Kızıl Ordu Fraksiyonu

Kızıl Ordu Fraksiyonu (Almanca: Rote Armee Fraktion - RAF), Baader-Meinhof Grubu ya da Alman basınında Çetesi olarak da bilinen radikal sol görüşlü bir örgüttür.

Kızıl Ordu Fraksiyonu
Rote Armee Fraktion
Kuruluş 1970-1998
Etkin bölgeler Batı Almanya
İdeoloji Marksizm-Leninizm,
Maoizm,
Anti-faşizm
Çatışma(lar) Batı Almanya Elçiliği Kuşatması, Alman Sonbaharı

II. Dünya Savaşı sonrasında Batı Almanya'nın en etkin ve bilinen örgütüydü ve kendini şehir gerillası olarak tanımlıyordu. RAF 1970'lerden 1998'e kadar faaliyetteydi ve özellikle 1977 yılında Alman Sonbaharı olarak bilinen ulusal krize yol açan eylem dahil pek çok kanunen ağır suç sayılan eylem yaptı. Buna karşılık Batı Alman hükümeti, RAF'ı bir terörist örgüt olarak tanımlamıştı. 30 yıllık varlığı boyunca örgüt çoğu şoför, koruma görevlisi gibi ikincil hedeflerden oluşan 34 kişinin ölümüne, birçok kişinin de yaralanmasına yol açtı. J2M ve SHK gibi diğer Alman militan gruplarıyla bağlantı içindeydi ve seksenli yıllarda İtalyan solcu grubu Kızıl Tugaylar, Belçikalı solcu grup Savaşan Komünist Hücreler, Filistinli solcu grup Filistin Kurtuluş Örgütü, Fransız solcu grup Action Directe ve İrlandalı örgütler PİRA ile de bağlantılar kurdular.

Arka plan

Grubun kökeni 1960'ların sonlarında Batı Almanya'daki öğrenci protestolarına dayanır. 2 Haziran 1967'de İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi'nin Batı Almanya'yı ziyareti sırasında, yumuşak başlı protestolar ayaklanmaya dönüştü. Sürgündeki İranlıların şiddetli protestolarının ardından Alman öğrencilerden geniş destek gören bir grup Şah'ın ziyaret ettiği Berlin Operası'nın etrafına toplandı. Gösteriler sırasında, ilk kez bir gösteriye katılan Benno Ohnesorg adlı öğrenci Batı Almanya polisinin açtığı ateş sonucu öldü(Ohnesorg'u başının arkasından vuran polis Karl-Heinz Kurras'ın bir Doğu Almanya gizli polisi Stasi'nin bir casusu olduğu sonradan ortaya çıktı[1]).

Devlet ve polis şiddeti gören ve Vietnam Savaşı'na öfkeli kalabalık, Ohnesborg'un ölümüyle iyice hareketlendi ve o gün Alman solu için tarihi bir dönüm noktası oldu. İsmini Ohnesborg'un öldüğü günden alan ve militan anarşist bir grup olan 2 Haziran Hareketi doğdu. Bu olay ayrıca, Thorwald Proll, Horst Söhnlein, Gudrun Ensslin ve Andreas Baader'i Alman alışveriş merkezlerini yakmayı planlayan gevşek bir yapıda bir araya getirdi. Grup elemanları, 2 Nisan 1968 tarihinde Frankfurt'ta tutuklandı ve dört sanık yargılanırken Ulrike Meinhof adlı gazeteci Konkret adlı politik dergide onlar hakkında pek çok sempatizan yazı yazdı.

11 Nisan 1968'de öğrenci hareketlerinin öncüsü ve sözcüsü Rudi Dutschke başından vuruldu. Ağır yaralı olmasına rağmen 1979 yılında, yaralanmasının geç bir sonucu olarak son nefesini verinceye kadar siyasi eylemciliğe devam etti. Saldırgan Josef Bachmann adında muhafazakâr bir işçiydi.

Yeni Sol öğrenci hareketi, Bild-Zeitung gazetesinin Dutschke'yi artık durdurun! gibi manşetlerini dikkate alıyordu. Gazeteye göre başından vurulan Dutschke bu cinayetin azmettiricisiydi. Bu nedenle Bild Zeitung'un yayımcısı Axel Springer'in şirketi de, tüm muhafazakâr basın da solcu protestocuların yeni hedefi haline geldi. Meinhof, "eğer biri bir araba yakarsa bu suçtur, eğer biri yüzlerce araba yakarsa, bu politik bir eylemdir" diye yorum yaptı.

Hapishane ve Stammheim davası

RAF üyeleri teker teker tecrit hücrelerine kapatıldı ve yalnızca akrabalarının iki haftada bir ziyaret etmesine izin verildi. Ensslin her üyeye verilen takma adla işleyen bir "bilgi sistemi" geliştirince, dört mahkûm tekrar iletişime geçti ve savunma avukatları sayesinde mektuplaştı.

Tecrit edilmeye karşı pek çok açlık grevi başlattılar ama yemek yemeye zorlandılar. Holger Meins 9 Kasım 1974'te öldü. Protestolar nedeniyle mahkûmların durumları biraz iyileştirildi.

İkinci kuşak RAF'çılar bu sırada ortaya çıktı, bunlar hapishanedekilerden bağımsız sempatizanlardı. Bu durum 27 Şubat 1975'te, Hristiyan Demokratik Birliği'nin Berlin başkan adayı Peter Lorenz 2 Haziran Hareketi tarafından kaçırıldığında iyice belirginleşti. Lorenz'i kaçıranlar tutuklu arkadaşlarının bırakılmasını istediler. Hiçbiri cinayetle yargılanmadığı için serbest bırakıldılar, dolayısıyla Lorenz de serbest kaldı. Bu olay RAF'ın ikinci kuşağına cesaret verdi ve 24 Nisan 1975'te Stokholm'deki Alman büyükelçiliği RAF üyelerince basıldı; Başbakan Helmut Schmidt'in ileri sürülen istekleri yerine getirmemesi nedeniyle iki rehine öldürüldü. Rehin alanlardan ikisi militanlar tarafından yerleştirilen bombaların patlamasıyla ertesi gece öldü.

21 Mayıs 1975'te Baader, Ensslin, Meinhof ve Raspe'nin yargılanmasına başlandı. Bu, belki de o güne kadar yapılmış en gergin ve çekişmeli Alman ağır ceza davası oldu. Bundestag (Alman Parlamentosu) önceden ceza muhakemesi kanununu değiştirmişti, öyle ki tutuklu RAF'çılar ile ikinci kuşak arasında bağlantı kurmakla suçlanan savunma avukatlarının çoğu dava sürecinin dışında bırakılmıştı.

9 Mayıs 1976'da Ulrike Meinhof hücresinde hapishane havlularından yapılmış bir halatla asılmış halde ölü bulundu. Yapılan soruşturmada, başka iddiaların aksine kendini astığı sonucuna varıldı. Diğer teoriler ise gruptan dışlandığı için intihar ettiği yönündeydi. Bir diğer teori de Alman devleti tarafından öldürüldüğüdür. Fakat RAF üyelerinden biri olan Irmgard Möller 22 yıllık tecrit cezasından sonra yaptığı bir söyleşi de şunları demiştir :

"Ulrike Almanya'da çok tanınan bir insandı. Bir savcı şöyle bir itirafta bulunmuştu: "Ulrike'yi çıldırtmalıyız ki herkes bu örgütte deliler olduğuna inansın." Onun beyni üzerinde araştırmalar yapmayı bile denediler. Deli olduğunu ispatlamak için tabii. Daha önce de, Ulrike özgür olduğu sırada, illegalite koşullarındayken bir gazetede Ulrike'nin intihar ettiği haberi çıkmıştı. 1972 başlarındaydı bu olay. İntihar nedeni olarak da Ulrike'nin arkadaşlarıyla anlaşmazlığa düşmesi verilmişti. Ama o sırada Ulrike benim yanımdaydı ve haberi beraber okumuştuk. Bu haberi çok tehlikeli bulmuştuk. Cezaevinde Ulrike ölü bulunduğunda da aynı haber gazetede çıktı. Haberde Andreas ve Gudrun'la ayrılığa düştüğü için intihar ettiği yazılıydı. Bu haber tüm gazetelerde ve ölü bulunmasının hemen ardından çıktı. Uluslararası bir araştırma komisyonu incelemeler yaptı. Kendisini astığı iddia edilen havlu ile yapılan denemelerde, bunun bir insanı taşıyamayacağı ve hemen koptuğu belirlendi. Yani Ulrike'nin kendini o havluyla asabilmesi mümkün değildi. Doktorların araştırmaları sonucunda Ulrike'nin boynunun asılmadan önce kırılmış olduğu ortaya çıktı. Davalar o dönem yeni başlamıştı ve deliller toplanıyordu. Ulrike'nin kendisini öldürmesi için hiçbir neden yoktu."

RAF'ın eylemleri dava sırasında da devam etti; 7 Nisan 1977'de Federal Savcı Siegried Buback, şoförü ve koruması kırmızı ışıkta beklerken iki RAF üyesi tarafından öldürüldü.

28 Nisan 1977'de davanın 192. gününde, kalan üç sanık, birçok cinayet, cinayete teşebbüs ve terörist örgüt oluşturmak suçundan ömür boyu hapse mahkûm edildi.

1977 sonbaharı (Alman Sonbaharı)

30 Haziran 1977'de, Dresdner Bank müdürü Jürgen Ponto, başarısız kaçırma girişiminin ardından, Oberurse'deki evinin önünde vurularak öldürüldü. Kaçırma olayına karışan RAF'çılar Brigitte Mohnhaupt, Christian Klar ve Ponto'nun vaftiz kızı Susanne Albrecht'ti.

Mahkûmiyet kararını izleyen günlerde eski SS subayı ve Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'nin eski üyesi olan ve Alman İşveren Cemiyeti'nin başkanı ve Batı Almanya'nın en güçlü sanayicilerinden olan Hanns Martin Schleyer kaçırıldı. 5 Eylül 1977'de şoförü sokağın ortasında karşısına çıkan bebek arabası yüzünden durmak zorunda kaldı. Arkalarındaki polis eskortu, zamanında duramadığı için Schleyer'in arabasına arkadan çarptı. Maskeli beş saldırgan, üç polisi ve şoförü öldürdü ve Schleyer'i rehin aldı.

Daha sonra federal hükümete, Staamheim'dakiler dahil on bir militanın salıverilmesini talep eden bir mektup gönderildi. Bonn şehrinde, Helmut Schmidt'in başkanlığında bir kriz komitesi oluşturuldu. Komite anlaşma yapmak yerine Schleyer'in yerini tespit etmesi için polise zaman kazandırmak amacıyla oyalama taktiğine başvurdu. Aynı zamanda, hapishanedekilere iletişim yasağı konularak yalnızca hükûmet memurlarının ve hapishane papazlarının ziyaretine izin verildi.

Almanya Federal Polis Bürosu zamanının en büyük insan avını başlattı ve devlet krizi bir aydan fazla sürdü. Kriz 13 Ekim 1977'de Palma de Mallorca'dan Frankfurt'a giden Lufthansa uçağı kaçırılınca doruğa ulaştı. Dört Arap'tan oluşan grup uçağın kontrolünü ele geçirdi. Sonradan Züheyir Yusuf Akaçe olduğu anlaşılan önderleri kendisini uçaktakilere Kaptan Mahmut olarak tanıttı. Uçak yakıt almak için Roma'ya indiğinde Akaçe Schleyer'i kaçıranlar gibi kimi taleplerde bulundu: Türkiye'de tutulan Filistinlilerin serbest bırakılması ve kendilerine 15 milyon dolar ödenmesi.

Bonn kriz bürosu taleplere karşılık vermemeye karar verdi. Uçak Larnaka üzerinden önce Dubai'ye ardından Aden'e uçtu. 16 Ekim'de kaptan pilot Jürgen Schumann, işbirliğine yanaşmadığı gerekçesiyle bir devrim mahkemesinde yargılanarak öldürüldü. Uçak 2. kaptan pilot Jürgen Vietor tarafından tekrar havalandı ve Somali - Mogadişu'ya uçtu.

Federal yüksek mahkemesinin başında olan ve Bonn'dan gizlice ayrılan Hans-Jürgen Wischnewski tarafından yürütülen riskli bir operasyon hazırlandı. 18 Ekim'de Avrupa saatiyle gece yarısını beş geçe uçak Alman federal polisinin elit timi olan GSG 9 güçlerinin sekiz dakikalık baskınına uğradı. Dört uçak korsanı vuruldu, üçü olay yerinde öldü. Yolculardan ciddi şekilde yaralanan olmadı ve Wischnewski Schmidt'e ve Bonn'daki kriz ekibine telefonla operasyonun başarıyla tamamlandığını bildirdi.

Yarım saat sonra, Alman radyosu Stammheim'daki tutukluların da dinlediği kurtarma operasyonu haberlerini verdi. Gecenin ilerleyen saatlerinde Baader başının arkasından vurulmuş, Ensslin de asılmış olarak hücrelerinde bulundu; Raspe ertesi gün öldü. Yaralanan Irmgard Möller hayatta kaldı ve 1994 yılında salıverildi. Ve yine yaptığı bir söyleşide şunları demiştir :

"Ulrike ölü bulunduğunda tarih Mayıs 1976'ydı. Eylül 1977'de ben de Stammheim'daydım. Daha önce Hamburg'da kalmış, 1977 başında Stammheim'a getirilmiştim. Çünkü davam başlayacaktı. Açlık grevimiz sayesinde gruplar halinde kalma hakkını elde etmiştik. Ben de bu gruba kondum. O sırada Ulrike ölmüştü. Daha sonra grup sayısının sekize çıkması için yeni bir açlık grevine başladık. Bu olmadı, ama her gün birbirimizle görüşebilme hakkını kazandık. 2 Eylül 1977 günü RAF, İşverenler Sendikası Schleyer'i kaçırdı. Çok ünlü ve nefret edilen biriydi. II. Dünya Savaşı'nda Çekoslovakya'yı işgal eden kuvvetlerin içinde komutan Heidrich'in asistanıydı, yani eski bir Nazi'ydi. Almanya'da yürütülen mücadele sırasında da sendikalara karşı tavrıyla işçilerin haklarının ellerinden alınması için çalışmıştı. RAF onu 11 tutsakla değiş tokuş yapmak amacıyla kaçırmıştı. Bu olay üzerine, bir arada kalırken hepimiz ayrı ayrı hücrelere konduk ve görüşmemiz yasaklandı. Öncesinde ortak eşyalarımız, yemeğimiz ve kitaplarımız vardı, her şeyimiz ortaktı. Bu haklar elimizden alındı ve hücreyle ilgili bir yasa çıktı. Dışarıyla da ilişkimiz kesilecekti, yani ne avukat ne gazete olacaktı. Hepimiz 7. kattaydık, ama ne birbirimizle ne dışarısıyla ilişkimiz vardı. Ingrid Schubert de 7. kata kondu ve dört kişi olduk. RAF'la görüşmeler haftalarca sürdü. Alman hükûmeti sürekli olarak Schleyer'in yaşadığına dair deliller istiyordu. RAF her seferinde buna cevap verdi ve Schleyer'in ölmediğini gösterdi. Haftalarca hiçbir şey olmadı. Alman hükûmeti ve polisi bu süre içinde komandoları bulmaya ve Schleyer'i kurtarmaya çalışıyordu. Bu sürece bir son vermek için Filistinli bir grup Lufthansa uçağını kaçırdı. Yani elimizde baskı aracı olarak Schleyer ve Lufthansa uçağı vardı. Uçak bazı havaalanlarına uğradıktan sonra Somali'ye indi. Somali Başkanı Etiyopya'yla savaş halinde olduğu için Alman hükümetine kendini sattı. Alman özel timleri uçağa girdi, yolcuları dışarı çıkardı ve Filistinli grubun üyelerini öldürdü. Aynı gece Stammheim'a girerek Gudrun, Andreas ve Jan'ı öldürdüler. Ben de ağır yaralandım. Göğsüme birçok bıçak darbesi almıştım. Bilincimi kaybetmiştim ve günler sonra hastanede kendime geldim. Diğerlerinin öldüğünü orada öğrendim. Ağır yaralanmıştım, zor nefes alıyordum. Ölmememin nedeni de bıçağın kaburgalarıma takılmış olmasıydı. Bıçak biraz daha derine gitseydi ben de ölecektim. Gazetelerde hemen ertesi günü tutukluların intihar ettiği haberi çıktı. Neden olarak da morallerinin bozulmuş olması gösterildi. Bugün bile söyledikleri bu. "İntihar ettiler, çünkü hiçbiri mantıklı ve normal değildi," dediler. Tabii bu doğru değildi."

Resmi soruşturmalar bunun planlanmış bir intihar dizisi olduğunu açıkladı ama iddiayı kabul etmeyen teoriler de öne sürüldü. Örneğin Baader'in özellikle birinci kuşak RAF üyeleri için yapılmış yüksek güvenlikli bir hapishaneye silah sokmayı nasıl başardığı tartışıldı. Solak olan Baader kayıtlara göre kendini sağ eliyle vurmuştu ancak ense kökünden giren kurşun alnını delerek dışarı çıkmıştı ki silahı böyle tutarak kendini vurmanın görece zor bir hareket olduğu iddia edilmektedir. Üstelik bazı kaynaklara göre Baader'in hücresinde ikinci bir kurşun deliği daha bulunması olayı şüpheli hale getiren etkenlerden biridir.[2] Ayrıca kalbinin üzerinde dört bıçak yarasıyla bulunan Möller'in kendine bunu yapması imkânsız değilse bile çok zordu. Stammheim'dan sağ olarak kurtulan tek mahkûm olan Möller, hapishanede gerçekleşenlerin bir intihar değil, süikast olduğunu iddia etti.

Resmi olmayan bazı araştırmalar, toplu intiharı açıklamasını reddeder, mahkûmların öldürüldüğünü savunur. Stammheim Modeli yüksek güvenlikli hapishanelerde ziyaret alanına girmeden evvel tüm avukatların ceplerini boşaltmaları ve ceketlerini doğrulama için görevliye vermeleri gerekmekteydi. Elle ve metal dedektörüyle aranıyorlardı. Mahkûmlar ziyaretten önce ve sonra çırılçıplak soyuluyor kontrolden sonra da kendilerine yeni bir kıyafet veriliyordu.[3] Dahası, hücresinde asılı bulunan Ulrike Meinhof'un cesedi üzerinde İngiliz doktorların yaptığı inceleme, onun öldürüldükten sonra asıldığını söylüyordu.[2] Yapılan otopside Meinhof'un cinsel organında sperm bulunduğu rapor edilmişti.[4]

Buna karşılık diğer bağımsız araştırmalar tutuklu avukatlarının yüksek güvenliğe rağmen içeriye silah ve ekipman sokabildiklerini, bunların hücrelerde kolayca saklanabildiğini ve mahkûmların toplu halde intiharının en olası açıklama olduğunu belirtmiştir.[5]

2002 yılında cesedi ailesine teslim edilirken, Meinhof'un kafatasından beyninin alındığı ortaya çıktı. Bunun ortaya çıkmasının ardından beyin ailesine geri verildi.[6]

Hücresinde ölü bulunanlardan biri olan Gudrun Ensslin avukatına şöyle yazmıştı:

"Eğer benden geriye hiç mektup kalmadıysa ve ölü bulunduysam; suikasta uğramışımdır"[7]

19 Ekim 1977'de Schleyer'i kaçıranlar, rehinenin idam edildiğini açıkladılar. 1977 sonbaharındaki olaylar II. Dünya Savaşı'ndan bu yana Almanya'nın yaşadığı en büyük illegal, politik vakalardı ve bu nedenle Alman Sonbaharı (Der Deutsche Herbst) olarak adlandırıldı. Heinrich Breloer'in 1997 yılında yayımlanan Ölüm Oyunu adlı iki bölümlük belgeseli Alman Sonbaharını anlatır.

1980'ler ve 1990'larda RAF

Sovyetler Birliği'nin çöküşü sol kanada büyük darbe vurdu ama 1990'larda yapılan saldırıları hâlâ "RAF" üstleniyordu. Bu saldırılar arasında Ernst Zimmermann adlı bir sanayici; üç kişinin öldüğü Kaiserslautern civarındaki Birleşik Devletler Hava Kuvvetleri'nin Ramstein Hava Üssü'ne yapılan bombalı saldırı; Siemens şirketinin idarecisi Karl-Heinz Beckurts'ün otomobilinin bombalanması ve Almanya dışişleri bakanlığında önemli bir memur olan Gerald von Braunmühl'ün vurulması vardı.

Hükümetin RAF'ı suçladığı pek çok saldırı oldu ama RAF'ın bu saldırılardaki sorumluluğu kanıtlanamadı. 30 Kasım 1989'da Deutsche Bank'ın müdürü Alfred Herrhausen karmaşık bir bombayla öldürüldü. 1 Nisan 1991'de, Doğu Alman devlet ekonomisinin özelleştirilmesinden sorumlu Treuhand hükümetinin başkanı Detlev Karsten Rohwedder vurularak öldürüldü.

1990 yılında Almanya'nın birleşmesinin ardından RAF'ın, Doğu Almanya'nın güvenlik ve istihbarat örgütü Stasi'den mali ve lojistik destek aldığı ortaya çıkarıldı. Bu destekler arasında pek çok RAF üyesine sahte kimlik verilmesi de vardı.[8]

RAF'a karşı son büyük eylem 27 Haziran 1993'te gerçekleşti. Klaus Steinmetz adlı gizli servis ajanı RAF'ın içine sızdı. Sonuç olarak Bad Kleinen'de Birgit Hogefeld ve Wolfgang Grams adlı iki RAF üyesi tutuklandı. Grams ve bir polis, operasyon sırasında öldü. Resmî soruşturma Grams'ın intihar ettiğini söylerken, diğerleri Grams'ın ölümünün polisin ölümünün intikamı olduğunu söyledi.

1992 yılında Alman hükûmeti RAF'ın asıl faaliyet alanının artık eski RAF üyelerinin yakalanması olduğunu ortaya çıkardı. Örgütü zayıflatmak için, eğer RAF saldırılarını durdurursa kimi tutukluların serbest bırakılacağını söyledi. RAF "ilerlemeyi durdurma" kararı aldığını ve hedeflere yapılan saldırılara son vereceğini duyurdu. Son saldırı, görevdeki polislerin etkisiz hale getirilip bombaların yerleştirilmesiyle Weiterstadt'ta yeni yapılan bir hapishaneye gerçekleştirildi. Kimse yaralanmadı ama yaklaşık 50 milyon avronun üzerinde hasar gerçekleşti.

20 Nisan 1998'de Reuters haber ajansına Almanca yazılmış sekiz sayfalık bir mektup gönderildi. RAF'ın logosuyla imzalanmıştı ve grubun dağıldığını ilan ediyordu:

"Vor fast 28 Jahren, am 14. Mai 1970, entstand in einer Befreiungsaktion die RAF. Heute beenden wir dieses Projekt. Die Stadtguerilla in Form der RAF ist nun Geschichte."
('Yaklaşık 28 yıl önce 14 Mayıs 1970'te RAF bir kurtuluş hareketi başlatmıştı. Bugün bu tasarıyı sona erdiriyoruz. RAF'ın şehir gerillası hareketi artık tarih oldu.')

Avustralyalı/İngiliz oyun yazarı Van Badham'ın oyunu Kara Eller / Ölü Bölge (Black Hands / Dead Section) kilit önemdeki RAF üyelerinin eylemlerini ve yaşamlarını anlatan bir kurgudur. Qeensland premier'nin 2005 edebiyat ödülünü kazanmıştır. 1997 Nobel ödülü sahibi İtalyan oyun yazarı Dario Fo'nun Yarın Olacak ve Ben Ulrike, Bağırıyorum adlı tek kişilik kısa oyunları da sırasıyla RAF üyeleri Möller ve Meinhof'un Stammheim'daki hücrelerinde öldürüldüklerini anlatır:

"Şimdiden cesedimi kaçırıp saklamanızı, avukatlarımı engellemenizi görür gibiyim... Hayır, Ulrike Meinhof'u göremezsiniz. Evet, kendini astı. Hayır, otopsiyi izleyemezsiniz. Hiç kimse izleyemez. Sadece hükümetimizin bilirkişisi, o da zaten kararını verdi. Meinhof kendini astı. Ama boynunda asılma izi yok... Boynunda hiçbir morarma lekesi yok... Buna karşılık tüm vücudu çürük içinde... Öteye gidin, dönün, bakmayın! Fotoğraf çekmek yasaktır, bilirkişi tutanağından bir şey sormak yasaktır. Cesedimi incelemek yasaktır. YASAK. Düşünmek yasak, tahmin etmek, konuşmak, yazmak yasak, hepsi yasak! Evet hepsi yasak! Ama kendi aptallığınıza, her katile özgü bu klasik aptallığınıza gülmemizi asla yasaklayamazsınız."
(Dario Fo, Ben Ulrike, Bağırıyorum)

İsmin kökeni

RAF'ın ismi Japon paramiliter grup Japon Kızıl Ordusu'undan esinlenilmişti. Genellikle İngilizceye Kızıl Ordu Grubu ya da Partizanı olarak çevrilmekle birlikte aslında grubun kurucuları, komünist işçi hareketinin içinde yer alan, onun bir parçası olan bir militan grup olarak görmekteydiler. Yani örgüt üyeleri, fraksiyon terimini bir politik oluşum içindeki hizipleşme anlamında değil, bir bütünün parçası olmak anlamında kullanmışlardı. "Fraktion" terimi geniş, uluslararası Marksist mücadele yürüten solcu örgütleri tanımlamak için de kullanılmaktadır.

RAF'a atfedilen saldırılar

Tarih Yer Eylem Ayrıntılar
11 Mayıs 1972Frankfurt Birleşik Devletler kışlalarının bombalanması 1 ölü, 13 yaralı
12 Mayıs 1972Augsburg ve Münih Augsburg'daki polis karakolunun ve Münih'teki Bavarian Devlet Suç İstihbarat Ajansı'nın bombalanması 5 polis memuru yaralandı. İddiaya göre sanık Tommy Weissbecker'di.
16 Mayıs 1972Karlsruhe Federal yargıç Buddenberg'in arabasının bombalanması. Otomobili kullanan karısı yaralandı. İddiaya göre sanık Manfred Grashof idi.
19 Mayıs 1972Hamburg Axel Springer Verlag'ın bombalanması 17 yaralı. Ilse Stachowiak bombalama olayına karışanlardan biriydi.
24 Mayıs 1972Heidelberg Askeri İstihbarat G2 karargâhının dışına, Avrupa'daki Birleşik Devletler ordusunun karargâhına bomba konulması 3 ölü (Ronald Woodward, Charles Peck ve Albay Clyde Bonner), 5 yaralı. İddiaya göre 15 Haziran komandosunca, Irmgard Moeller tarafından öldürülen Petra Schelm'in anısına gerçekleştirilmişti.
24 Nisan 1975Stokholm 1975 Batı Almanya büyükelçiliğine baskın, Andreas von Mirbach ve Dr. Heinz Hillegaart'ın öldürülmesi 4 ölü, bunların ikisi RAF üyesiydi
7 Nisan 1977Karlsruhe Federal savcı-generali Siegfried Buback'in öldürülmesi Şoför ve bir yolcu öldürüldü. İddiaya göre sanık Ulrike Meinhof'tu.
30 Temmuz 1977Oberursel (Taunus) Dresdner Bank'ın müdürü Jürgen Ponto başarısız kaçırma girişimi sırasında evinde vurularak öldürüldü.
1977 Palma de Mallorca resp. Mogadişu, Somali Uçak kaçırma, Lufthansa uçağı Alman Sonbaharı'nın parçası olan olaylardan biri olarak 1977 sonbaharında kaçırıldı. 3 hava korsanı öldürüldü, olay Alman GSG 9 komandoları tarafından Operation Feuerzauber operasyonu ile sona erdirildi.
5 Eylül 1977

18 Ekim 1977

Köln resp.

Mulhouse

Eski SS subayı, almanya'nın en büyük sermayedarlarından da olan, Alman İşeverenler Birliği başkanı Hanns-Martin Schleyer kaçırıldı. Ardından bir süre sonra vurularak öldürüldü. 3 polis memuru ve şoför öldürüldü
25 Haziran 1979 Mons, Belçika NATO Müttefik Komutanı Alexander Haig bir suikast girişiminden kurtuldu
9 Temmuz 1986Straßlach (Münih yakınlarında) Siemens müdürü Karl Heinz Beckurts ve şoförü Eckhard Groppler vuruldu.
30 Kasım 1989Bad Homburg v. d. Höhe Bankacı Alfred Herrhausen'e bombalı saldırı Dava çözülemedi.
1 Nisan 1991Düsseldorf Doğu Almanya hükûmeti başbakanı Detlev Karsten Rohwedder'in evinde vurulması Dava çözülemedi.
27 Mart 1993Weiterstadt Yapılmakta olan bir hapishanenin inşaat alanına bombalı saldırı. Dava çözülemedi. Ölü ya da yaralı yok. 123 milyon Marklık (50 milyon avronun üzerinde) hasar.

Kızıl Ordu Fraksiyonu'nun üyeleri

1960-1980 yılları arasında yüzden fazla Alman, anti-kapitalist mücadele için örgütlere girdi. Bu örgütlerin yüzlerce destekçisi ve sempatizanı vardı. J2M ve SPK gibi örgütler RAF ile yakından ilişkiliydi hatta kimi zaman bu örgütler beraber eylemler düzenledi. (Örn. 1975'te Batı Almanya büyükelçiliğine baskın). RAF'ın etkisi gittikçe büyüdü ve örgütün ikinci ve üçüncü "kuşak" denilebilecek üyeleri oldu.

Önde gelen RAF üyeleri:

Dış bağlantılar

Kaynakça

  1. The gunshot that hoaxed a generation, The Economist, 30 Mayıs - 5 Haziran 2009, s. 30
  2. "Arşivlenmiş kopya". 27 Eylül 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Mart 2007.
  3. Koşan, Ümit. Sessiz Ölüm, Tabutluklar, Beyin Yıkama ve Tecrit Hücreleri. Belge Yayınları.
  4. La Mort d’Ulrike Meinhof: Rapport de la Commission international d’enquête, Librairie François Maspero, Paris, 1979, s. 25
  5. "Arşivlenmiş kopya". 19 Şubat 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Mart 2007.
  6. "Arşivlenmiş kopya". 14 Şubat 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Mart 2007.
  7. Libération (Özel sayı), Paris, 1978
  8. Schmeidel, John. "My Enemy's Enemy: Twenty Years of Co-operation between West Germany's Red Army Faction and the GDR Ministry for State Security." Intelligence and National Security 8, no. 4 (Ekim 1993): 59-72.
This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.