değirmen ve bir bahçe olduğu kaydedildi.[7]

1873'te Ludwig Salvator'un tasviriyle Yeni Cami.

Bu ilk cami, 1740-41 yıllarında, geriye yalnızca güneybatı köşesi ve burada yer alan minaresi kalacak şekilde yıkıldı. Sözlü tarihte aktarıldığına göre, Menteşzade Hacı İsmail Ağa isimli zengin bir Lefkoşalı, bir gece rüyasında Yeni Cami'nin temelinde hazine olduğunu gördükten sonra hocaları yanına çağırıp akıl danıştı. Menteşzade Hacı İsmail Ağa'nın gerçek bir kişilik olduğu, Lefkoşa'nın muhtelif yerlerinde mülkleri olduğu ve bunların bir kısmını hayır işi olarak vakfettiği arşiv belgelerinde kayıtlıdır. Rivayete göre, hocalar rüyanın gerçek olup olmadığının öğrenilmesi için caminin altının kazılmasını önerdikten sonra duvarların altı kazılmaya başlandı. Bu kazı sırasında, önceden açılan pencerelerden dolayı duvarları zayıflayan bina yıkıldı. Mahalle sakinlerinin konu hakkındaki şikâyeti İstanbul'da padişaha dek uzandı. Bunun üzerine, ağa caminin 20 metre güneydoğusuna yeni bir cami, yolun üzerine bir de sıbyan mektebi yaptırıp olayın üzerini örtmeye çalıştı; ancak başarılı olamadı ve padişah ağanın boynunun vurulması fermanı çıkarıp Kıbrıs valisine gönderdi. Kıbrıs valisi ağanın dostu olduğu için ağaya olay yatışana dek caminin önündeki çeşmenin içine girip saklanmasını öğütledi, sonra da İstanbul'a ağanın bulunamadığına dair bir mektup gönderdi. Buna kızan padişah, ağanın idam edilmemesi durumunda valinin idamını emreden bir ferman gönderdi. Bunun üzerine mecbur kalan vali, önce baldıran ile zehirlediği ağanın boynunu vurdurtup, kellesini İstanbul'a yolladı, bedeninin kalanını ise cami önündeki bir türbeye gömdü.[8]

George Jeffery, 1946'da yayımladığı kitabında eski yapının yıkılmasının sırf açılan pencerelerin oluşturduğu yapısal zayıflıktan dolayı olabileceğini ifade etti. Haşmet Muzaffer Gürkan'a göre bu da olası bir açıklama olmasına rağmen, "dramatik hikâyeler ve benzeri rivayetler kulağa daha hoş geldiği için" hazine avına dair rivayetler kitaplarda daha fazla rağbet görmüştür.[9]

12 Mayıs 1851 tarihli Evkaf defterinde, Cami-i Cedid adıyla geçen caminin vakfının 18.229,5 kuruş geliri, 2.205 kuruş gideri olduğu ve 16.624 kuruş paranın arta kaldığı kaydedildi.[10]

1878-günümüz

Menteşzade Hacı İsmail Ağa tarafından yaptırılan cami de günümüze ulaşamadı. Bunun yerine, 1898-1899 yıllarında Evkaf Murahhaslığı bütçesinden £150 harcanarak günümüzdeki cami inşa edildi. Mevcut caminin konumu, eskisinden 20 metre uzaklıktadır.[11] Caminin önündeki mezarlığın etrafı daha önceden duvarla çevrili olmayıp, 1898-1899 yıllarındaki çalışmalar sırasında buraya £40 harcanarak duvar da yapıldı.[12]

23 Şubat 1942 tarihinde Eski Eserler Dairesi Müdürü Peter Megaw, Britanya'da Lordlar Kamarasında Kıbrıs'taki eski eserlerin korunması maksatlı kurulmuş Kıbrıs Komitesine, "harabeye dönmüş" Yeni Cami'nin ve minaresinin "acil restorasyon ihtiyacı" olduğunu belirten bir belge gönderdi. Bu belgede, caminin eski Gotik yapısından bahsedilmekteydi. Kıbrıs Komitesinin konuya müdahil olmasıyla birlikte, bu doğrultuda 1942 yılı içerisinde Vakıflar İdaresinin gelirleri kullanılarak bir restorasyon projesi yürütüldü. Reyhan Sabri, bu projenin "Evkaf'ın kaynaklarının vakıf prensipleriyle uyuşmayan projelere yönlendirilmesine dair çok sayıda örnekten biri" olduğunu savunur.[13]

1959 yılında imamı ve müezzini olduğu kaydedilen cami, 1960'lı yılların bir kısmında kapalı tutuldu. 1972 yılında sadece cuma namazı kıldırmak üzere Selimiye Camii ikinci imamı vekâleten görevlendirildi, 1973 yılındaysa yeni bir imam atandı.[12]

Kiliseden dönüşme eski camiye Osmanlı döneminde ilave edilen ve yıkımı atlatan, günümüz camisinden ayrık duran minarenin külahı 1890 yılında yenilendi.[11] 7 Eylül 1962 tarihli Bozkurt gazetesinde minarenin durumu "Atatürk İlkokulu'nun avlusunda bulunan ve Yeni Cami diye bilinen minarenin her an yıkılıp devrilme ihtimali mevcuttur. Yüzlerce yavrumuzun gölgesinde oynadığı bu minarenin tez bir zamanda tamire muhtaç olduğunu hatırlatırız." şeklinde aktarıldı.[14] 20 Eylül 1962 tarihinde Bozkurt gazetesinde "minareye bitişik olarak görünen harabe" kısmın önceki yıllarda Eski Eserler Dairesi tarafından Vakıflar İdaresinden devralındığı ve tamir edildiği bildirildi.[1] Bu minare 1974 yılında Kıbrıs Harekâtı sırasında havan mermisi isabetine uğradı. Kullanılmasının güvenli olmadığı belirlendiğinden ilk olarak tamir edilmesi önerildi. 1977 yılındaysa tamir edilemeyecek kadar zarar gördüğü tespit edilip üst kısmı yıktırıldı. Bunun yerine, 1979-1980 yıllarında mevcut caminin kuzeybatısına Vakıflar İdaresi tarafından Osman Hüseyin Hocaoğlu mütehhatiliğinde şimdiki minare inşa edildi.[11]

2004 yılında cami Kıbrıs Vakıflar İdaresi ve Türkiye Cumhuriyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü iş birliğinde restore edildi.[11] 2010'lu yıllarda camide Türkiye'nin Lefkoşa Büyükelçiliğinin Din Hizmetleri Müşavirliğinden bir görevli hizmet verdi, yazlarda 120-150 civarında öğrenciye Kur'an kursu verildi.[15]

Mimari

Günümüzdeki yapı

Mevcut bina, kesme taştan inşa edilmiştir ve planı Osmanlı dönemi eseri olan Turunçlu Camii'nin planıyla paralellik gösterir. Dikdörtgen şeklindeki cami harimi, kuzey ile batı yönlerinde revaklı ve L şeklinde son cemaat yeri tarafından çevrilir. Son cemaat yerinin kuzeyde dört, batıda üç kemerli açıklığı olup, batıdaki kemerlerin sonunda ortasında mihrap bulunan süslemesiz bir duvar yer alır. Gerek buradaki mihrap, gerekse cami içerisindeki mihrap kıble duvarıyla paralel değildir, kıble duvarının kıble yönü de isabetli değildir.[11]

Harime giriş, Ortaçağ'a tarihlenen kemerli bir giriş kapısıyla sağlanır. Bu kemerin üzerinde mermer bir yazıt bulunmakta olup, yazıt siyah yağlı boyayla yapılmıştır, kenarlarıysa yeşil renklidir. Yazıtta sağ alt köşede "1316 H." (1898/99) tarihi, sol alt köşede "Kütüb-ül hakir, el-Haç Mehmet Arif" ("Zavallı kâtip Hacı Mehmet Arif"), ortada daire içindeyse beş kere "Âlâ küllü şey-in kadir" ("Allah her şeye kadirdir") yazar. Harimin çatısı ahşap ve kiremitten yapılma olup, kuzey-güney yönünde uzanan üç kemer tarafından desteklenir. Kıble duvarı yanlış yöne baktığından, güney duvarında yer alan mihrap cami harimine doğru üçgen şeklinde bir çıkıntı yapar. Tuncer Bağışkan'a göre bu durum ya caminin eski bir kiliseden çevrilmesiyle açıklanabilir, ki bu yapı için bunu destekleyen bir bulgu yoktur; ya da "cami yapan ustanını acemiliği"nin göstergesidir. Kaş kemerli olan mihrabın üstünde bulunan yazıtta Âl-i İmrân Suresi'nin 37. ayetinden bir alıntı bulunur.[16] Kemer bitki motifleriyle süslüdür, etrafında mermer bir pano bulunur. Minber ahşaptandır, yeşile boyalıdır ve üç dilimli kemeri olan bir girişe sahiptir. Binada iki kat pencere olup, bunlardan alttakiler nispeten daha büyük, üsttekilerse kafesli tepe penceresidir.[17] 350 kişinin ibadet edebileceği kapasitesi vardır.[15]

George Jeffery, 1918'de yayımladığı kitabında "son yıllarda" yapılan caminin "hiçbir şekilde mimari değere sahip olmadığı"nı, "çok güzel ve ilginç bir Ortaçağ kilisesinin harabeleri üzerine yapıldığı"nı yazdı.[18] Haşmet Muzaffer Gürkan'a göreyse caminin mimarisi "Türk ve Kıbrıs tarzlarının karışımı"nı yansıtmaktadır.[9] Bağışkan'a göre "değişik zamanlarda cami ile çevresinde gerçekleştirilen tamirat ve tadilatlarla karakterinden çok şeyler yitirmiştir".[16] Havva Arslangazi'nin değerlendirmesine göreyse Kıbrıs'ta "son dönemde yapılmış, sade görünüşlü", son cemaat yeri L şeklinde ve genel planı dikdörtgen olan camiler sınıfında bulunan Yeni Cami, bir zamanlar önemli bir konumdayken "bugün yeniden restore edilmesine rağmen birçok karakteristik özelliğini yitirmiştir".[19]

Mezarlık, şadırvan ve türbeler

Edmond Duthoit'nın çizimiyle 1862 yılında Yeni Cami ve şadırvanı (sol) ve yeniden inşa edilmiş şadırvanın 2019 yılında görünümü (sağ)
Caminin kuzeydoğusuna bitişik türbelerden birinde Menteşzade Hacı İsmail Ağa'nın mezarı (2020)

Caminin kuzeyinde tarihsel olarak bir mezarlık ve şadırvan bulunmaktaydı. Şadırvan Silihtar suyundan beslenmekteydi. Bunların varlığına dair ilk gösterge, ressam Edmond Duthoit'nın 1862'de yaptığı bir tablodaki tasvirindendir. Bu tabloda şadırvanın çatısının altı kolon üzerinde bulunduğu, üst kısmının ahşap kafesli panolarla çevrili olduğu ve su deposunun sekizgen şeklinde olduğu tablodan anlaşılmaktadır. 1873 yılında Lefkoşa'ya gelen Arşidük Ludwig Salvator camiyi çizdiği karakalem resimde mezarlığı da işledi, yazılarında caminin "Lefkoşa'nın en güzel mezarlarının bulunduğu" mezarlığın ortasında olduğunu kaydetti. Çizimlerde bazı mezarların bezemeleri de yer aldı.[20] Doğu yarısında Menteşzade ailelerinin üyelerinin, batı yarısında diğer kimselerin medfun olduğu bu mezarlık İngiliz döneminde, 1950'li yıllarda ortadan kaldırıldı.[21][22] Şadırvan ise 22 Ocak 1959 tarihinde tamamen yıktırıldı. Tekrar inşası için 2002 yılında proje üretilen şadırvan, Vakıflar İdaresi tarafından 2003 yılında özgün hâline sadık şekilde tekrardan yapıldı.[12]

Mezarlığa son gömülen kişi, 1925 yılında ölen Evkaf Murahhası Musa İrfan Bey'dir. Öldüğünde herhangi bir mal varlığı bulunmayan Musa İrfan Bey'in mezarını, arkadaşı demir tüccarı Hacı Kiryako yaptırdı, bu mezar 1935 yılında yenilendi. 1965 yılında, mezarlığın geri kalanı gibi ortadan kaldırılmış olan bu mezar taşının yerine günümüze ulaşan mozaik bir mezar yaptırıldı.[12]

Caminin doğu ve kuzeydoğusunda kesme taştan yapılma dört adet türbe bulunur. Bu türbelerden kuzeydoğuda yer alan ikisi caminin bitişiğinde yer alır, doğuda yer alan ikisiyse yolun karşı tarafındadır. İçlerinde birer mezar yer alır. Caminin kuzeydoğusuna bitişik olarak yer alan türbelerden güneydekine son cemaat yerinin kuzeydoğusuna açılan bir kapıdan girilir, buradan yanındaki türbeye içerideki kapı ile bağlanır. Tonoz örtülü olan bu türbenin güney, doğu ve batı duvarlarında birer pencere, bunun yanında bir de doğuda tepe penceresi bulunur. Ortada kesme taşla yapılmış, yazıtı bulunmayan mezar şair Hasan Hilmi Efendi'ye aittir. Kapıyla girilen ikinci kubbedeyse, Hilmi Efendi'nin babası olan, eski camiyi yıktığı için idam edilen Menteşzade Hacı İsmail Ağa'nın mermerden yapılma lahdi yer alır. Bu mezar 1740/41 yılına tarihlidir.[21] Ağa başı vurdurularak idam edildiği için mezarın üstünde sarık yer almaz. Mezar yazısı "3 fâilâtün 1 fâilün" vezninde, ağanın vilayetin âyanından olduğunu, halka bağışlarını ve muhassıl olarak kimseye zarar vermediğini anlatan bir şiirden oluşur.[23] Bu türbenin parmaklıklarına 20. yüzyılın ortalarına dek geceleri mum yakılıp mezar aydınlatılarak adak yapılırdı. 19. yüzyılın sonlarına dek Hasan Hilmi Efendi'nin türbesinin pencerelerine de çaput bağlanarak adak yeri olarak kullanıldığı kayıtlıdır.[21]

Yolun karşı tarafında kalan doğudaki iki türbe, güney-kuzey yönüne uzanır. Giriş kuzeydeki türbenin doğusundaki bir kapıyla sağlanır, içeriden açılan bir kapıyla diğer türbeye girilir. Kuzeydeki türbenin kubbesi çökmüş olup, 1835-36 tarihli olan mezar Menteşzade Hüseyin Ağa'ya aittir. Bunun güneyindeki türbedeyse 1753-54 yıllarında ölen, Menteşzade Hacı İsmail Ağa'nın oğlu Hasan Ağa yatır. Bu türbelerde kırık mezar taşı parçaları da bulunur. Bu mezarların bir kısmı Yeni Cami mezarlığından, bir kısmıysa Ayasofya Camii mezarlığının 1930 yılında yıkılması sonrası oradan getirilmiştir. Bunlardan biri sivri başlıklı olup 1617-18 yıllarına, diğer ikisi silindirik gövdeye sahip olup 1611-12 ve 1794-95 yıllarına tarihlenmektedir.[24]

Günümüze ulaşan bulgular

Yeni Cami'nin Gotik yapısının Camille Enlart tarafından 1899 yılında çizimi (sol) ve 2019 yılında görünümü (sağ)

Gotik yapıdan geriye kalan, güneybatı köşesinden günümüze ulaşan kule şeklindeki yıkıntıdır. Yıkıntıda Osmanlı döneminde uzatılarak minareye çevrilmiş olan bir merdiven, batı ve güney duvarların merdivenin yanındaki köşeleri ve güney duvarın alt kısmının buna ekli olarak uzanan bir bölümüdür. Merdivende farklı katlara açılan, yandaki yapının yıkılmasıyla açıkta kalmış olan kapılar mevcuttur.[5] Merdivene günümüzde çıkmak mümkün değildir, kapının alt yarısı zemin seviyesinin altında olup üst yarısı da örülerek kapatılmıştır.[25] Kapatılmadan önce kapının üç parçalı, üç gül motifiyle süslenmiş bir tympanum'u bulunmaktaydı.[26] Bu kapı, batı duvarına dik ve güney duvarıyla aynı aks üzerinde yer alan, ancak güney duvarına kıyasla ince olan bir duvar içerisinde bulunur. Bu duvarın işlevi bilinmese de, yukarıda yer alan ve günümüzde kapatılmış bir kapıdan üst katının da olduğu anlaşılmaktadır. Batı duvarında tonoz kalıntısı anlamına gelebilecek izlerin olmaması ve tahta yerleştirmek için kullanılabilecek gediklerin yer alması, ikinci katın tavanının taş tonozdan değil, ahşaptan yapılmış olabileceğini gösterir. Merdivenin yukarısında güneye doğru açılan kapı, bunun hemen altında yer alan konsol, güney tarafta nispeten daha batıda yer alan kemer başlangıçları, bu tarafta binanın devamının olduğu anlamına gelir. Bunun daha yukarısında, konsollarla desteklenmiş olan bir geçit, kuleyle güney duvarının üst kısmını birbirine bağlar. Olimpios, buradan eskiden kapı aracılığıyla konsol üzerinde desteklenmiş ahşap bir galeriye geçildiğini düşünür.[25] 19. yüzyılda doğu cepheden yapılmış olan çizimlerde, kuleden kiliseye geçiş sağlayan bir kapı daha görülür.[27]

Mihalis Olimpios'a göre bu bulgular, özgün yapının batı ve güney yönlerinde bulunan farklı binaların yer aldığı bir kompleksin parçası olduğu yönündedir.[5] Olimpios'a göre bu "Kıbrıs standartlarına göre yenilikçi bir tasarım" teşkil eder, zira aynı kompleks içerisindeki farklı binaların tek bir merdiven odağı etrafına inşa edilip erişimin bu merdivenden sağlanması, Kıbrıs'taki başka binalarda görülen bir mimari uygulama değildir. Ayasofya Katedrali'nde (günümüzde Selimiye Camii) batı merdiveninden hem içeride hem dışarıda farklı katlara erişim sağlanabilmektedir. Bu nedenle erişim planı açısından Olimpios bu yapının en yakın paralelinin Ayasofya Katedrali olduğunu düşünür.[27]

Bunların yanı sıra eski Gotik yapıdan günümüze ulaşan bir parça Taş Eserler Müzesi'nde bulunur. Bu, iki parça hâlinde bulunmuş, mermerden yapılma bir lentodur. Bu lentoda rozet motiflerinin etrafında birbirlerine karşılıklı olarak bakan kanatlı hayvan figürleri bulunur. Bu süslemeler, Azize Katerina Kilisesi'nin batı kapısındaki üslubu tekrarlar.[4]

Genel plan ve mimari üslup

Philippe Plagnieux ve Thierry Soulard, yapının genel planının Azize Katerina Kilisesi'yle aynı olduğunu tahmin eder.[28] Olimpios da kilisenin mimari üslubunun Azize Katerina Kilisesi'nin ağır etkisini taşıdığını belirtir.[29] Genel mimari detaylar açısından kilisenin "kompleksin alışıldık dışı organizasyonuna rağmen Azize Katerina Kilisesi'nde mevcut olan özgünlük ve tazelikten mahrum" bir mimarisi olduğunu savunur. Kıbrıs mimarlığı tarihi açısından Ayasofya Katedrali'nin etkisinin artık zayıfladığı bir dönemi yansıttığını, Bellapais Manastırı'nda başlayıp Azize Katerina Kilisesi'nde yansıtılmış mimari gelişmeleri temsil ettiğini ifade eder.[4] Bunun yanı sıra, Bellapais Manastırı'nın gömülü sütunları ve avlusunun giderek daha küçük formlara sıkıştırıldığı bir mimari evrim sürecinde Azize Katerina Kilisesi'nden sonra üçüncü evreyi oluşturduğunu savunur.[30]

Güney ve doğu duvalarından geriye kalanlar, yapının Kıbrıs geleneksel mimarisinde tipik olan tek nefli kilise planında olduğunu gösterir. Olimpios'a göre bu nefte kaburgalı tonozla örtülü en az iki bölme olduğu anlaşılır ve batı tarafında da beş köşeli bir apsis ile kapatıldığı tahmin edilir. Kilisenin esas girişine dair günümüze ulaşan, batı duvarında yer alan, silmeli kenarlara sahip bir kapıdır. Bunun yanında güneydeki duvarda, ikinci bölmede bir giriş olduğu düşünülür. Başka girişlerin olup olmadığına dair günümüze ulaşan bir bulgu yoktur. Her bölmede duvarların üst kısmında pencereler, alt kısmındaysa mezarların yer aldığı nişler bulunduğu, bu nişlerin ilk bölmenin güney duvarında 20. yüzyıla kadar korunmuş olmasından anlaşılır.[31]

Olimpios'un tahminine göre binanın dış cephesi uzun, dikdörtgen şeklindeki payandaların arasında düzenli olarak yer alan taş örgülü pencerelerin bulunmasıyla "tipik" bir görünüm sergilemekteydi. Batı tarafındaki duvarın kalıntıları, kapının üzerinde taş örgülü bir pencere olmasının ihtimalini azaltır. Burada Kıbrıs'ta ilk örneği Bellapais Manastırı'nda görülen ve Azize Katerina Manastırı'nın da batı duvarında yer alan cinsten bir oculus bulunmuş olması mümkündür.[31] Binanın payandaları nef boyunca dikdörtgen kesitli bir şekilde destek vermekteydi, bu da Olimpios tarafından Azize Katerina Kilisesi'nin payandalarının yamuk (trapezoid) formlarına göre daha "alışıldık" bir tercih olarak değerlendirilir.[32]

Binanın yıkıntılarının arasında yer alan kemer taşlarından kemerlerin chevron süslemeli olduğu anlaşılmaktadır. Bu chevron süsleme, genel olarak Bellapais Manastırı'nın köşeli üslubunu yansıtsa da, boşluklara köpek dişi elemanlarının eklenmiş olmasıyla farklılık gösterir. Bu süslemeler, Bellapais Manastırı'nın süsleme tercihlerinin başkent Lefkoşa'da etki sahibi olduğuna dair olası bir kanıt teşkil eder.[33] Thomas Kaffenberger, bu süslemeleri sergileyen iki kemer taşının güney kapısından kalma olduğunu tahmin eder.[34]

Binanın güneybatısında günümüze ulaşan sütunun süslemeleri Azize Katerina Kilisesi'nde görülen sütun süslemelerinin basitleştirilmiş bir versiyonudur.[4]

Kültürel etkisi

Kıbrıs Türk sözlü edebiyatında, Yeni Cami Ramazan davulcuları tarafından geleneksel olarak halkı kaldırmak üzere söylenen manilerden birinde yer alır:[35]

Yeni Cami direg isder
Söylemeye yüreg isder
Benim garnım togdur amma
Arkadaşım böreg isder

Süleyman Uluçamgil tarafından Lefkoşa'yı anlatan "Deli Şehir" şiirinde Yeni Cami'nin tasviri yapılmıştır:[36]

Yenicami derler bir eski cami
Varlığı ilk görünüşler kadar yeni
Lefkoşa'nın içinde
Minaresi başka mahallede
Kendisi başka

Kaynakça

Özel
Genel
  • "Bir semte ismini veren Yeni Cami". Bozkurt. 20 Eylül 1962. s. 3.
  • "Camilerimiz". T.C. Lefkoşa Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşavirliği. Erişim tarihi: 30 Ocak 2021.
  • "Dükkânlar Önü Camii Yıkıldı, Bir Kadın Öldü". Bozkurt. 7 Eylül 1962. s. 4.
  • "Yeni Camii". Lefkoşa Türk Belediyesi. 25 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ocak 2021.
  • Arslangazi, Havva (2007), Lefkoşa kent dokusunda mimari üsluplar (PDF) (Doktora tezi), İstanbul: Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Bölümü, 29 Mart 2020 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi, erişim tarihi: 30 Mart 2020
  • Bağışkan, Tuncer (2019), Kıbrıs'ta Türk, İslam ve İslamlaştırılan Eserler, Lefkoşa: Kıbrıs Türk Eğitim Vakfı Yayınları
  • Demirağ, Fikret; Azgın, Bekir (21 Kasım 1995). "Antoloji: Süleyman Uluçamgil" (PDF). Kıbrıs Gazetesi.
  • Enlart, Camille (1899). L'art gothique et la renaissance en Chypre : illustré de 34 planches et de 421 figures (Fransızca). Paris: E. Leroux. Erişim tarihi: 30 Ocak 2021.
  • Gürkan, Haşmet Muzaffer (2006). Dünkü ve Bugünkü Lefkoşa (3. bas.). Lefkoşa: Galeri Kültür Yayınları. ISBN 9963660037.
  • Jeffery, George (1918). A Description of the Historic Monuments of Cyprus: Studies in the Archaeology and Architecture of the Island. Lefkoşa: Government Printing Office.
  • Jennings, Ronald C. (1993). Christians and Muslims in Ottoman Cyprus and the Mediterranean World, 1571-1640. New York ve Londra: New York University Press.
  • Kaffenberger, Thomas (2017). "Evoking a Distant Past? The Chevron Motif as an Emblematic Relic of Crusader Architecture in Late Medieval Cyprus". Barnes, Aneilya; Salerno, Mariarosaria (Edl.). Symbols and Models in the Mediterranean: Perceiving through Cultures. Cambridge Scholars Publishing.
  • Köse, Muhamed; Lokmacı, Süleyman (2017). "Arşiv Belgelerine Göre XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Kıbrıs Vakıflarının İdari, Sosyal ve İktisadi Yapısı". Eğilmez, Mehmet Mahfuz (Ed.). Osmanlı Döneminde Kıbrıs Vakıfları. Lefkoşa: Yakın Doğu Üniversitesi. ISBN 9789963610440.
  • Olympios, Michalis (2015). "Resting in Pieces: Gothic Architecture in Cyprus in the Long Fifteenth Century". Grünbart, Michael; Rogge, Sabine (Edl.). Medieval Cyprus: A Place of Cultural Encounter. Münster: Waxmann Verlag.
  • Olympios, Michalis (2018). Bulding the Sacred in a Crusader Kingdom: Gothic Church Architecture in Lusignan Cyprus c. 1209 - c. 1373. Turnhout: Brepols. ISBN 978-2-503-53606-4.
  • Öger, Adem (2005). "Kıbrıs Türk Manileri". Bozkurt, İsmail; Nesim, Ali; Öznur, Şevket (Edl.). KIBATEK-YDÜ XI. Uluslararası Edebiyat Şöleni - Bildiriler. Yakın Doğu Üniversitesi Basımevi.
  • Plagnieux, Philippe; Soulard, Thierry (2006). "Cathédrale Sainte-Sophie". de Vaivre, Jean-Bernard; Plagnieux, Philippe (Edl.). L'art gothique en Chypre. Paris: L'Académie des inscriptions et belles-lettres.
  • Sabri, Reyhan (2019). The Imperial Politics of Architectural Conservation: The Case of Waqf in Cyprus. Palgrave Macmillan. ISBN 978-3-030-18231-1.
  • Schabel, Chris (2012). "Frankish & Venetian Nicosia 1191-1570: Ecclesiastical Monuments and Topography". Michaelides, Demetrios (Ed.). Historic Nicosia. Lefkoşa: Rimal Publications. ISBN 9789963610440.
  • Yorulmaz, Bülent (2013). "Taş Yazıtların Bazılarında Klâsik Edebiyatımızın Özellikleri". Doratlı, Naciye (Ed.). 8. Uluslararası Kıbrıs Araştırmaları Kongresi Bildirileri Cilt II (PDF). Doğu Akdeniz Üniversitesi Yayınları.

Dış bağlantılar

This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.