Birinci Çatalca Muharebesi

Birinci Çatalca Muharebesi 17 ve 18 Kasım [E.U. 4-5 Kasım] 1912 tarihinde gerçekleşmiş ve Osmanlı zaferi ile sonuçlanmıştır. Birinci Balkan Savaşı'nın Lüleburgaz Muharebesi'yle birlikte en büyük muharebelerinden biri olmuştur.

Birinci Çatalca Muharebesi
Birinci Balkan Savaşı

I. Çatalca Muharebesi'ndeki mevzileri gösteren gravür[1]
Tarih17-18 Kasım 1912
Bölge
Çatalca hattı
Sonuç Osmanlı zaferi
Taraflar
Bulgaristan Krallığı Osmanlı İmparatorluğu
Komutanlar ve liderler
Radko Dimitriev
Vasil Kutinçev
Nazım Paşa
Mahmud Muhtar Paşa ×
Güçler
176,430 asker
(118,092 piyade, 146 makineli tüfek, 462 top)
140,571 asker
(103,514 piyade, 62 makineli tüfek, 316 top)
Ayrıca donanmaya ait bombardıman gemileri
Kayıplar
1,482 ölü,
9,129 yaralı
1,401 kayıp
Toplam: 12,012
Toplam: 10.000'den az ölü, kayıp ve yaralı

Muharebe öncesi

Genel durum

Bulgar birinci ve üçüncü orduları, Edirne'de Osmanlı ordusunun Doğu Ordusu’nun bir kısmını sıkıştırıp, Kırklareli muharebesi (Kırkkilise Muharebesi) ve son olarak Lüleburgaz Muharebesi’ni kazandı. Dimetoka, Lüleburgaz ve Kırklareli'yi eline geçirdi. Edirne kuşatma altına alındı. Lüleburgaz Muharebesi sonrası imha olmaktan zorlukla kurtulan Osmanlı 1. ve 2. Doğu ordularına Çatalca'ya 2 Kasım'da çekilme emri verildi. Lüleburgaz Muharebesi esnasında yorulan birliklerini Bulgarlar dinlendirmek zorunda kaldılar. Ayrıca Bulgarlar, Bulgaristan'dan uzaklaştıkça ikmal ve iaşe güçleşiyor, Bulgar askerleri de I. Balkan Savaşı boyunca Osmanlı askerlerinin yaşadığı en büyük sorunla, açlıkla tanışıyordu. Ayrıca askerlerin sağlığı da bozulmuştu. Ölüler ve hayvan leşleri gömülmediğinden salgın hastalıklar artmıştı; hastalıklar nedeniyle bozulan su kaynakları da dizanteri, kolera gibi hastalıklar yaygınlaşmasına neden olmuştu. Bulgar askerler bu hastalığı kaçan Osmanlı ordusunun askerlerinden kapmışlardı.[2]

Yine de ardı ardında kazanılan zaferler sonrası Bulgar ordusu ve askerinin morali son derece düzgündü. Bulgar basınında çıkan gazeteler İstanbul'un alınması sonrasının planını yapıyordu. Buna karşın, Rusya, Birleşik Krallık, Fransa, Almanya gibi devletler uluslararası devletler stratejik dengelerin bozulacağı hesabıyla Bulgar işgaline karşı, İstanbul'a bir donanma gönderme hesabına girmişlerdi.[3][4][5]

Bu arada Bulgar ordusunun İstanbul kapılarına dayanması, boğazlar ve İstanbul üzerinde emelleri olan Rusların, tepkisini çekti. 5 Kasım 1912'de Rus Çarı ve hükûmeti; Bulgar hükûmeti ve Kralına, bu bölgede daha fazla ileri gidilmemesi ve İstanbul'a saldırılmaması aksi halde Rus donanması ve askeri birliklerinin Bulgaristan Krallığına saldıracağı yönünde açık tehdit içeren bir mesaj gönderdi.[6] Bu açık mesaja ve baskılara karşın, Bulgar ordusu ilerlemesine devam etti.[7]

Lüleburgaz Muharebesi-kaçan çekilen Osmanlı askerlerini gösteren çizim[1]

6 Kasım 1912'de tekrar ilerlemeye başlayan Bulgarlar, 6 gün boyunca günde 15 km yol kaydetti. Tekirdağ ve ardından 7 Kasım'da Çorlu Bulgar ordularının eline geçti. Ertesi gün Çerkezköy düştü, 9 Kasım'da Malkara, 11 Kasım'da Silivri Bulgar ordusunun eline geçti. Bulgar ordusu, ilerlemesini sürdürerek, 13 Kasım'da Çatalca önlerine ulaştı, sonrasında İstanbul'u ele geçirmek için saldırıya hazırlanmaya başladı. Bulgar Ordusunun İstanbul ile önlerindeki tek engel Çatalca'daki son savunma hattı idi ve şehri ele geçirmek için hazırlanmaya başladılar. 93 Harbi'nde Yeşilköy'e kadar ilerleyen Rus ordusunun İstanbul'u işgal tehlikesi sonrası Osmanlı İmparatorluğu'nun varlığı da açıkça tekrar tehdit altındaydı.[3][8]

Osmanlı Ordusunun durumu

Ardı ardına kaybedilen Lüleburgaz ve Kırkkilise Muharebesi'nin yanında Kumanova Muharebesi ve Manastır'a kadar ilerleyen Sırp ordusu, 16 Kasım'da başlayan Manastır Muharebesiyle; Nazım Paşa'nın saldırı planlarının Osmanlılar açısından, durumu kötüleştirmek dışında, işe yaramadığını ortaya koydu. Savaşın başlamasının üstünden bir ay bile geçmeden Bulgar Ordusu İstanbul'a kadar ilerlemiş, Edirne Bulgarlarca, İşkodra Karadağ ve Sırp ortak kuvvetlerince kuşatma altına alınmış, Yanya ise Yunanların kuşatma tehdidi altındaydı, Yenice Muharebesi sonrası, yunan ordularınca çevresi sarılan Selanik ise şehirde koca bir kolordu olmasına karşın tek kurşun bile atılmadan, Tahsin Paşa tarafından 9 Kasım'da Yunanlara teslim edildi. Osmanlı'nın kaleleri birbir düşüyordu. Lüleburgaz Muharebesi sonrası, 6 Kasım'da Mahmut Muhtar Paşa dahil; bütün Osmanlı Komutanları Nazım Paşa tarafından toplantıya çağrıldı. Nazım Paşa, Çatalca'ya kadar ilerleyen Bulgar ordusuna karşı başkomutan vekili olarak bizzat bu cephedeki Osmanlı ordusunun komutasını eline almaya karar verdi. Kurmayları ile yapılacak muharebenin planı üzerinde çalışmaya başladı. Osmanlı doğu ordusunun durumu ortada olup bir saldırı yapamayacak durumda olduğu anlaşılmaktaydı, çevirmeye dayalı hızlı planlanmış, olgunlaşmamış saldırı planlarının bir işe yaramadığı da anlaşılmıştı.

1 Aralık 1912 tarihli Le Petit Journal gazetesinin I. Balkan Savaşı'nda asker ve sivil pek çok kişiyi öldüren kolera salgınını tasvir eden kapağı

Buna ilaveten Osmanlı doğu ordusu içinde bir diğer tehditte kolera salgınıydı, Lüleburgaz Muharebesi sırasında ortaya çıkan ordu içindeki kolera salgını, lojistik hizmetlerin ve sağlık altyapısının eksikliği ile hızla yayılıyordu. Bu konuda Çatalca'ya çekilen ordu içinde önlem alınmaya çalışılsa da ne yazık ki I. Balkan Savaşı'nın sonuna kadar salgının önü, hiç kesilememiştir.[9][10]

Öyle ki bu salgın 1.Çatalca Muharebesi sonrası da sürmüş ve hatta şehri kuşatan Bulgar askerlerine bile bulaşmış; cephede ölenler dışında iki taraftan pek çok asker ve sivil, bu hastalık nedeniyle can vermiştir.

Çatalca Savunma hattı, 93 harbinde 1877 yılında Ruslara karşı oluşturulmuşken sonrasında 1912 yılına kadar görev yapan Alman uzmanların tavsiyesi ve yardımlarıyla Osmanlı ordusunca beton duvar ve tahkimatlar, kalıcı topların olduğu tabyalarla iyice şekillendirilerek kurulmuş bir hattı.[11] 10 kadar kale şeklindeki tabya yanında, ayrıca yer altına döşeli telefon ve telgraf hatları ile tabyalar arası iletişim sağlanabilmekteydi. Yine demiryolu ve ulaşım hatları da savunma hattına uygun bir şekilde konumlanmaya çalışılmıştı. Bununla birlikte İstanbul,Osmanlı imparatorluğunun merkezi bir şehri olarak hastaneleri, ufak cephane fabrikaları, liman ve demiryolu ağı ile yakınında Çatalca'daki birliklere lojistik destek olabilecek durumdaydı. 1912 yılı öncesi savunma hattındaki bir kısım toplar Edirne'ye gönderilmiş ve bu hat bu yönden zayıflamıştı ancak Ekim 1912'de Balkan muharebesi başladığında hızlı bir şekilde düzenlenmişti ve Lüleburgaz Muharebesi sonrası bu düzenlemeler iyice hızlandırıldı. Nazım Paşa da artık stratejik şehirlerin korunması ve Osmanlı ordusunun savunmada kalması gerektiğini geç de olsa fark etmişti. Buna göre hareket etmeye başladı. 7 Kasım'da Doğu 1. ordu ve 2. ordularını dağıtıp yerine "Çatalca Ordusu" adı altında tek bir ordunun kurulmasına karar verdiğini bildirdi. 1., 2. ve 3. nizami kolorduları bu ordunun temeli olarak belirledi. 17., 18. geçici kolorduları ve 4. kolorduyu ise dağıttı. İzmit, Uşak, Konya, Uşak redif tümenleri gibi Lüleburgaz, Kırkkilise Muharebesi'nde iyice kuvvetleri eksilen redif tümenlerini dağıttı. (dağıtılmasına karşın sonrasında bu redif tümen askerlerinin bir kısmını 3. kolordu tümenlerinde kullanacaktır) Böylece 3 ana kolordusu olan (1., 2., 3. mürettep kolordular) bir ordu ortaya çıktı. Bu arada İstanbul'a takviye gelecek sınırlı sayıda takviye redif tümenlerinin düzenlenmesi gerekiyordu ki bunlar da 1., 2., 3. mürettep redif kolordusu olarak 3 kolordu komutanlığı çatısı altında düzene sokuldu. Bunun yanında redif tümenleri de yeni Kırkkilise ve Lüleburgaz yenilgilerini görmemiş tamamen yeni redif tümenlerinden oluşturuldu. Kafkaslardaki 3. ordudan 29.; 30. piyade tümenleri, Anadolu ve İstanbul'daki 8 redif tümeni takviye olarak kullanılacaktı. Bu arada süvari alayları tek bir tümen haline getirildi. Osmanlı Planı gayet basit şekilde hazırlandı. Nizami 1., 2. ve 3. kolordular en ön safta yer alırken arkasında 1., 2. ve 3. redif kolorduları bu kolordulara destek sağlayacaktı. Osmanlılar topçu birliklerini yine 3 kolorduya destek verecek şekilde 3 alanda 3 komutanlığa bölünüp gruplaştırdı. Yine sabit topların yanında seyyar muharebe toplarını da bu alanda topladı. Böylece her kolordu, 3 noktada seksen birer toptan yardım görecek hale geldi. Topçuların bu şekilde yenilikçi şekilde bir araya getirilmesi ve iyi şekilde yerleştirilmesi Bulgar ordusunu muharebenin ilerleyen safhalarında zora düşürmüştür. Bunun yanında Osmanlı donanması bakımsızlık ve parasızlıktan kötü durumda olsa da gemilerin bir kısmı yine de askere destek için kıyı hatlarında Bulgar mevzilerine karşı yapılacak bombardıman da kullanılabilecek durumdaydı. Bu sebeple donanmadan bir kısım gemiler Bulgarların saldırıları sırasında, onların mevzilerini bombalamak üzere görevlendirildi.[10]

Diğer taraftan kurulan yeni orduda doğu ordusundan belli komutanlara yer verilmedi yine Balkan Muharebesinde Osmanlı ordusunda Alman askeri heyeti danışmanlık görevini daha çok yapıyordu ve hiçbir şekilde Osmanlı Ordusunda birliklerin başına getirilen bir Alman subay bulunmamaktaydı. ancak ilk kez Çatalca Ordusunda,Osmanlı askeri akademisinde aynı zamanda askeri eğitmen olan ve buradaki öğrencileri eğitmekle görevli binbaşı Otto von Lossow, hattın Kuzey Kanadındaki Kıta birliğine (taburdan biraz küçük askeri birim) komutan Olarak Nazım Paşa tarafından atandı. Bulgar ordusunun temkinli hareket etmesi neticesi yaklaşık 2 hafta kadar zaman kazanan Osmanlı ordusu, bu sefer zamanı iyi değerlendirmişti. 12 Kasım tarihinde birliklerin konumlanma ve yapılanmasını tamamlamıştı, 16 Kasım'da Bulgar ordusunun saldırıya geçtiği vakitte bütün ordu şu şekilde düzenlenmişti.

Çatalca ordusu Başkumandan Nazım Paşa komutasındaydı. Orduya bağlı:

  • 1. Kolordu: Korgeneral Ömer Yaver Paşa komutasında; 2. ve 3. Nizami Piyade Tümenleri; Güney Kanat Kıtası birliklerinden oluşmaktadır (13.000'i Kırcalı'da, 3.000'i de Paşmaklı'da olmak üzere yaklaşık 16.000 asker[2]).
  • 2. Kolordu: Korgeneral Hamdi Paşa komutasında; 4., 5., 12. Nizami Piyade tümenleri; 10. süvari alayından oluşmaktadır.
  • 3. Kolordu :Korgeneral Mahmut Muhtar Paşa komutasında 7., 8., 9. Nizami Piyade Tümenleri; Binbaşı Otto von Lossow komutasında Kuzey Kanat Kıtasından oluşmaktadır.

Bu kolordulara takviye destek sağlamak üzere kurulan mürettep redif kolorduları. (merkezleri bu ana kolorduların gerisindedir.)

  • 1. Mürettep Redif Kolordusu: 29. piyade tümeni, Ereğli Kayseri Redif tümenleri
  • 2. Mürettep Redif Kolordusu: 30. piyade tümeni, Amasya, Yozgat, Samsun Redif Tümenleri
  • 3. Mürettep Redif Kolordusu: Selimiye, Fatih ve Afyon Redif Tümenleri

Bunun yanında "Çatalca Müstahkem Mevkii ve Topçu Komutanlığı"'na bağlı topçu birlikleri şu şekilde konuşlanmıştı.

  • Sağ Kanat Topçu Alan Komutanlığı Bir araya getirilen 81 adet topçu bataryasından oluşmaktadır.
  • Merkez Topçu Alan Komutanlığı Bir araya getirilen 81 adet topçu bataryasından oluşmaktadır.
  • Sol Kanat Topçu Alan Komutanlığı Bir araya 81 adet topçu bataryasından oluşmaktadır.

Ayrıca bütün bu unsurlarla birlikte Bağımsız Süvari Tugayı

Çatalca ordusu toplamda savunma için görevlendirilen donanma gemileri ve personel haricinde 2.395 subay, 138.176 er, 103.514 tüfek, 316 top, 62 makineli tüfek ve 5-8 arası uçaktan oluşmaktaydı. Yine lojistik destek, süvari görevi vs. de kullanılmak üzere 22.058 hayvana, 1335 yük arabasına sahipti. Karadaki birlikler gerek asker, gerek teçhizat ve gerekse topçu kuvveti bakımından Bulgar ordusundan azdılar. Ancak Lüleburgaz Muharebesinin aksine bu sefer, Bulgar ordusunun yavaş hareketinden yararlanan Osmanlı Çatalca Ordusu 16 Kasım'da Bulgar Ordusunu karşılamaya hazır durumda beklemekteydi.[8]

Ordunun tek taktiği vardı. Bu, Lüleburgaz ve Kırkkilise Muharebesinin tam tersine düşmana saldırı ve kuşatma amaçlı değil; Büyükçekmece Gölü'nden İstanbul'un kuzeyindeki Terkos Gölü'ne kadar olan hat boyunca savunma yapmak ve Bulgar saldırılarını geri püskürtmek için siper ve mevzi savaşı kurulu bir taktikti. Basit eğitimli bir ordunun yapabileceği şekilde düzenlenmişti. 1. kolordu Büyükçekmece gölünün olduğu hattın güneyini 2. kolordu merkezi, 3. kolordu taburlarıyla birlikte Terkos gölünün olduğu hattın kuzeyini korurken; Hadımköy yakınındaki 2. Mürettep Redif kolordusu onun kuzeyindeki Arnavutköy yakınındaki 1. Mürettep Redif Kolordusu ve güneydoğuda cephenin biraz uzağına konumlanmış 3. Mürettep Redif Kolordusu bu ana kolorduları destekleyecekti. Nizami tümenlerle ilk Bulgar ordusu saldırıları karşılanacağı, başlangıçta deneyimsiz redif tümenleri saldırıya karşı koymayacağı için Lüleburgaz ve Kırkkilise Muharebelerinin aksine askerin öyle ilk saldırıda paniğe düşüp dağılmaması hedeflenmiştir.

Bulgar Ordusunun durumu

1912'de I. Çatalca Muharebesinde kullanılmak üzere Çatalca'ya Osmanlı İmparatorluğu'nun bozuk yol sistemi nedeniyle saldırı için hayvanlarla taşınmak zorunda kalan Bulgar topu [12][13]
İstanbul'un 40 km gerisinde Çatalca'da kurulan cepheyi gören Bulgar kampı[12][13]

Çatalca saldırısına da yine Lüleburgaz ve Kırkkilise muharebelerinde başarılı şekilde mücadele eden Bulgar 1. ve 3.orduları katıldı. Bulgar 1. ve 3. ordularının, ardı ardına 2 meydan muharebesi sonrası yorgun düşmeleri gerekirken Bulgar genelkurmayı ve generaller temkinli bir şekilde orduyu ilerlettiklerinden askerin dinlenmesine de fırsat vermişlerdir. Ancak bunun yanında Bulgar 1. ve 3. ordularının kayıplarını telafi için saldırıdan önce cepheye takviye kuvvetlerde ulaştırılmıştır. Buna ilaveten Bulgar 1. Ordusu, Lüleburgaz Muharebesinde Edirne'deki Osmanlı birliklerinin doğu ordusuna yardım için saldırı düzenlemesine ihtimalen cephe gerisinde bekletildiğinden saldırıya katılmayan 3. tümenini bu sefer kullanma imkânına sahipti. Katılan Bulgar 3. tümeni ile birlikte Bulgar 1. ve 3. ordusu tam güçleriyle çatalca hattına yükleneceklerdi.[8] Bulgar Ordusu'nun birlikleri Lüleburgaz Muharebesindeki birliklerle sadece birkaç ufak değişiklikle birlikte benzer şekilde düzenlenmiş olmakla, şunlardan ibaretti.

  • Bulgar 1. Ordusu generali Vasil Kutinçev yönetiminde: 1. Sofya Tümeni,6. Bdin Piyade tümeni (Tümgeneral Pravoslav Tenev), 10. Geçici Tümeni, süvari tümeni ve 10. süvari alayı
    Toplam da: 1.104 subay, 65.887 asker, 44.549 tüfek, 60 makineli tüfek ve 160 toptan
  • Bulgar 3. ordusu general Radko Dimitriev yönetiminde : 3. Piyade tümeni, 4. Breslav Piyade Tümeni(Tümen Komutanı: Tümgeneral: Kliment Boyadzhiev), 5. Tuna Piyade Tümeni (Tümgeneral: Pavel Hristov), 9. piyade tümeni ve 3 adet topçu taburu.
    Toplamda: 1.921 subay, 107.439 asker, 73.543 tüfek, 86 makineli tüfek ve 360 toptan
    oluşmaktadır.[8][14]

Bütün bu birliklerle birlikte; Çatalca Muharebesine girecek Bulgar ordusunun mevcudu 3.025 subay, 173.326 asker, 118.092 tüfek, 146 makineli tüfek, 460 toptan oluşmaktaydı, bunun yanında 20 uçak, 20.124 araç ve çeşitli hizmetlerde kullanılmak üzere 56.410 hayvan ile Bulgar ordusu gerek top, gerek asker, gerek teçhizat, uçak ve gerek lojistik yönünden Osmanlılardan üstün durumdaydı.[14] Ancak Bulgar Ordusunda da sorunlar yok değildi, Osmanlının zayıf demiryolu ve karayolu ağı ilerleyen ve anavatanlarından uzaklaşan Bulgar ordusu için sorun teşkil ediyordu. Lojistik hizmetleri için atlara ve hayvanlara daha çok ihtiyaç duyar hale gelmişlerdi. Yağmur ve hava koşulları ilerlemeyi zorlaştırıyordu. Buna ilaveten yorgun askerlerde Osmanlı askerlerinde de görülen, koleranın yaygınlaşmaya başladığı görülmekle salgın halini alma durumu söz konusuydu. Buna rağmen Bulgar ordusu başarılı bir şekilde her türlü riski göze alarak ilerlemişti. 12 Kasım'da Yambol'da karargahında, Bulgar Çarı Ferdinand'a, Osmanlılar ateşkes teklifinde bulundular ancak İstanbul'u almaya niyetli kral bu ateşkes teklifini reddetti.[8]

Bu arada Korgeneral Radko Dimitriev, İstanbul için bir saldırı planı hazırlamaya çalıştırdı. Kırkkilise ve Lüleburgaz Muharebesi sonrası cepheden doğrudan doğruya saldırıya geçen Bulgar ordusunun özellikle deneyimsiz Osmanlı redif askerleri üzerinde panik yarattığı ve Osmanlı ordusunun yetersiz bir şekilde topçularını kullandığını korgeneral tespit etmişti. Bu muharebelerdekine benzer bir şekilde saldırmaya karar vermişti. Bununla birlikte yedek elde tutulan Bulgar birliklerinin iki muharebe de de önemli işler çıkardığını ancak takip konusunda yetersiz kaldıklarından; ordunun önemli bir kısmının yedekte tutulup muharebenin ilerleyen kısmında kullanılmasının bu muharebede de yararlı olacağı düşünülmekteydi.[8]

Hazırlanan taktiğe göre Bulgar Orduları doğrudan cephe saldırısı yapacaktı.Ancak planda diğer muharebelere nazaran bir farklılık vardı. Bulgar 1. ve 3.Orduları iki kademeye ayrıldı. Kuzeyde Bulgar 3. ordusunda ilk saldırıyı taze kuvvetleri ile 3. piyade tümeni ve 9. piyade tümenleri yapacaktı. 4. ve 5. piyade tümenleri takviye güç olarak bekletilecekti. Güneyde birinci ordu 1. ve 4. piyade tümenleri ile saldırıya geçecek buna karşılık 10. piyade tümeni takviye güç olarak bekletilecekti. Buna ilaveten güçlü Bulgar süvari tümeni de 1. ordunun gerisinde destek güç olarak bekletilecekti. Dimitrev bu hamlesi ile kaçacak Türk askerlerine önemli yedek güçleri ile saldırıp Lüleburgaz ve Kırkkilise muharebelerinin aksine bu sefer Osmanlıları takip edip yok etmeyi, yeni bir savunma hattı daha kurmalarını engellemeyi planlıyordu. Ancak planında bir önemli eksiklik bulunmaktaydı. İlk saldırı esnasında Bulgarlar 38 taburdan yalnızca 14'ünü kullanacaklardı. Bu da Osmanlıların ilk saldırıda küçük de olsa piyade yönünden bir avantajının olacağını ortaya koyuyordu. Yine de Dimitriev düzenli taze piyade kuvvetleri ve topçu fazlalığı ile Osmanlı ordusunun ileri hatlarındaki askerlerin tıpkı 2 muharebedeki gibi panik olup kaçacağı düşüncesindeydi. Buna karşın Osmanlılardan Nazım Paşa'nın bu durumu engellemek için Nizami piyadeleri öne koymuş olabileceğini düşünmemişti. Dimitriev'in planının hatası muharebenin sonucunu önemli şekilde etkilemiştir.[8]

Muharebe

17 Kasım

Sığınaklarında Bulgar topçu ateşinden korunmaya çalışan Osmanlı askerleri[1]

Muharebenin başlamasından 2 gün önce, 15 Kasım'da Osmanlı temsilcileri, Bulgar karargâhına giderek mütareke ve barış teklifi yaptılar. Bulgar komutanları bu teklifi küçümsemeyle karşıladılar, görüşmeye girişmeyi reddettiler; bu konuda doğrudan doğruya Sofya’ya başvurmalarını tavsiye ettiler.[2] Sonrasında, Bulgar piyadelerinin saldırı konumu aldığını gözlemleyen Osmanlılar bütün orduyu teyakkuz haline getirdiler. Mahmud Muhtar Paşa komutasında Bulgar ilk saldırısına karşı İleri Kalesindeki mevzilerde III. Kolordu birlikleri de hazırlanan birlikler arasındaydı. Sabah saat 5.00'da Bulgarlar 400 topla Osmanlı mevzilerine bombardımana başlayarak muharebeye başladılar. Ardından Bulgar piyadelerinin hücumu başladı. Sis hücuma geçen Bulgar taburları için koordinasyonda sorun çıkarıyordu birde bunun üstüne Osmanlıların coğrafi avantajı da eklenmeye başlayınca Bulgar Ordusunda ilk hücuma geçen birliklerde kargaşa baş göstermeye başladı. Bu arada 14 Bulgar taburunun hücumuna karşı Osmanlılar Bulgar ordusunu hazır beklettikleri 15 tabur ve 2 bağımsız piyade alayı ile karşıladılar aynı anda 3 koldan Osmanlıların yenilikçi bir şekilde bir araya yerleştirdikleri topçu bataryaları ateşe başladı. Osmanlıların top sayısı Bulgarlarınkinden azdı ancak muharebe topu, kale topu bütün topçu bataryalarını Bulgarları görecek şekilde yerleştirmişlerdi. Bir anda açılan bu topçu ateşi Bulgar piyadelerine zayiat vermeye başladı,dağınık haldeki Bulgar topçu bataryaları Osmanlı topçusunu susturamadı.[9] Bunun yanında Osmanlı mevzilerinden açılan makineli tüfek ateşi ile Bulgar piyadesinin ilk saldırıları boşa çıktı. saat 9.00'da Bulgar piyadeleri olduğu yere mıhlanmışlardı. Osmanlı topçularının nasıl ve ne şekilde kendi birliklerinin hangisine destek verecekleri ayrıntısıyla belirlenmişti. Nazım Paşa, Sancaktepe'den muharebeyi izliyordu. Sis kalktığında Osmanlıların çok az bir kayıp verdiği ve savunma hattının ön kesimlerindeki siperler hariç neredeyse hiçbir kesiminin Bulgarlarca tam olarak ele geçirilemediği, Bulgarların kaybının ağır olduğu görüldü. Saat 13.30'da muharebeye Osmanlı donanması topçu ateşi ile katılmaya başladı. Kuzeyde Turgut Reis savaş gemisi 3. kolorduya bombardıman ateşi ile destek verirken güneyde Barbaros Hayrettin, Turgut Reis ve 5 küçük savaş gemisi 1. kolorduyu destekler şekilde topçu desteği veriyordu.[9][15] Hatta bir ara Osmanlılar 200 kişiyle çıkarma yapmaya teşebbüs etseler de başarısız oldular ve askerlerin çoğu ya öldü ya da esir düştü.[2] Ayrıca çatışmaların durduğu ama savaşın görünürde sürdüğü günlerde, Hamidiye kruvazörü Bulgarlar tarafından torpillendi ancak kruvazör güç bela da olsa İstanbul'a dönebildi.[2]

Donanmanın topçu desteği Bulgar ordusuna fazla zarar vermese de Bulgar askerlerinin moralini olumsuz olarak etkilerken, Osmanlı piyadesinin moralini arttırdı. Saat 17.00 sıralarında Osmanlı karşı taarruzları ile Bulgar birlikleri saldırılarının başlangıç noktasına doğru geri püskürtülmüşlerdi.[8][16]

18 Kasım

Bulgar ordusunun I. Çatalca Muharebesindeki saldırıları yönlerini gösteren 1912 haritası

Bununla birlikte 17 Kasım'ı 18 Kasım'a bağlayan gece, Bulgar 29. piyade alayı (Bulgar 3. Piyade tümenine bağlıydı) İleri Tabyasına sessiz bir şekilde sokuldu, bu sırada bu bölgeye III. kolorduya yardım etmek üzere yedek birliklerden Alanya Redif Taburu buraya takviye kuvvet olarak yönlendirilmişti. Taburdaki nöbetçilerin uyumasından yararlanan Bulgarlar süngü hücumu ile ön hatlardaki Osmanlı birliklerini süngüden geçirdi. saldırdı birlik komutanı da dahil, 7 subay 157 Osmanlı askeri öldürüldü. Tabya Bulgar taburunun eline geçti. Bulgar piyadeleri 500 metre kadar Osmanlı hattının içine kadar süzüldü. Bütün bu olaylarda ne Bulgar ne de Osmanlı birliklerinin haberi vardı. Sabah muharebe tekrar başladığında III. Kolordu Komutanı Mahmut Muhtar Paşa karşı taarruz başlatmak için tabyaları denetlemeye başladı. İleri tabyasına geldiğinde bir anda Bulgar ateşi ile karşılaşıp ağır şekilde yaralandı. III. kolordu kurmay heyetinde olan Sebahattin, Kazım ve Kemal beylerde yaralananlardan arasındaydı. Bu arada III. Kolordu komutanının yanında bulunan Alman subaylardan da hafif yara alanlar oldu.[17][A] III. kolordu komutanı Mahmut Muhtar Paşa bu saldırılarda iki kez yaralandı ve Bulgar mevzilerini gezerken siste kayboldu. Bir müfreze tarafından bulundu ve derhal İstanbul Alman Hastanesi'ne yatırıldı. Mahmut Muhtar Paşa o günden sonra bir daha cepheye dönemedi ve III. kolordu Abuk Paşa komutasına verildi.[2] Yakın bölgedeki 25-26. Osmanlı Piyade alayları Bulgarların ele geçirdiği bu mevzilere saldırıya geçtiler 29. piyade alayından 400 Bulgar askeri öldürüldü ve tabya kanlı bir çarpışma neticesi geri alındı.[18]

Diğer mevzilere de Bulgarlar yine saat 5.00 da yapılan top atışı ve geride beklettikleri bir kısım güçlerle kuzeyden yüklendiler, saat 7.00 sıraları da Güneyden saldırıya başladılar saat 10 sıralarında her cephede saldıran Bulgar güçleri Osmanlıların yoğun topçu ve makineli tüfek ateşine maruz kaldılar bu arada donanma da kıyıdan Bulgar mevzilerini bombalıyordu bu etkili savunma karşısında Bulgarlar daha fazla ilerleyemediler. Artan kayıplar karşısında,saldırıları gözleyip saat 14.00 sıralarında saldırıları zayıflatan, geri çekilmeye hazırlanan korgeneral Dimitriev[18],Bulgar genelkurmayına 16.00 civarlarında telgraf çekip saldırıları durdurmaktan, orduyu Çatalca'nın doğusuna çekmekten başka çare kalmadığını bildirdi.[8] Gece yarısı Bulgar Ordusu 15–20 km gerisine çekilmek ve Türk karşı saldırısına karşı savunma pozisyonu almak zorunda kaldı.[19] Bulgarlar 12.000 kişiden fazla ölü, yaralı ve asker kaybına uğramışken, Osmanlıların kaybı bundan daha hafifti, 10.000 kişiden az ölü, yaralı ve kayıpları vardı.[10][20] Bununla birlikte daha önceden 2 büyük muharebe kaybeden Osmanlıların da, Çatalca'nın doğusuna çekilen Bulgar ordusuna kısa sürede hücum edip kaybettikleri toprakları geri alacak güçleri de yoktu, 19 Kasım'da Terkos Gölü'nün kuzeyinde sınırlı da olsa ilerlemeye çalışılsa da sonrasında birlikler Çatalca hattına tekrar geri dönmek zorunda kaldılar. Sonuçta Osmanlılar ancak Bulgar Ordusunun terk ettiği mevzilere yerleşmekle yetinebildiler. Bulgar Ordusu Çatalca'nın doğusuna savunma hattı kurup İstanbul üzerinde tehlike yaratmaya devam edecekti.

Muharebede tarafların hataları

Muharebenin Osmanlı lehine sonuçlanmasında Osmanlı başarısı yanında Bulgar tarafının hatalarının payı da büyüktür. Zira;

  • Muharebedeki en büyük hatalardan biri Bulgar birleşik ordular generali Dimitriev'in uyguladığı 2 kademeli sistemdedir. Dimitriev sisteminde birliklerinin büyük bir kısmını yedekte tutup kaçan Osmanlı ordusunu kovalamayı hedeflemişti. Oysaki Osmanlılarda geride birlik tutmasına karşın ön taraftaki birliklerinin sayısı Bulgarlara göre fazlaydı. Bulgarların ön kısımda tuttuğu 14 tabura karşılık Osmanlılarda da 15 tabur ve ufak 2 bağımsız piyade alayı ön cepheye sürülmüştü. Yine Çatalca savunma hattı derinlikçi bir savunma anlayışı ile düzenlenmişti. Bu durumda başarı için piyade ve süvari taburlarının çoğunun kullanılması gerekliydi. Dahası arazi koşulları da Osmanlı lehineydi zira Osmanlılar yüksek yere savunma hattı kurmuşlardı. Sonuçta ilk Bulgar saldırıları Dimitriev'in bu hatası neticesi hiçbir başarı kazandırmadığı gibi, Osmanlı birliklerine ilk Bulgar saldırılarındaki başarısızlık moral kazandırmıştır. Dimitriev sonraki aşamalarda da yedek güçleri tam olarak kullanmamış ve sonuçta Bulgar orduları geri püskürtülmüştür.
  • Bulgarların bir diğer hatası da kuvvetleri fazla olmasına ve iyi birliklere sahip olmasına karşın Osmanlı savunma hattını tam olarak bir kanattan yarıp sarma saldırısı yapma yerine doğrudan cephe saldırısını seçmeleridir. Zira Osmanlının Çatalca savunma hattında özellikle kuzey kesiminde zayıflıklar bulunmaktaydı. Bunun yanında Bulgarların elinde bir büyük süvari tümeni bulunmakla, piyade desteği ile bu tümen iyi değerlendirilebilse belki Osmanlı geri hatlarında sarkabilecekti. Oysaki Dimitriev, Kırkkilise ve Lüleburgaz Muharebesindeki buna benzer taktikle yapılan Bulgar başarılarından medet umarak ve Osmanlı Ordusunun redif birliklerinin hemen paniğe düşerek dağılacağı düşüncesiyle cephe saldırısını seçmesi tam bir hata olmuştur. Zira bu sefer Osmanlılar hatalarından ders alarak ön safların tamamına redif değil nizami tümenleri yerleştirmiştir. Dahası saldırı noktaları ön cephe olduğu için doğal olarak, hattın en güçlü olduğu yerlerdir. Ayrıca bu sefer özellikle redif tümenlerinin çoğu Kırkkilise ve Lüleburgaz muharebelerine girmemiş veya girip de büyük bir moral çöküntüsü yaşamamış birliklerden özel olarak seçilmiş birliklerdi. Dimitriev'in cephe saldırısı yerine mesela güneye göstermelik bir saldırı tertibiyle kuzey kanada büyük bir saldırı yolunu seçmesi veya hattın zayıf yönlerini tespit edip buralara büyük güçlerle saldırması durumunda Osmanlı savunmasını zorlanabilir belki de çökebilir ve muharebenin dolayısıyla savaşın kaderi değişebilirdi.
  • Bunun yanında Dimitriev topçuların yerleştirmesinde hataya düştüğü gibi Osmanlı donanmasının deniz bombardımanının ordusunda yaratabileceği moral bozukluğunu göz önünde tutmayarak hataya düşmüştür. Osmanlı'nın denizden bombardımanı Bulgar ordusuna pek zayiat verdirmese de erler üstünde moral bozukluğu yaratmıştır,bunun yanında Bulgarlar top fazlalığına sahip olmalarına karşın dağınık şekilde yerleştirdikleri topçularını iyi şekilde kullanamamışlar sonuçta Bulgar ordusu yeterli topçu desteği olmadan hücuma kalkmak zorunda kalmıştır.
  • Son olarak Bulgaristan Krallığı ordusunda bu saldırıda koordinasyon ve haberleşme bozukluğu da göze çarpmaktadır. Zira sis gibi vs. etkenlere karşı koordinasyon ve haberleşme problemlerini çözecek yeterli bir çözüm bu muharebede Bulgar ordusu sunamadığı gibi;Bulgar ordusu komutanlığı ve çeşitli birlikleri, 17 Kasım'ı 18 Kasım'a bağlayan gece, Bulgar 29. piyade alayının ileri tabyasını başarılı bir şekilde ele geçirdiğinden çok geç şekilde haberdar olmuş ve bu alaya sonuçta destek verilemediği için bu başarı havada kalmıştır. Oysaki bu birliğe destek birlikler gönderilse belki de muharebenin kaderi III. kolordunun zora düşmesiyle değişebilirdi.
  • Osmanlı Ordusu ise donanması koordinasyonu ve ordusundaki yetersizlikleri göz önünde tutarak geç de olsa ancak kilit muharebelerin kaybından sonra yaptığı yeni ve basit bir yapılanma planı ve savunma anlayışı ile muharebede başarı kazanabilmiştir. Buna ilaveten Nizami birliklerin önde tutularak redif birliklerinde paniğin önlenmeye çalışılmıştır. Ancak başarıdaki esas etken yenilikçi bir anlayışla Lüleburgaz ve Kırkkilise muharebelerinin aksine topçular yönünden eksikliklerinin bu sefer görülüp bütün topların bir araya getirilip koordineli şekilde aynı anda 3 noktadan birden ateş açmasını öngören sistemdedir. Bu sayede Bulgar Ordusu sayıca kendi toplarından az da olsa,çok daha etkili olan aynı anda 240 kadar topun eş zamanlı ateşi altında kalmıştır. Yine bahse konu hat kademeli şekilde düzenlenmekle, bu kademeli ve derinlik içeren hatta Bulgarların güçlerinin ancak yarısı ile saldırmaları Osmanlılara savunmada büyük kolaylık sağlamıştır.
  • Ancak buna karşın Osmanlı ordusunda yine bir redif birliğinin tedbirsizce yaptığı hata ile ileri tabyası gibi önemli bir mevkiin neredeyse kaybedilecekken son anda geri alınması ve Bulgarların bir kolordu generalini yaralayıp muharebe dışı bırakacak kadar geriye sokulması, Osmanlıların Redif Birliklerindeki eğitim eksikliğini,disiplinsizliği,ordunun koordinasyon sorunlarını da gözler önüne sermektedir.[17][A] Yine Osmanlı ordusundaki nizami birliklerin azlığı; ordunun savunma dışında düşmanı büyük bir takibe veya saldırıya yetecek kadar disiplinli, iyi, eğitimli, deneyimli birliklerinin olmaması; Lüleburgaz, Kırkkilise gibi muharebelerdeki kayıplar sonucu, muharebe kazanılmasına karşın Bulgarlar Çatalca'nın ilerisine atılamamış ve İstanbul daha aylarca Bulgar kuşatması altında kalmaya devam etmiştir.

Sonuçları

Osmanlı İmparatorluğu ile Bulgaristan Krallığı arasında varılan Çatalca geçici ateşkes antlaşmasını gösteren çizim. Ateşkes antlaşması Nazım paşa ile Bulgaristan Krallığını temsilen General Savof arasında imzalanmıştır. Ancak varılan bu geçici ateşkes antlaşmaları bir çözüm olmamış ve 1913 şubatında I. Balkan Savaşı tekrar başlamıştır[1]

Bu muharebe bütün Balkan Savaşı boyunca hatta kurulduğu 1878 tarihinden bu zamana kadar Bulgar ordusunun yenilgiye uğradığı tek büyük muharebedir.[21] Bu muharebe sonrası, İstanbul Bulgar işgaline uğramaktan kurtulup, 20 Kasım'da Çatalca hattı yakınlarında Osmanlı Bulgaristan Krallığı arasında ateşkes görüşmeleri başladı, sonrasında ise diğer Balkan devletleri ile ateşkes görüşmeleri yapılıp geçici olarak savaşa bir süre ara verilse de[1] sonrasında savaş yeniden şiddetlenerek tekrar başladı. Doğu Trakya'da Gelibolu yarımadası kıyısındaki Osmanlı mevzileri de Bulgarların eline geçmekten kurtulamadı. Bununla birlikte Bulgar ordusu Çatalca önlerinde bu muharebe ile durdurulsa da; ateşkes görüşmelerinin olumsuz neticelenmesiyle; aynı yerde Bulgar Ordusu 3 Şubat 1912'de çatışmaları tekrar başlattı ve 5 Şubat 1912'de tekrar büyük saldırıya geçerek İstanbul'u almak için İkinci Çatalca Muharebesine başladı. Bu muharebe de, bir muharebeler silsilesi şeklinde uzun bir süre devam etti ve Bulgar ordusunun İstanbul'u işgal tehlikesi 30 Mayıs 1913'e kadar giderilemedi. Edirne'nin elde çıkması ile serbest kalan Bulgar 2. ordusunun Çatalca üzerine geleceğini düşünen Osmanlı İmparatorluğu zaruri olarak Londra Konferansı ile Doğu Trakya'nın büyük bir kısmını, Batı Trakya, Makedonya, Kosova, Yanya'yı; Yunanistan, Karadağ, Bulgaristan ve Sırbistan Krallığı'na bırakıp, bağımsız bir Arnavutluk devleti kurulmasını kabul edip büyük toprak kaybı ile I. Balkan Savaşını bitirmek zorunda kaldı.

Notlar

Nâzım Paşa, Çatalca savaşlarını parlak bir zafer olarak ilan etti. Sultan, ona şu tebrik telgrafını gönderdi:[2]

Düşmanın saldırıları karşısında ordumuzun, Cenab-ı Hakk’ın yardımıyla, gösterdiği metanet ve mukavemet, benimle birlikte bütün Osmanlıları mesut kılmıştır. Vatanı kurtarmak için sarf edeceğiniz gayretler, bugün düşmanın çiğnediği memleketimizi vaktiyle fethetmiş olan ecdadımızın ruhlarını da şad edecektir. Padişahınızın ve bütün milletin kalbi sizinle beraberdir. Sizden ve bütün kumandanlardan, zabitlerden ve asker evlatlarımdan metanet bekliyorum. Askerlerin, vazifelerini cesaretle yapmalarının ve ordunun şerefini yüksek tutmalarının tam zamanıdır. Bu telgrafımı bütün askerlere bildirmenizi tavsiye ederim.

A. ^O sırada Osmanlı ordusunu eğitmeye çalışan Alman subaylarda gözlemci olarak Osmanlı ordusu kurmay heyeti ve çeşitli kolordu komutanları ile birlikteydiler. Mahmut Muhtar Paşa'nın karargahında görevli kendisi de, Mahmud Muhtar Paşa ile birlikte Bulgar ateşi ile yaralanan Alman Binbaşı Hochwaechter bu vurulma olayı sonrasındaki olayları ve Redif askerlerinin paniğini ve Osmanlı Ordusunda oluşan disiplinsizliği şöyle anlatmaktadır.

"O esnada çoğu redif taburlarına mensup askerlerimiz geri kaçmaktaydılar. Yanımdan geçen yirmi kadar redif erine kendimi tanıttım. Esir düşmemek için beni de almalarını söyledim. Hayvanlaşmış bu mahluklar yüzüme bile bakmadılar. Nihayet ismini öğrenemediğim bir piyade subayı geldi, fakat ona daha önemli bir görev vermek gerekiyordu. O da, sabahleyin gelirken Uşak Tabyası'nın yakınında gördüğüm 86. alayın bir taburuyla tabyanın arkasındaki cephaneliğin yakınında yedekte bulunan 87. alaya düşmanı zapt ettiği mevziden atması için emir göndermekti. Ateş altından hızla geçebilmesi için paltosunu yanına bıraktırdım ve koşuşturdum. Bu emir yerine getirildi ve çok geçmeden 86. alayın taburu Ayvatlı'daki bataryaların kuzey yönünden ateş hattını uzatmış oldu. Bu esnada ben iki ateş arasında yatmaktaydım. Yanımdan Nizamiye eri geçerken gördüm ve çağırdım. Er derhal yanıma geldi; fakat hasta ve güçsüz olduğundan, beni kaldırmaya ve taşımaya kuvveti olmadığını söyledi ve yanıma oturdu. İşte, iyi bir asker olmaya aday genç nizamiye eriyle köylerinde nasıl yetiştiği belli olmayan, yaşlı redif arasındaki fark! Bu genç adam Bolulu ve üç ay önce askere alınmış, 27. alaya bağlı Eyüp adında bir neferdi... Kurşunlar seyrelince Eyüb'ün sırtına binerek olduğum yerden yaklaşık elli metre kadar geride bulunan avcı hattımıza gittim.[17]

III. Kolordu ve komutanı Mahmud Muhtar Paşa I. Çatalca Muharebesinde de en etkin rol oynayan birlik ve generallerdendir. O kadar ki, Osmanlı Ordusunda asker ve subaylar kazanılan Çatalca Muharebesi için şu sözleri kullanmaktadırlar. "Gerçi en cesur paşamızı kaybettik ama muharebeyi de kazandık."[18][22] Bu muharebe sonrası ağır yaralanan Mahmud Muhtar Paşa bu kolordudaki görevinden ayrılmak zorunda kalmıştır. Ağır yaralanmasına rağmen, bir süre sonra eski sağlığına bir süre sonra kavuşabilmiştir.[18] Yine bu anlatılan anılardan I. Çatalca Muharebesi esnasında Alman subaylarında Osmanlı subayları ile birlikte etkin şekilde muharebeye iştirak ettikleri anlaşılmaktadır. Bu da Almanya'nın açıkça Osmanlı İmparatorluğunu desteklediğini ortaya koymaktadır, bu duruma karşılık Rus, Britanyalı ve Fransız subay ve askeri danışmanlar Sırbistan,Karadağ,Yunanistan ve Bulgaristan ordularında görev yapmaktaydılar. Yine Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'da, Bosna-Hersek ve Hırvatistan'daki belli toprakları üzerinde de hak talep eden Sırbistan'a karşı Osmanlı İmparatorluğu'ndan yana bir tavır içindeydi. Kısacası mihver ve ihtilaf devletleri gruplaşması bu savaşta da açıkça gözükmekteydi. Bu tablo içindeki tek fark bu savaşta ve muharebede Osmanlı İmparatorluğu'nun karşısındaki, Bulgaristan Krallığı'nın I. Balkan Savaşı sonrası, Rusya, Sırbistan, Romanya ve Yunanistan ile arasının iyice açılarak mihver devletleri olan Almanya, Osmanlı İmparatorluğu ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ittifakı saflarına kaymasıdır. Bu açıdan I. ve II. Balkan Savaşları, Richard C Hall'un eserinde belirttiği gibi I. Dünya Savaşının bir provası, habercisi gibiydi.[20]

Kaynakça

  1. James, Lionel (Şubat 1913). With The Conquered Turks (PDF) (İngilizce). ABD: Boston Small,Maynard and Company Publishers. ISBN 1151270911.
  2. Aram Andonyan, Balkan Savaşı, Çev. Zaven Biberyan, Aras Yayıncılık, İstanbul, 1999, s. 482. 21 Kasım 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. ISBN 9789757265214.
  3. New York Times 7 Kasım tarihli haber Bulgar Ordusu öncülerinin Çatalca'ya ulaştığını, sultanın kaçmaya hazırlandığını alt haberinde ayrıca olası bir Bulgar işgaline karşı İngilizlerin diğer Avrupa devletleri ile ortaklaşa, kendi vatandaşlarını da korumak için İstanbul'a donanma göndermeye hazırlandığını yazmaktadır.
  4. The Advertiser(Adelaide, SA 1889 - 1931)Çatalca'da büyük bir muharebe beklendiğini belirten gazete haberi
  5. The Advertiser Gazetesi (1889-1931) İstanbul'a Britanyalıların Cebelitarık'tan donanmaları gönderip çevirdikleri ve Almanların savaş gemilerini gönderdiklerini belirtir haber
  6. The rise of nationality in Balkans, RW Senton-Watson, p. 235.
  7. Ayrıca bkz. İngilizce vikipedi'de İkinci Balkan Savaşı konulu yazı. Bu hususu doğrulamaktadır."....Early evidence of the lack of realistic thinking in Bulgarian leadership was that although Russia had sent clear warnings expressed for the first time in 5 November 1912 (well before the first battle of Çatalca) that if the Bulgarian Army occupied Constantinople they would attack it, they continued and tried to take the city."
  8. Edward J.Erickson (2003). Defeat in Detail: The Ottoman Army in the Balkans, 1912–1913. Greenwood Publishing Group. s. 123-140. ISBN 0-275-97888-5.
  9. 17 Kasım 1912'de Çatalca'da olanları anlatan The Advertiser (Adelaide, SA : 1889 - 1931) gazetesinin 19 Kasım 1912 tarihli nüshası, "Türkiye'nin Son Umudu"-"Çatalca'da Büyük Muharebe" başlıklı haberlerde Türk tarafında kolera salgını, Çatalca Muharebesinin karşılıklı topçu düellosu ve saldırılarla başladığı Bulgar tarafının Osmanlı ordusunun arkasına sarkmaya çalıştığı Osmanlıların gemilerle Bulgar mevzilerini top ateşine tutmaları yanında, Osmanlı topçu ateşinin oldukça etkili olduğu anlatılmaktadır.
  10. Ellis Ashmead-Bartlett-With the Turks in Thrace 1912 Newyork 1913 George H. Doran Company
  11. Savunma hattının tarihini anlatan bir Newyork Times haberi
  12. Lostbulgaria.com internet sitesi
  13. historum.com internet sitesi
  14. Genelkurmay Başkanlığı; Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Balkan Harbi (1912–1913), II. Cilt, 1. Kitap, Birinci Çatalca Muharebesi (Ankara: Genelkurmay Basımevi, 1993)
  15. Grey River Argus-21 November 1912-Page 5-BATTLE OF CHATALDJA. FIERCEST DURING THE WAR. THE WAIHI TROUBLE
  16. Newyork Times Haberi Bulgarların az da olsa ilerlediğini ama Türklerin hatlarını koruduğunu yazmaktadır.
  17. Bnb. V. Hochwaechter Türklerle Cephede Bir Alman Subayının Balkan Harbi Hatıraları" Çeviren: Fahri Çeliker Genelkurmay Basımevi 1979
  18. Olgun Said,Mahmud Muhtar Paşa (1867-1935) hayatı, askeri ve siyasi faaliyetleri, eserleri (Yüksek Lisans Tezi) Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ankara 2006 s:155-160 url:http://www.belgeler.com/blg/st8/mahmud-muhtar-paa-1867-1935-hayati-askeri-ve-siyasi-faaliyetleri-eserleri-mahmud-muhtar-pasha-1867-1935-his-life-military-and-politicial-activities-writings 9 Şubat 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  19. Bulgar yenilgisine ilişkin Newyork Times Haberi
  20. Richard C.Hall (2000). The Balkan Wars, 1912–1913: Prelude to the First World War (Balkan Savaşları 1912-13:Birinci Dünya Savaşının Provası) (PDF). Akad, M.Tanju tarafından çevrildi. Routledge (Türkçe basımının yayıncısı: Homer Kitabevi, İstanbul, 1. Basım, 2003). s. 46. ISBN 0-415-22946-4.
  21. Aleksandŭr.Vŭchkov (2005). The Balkan War 1912-1913. Angela. s. 99-103. ISBN 9549058743.
  22. Stephane Lauzanne "Balkan Acıları Hastanın Başucunda Kırk Gün" Kastaş Yayınları. İstanbul Ocak 1990"
This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.