Alman edebiyatı

Alman edebiyatı, Orta Avrupa`da yaşayan Almanca konuşan toplulukların edebi yaratısıdır. Almanya, Avusturya, İsviçre ve bunların yanındaki Alsas (Fransa), Bohemya (Çek Cumhuriyeti) ve Silezya (Polonya) gibi bölgelerdeki çalışmaları kapsar.

Alman edebiyatı

Kategoriler

Alman Edebiyatı Tarihi

Ortaçağ
16. yy - 17. yy
18. yy -19. yy
20. yy - Çağdaş

Alman yazarlar

Kronolojik liste
Yazarlar
Romancılar
Oyun yazarları
Şairler

Alman Edebiyatı'nın Yapısı ve Özellikleri

Diğer Avrupa edebiyatlarıyla karşılaştırıldığında Alman Edebiyatı diğerlerine oranla daha fazla yerel farklılık gösterir. Bunun sebeplerinden biri, 1800`lerde Berlin`in ortaya çıkmasına kadar, Almanca konuşan toplulukların Fransa`nın Paris`i ya da İngiltere`nin Londra`si gibi bir başkentinin olmamasıdır. Daha doğrusu, Almanya uzun süre ayrılıklar ve bölünmeler yaşamıştır. Bu tip bölünmeler, 1600`lerdeki din savaşları boyunca ve 1900`lerin ortasında başlayan Soğuk Savaş döneminde sıklıkla yaşanmıştı.

Almanya, Reform denen dini hareketin merkezi olması nedeniyle 1500`lerde Protestanlık`ın ortaya çıktığı yerdir. Reform, kişinin içsel ruhani özgürlüğünü vurguluyordu. Alman edebiyatını şekillendiren içsellik ve felsefi yansıma da bu tip bir ruha sahiptir.

Erken Alman Edebiyatı

MS. 1000 yıllarda Germen kabileleri şimdiki Almanya`ya kuzey Avrupa üzerinden göç etmişlerdi. Bu kabileler, nesilden nesile, besteledikleri baladları ve hikâyeleri anlatırlardı. Göçler yaklaşık MÖ. 800 civarında sona erdi. O zamanlarda manastırlar eğitim ve edebiyatın merkezi hâlindeydiler. Rahipler, İncil ve Hıristiyan efsaneleri üzerine kurdukları şiir ve hikâyeleri yayıyorlardı. Anonim bir destan olan The Savior (yaklaşık 820-840), İsa`yı bir Sakson lideri olarak resmeder. Rahip Otfrid von Weissenburg, adıyla bilinen ilk Alman yazardır ve şiir kafiyeleriyle The Book of Gospels (863-871 arasında bitirilmiştir) kitabını yazmıştır.

Rahipler aynı zamanda eski kahramanlık destanlarını kaydetmeye ve zamanlarının feodal lordlarını yücelten yenilerini yazmaya başlamışlardı. Almanca yazılmış bu kahramanlık hikâyelerinden günümüze ulaşan Hildebrandslied, bir baba ile oğlu arasındaki savaşı anlatır. MS 9. yüzyılda, Germen destanı Güçlü Elli Walther, sonradan bir Latin efsanesi olan Waltharius`a dönüşmüştür. St. Gallen`de bir rahip olan Notker Labeo, Romalı filozof Boethiues ve Eski Yunan filozofu Aristo`nun yapıtlarından bazılarını Almanca`ya çevirmiştir.

Alman Destanları

Alman destanları Birinci Altın Çağ'daki ana edebi ürünlerdir. Bunların en ünlüsü 12000 dizelik intikam, ihanet ve sadakati anlatan büyük olasılıkla Passau, Avusturya`da yazılan Nibelungların Şarkıları (Nibelungenlied)`dır.

Romans

Kahramanlar ve asıl gerçekleri anlatan Romans (Romance), bu dönemdeki başka bir ana edebi yazın biçimidir. Antik edebiyatın başyapıtları olarak sayılan önemli romanslar Wolfram von Eschenbach`in Parzival`i (1200-1210), Gottfried von Strassburg`un Tristan ve Izolde`sidir (13. yüzyıl başları). Parzival, uzun sure şövalye olmak için uğraşan ama bunun için uzun yargılamalardan geçen ve sonunda kutsal toprakların kralı olan birisidir. Tristan ve Izolde`de Gottlieb, aşkları ölümleriyle biten iki gencin aşkını anlatır.

Şövalye Edebiyatı ve Minnesang

Eski Alman Edebiyatı dönemine damgasını vuran bir başka şey de Şövalye Edebiyatı'dır. Bir şövalyenin tek özelliği savaşması değildi. Şövalye beğenisi yüksek olan, sanat ve edebiyatla uğraşan bir insandı. Minnesanglar onların elinden çıkmıştır. Bu Minnelerin çoğu, aşk ve kavalyeliği anlatan Fransız troubadorların sarklılarının lirik şairlerini taklit etmişlerdir. Kadına duyulan aşk anlatılmaktadır. Burada anlatılan kadın, saray kadınıdır. En ünlü troubador Walther von der Vogelweide`dir. Şair, traubadorların samimiyetsiz ve soğuk şiirlerini sıcak ve orijinal aşk yorumlamalarına çevirmiştir. Walther`in aynı zamanda o dönemde Papalıkla uzun süren güç savaşına giren Orta Avrupa`daki Germen asıllı Kutsal Roma Imparatoru`nu öven ve savunan eserleri de vardır.

Popüler Edebiyat Dönemi

1250`den 1600`e kadarki bu dönem Alman şehirlerine artan ticari büyüme ve zenginlik getirmişti ve yeni bir ekonomik-sosyal sınıf olan Orta-sınıf ortaya çıkmıştı. Orta-sınıf kültürel liderliği ele geçirmişti. Bu aşkın aristokrat tanımı orta sınıf gerçekliği, taslaması ve ciddiyetine yol açmıştır. Bahçıvan Wernherin Meier Helmbrecht 'i (yaklaşık 1250-1280) gibi destanlar, şövalyeliğin düşüşünü anlatmaktaydılar. Pratik dersleri ögretmek için fabllar önem kazandı ki bunları satirik destan Tilki Reynard (1487), Sebastian Brant'in ahlaki ve satirik şiiri Aptallar Gemisi (1494), ve komik hikâyeleriyle Till Eulenspiegel`de görürüz (1500). Nüremberg`li ayakkabı ustası Hans Sachs, antik şarkıcıları taklit ederek yüzlerce oyun ve şarkı yazmıştır. Redentin Easter Play (1464) ve Oberammergau Passion Play (1634) gibi dini oyunlar, dinsel duyguları saf mizahla birleştirmiştir.

Rönesans, Almanya`ya, insanların dünyevi yeri ve doğasını anlama vurgusunu getirdi. Bu entelektüel alim hümanizm olarak bilinir. Alman Rönesansı`nın hümanizmi Avrupa tarihindeki en önemli değişim hareketlerinden birine, Reform`a yol açmıştır.

Alman Hümanizmi

1350 yılında üniversitelerin kurulmasıyla Bohemya`da başlamıştı. Bu dönemim en bilinen Alman eseri, Johannes von Tepl (Johannes von Salz olarak da bilinir) tarafından yazılan ve ölümle vasat bir çiftçi arasındaki diyaloğu anlatan Bohemyalı Çiftçi`dir (1400). Hümanizm, doruk noktası 1480`den 1530`a kadar geçen süre içindedir. İnsanlık için yeni idealler arayışı içinde hümanistler Eski Yunan`ın tarih ve felsefesini keşfe çıktılar. Eserlerinin çoğunu Almanca`dan çok Latince yazdılar. En ünlü Alman hümanistleri, İbranice`nin önde gelen ustalarından Johannes Reuchlin ve Reform`u başlatmada Martin Luther`in baş yardımcısı Philipp Melanchton`dur.

Reform

1517`de başlayan Reform hareketi, Alman kültür ve yaşamında hala etkisini gösteren bir etki bırakmıştır. Reformca etkilenen edebiyatın çoğu dinsel yazınlar ve bildirgelerdi. Reform lideri Martin Luther, İncil`i Saksonya Almancasi`na çevirmişti. Luther`in 1534'te bitirdiği İncil çevirisi, Alman edebiyatının en etkileyici olaylarından biridir. İncil`in Kral James versiyonu İngiliz yazarları ne kadar etkilemişse, Luther`in Almanca versiyonu da Alman yazarları o derece etkilemişti. Bu çevirisinin yanı sıra Luther daha birçok dini ve politik metinler yazmıştı.

Immanuel Kant

Barok Edebiyatı

Barok Edebiyatı genellikle fazla şişirilmiş ve abartılarla doludur. Barok şiiri ise inanç ve çaresizlik, maddecilik ve maneviyat, şiddet ve erdem arasında gidip gelmiştir. Andreas Griphius, Alman barok çağının en büyük lirik şairi olarak tanımlanır. İlahi yazarları ise en ünlü Alman ilahilerini bu dönemde yazmıştır.

Hans Jakob Christoffel von Grimmelshausen`ın Simplicissimus (1668)`u çok canlı ve gerçekçi bir romandır. Alman nüfusunun üçte birinin yaşamını yitirdiği Otuz Yıl Savaşları`ndaki (1618-1648) acıyı resmeder. Romanın kahramanı Simplicius Simplicissimus, en başta aptaldır ancak acı deneyimlerle zamanla erdem kazanır ve en sonunda dini bir keşiş olarak yaşamak için dünyadan elini çeker.

Friedrich Schiller

İkinci Altın Çağ (1750-1830)

1700`lerin sonuyla 1800`lerin başı, Germen dünyasında “Alimler Çağı” olarak bilinir. Wolfgang Amadeus Mozart ve Ludwig van Beethoven gibi besteciler ve Immanuel Kant ve G. W. F. Hegel gibi filozofların çalışmalarıyla felsefe ve müzikte ilerleme kaydedilmiştir.

Diğer Avrupa yazarlarının ötesinde, Alman yazarlar sanatı eğitime giden bir yol olarak gördüler. Büyük Alman dramatisti Friedrich Schiller, görüşlerini sanatın kişiyi ve toplumu değiştirme gücüyle ifade eden Mektup Serilerinde İnsanın Estetik Eğitimi Üzerine (1795)`de belirtmiştir. Aynı ruhla Immanuel Kant da modern estetiğin kuruluş yazını olarak kabul gören Yargılamanın Kritiği (1790)`nde bu şekilde davranmıştır.

Neden Çağı (Aydınlanma)

Neden Çağı ya da Aydınlanma, gerçeği anlamanın en iyi yolunun nedenleri kullanma ve sorgulama olduğuna vurgu yapan tarihsel dönemdir. Bu çağ Almanya`da, Fransa ve İngiltere`de olduğundan daha kısa sürdü (1700`lerin ortasi). Aydınlanmış reformların ruhu Alman edebiyatının milli gururu yükselttiği gibi onu Fransız etkisinden de çıkarmıştır.

Almanya'nın ilk önemli edebiyat eleştirmeni Gotthold Efraim Lessing, 1700`lerin sonunda başlayan Alman milli edebiyatının hızlı gelişiminin temellerini atmıştır. Lessing ilk önce Antik Yunan ve Roma klasiklerini taklit eden Fransız Neoklasizm fikirlerini reddederek işe başlamıştı. Bunun yerine kendi oyunlarını İngiliz oyun yazarı William Shakespeare`in dramları üzerine modelledi. Lessing`in en bilinen oyunu Bilge Nathan (1779) dinsel toleransı tartışmaya açmıştı.

Johann Wolfgang von Goethe

Alman Preromantizmi

Alman Preromantizmi ya da daha iyi bilinen tanımıyla Fırtına ve Baskı hareketi, 1770'te başladı ve otoriteye karşı güçlü arzu, orijinallik ve başkaldırıya vurgu yaptı. İsa`nin yaşamını anlatan, Friedrich Klopstock`un Mesih (1748-1773) adlı dini destanı bir başyapıttır.

Fırtına ve Baskı, orta sınıf sosyal değerlerine, geleneğine ve politika, siyaset ve teolojideki otoritesine karşı isyankar, genelde kaotik bir hareketti. Genç Schiller ve Johann Wolfgang von Goethe bu akımın iki önemli dramatistiydi. Schiller`in ilk romanı Soyguncu (1781) iki kardeşin hikâyesini anlatır. Kardeşlerden biri babasını öldürmeyi hedefler, diğeri ise bir soyguncu çetesi kurar ve ormanları gezer. Schiller`in diğer gençlik romanları baskıcı sosyal kuralları, tiranlığı ve politik yozlaşmayı anlatır. Bir fahişeyi seven asilin hikâyesini anlatan Merak ve Aşk (1784), bir İspanyol prensinin babası Krala karşı duyduğu nefreti anlatan Don Carlos (1787) bu eserlerdendir. Goethe`nin melankolik ilk romanı Genç Werther´in Acıları (1774–1787`de tekrar gözden geçirildi) Avrupa`da fırtınalar estirdi. Romanın çoğunluğu, Werther adındaki genç bir adamın evli bir kadına yazdığı umutsuz aşk mektuplarından oluşmaktaydı.

Bu akımın felsefi ilham kaynağı, Goethe`nin de hocası büyük filozof ve tarihçi Johann Gottfried Herder idi. Herder, Alman yazarlarını, eski Yunan trajedilerini taklit eden Fransız Neoklasistlerin`in etkisinden çıkarmaya çalışmıştı. Shakespeare`in doğanın kanunlarını anlayan bir "alim" olduğunu düşünüyordu. Herder tüm dünyadan şiirler toplayıp onları Almanca`ya çevirip, her birinin kendi essiz gücünü kanıtlamasına yardımcı olmuştur.

Friedrich Hölderlin

Alman Klasizmi

Alman Klasizmi Goethe, Schiller ve Almanya`nın en büyük lirik şairi Friedrich Hölderlin tarafından idare ediliyordu. Klasizm yaklaşık 30 sene boyunca gelişti, ta ki 1787`de Goethe`nin İtalyan klasik antiklerini incelemek için yaptığı iki senelik bir geziye kadar.

Goethe`nin Wilhelm Meister`in Çıraklığı (1795-1796) romanı aktör ve oyun yazarı olarak doyuma ulaşmaya çalışan Wilhelm üzerine yoğunlaşır. Kitap Wilhelm`in olgunluk, kendini tanıma ve sosyal sorumluluk bilinci kazanması yolunda geçirdiği yavaş ve bazen sancılı süreci anlatır. Bu çalışma kişisel gelişim romanlarının ilk örneği sayılır.

Shakespeare`in yapıtları İngiliz Edebiyatı'nda ne ise Schiller`in büyük tarihsel dramları da Alman Edebiyatı'nda Klasik tarz olarak sahnede kalmıştır. Schiller`in sonraki oyunları çok tartışılan felsefi konuları, Avrupa tarihinin çalışmalarının karmaşık anlamasını, ari düşünceleri, ve büyük bir edebi tarzı birleştirmişti. En ünlü oyunları tarihsel dramalardır: İskoç hükümdari Mary, İskoç Kraliçesi`ni anlatan Mary Stuart (1800); Fransız kahramanı Joan d`Arc`i anlatan Orleans Kızı (1801); ve efsanevi İsviçre'li kahramanı anlatan William Tell (1804).

Hölderlin`in şiiri şiirsel güzelliği felsefi derinlikle birleştirir. Ekmek ve Şarap (1800-1801 – yeniden düzenlemesi ölümünden sonra 1894`te yapılmıştır) ve Patmos (1801-1803) gibi klasik güfte ve ağıtları, eski Yunan stilini ve ruhunu canlandırmıştır.

Heinrich von Kleist

Romantizm

Romantizm, 1790`ların sonunda önemli ve etkileyici bir hareket olarak ortaya çıkmıştı. Romantikler, düş gücünü ve güçlü duyguları konu alıp edebi ifadenin daha özgür biçimlerini ele aldılar. Belki de Romantiklerin en iyisi "Novalis" takma adıyla yazan Friedrich von Hardenberg idi. Yardımcısı Friedrich Schlegel ile beraber Novalis insane imgeleminin gücünü keşfe çıkmışlardı. Geceye İlahiler (1800) şiirlerinde geceyi, ölen nişanlısı ve tanrı arasındaki ruhani birliğe giden eşik olarak gördüğü ölüm ve sonsuzluk sembolü olarak görüyordu.

Diğer romantik yazarlar, özellikle Friedrich Tieck ve E.T.A. Hoffmann da bilinçsizlik dünyasını irdeliyorlardı. Bu iki yazar, 1800`lerin sonunda ortaya çıkan modern psikoanalizin Avusturyalı babası Sigmund Freud`un öncelleri olarak kabul edilirler.

Çoğu romantik, lirik şiirler yazdı. Novalis`ten sonra, bu şairlerin en ses getireni Joseph von Eichendorf`tu. Yüzeyde şiirleri çok basitti, ancak dikkatli incelendiğinde oldukça derindi. Eichendorf`unkilerin yanı sıra Wilhelm Müller gibi romantiklerin diğer romantiklerin şiirleri, içlerinde Franz Schubert`in de bulunduğu Alman romantik bestecilerince sıklıkla müziğe geçirilmiştir. Bu sanat şarkıları günümüzde de hala popülerdir.

Alman romantizminin önemli bir özelliği de yazarların tümünde görülen sıkı bir milliyetçiliktir. 1800`lerin başında Jakob Grimm ve Wilhelm Grimm tarafından derlenen Alman efsaneleri yalnızca Alman milliyetçiliğini değil ama aynı zamanda romantiklerin efsaneler ve folklore ilgisini de ifade etmiştir. Grimm kardeşler aynı zamanda linguistik (dil bilimi) çalışmalarının da kurucuları olarak kabul edilen bilgelerdi.

Diğer Yazarlar

1800`lerin başlarındaki bazı yazarlar öylesine kişisel yazılar yazmışlardı ki onları belli bir sınıflandırmanın içine koymak çok da mümkün değildir. Bu yazarların içinde Goethe, Heinrich von Kleist ve Georg Büchner de vardır. 1808`de, Goethe, başyapıtı Faust`un ilk bölümünü bitirmişti. İkinci bölümü ise öldüğü 1832`de bitirmiştir. Faust, 1500`lerde ruhunu şeytana sihirli güçler karşılığında satan bir teolog efsanesinin Goethe versiyonudur.

Goethe aynı zamanda iki zor roman da yazmıştı: Evli bir çiftle iki arkadaşları arasındaki trajik ilişkiyi inceleyen Seçme Yatkınlık (1809) ve Wilhelm Meister`in Çırağı`nın devamı olan Wilhelm Meister`in Seyyahlık Yılları (1821, 1829`da gözden geçirildi).

Kleist, felsefi yansımanın psikolojik derinlikle biçimsel mükemmellikle birleştirilmiş dramalar da yazmıştır. Penthesilea (1808), Amazonlarin kraliçesi Penthesilea ile Antik Yunan`ın en cesur savaşçısı Archilles`in arasındaki aşk hikâyesini resmeder. Kleist`in Homburg`lu Prens Friedrich (1810) dramının kahramanı askeri emirlere uymayı reddederek idama mahkûm edilen bir prensin hikâyesidir. Kleist, intikam peşindeki üçkağıtçı bir at tüccarının hikâyesi Michael Kolhaas (1808), ve nasıl olduğunu bilmeden hamile kalan bir asil kadını anlatan O… Markizi (1808) gibi oldukça kısa romanlar da yazmıştır. Buchner`in draması Danton`un ölümü (1835) Fransız Devrimi`ni resmeder. Woyzeck (1835-1837) romanı ise üstlerince aşağılanan ve bu nedenle deliren bir ordu komutanını anlatır.

Yükselen Alman milliyetçiliğinin aksine Goethe yaşamının son yıllarında Asya edebiyatına dönmüştür. Çin romanlarını takdir etmiş ve eski Pers şairi Hafız`in şiirlerini taklit eden şiirler derlemesi Doğu-Batı Divani`ni (1819) yazmıştır.

1830`dan 1880`e Alman Edebiyatı

Heinrich Heine

Genç Almanya

Genç Almanya hareketi, 1830`larda etkin hale gelen ve edebiyatı politik düşünceleri ifade etmede kullanan radikal Almanlarca oluşturulmuştu. Bu yazarlar, dönemin muhafazakâr prensi Klemens von Matternich`in politikalarını şiddetle eleştiriyorlardı. Birçok Genç Alman, başarısız 1830 ve 1848 devrimlerinde rol almıştı. 1848`de kurulan ve Almanya`yı birleşik ve liberal bir demokrasi yapmak isteyen seçilmiş konsey Frankfurt Birliği`ni desteklemişlerdi. Bu birlik sonradan dağıtılmıştır.

Bu dönemin en tanınan şairi Heinrich Heine`dir. Alman kültürünü o kadar aşağılık görüyordu ki yaşamının çoğunu Paris`te geçirmişti. Heine, Almanya`yı Almanya: Bir Kış Masalı (1844) gibi genişçe okunan ve tercüme edilen çalışmalarında şiddetle eleştirmiştir. Heine aynı zamanda mükemmel bir lirik şairdi.

Gerçekçilik

Gerçekçilik (Realizm), günlük yaşamı inanılır kişiler ve her zamanki olaylar aracılığıyla olduğu gibi resmetmeyi amaçlar. Alman edebiyatında gerçekçilik, çoğunlukla "Şiirsel Gerçekçilik" biçimini almış ve günlük yaşamın sanatsal görünümünü yaratmayı amaçlamıştır.

Avrupa`nın diğer yerlerinde gerçekçilik özellikle kent toplumlarının gerilim ve çelişkilerini yakalamayı hedeflemişti. Alman Gerçekçiliği ise geniş ölçüde kırsal ve bölgesel kalmıştır. Gerçekçiler, Adalbert Stifter`in bilim adamı olmayı hedefleyen bir gencin hikâyesi olan Hint Yazı (1857) gibi romanlarla Bildungsroman`a devam etmişlerdi. Bir diğer gerçekçi Bildungsroman Gottfried Keller`in İsviçreli bir ressamın mücadelesi ve gelişimini anlatan Yeşil Henry`dir (1854-1855). Bu dönemin tipik güçlü bölgeciliğine atıfla, Stifler ve Keller`in romanları sırasıyla Avusturya ve İsviçre köylerinde geçer.

Thomass Mann

1890`dan 1945`e kadar Alman Edebiyatı

Naturalizm

1890`dan sonra gerçekçilik, sosyal adaletsizlik, suç, varoş koşulları ve kalıtımın insane gelişimindeki rolünü konu alan edebi hareket olan Naturalizm`e yol vermiştir. Gerhart Hauptman`ın Dokumacılar (1893) romanı belki de bu dönemdeki Naturalist dramın en iyi yapıtıdır.

Empresyonizm, Neoromantizm, Sembolizm

Empresyonizm (İzlenimcilik), Neoromantizm (Yeni romantizm), ve Sembolizm gibi resimde daha çok bilinen kavramlar aynı zamanda yazın biçimlerini tanımlamada da kullanılmıştır. Empresyonistler, nesnelerin ve olayların izleyici üzerinde yarattığı etkilenimlere baskı yaparak bir tavır ve beyin hali yaratmaya çalışmışlardı. Neoromantikler, insani duyguları ve tutkularını takdir eden Romantik hareketi yeniden canlandırmışlardı. Sembolistler ise şiirsel semboller, fanteziler ve psikanalizden büyülenmişlerdi. Doğrunun mantıksal düşünüşle resmedilemeyeceğini, ancak sembollerle önerilebileceğini öne sürmüşlerdir. Bu dönemin terimleri bulanıktır ve yazarları ise eleştirmenlerce yalnızca bir kategoriye konamamaktadır.

Huge von Hoffmansthal ve Rainer Maria Rilke`nin şiirleri o atmosferi çağrıştırdığı için empresyonisttir. Hoffmansthal aynı zamanda bir neoromantik olarak kabul edilir çünkü naturalizme karşı çıkmıştır. Hoffmansthal büyük ölçüde Alman besteci Richard Strauss'un yazdığı opera - özellikle Der Rosenkavalier (1911)librettoları (söz) ile tanınır.

Thomas Mann`ın romanları geniş ölçekli biçimler ve temaları sunar. İlk sosyal romanlarından Buddenbrooks (1901), tüccar bir ailenin yaşamını anlatmasıyla tamamen gerçekçidir. Mann`ın Bildingsromanı Sihirli Dağ (1924) daha felsefidir ve hem empresyonist hem de sembolist olarak tanımlanabilir. Kitapta, tüberküloz sanatoryumundaki hastaları 1900`lerin başlarındaki Avrupa toplumunun çatışan tavır ve politik inançlarını sembolize eder.

Arthur Schnitzler`in Viyana`da yazdığı empresyonist dram ve hikâyeler, kısa romanı Rüya Hikayesi`nde (1926) cinsel kıskançlığı anlattığı gibi, insani hislerinin psikolojisini keşfe çıkar. Schnitzler`in çalışmaları, Sigmund Freud psikanaliz'inin derinliklerini edebiyata ithal etme denemelerini temsil eder.

Ekspresyonizm

Ekspresyonizm tüm sanat dallarındaki ana bir hareketti. Ekspresyonistler yaşamı gerçeğin kendi kişisel yorumlamalarınca değiştirilmiş olarak resmetmeye çalışmışlardı. Ekspresyonizm, I. Dünya Savaşı`na (1914-1918) ve geleneksel sosyal ve politik yapıların çözülmesi sonucu ortaya çıkan kaosa tepki olarak sahneye çıkmıştı. Expresyonist eserlerin çoğu kâbus gibi bir niteliğe sahipti. Her şeyin ötesinde Ekspresyonizm, tüm geneleksel sanat standartlarının reddedildiği radikal bir deneysellik hareketiydi.

Belki de en büyük ekspresyonist yazar Franz Kafka`ydı. Onun hayalsi stili, garip görüntüler, kilik değiştirmiş referanslar ve psikolojik işkence ile yanıltıcı basitlikteki betimlemeleri harmanlar. Sonuç ise edebiyat tarihindeki eşsiz bir stil olmuştu. Kafka`nın Duruşma (1925) romanında bir adam, gizemli bir mahkeme tarafından tutuklanır, suçlanır ve idam edilir.

Bertold Brecht

Ekspresyonist dramların en iyi örneklerinden bazıları da Bertolt Brecht`in özellikle 1940`larda yazdığı piyesleridir. Bunların içinde Otuz Yıl Savaşları`nın tarihi kaydı niteliğindeki Cesaret Ana ve Çocukları (1941) ve İtalyan astronom Galileo ile onun bilimsel teorilerini dini temelde suçlayan Roma Katolik kilisesi arasındaki savaşımı anlatan Galileo`nun Yaşamı (1943) de vardır. Brecht`in yanı sıra Georg Kaiser ve Ernst Toller de önde gelen ekspresyonistlerdendir. Bu dönemin şairlerinden Georg Trakl ve Gottfried Benn de üne sahiptir.

Nazi Döneminde Edebiyat

Adolf Hitler`in Nazi Partisi Almanya`daki iktidarı 1933`te ele geçirdi. Naziler hiç zaman geçirmeden ahlaksız ve siyaseten güvenilmez buldukları ekspresyonistleri yargılamaya giriştiler. Yaptıkları ilk işlerden biri ekspresyonist kitapları Berlin`de bir kütüphanenin avlusunda halkın gözleri önünde yakmak oldu.

Hitler`in Üçüncü Reich`ı (1933-1945) bitmek tükenmek bilmeyen propagandanın yanında çok az değerli edebi eser üretebilmiştir. Özellikle bu dönemde Leo Weisgerber düşünceleri en çok tutulan ve Nazilerce yüceltilen dil bilimci ve edebiyatçıdır. Bertolt Brecht ve Thomas Mann gibi önemli yazarlar ABD`ye göç ettiler ve Almanca yazmaya orada devam ettiler. Diğerleri ise yakalandılar ve toplama kamplarında katledildiler.

Savaş Sonrası Alman Edebiyatı (1945-1990)

II. Dünya Savaşı`ndan sonra (1939-1945), Alman edebiyatı ana olarak savaşla yerle bir edilen Almanya`nın psikolojik travmalarla dolu yaşamı ile ilgilendi. Bu dönem, "Trümmerliteratur" (Almanca: Enkaz edebiyatı) olarak isimlendirilir. Savaştan sonra Almanya, SSCB tarafından kontrol edilen Doğu Almanya ve Batı ve özellikle Amerika güdümündeki Batı Almanya olmak üzere iki devlete bölünmüştü. Dönemin en önde gelen Alman yazarları Heinrich Böll ve Günter Grass`tı. Böll`ün romanları Bayanla Grup Resmi (1971) ve Katharina Blum`un Kayıp Onuru (1974) toplumdaki itibarlarını kaybetmiş kadınları anlatır. Grass ise edebi biçimlerdeki korkusuz yorumlarıyla öne çıkmıştı. Teneke Trampet (1959), Kedi ve Fare (1961) ve Köpek Yılları (1963)`ndan oluşan Danzig üçlemesi, şimdiki adı Gdansk olan Alman-Leh şehrindeki savaş sonrası zenginlik ve Nazi iktidarının bir taslamasıdır.

Savaş sonrası edebiyat, Almanya`nın Nazi tarihiyle yüzleşmek için çaba sarfetmişti. Faust efsanesinin Thomas Mann versiyonu Doktor Faustus`ta (1947) bir bestecinin, aşk ve ahlaki sorumluluğu sanatsal yaratıcılık uğruna reddedisini anlatır. Hikâyeleri, Alman edebiyatının tüm geçmişinin Nazilerin ortaya çıkmasında sorumlu olduğunu anlatmaya çalışır. Carl Zuckmayer`in Şeytan`ın Generali (1946) dramı Nazi rejiminde suçlanan Alman ordu kahramanı Ernst Udet`in yaşamı üzerineydi. Rolf Hochhuth`un piyesi Vekil (1963) Papa 12. Pius`u Nazilerin Yahudileri katletmesine göz yummakla suçlar.

Savaş sonrası drama yazarlarının en önemlileri Almanlar değil, İsviçreli Friedrich Durrenmatt ve Max Frisch ile Avusturyalı Thomas Bernhard ve Peter Handke`dir. İsviçreli yazarlar, Brecht tarzındaki sosyal eleştiriyi devam ettirdiler. İki Avusturyalı ise daha çok psikolojik dramlar yazmıştı.

Doğu Alman edebiyatı, Batı`dakinden farklıydı. Doğu yazarları genelde sosyalist bakış açısına sahiptiler ve Batı`nın değerlerini eleştiriyorlardı. Christina Wolf`un romanı Cassandra (1983) savaştan bitap olmuş şehri Doğu Almanya`ya benzeterek Troya`nın düşüşünü yeniden anlatır. 1959`da Doğu Almanya`dan Batı Almanya`ya geçen Uwe Johnson, politik olarak bölünmüş Almanya`nın yorgunluklarına işaret ediyordu. Johnson`un romanı Jakop Hakkındaki Dedikodular (1959) Sovyet ajanlarıyla işbirliği yapmayı reddeden bir adamın öldürülmesini konu eder.

Günümüz Alman Edebiyatı

1989`da, toplum baskısı nedeniyle Doğu Alman hükûmeti çöktü. 1990`da Doğu ve Batı Almanya tekrar birleşti. Birleşmeden sonra Wolfgang Hilbig, Erich Loest, Monika Maron ve Christa Wolf gibi eski Doğu Alman yazarları otobiyografiler, romanlar ve denemelerle geçmişleriyle hesaplaşma içine girdiler. Maron`un Küllerin Uçuşması (1981) romanında bir güç santralinin çevreyi kirlettiğini keşfettikten sonra bir gazetecinin yüz yüze kaldığı ahlaki açmaz konu edilir. Romanya`nın Almanca konuşan azınlığından Herta Müller Komünist rejimdeki yaşamı romanları Yeşil Eriklerin Ülkesi (1994) ve Randevu`da (1997) anlatır. Christoph Hein`ın romanları Tango Dansçısı (1989) ve Willenbrock (2000) kendilerini bir kâbusun içinde bulan normal insanları kaleme alır.

Kaynakça

  • Amrine, Frederick, Alman Edebiyatı; World Book 2005; Michigan, 2005.
  • Bullivant, Keith, 1989`un ötesinde: 1945`ten bu yana Alman Edebi Tarihini Yeniden Okumak; Berghahn, 1997.
  • Furness, Raymond ve Humble, Malcomb, Yirminci Yüzyıl Alman Edebiyatı´na Katkı, 2.Baskı; Routledge, 1997.
  • Garland, Henry ve Garland, Mary, Alman Edebiyatı´na Oxford Katkısı, 3.Baskı; Oxford, 1997.
  • Konzett, Matthias; Alman Edebiyatı Ansiklopedisi; Fitzroy Dearborn, 2000.
  • Sagarra, Eda ve Skrine, PNA; Alman Edebiyatı´na Katkı: 1500`den Bugüne; Blackwell, 1997.
  • Watanabe-O'Kelly, Helen; Alman Edebiyatı´nın Cambridge Tarihi, 1997. Yeniden basım:Cambridge, 2000.
This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.