Hindistan'da laiklik

Hindistan'da lâiklik veya sekülerizm Hindistan'da, devletin bütün dinlere eşit yaklaşması anlamında kullanılmaktadır. Lâiklik veya sekülerizmin batıda içerdiği din ve devletin ayrılığına yakın biçimde tanımlanan kavramsal ifadenin dışında yer alan bir anlam içererek, Hindistan'da dinsel hukuk; devlet yasal yapısına bütün dinler için eşit katılımlı olmak üzere eklemlendirilmiştir.[1][2]

Hindistan, Khajuraho'da bir 19. yy. Hindu tapınağı, bir Hindu sarmalı (kule tepesi), bir Jain (Cayan) küçük kubbesi, bir Budist stupa'sı ve bir İslam tarzı kubbeyi içinde bulunduran, alışılmış sıklıkta karşılaşılabilen shikharas adı verilen alanda.

Hindistan Anayasası'nın 1976'da yürürlüğe konulan 42. Değişikliği ile[3] Anayasa Önsözünde Hindistan lâik/seküler bir toplum olarak sunulmuştur. Bununla birlikte veya buna rağmen, ne Hindistan Anayasası ne de yasaları din ve devlet ilişkileri bakımından bir belirleme içermemektedir. Zımni yani yazılı veya sözlü olarak belirtilmeksizin Hindistan yasalarından anlaşılması beklenen; devlet ve tüm devlet kurumlarının parlamenter yasalar yerine dinsel kaynaklı yasaları uygulaması ve çoğunluğa itibar etmesidir.[4][5] Bununla birlikte Hindistan'da resmi bir devlet dini bulunmamaktadır. Hindistan halkı dinsel özgürlüğe sahiptir ve devlet tüm yurttaşlarına bireysel dinsel seçimlerine bakmaksızın eşit yurttaşlar olarak davranmaktadır.

Günümüz Hindistan'ında yasaların işleyişi bakımından uygulanmakta olan yasal mevzuat her yurttaş için eşit değildir ve Hindistan'da yasalar kişilerin dinlerine göre uygulanmaktadır. Şöyle ki, Hint Müslümanlarına dinsel kaynaklı şeriat yasalarını içeren, 'Kişisel Müslüman Yasası' adı verilen hukuk sistemi evlenme, boşanma, nafaka gibi konularda uygulanmaktayken Hindu, Hristiyan, Sih ve diğer inanışlardaki Hindistan vatandaşları için 'Hindistan Ortak Yasası' adı verilen hukuk mevzuatı uygulanmaktadır. Hindistan vatandaşları arasında bu farklı hukuk sisteminin varlığı çocuk evlilikleri,[6] çok eşlilik, eşit olmayan miras paylaşımı, erkeklere tek taraflı boşa(n)ma hakkı tanıyan ve dinsel açıklama kitaplarında belirtilen mevzuatların uygulanmasını sağlamak üzere ortaya çıkarılmıştır.[2][7]

Hindistan'da uygulanmakta olan mevzuatın lâik bir yapı olmasının da ihtilaflı bir konu olmasıyla nedeniyle lâikliğin Hindistan'daki varlığı tartışmalı bir konudur. Hindistan'da uygulanmakta olan bu çok hukuklu yapıyı savunmakta olan kişilere göre Hint müslümanları diğerlerine göre farklı bir kültürel yapıya sahiptir ve bu uygulama onların istediği hukuk yapısına uymaktadır. Bu yapının lâik/seküler bir yapı olduğunu iddia edenlere göre her bir Hindistan vatandaşına aynı yasaların uygulanması onların dinsel istemlerine riayetsizlik ve Hindu çoğunluğun kendi yasal yapılarını onlara dayatması sonucunu getirebilecektir.[8][9] Bu çoklu hukuksal yapıya karşı olanlara göre şeriat hukuku ve dinsel kaynaklı yasalar Hint vatandaşlarının yasa önünde eşit olması ilkesini ihlâl etmekte ve müslüman kadınlarının bir ayrımcılığa maruz kalmasına neden olmaktadır ve bu nedenle Hindistan devlet ve din işlerinin ayrılmasına yönelmelidir.[10][11]

Tarihçe

Ellora mağaraları, Hindistan eyaleti Maharashtra'da bulunan bir Dünya Miras Alanı'dır. 5. ve 10. yüzyıllar arasında Charanandri tepeleri içinde dikey yönlü olarak 35 mağara kazılmıştır. Bunlar; 12 adet Budist mağarası, 17 adet Hindu mağarası ve 5 adet Jain mağarasıdır. Hindistan tarihinin İslam öncesi döneminde farklı inanışların dinsel uyumlu varlıklarını telkin etmek ve farklılıkların seküler mütalaasının etkinliğini temin etmek üzere inşa edilmişlerdir.[12][13]

Hint dinleri, Hint altkıtasına 12. yüzyılda İslamın gelişine kadar birlikte varlık ve yine birlikte tedrici gelişim içinde olmaları ile bilinmekteydi. Ardından Mughal (Moğol/Babür) İmparatorluğu ve koloni (Britanya Rajı) dönemi yaşandı. Ashoka yaklaşık 2.200 yıl önce ve Kannauj İmparatoru Harsha yaklaşık 1.400 yıl önce farklı dinleri seçtiler ve her birine aynı biçimde müşfik ve birini diğerinden üstün görmeyen bir davranış biçimi içinde yaklaştılar.[5] Antik Güney Asya'da insanlar dinsel özgürlüğe ve Hinduizm, Budizm, Cayanizm (Jainism) veya başkaca herhangi bir inanıştan olmalarına bakılmaksızın devletin güvencesinde vatandaşlığa sahip oldular.[14] 5. ve 10. yüzyıllar arasında Ellora Mağarası tapınakları bir diğerine bitişik olarak inşa edildiler ki bu birliktelikleri farklı inanışların kabul edilmesi ve birlikte var oluşlarını göstermektedir.[15][16]

« Herhangi bir dayanak bulunmaksızın, bir kişinin kendi (dinsel) yolunda ve diğerlerinin kınanmasında bir onur yoktur. »
(Ashoka, Asoka'nın Büyük Kaya Yazıtları XII, yaklaşık olarak MÖ 250)

İslam dininin ülkeye girişi ve 12. yy.'da Kuzey Hindistan'da Delhi Sultanlığının ve müteakiben Orta Hindistan'da Dekkan Sultanlığının kurulması ile birlikte Hindistan'da devletin dinlerarası ilişkilerindeki bu gelenekte değişme oldu.[14] İslamın politikaya kaynak gösterilen doktrinleri ve dinsel bakış açısı Hinduluk, Budistlik ve Hindistan'da bulunan diğer inanışlarla çekişmeli haline geldi.[5][17] Yeni tapınaklar ve manastırlar yapılmasına izin verilmedi. Levant'la olduğu gibi, Güneydoğu Avrupa ve İspanya, Hindistan'daki Müslüman yöneticiler Hindulara şeriat temelindeki yargı mevzuatı doğrultusunda yıllık olarak (barışta kalma vergisi olarak) cizye talebiyle dhimmiler olarak davrandılar.

Moğolların bölgeye gelişiyle birlikte şeriat süreklilik gösteren bir istekle empoze edilmekteyken; Moğol/Babür İmparatoru Ekber ile birlikte bu durumun ilk defa belirgin bir istisnası yaşandı.[14] Ekber farklı dinsel inanışları birleştirmeye çalıştı. Hindistan'daki diğer dinlerle birlikte İslam arasında eşitlik olduğu ifade edildi, İslam'a giriş için yapılacak dolaylı veya dolaysız yollu zorlamalar yasaklandı. Dinsel tabanlı (dolaylı bir zorlama olan y.n.) cizye vergisi ayrımcılığı kaldırıldı ve yeni Hindu tapınaklarının yapılmasına imkân verildi.[18][19] Buna karşın Ekber'in torunları özellikle de Aurangzeb Hindu tapınaklarını yıkarak ve dinsel tabanlı cizye vergisini yeniden empoze ederek bu yönelimi İslamın devlet dini oluşuna doğru yöneltti.[5]

Ekber'in Sikandra'daki anıt mezarı, Hindistan, Agra yakınlarındadır. Ekber'ın mozelesi İslam ve Hinduizm gibi dinlerden değişik elementler içermektedir.

Aurangzeb'den sonra Hindistan, Doğu Hindistan Şirketi ve Britanya Rajı'nın kontrolüne girdi. Sömürge yönetimi din ve devlet işlerini birbirinden ayırmadı ancak Hindu ve Müslümanlar arasındaki eşitsizliğe işaret ettiler ve Hindu, Müslüman ve Hristiyanların yasa önünde eşitliği ilkesini yeniden tanıttılar.[2] A.V. Thomas’a göre; Britanya İmparatorluğu, Hindistan'daki çeşitli bütün inanışlara eşit mesafede bir politika yürüterek iş ve ticaret yapmayı hedefledi.[14] 19. yüzyılın ortalarından itibaren Hindistan, Britanya Rajı tarafından idare olunmaya başladı. Evlilik, miras ve boşanma gibi medeni sivil hukuk konusunu oluşturan işlemler her bir Hint'in dinsel inanışına bağlı olarak Müslüman dinsel yargıçlarınca, pandit'lerce (Hindu din adamları y.n.) veya diğer dinsel sıfatlara sahip kişilerce dinsel kaynaklar ve bunların yorumlamalarına bağlı olarak kişisel yasalarına göre uygulandı. 1864'te, Britanya Rajı yönetimi tüm dinsel yargıçları, pandit’leri ve diğer benzeri sıfat taşıyanların işlem yetkilerini aralarında meydana gelen uyuşmazlıklar nedeniyle ilga etti ki birisinin yorum ve hükmünü bir diğeri yanlış buluyordu ve böylece birbiriyle tutarsız ve uyumsuz işlemler nedeniyle adalet sistemi belirsizleşmiş ve önemli derecede bozulmaya uğramıştı.

19. yüzyılın sonlarında sömürge yönetimince Anglo-Hindu ve Anglo-İslam tarzı adı verilen kişisel yasalar yürürlüğe konuldu. Bu yeni yasalarla da din ve devlet işleri ayrılığı sağlanmamış olmakla birlikte insanların birbirinden farklı kişisel yasalar temelinde farklılaştırılmasına ve yönetilmesine devam edildi.[2][20] 1850 Hint Veraset Yasası, 1872 Özel Evlilik Yasası ve diğer yasalar Avrupa'da uygulanan Ortak Yasa'nın bir benzeri olarak yürürlüğe konuldu. Britanya Rajı; Hint Hristiyanları, Hint Zoroastrianları ve diğer inanışlardan kişilere farklı yasaların uygulandığı bir sistemi uygulamayı sürdürdü.[21]

İngiliz Hindistan'ındaki müslümanların; (İngiliz) Ortak Yasasının şeriatin yerini hiçbir durumda tutamayacağı düşüncesi geçmişteki son dönemde artış göstermiş bulunmaktadır. Konu basında olduğu gibi çeşitli platformlarda tekrar eden bir süreklilikte ajite edilmektedir. En geniş müslüman teşkilatı olan Hint Ulema Cemiyeti bu istemi desteklemekte ve bütün ilgilileri bu duruma karşı bir önlem almaya çağrıda bulunmaktadır.[22]

Müslüman Kişisel Uygulama Yasası (Şeriat)'nın önsözü, 1937, [23][24]

20. yy.'ın ilk yarısı içinde, Britanya Rajı İngiliz koloniyal yönetiminden bağımsızlık isteyen Mahatma Gandhi ve Muhammed Ali Cinnah tarafından yürütülen toplumsal hareketler artış gösterdi. Baskı altındaki koloni yönetimi 2013 yılı itibarıyla uygulanmasına devam edilmekte olan 1947'de Hindistan'ın bağımsızlığından sadece bir yıl öncesine kadar bir dizi yeni yasayı yürürlüğe koydu. Bunlardan birisi, 1937 Hint Müslüman Şeriat Uygulaması Kişisel Yasası lâiklikte olduğu gibi devlet ve din işlerini ayrı tutan bir yapıyı değil tersini ortaya koydu.[1]

Bu durum, 1939 Müslüman Evlilikleri Yasasının Feshedilmesi gibi ek yasal düzenlemelerle birlikte sürdürülerek Hint müslümanları için dinsel yasaların kişisel yasa olabilmesini getirdi. Bu durum aynı zamanda şeriat gibi dinsel yasaların yerini aldığı ortak ve sivil yasa ile örtüşebileceğini ortaya koydu. Seçilmiş milletvekillerinin üzerinde yenilik yapamadıkları veya iptalini uygulayamadıkları dinsel kaynaklı yasalar bir ulusun aynı yasaların karşısında bulunmayışının ender örneklerinden birisini oluşturdu. Parlamento çıkışlı ve dinsel referanslı olmayan ve Hristiyanlar ve Yahudilerle birlikte Hindular (Budistler, Cayanlar, Sihler ve Persleri de kapsamak üzere) için uygulanan Sivil yasa 1950’lerin ortalarında ortaya çıkarken 1937 tarihli Şeriat Uygulaması Hint Müslümanları Kişisel Yasası’nın yasal bakımdan yürürlüğü (y.n. bir istisna olarak) varlığını sürdürüldü.[2][25]

Güncel statüsü

Hindistan Anayasası'nın 7. programı Hindistan merkezi hükûmeti ve değişik federe devlet hükûmetlerinin dinsel kurumlar, yardım kuruluşları ve şirketleri hakkında diğerlerinden farklı olabilecek kendi yasal mevzuatlarını çıkarabilmeleri anlamına gelen ve öne sürüldüğüne göre mutabık liste adı verilen mutabakat metnini düzenlemektedir. Merkezi devlet ile federe devletlerden birisinin çıkardığı yasa arasında uyuşmazlık olması halinde merkezi hükûmetin çıkarmış olduğu yasa geçerli olacaktır. Devlet ve din ayrılığının yerine din ve devletin böylece üst üste çakışması ilkesi, 1956'da Madde 290 üzerinde yapılan değişikliklerle başlamış ve 1975'te Hindistan Anayasası'nın Başlangıç kısmına lâik/seküler sözcüğünün ilavesi ile devam etmiştir.[2][5][26][27]

Budist rahipleri bir festival esnasında Sera Manastırı'nda. Manastır, Tibet'in Çin işgaline uğramasından sonra Hindistan tarafından sığınak olarak kullanılmak üzere bağışlandı ve daha sonra Mysore'a nakledildi.

Hindistan’da değişik dinsel yapılara verilen Eşzamanlı Liste yapısı yoluyla oluşturulan din ve devletin üst üste getirilişinde devlet dinsel eğitim veren okulları ve kişisel yasaları desteklemektedir. Bu tip devlet yapısı her bir dinin, eşit olmayan bir biçimde ve birbirleri ile çekişme içinde dikte edilmesiyle yankı bulmaktadır. Bir örnek olarak, Dinsel ve Yardımseverlik Bağışı Hindistan Yasası, hükûmetleri baskı kullanarak devralmaya, Hindu tapınaklarını elde etmeye ve işletmeye,[28] bağışlar yoluyla gelir toplanmasına ve bu gelirin dinsel tapınaklar dışındaki amaçlar için dinsel kurumların sürdürülmesini de içeren tapınak dışı amaçlar için kullanılmasına izin vermektedir.[29][30] Tümüyle devlet mülkiyetindeki ve işletimindeki devlet okullarında hükûmet tarafından dinsel telkin bildirilemez ama dinsel tarikatler ve bağış kuruluşları kendi mülkiyetlerinde okullar açabilir, dinsel telkin içeren eğitimler verebilir ve kısmen devletten finansal yardım alabilirler.[5]

Hindistan yasası İslami dinsel okulların (medreselerin y.n.) eyaletler ve merkezi devlet bütçesinden kısmen finansal destek almasına da izin vermektedir, dinsel telkinlerin verilmesi hususunda kız ya da erkek öğrenci bu eğitim dışında kalmak isterse ve okul yönetimi bunu onaylarsa okul öğrenciye din, etnik köken veya diğer tabanlarda ayrımda bulunmayacaktır.

Kişisel Yasa adı verilen uygulamayla kızların evlendirilebilme yaşı, kız çocuklarının sünnet edilebilmesi, çok eşlilik, boşanma ve miras hak ve usulleri hakkında dinsel grupların tercih ettikleri kendilerine özgü, birbirinden farklı, dinsel kaynaklı gösterilen uygulamalarına eğer dinsel mevzuatları öyle istiyorsa izin verilmektedir, aksi durumlarda ise devlet yasaları uygulanır. Hindistan dinsel çeşitlilik yapısı içinde önemli bir miktar oluşturan sayısıyla sadece İslam dinine mensup olanların şeriat adı altında dinsel (kaynaklı olduğu ileri sürülen y.n.) yasaları bulunmakta ve Hindistan idari yapısı bunların uygulanmasına Müslüman Kişisel Yasası düzenlemesiyle izin vermektedir.[31]

Hindistan'da lâiklik, dinin devletten ayrılmış olması anlamını taşımamaktadır. Bunun yerine, Hindistan'da varlığı tartışmalı bir konu olan lâiklik, sadece; devletin tüm dinlere karşı nötr durumda bulunması anlamında öne sürülmekte ve özellikle Hint müslümanları için şeriat yasaları parlamento yasalarının üzerinde yer almakta ve bazı durumlarda; dinsel doktrinlere sahip kılınmış okullarda olduğu gibi devlet bütçesinden bu tür okullara kaynak transferi yapılmaktadır. Lâikliğin genel ilkelerine aykırılık teşkil eden bu uygulamalar akademisyenlerin, lâiklik veya sekülerizm sözcüklerinin Batıda veya diğer kabul gördüğü ülkelerde tanımlandığı biçimle Hindistan'ın lâik/seküler bir devlet olmadığını; bunun yerine karmaşık bir tarihsel yapıdaki ve ifade ettikleri maksatlarının hilafındaki hedeflere ulaşmakta bir strateji olduğunu açıklamalarına yol açmaktadır.[9][32][33]

Batı tipi lâiklik ile mukayesesi

Batıda, lâik/seküler sözcüğü üç şeyi ifade etmektedir: din özgürlüğü, kişilerin dinlerine bakılmaksızın her kişinin eşit vatandaşlığı ve din ve devlet ayrılığı.[1] Batı demokrasilerinde öz ilkelerden birisi devletin her bireyin istediği dini seçebilme ve kendi ruhani kavrayışını biçimlendirebilmesini kabul eden bu ayrılıktır. Batıda, dinsel bakış açısına bağlı olmaksızın yasa önünde her bir kişi eşittir.

Buna zıt olarak Hindistan'da sekülerizm sözcüğü din ve devlet ayrılığını ifade etmemektedir. Bütün dinlere eşit yaklaşım anlamındadır.[1][34] Lâiklik veya sekülerizm din ve devlet işlerinin ayrı tutulması olarak tanımlanırsa Hindistan lâik/seküler bir devlet olmamaktadır. Hindistan'da dinler, kişisel yasa üzerindeki politik otoritesini ifade etmeyi sürdürmektedir. Uygulanabilecek kişisel yasa kişinin Müslüman, Hristiyan veya Hindu olmasına bağlı olarak farklılıklar göstermektedir. Örneğin, Hindu ve Hristiyan olan bir kız için evlilik yaşı en az 18 iken Müslüman olan için 12'den küçük olamaz. Son kırk yıl boyunca 'Tüm Hindistan Müslümanları Kişisel Yasası Yönetimi' ve diğer Müslüman sivil organizasyonlar çocuklar için Hindistan genelinde bağlayıcı bir yasanın geçerli olmasına karşı çıktılar ve müslümanların çocukları 18 yaşının altında olsa hatta 12 yaşında olsalar bile evlendirebilmeleri gerektiğini savundular.[6][35][36] Oysa batıdaki lâik/seküler devletlerde resmi işlem ve evlilik yapabilme yaşının kaynağı dinsel değil lâik yasalar olmaktadır.

Hindistan'da lâiklik/sekülerizm, laïcité adı verilen Fransız seküleritesi kavramından da farklılıklar göstermektedir.[37] Lâikliğin bir ilke olarak ortaya çıktığı ülke olan[38] Fransa’da lâiklik kavramı devlet kurumlarının dinde olmayışının yanı sıra dinin devlet kurumları ve okulları içinde olmayışını gerektiriyor. Hindistan’daki uygulamada buna da karşıt olarak dinsel okullara devletçe mali destek sağlanıyor ve hatta dinsel kaynaklı yasalar parlamento kararlarının üzerinde bulunuyor. Hint yapısı değişik dinsel örgütlenmelerin okullar kurması ve bunları sürdürmesi, dinsel eğitim verilmesi ve Hindistan devlet bütçesinden kısmi ancak önemli bir miktarda mali destek almaları için teşvikler oluşturdu. Benzer biçimde, Hindistan devleti Vakıf Konseyi (İslam)’ni, Hindu tapınaklarını, Budist manastırlarını ve belirli Hristiyan dinsel kuruluşlarını desteklemekte, düzenlemekte ve yönetmektedir. Hindistan devletinin bu biçimde değişik dinlere katılımı batı tipi lâiklikten belirgin biçimde farklılık oluşturmaktadır.[9][39]

Mesele teşkil eden konular

Dinsel yasaların devlet yasalarından ve devletten üstün tutulduğu, hatta devletin eliyle katılarak dinin içinde bulunduğu Hint sekülerizminin durumu (y.n. lâiklik açısından) tartışmalı bir konudur.[2][8][32]

Şah Bano davası

1978’de, Şah Bano davası herkesi aynı biçimde kapsayacak tek bir sivil yasa oluşturulması istemleriyle birlikte sekülerizm üzerine bir tartışma konusunu ön plana getirdi.[8][10]

Şah Bano,1978’de kocası tarafından (y.n. tek taraflı olarak) boşanan, Hint müslümanı bir kadındı. Hint Müslüman Kişisel Yasası kocasının O’na bir nafaka ödememesi gerektiğine hükmetti. Şah Bano, bunun üzerine Hindistan Yasasının 125. Bölümüne göre kendisinin geçimini sağlamak üzere boşandığı kocası tarafından nafaka ödenmesi istemi ile dava açtı.[10] Şah Bano davasını ayrıca Yüksek Mahkeme olan Yargıtay’a da iletti. Hindistan Yargıtay Başkanlığı kararında nafakanın ödenmesinin yanı sıra İslami kökenli yasaların kadınlara adil olmayan biçimde uygulama yaptığını ve bu nedenle bütün bir ülkede geçerli olacak Birleşik Medeni hukuk düzeninin varlığının ne kadar gerekli olduğunu gösterdiğini de yazdı. Baş yargıç kararda İslamın eski eşe geçimini sürdürmesi için nafaka ödenmesini yasaklayan bir dinsel kaynak bulunmadığına değindi.[8][31]

Şah Bano davasında verilen Yargıtay kararı Müslüman erkeklerin protestosu ile karşılandı. Ülkedeki İslami ruhban ve Hindistan Müslüman Kişisel Yasası Kurulu karara karşı açıklama yaptılar.[31] Yargıtay kararından kısa bir süre sonra Rajiv Gandhi Başbakanlığındaki Hindistan hükûmeti,[40] Müslüman kadınların ama sadece Müslüman kadınların diğer dinlerden bütün kadınların sahip oldukları geçim sürdürme nafakası alma hakları bulunmadığını belirten bir yasal düzenlemeyi yürürlüğe koydu. Hindistan Müslümanları 1986 tarihli dinsel kaynaklı eski eşe nafaka ödenmesinden muaf kılan yasal düzenlemeyi kendi dinsel inanışlarına duyulan bir saygının sonucu olmasından ve kendi inanışlarının diğer inançlardan farklı olduğunun kabulü olmasından ötürü seküler bir düzenleme olarak tasvip ettiler ve bütün yurttaşları dinsel farklılık gözetmeyecek bir biçimde kapsayacak Birleşik Medeni Hukuk tasarısına muhalefet ettiler.[8][41]

Müslüman feministler

Kadın hakları savunumu için öne çıkan Hindistan’ın feminist Müslüman kadınları da birleşik bir Medeni Hukuk tasarısına destek vermektedirler. Hindistan İslami Feminist hareketin iddiasına göre[42] Hindistan Müslüman Kişisel Yasası tarih boyunca ve halen Kuran’ın yanlış yorumlanmasına dayalı olduğunu öne sürmektedirler. Feministler Kuran’ın uygulamada kadın haklarını verdiğini ancak erkek ulema tarafından yapılan yorumlarda bunun ret edilmekte olduğunu öne sürüyorlar. Kuran’ın ataerkil yorumlarının cahil Müslümanlar üzerinde olumsuz etkiler yaptığını ve kendilerinin Kuran’ı okuma ve kadın hakları ile uyumlu biçimde yorumlama hakları bulunduğunu belirtiyorlar. Hindistan hukuk yapısı içinde Müslüman kadın hakları savunucularının istemlerini yürürlüğe getirecek bir yasal yapı bulunmamaktadır.

Kadın hakları

Çocuk evlilikleri dahil olmak üzere[6] çok eşlilik, mirasın kadınlar ve erkekler arasında eşitsiz biçimde pay edilmesi, tek taraflı ve yargılama olmaksızın erkeklere kadınları boşama hakkı verilmiş olması ve şeriat mahkemelerinin, cemaatlerin, Dar el quzat’ın (y.n. Kadılar Evi) subjektif doğası ve İslami aile hukuku mahkemelerine başkanlık eden dinsel yargıçların (qazis/kadıların) hükümleri Hint kadınlarına karşı kötü bir uygulama olduğu öne sürülen uygulamalar Hint sekülerizmi içinde dinsel haklar olarak gösterilmiştir.[2][7]

Görüşler

Jaipur’da bir Hindu tapınağı. Katmanlı geleneksel Hindu tapınağı, Budist stupası ve İslami kubbe yapısının Hindistan birleşimi. Mermer kenarlarda Hindu Tanrılarının yanı sıra Hristiyan azizleri ve İsa Mesih’i gösteren oyma işi figürler bulunmaktadır.

Wall Street Journal’de yazan Sadanand Dhume, sekülerizmin batı dünyasında din ve devletin ayrılığı olarak ancak daha çok dinselciliği yatıştırmaya yakın olarak anlaşılmakta olması nedeniyle Hint sekülerizmini bir hile ve başarısızlık olarak eleştiriyor. Hint entelektüellerinin sol kanadı arasında sekülerizmin kusurlu anlaşılmış olması yüzünden Hindistan Ulusal Kongresi politikacılarının dinsel önderler ve Zakir Naik gibi vaizleri kötülüğe teşvik ettiklerini ve İslami terörizme, dinsel militanlığa ve toplumsal uyumsuzluğa karşı genel olarak zayıf bir duruş aldıklarını yazıyor.[11]

Diğerleri, özellikle tarihçi Ronald Inden Hint idari yapısının gerçekte seküler (lâik) olmadığını, Müslüman liderleri yüzeysel olarak frenleyici fakat Hindu topluluklarına karşı ise belirgin biçimde ayrımcı davranıldığını öne sürüyor. Zayıf eğitimli sözde entelektüel Hintlerin Hint sekülerizmini Hindu karşıtlığı ve hatta açığa vurulmamış bir İslamofobik yapı olarak saptadıklarını yazıyor. Hindistan’ın sol görüşlü (Batı Bengal devleti gibi) hükûmetlerinin örtülü olarak dinsel içerikli eğitim yerleri olan medreseleri, geleneksel İslami eğitimi ve İslami maske takmış köktencilik öğretimini örtülü olarak desteklediklerini belirterek[43] şöyle diyor;

Nehru’nun Hindistan’ı 'sekülerizm'e karşı suç işlemiştir. Buradaki (vurgulamak istediğim) düşünce; devletin 'kişisel' olan dinsel konulara karışmaması ve tüm dinlere mensup kişiler arasında uyumu oluşturması gerektiğinin halk tarafından alenen daha zayıf bir biçimde tekrarlanmakta olmasıdır. Düşüncenin daha güçlü ifadesinde, (sekülerizmin) çağdaşlaşma hedefi resmi olmayan biçimde ifade edildi, Hindistan yüzlerce yıllık geleneğin cehaletini ve batıl inançlarını ve nihayet Hinduculuğu ve İslamcılığı insanların gündelik hayatından hariç tutmalıdır. Hindistan’ın bağımsızlığından sonra, hükümetler sekülerizmi daha çoğunlukla Hint milliyetçiliğinin dinsel geçmişini tanımayı ret ederek uyarladılar, Hindu ya da Müslüman ne olursa olsun ve aynı zamanda (tutarsızca) Müslüman Kişisel Yasasını (Şeriati) iptal etmeyerek.[43]

Hint Nobel sahibi Amartya Sen, sekülerizmin politik algılayışa göre özellikle herhangi bir dinsel buyruktan devletin ayrı olmasını gerektirdiğini öne sürüyor.[44] Sen’in bu iddiası en azından iki biçimde algılanabilir: İlk bakışa göre devletin bir tarafı tutmayı ret ederek tüm dinlere eşit mesafede yer almasıdır. İkinci bakış devletin herhangi bir din ile herhangi bir biçimde ilişki içinde bulunmamasıdır. Her iki algılayışta da sekülerizm, devletin öncelikli bir duruş içinde herhangi bir dini vermesine karşıdır. Sen, birinci bakışın, devletin herhangi bir dinsel konu hakkında herhangi bir işbirliği içinde bir edimde bulunmaması yönünde bir istemin olmadığı bir Hindistan için daha uygun olduğunu öne sürüyor. Aksine, bugüne kadar emin olunması gereken, devletin farklı dinler ve farklı dinsel toplulukların mensupları ile çalışması gerektiğidir, böylece temel bir simetrik davranış biçimi temin edilebilir.

Amartya Sen, günümüz Hindistan’ının simetrik bir davranış biçiminde olduğunu öne sürmüyor veya örneğin çocuk evliliğini onaylayan şeriatin kabulünün bir dine yönelik nötr tutumun eşitliğini taşıyıp taşımadığı hakkında herhangi bir bakış açısını öne sürmüyor. Sen’in tespitlerine göre Hindistan’da sekülerizm, O’nun belirtmiş olduklarından ne birincisinin ne de ikincisinin içinde yer alan bir sekülerizm değildir.[45]

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. Donald E Smith (2011), India as a Secular State, Princeton University Press, ISBN 9781178595253
  2. Gerald James Larson (2001), Religion and Personal Law in Secular India: A Call to Judgment, Indiana University Press, ISBN 0-253-33990-1
  3. "The Constitution (Forty-Second Amendment) Act, 1976". Government of India. 16 Mayıs 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Aralık 2010.
  4. ""A skewed secularism?" by Christophe Jaffrelot". 21 Mart 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Temmuz 2012.
  5. Rajagopalan (2002), “Secularism in India”, in Editor: William Safran, The Secular and the Sacred - Nation, Religion and Politics, Chapter 13, ISBN 978-0714683010
  6. Muslim groups want minimum marital age scrapped 17 Aralık 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. M.G. Radhakrishnan, India Today (September 22, 2013)
  7. Zoya Hasan and Ritu Menon (2005), The Diversity of Muslim Women's Lives in India, Rutgers University Press, ISBN 978-0-8135-3703-0, pp 26-45, 59-64, 92-119
  8. Craig Duncan, Shah Bano: The Dilemma of Religious Liberty and Sex Equality 29 Ekim 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Cornell University, Ithaca, 2009
  9. DD Acevedo (2013), Secularism in the Indian Context, Law & Social Inquiry, Volume 38, Issue 1, pp 138-167
  10. John H. Mansfield, “The Personal Laws or a Uniform Civil Code?” in Robert D. Baird, ed., Religion and Law in Independent India (Manohar Press, 1993), pp. 139-177
  11. Dhume, Sadanand (20 Haziran 2010). "The Trouble with Dr. Zakir Naik". The Wall Street Journal. 9 Mayıs 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Şubat 2014.
  12. Pia Brancaccio, The Buddhist Caves at Aurangabad: The Impact of the Laity 28 Eylül 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Ars Orientalis, Vol. 30, Supplement 1, (2000), pp. 41-50
  13. Owen, L. (2012). Carving Devotion in the Jain Caves at Ellora (Vol. 41). Brill, The Netherlands
  14. A.V. Thomas, Christians in Secular India, Fairleigh Dickinson University Press, ISBN 978-0838610213, pp 26-27
  15. Ellora Caves 5 Temmuz 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. UNESCO, World Heritage List (1983)
  16. Brockman, N. (2011), Encyclopedia of sacred places; 2nd Edition; see entries for Ajanta, Ellora and other sacred places of India, ISBN 978-1598846553
  17. Makarand Paranjape (2009), Altered Destinations: Self, Society, and Nation in India, London, Anthem Press South Asian Studies, ISBN 978-1-84331-797-5, pp 150-152
  18. See "Mughal Empire." Gale Encyclopedia of World History: Governments. Vol. 1. Detroit; Gale, 2008
  19. Richards, John F. The Mughal Empire. New York: Cambridge University Press, 1993
  20. Duncan and Derrett (1968), Religion, Law and the State in India, Free Press, New York
  21. Nandini Chatterjee, The Making of Indian Secularism: Empire, Law and Christianity Macmillian, ISBN 9780230220058
  22. For several years past it has been the cherished desire of the Muslims of British India that Customary Law (Common Law) should in no case take the place of Muslim Personal Law. The matter has been repeatedly agitated in the press as well as on the platform. The Jamiat-ul-Ulema-i-Hind, the greatest Moslem religious body has supported the demand and invited the attention of all concerned to the urgent necessity of introducing a measure to this effect.
  23. The Muslim Personal Law (Shariat) Application Act, 1937 1 Ocak 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Universal Law Publishing, New Delhi; pp 3-7
  24. THE MUSLIM PERSONAL LAW (SHARIAT) APPLICATION ACT, 1937 8 Mart 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. ACT No. 26 OF 1937, Government of India
  25. Chandra Mallampalli, Christians and Public Life in Colonial India: Contending with Marginality (London, 2004)
  26. "Constitution of India, Preamble" (PDF). 2 Mayıs 2013 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Şubat 2014.
  27. "Constitution of India". 2 Nisan 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Şubat 2014.
  28. KN Kumari (1998), History of the Hindu Religious Endowments in Andhra Pradesh, Northern Books, ISBN 978-8172110857
  29. Presler, F. A. (1983). The structure and consequences of temple policy in Tamil Nadu, 1967-81. Pacific Affairs, 56(2), 232-246
  30. Results of billion dollar treasure hunt in Hindu temple to be revealed 3 Mart 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Gene Koprowski, Fox News (October 2, 2012)
  31. Laura Jenkins, Shah Bano: Muslim Women’s Rights 12 Ağustos 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., University of Cincinnati, Ohio (2000)
  32. Madan, T. N. (1987), Secularism in Its Place, Journal of Asian Studies, 46 (4): 747–759
  33. Nandy A, A Billion Gandhis, Outlook India, June 21, 2004
  34. Secularism in India 29 Ekim 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. R. A. Jahagirdar, IHEU (11 May 2003)
  35. Haviland, Charles (5 Eylül 2002). "Battle over India's marriage age". BBC News. 12 Ekim 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Şubat 2014.
  36. Wakf board bristles at women panel's advice on Child Marriages 12 Ekim 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Syed Mohammed, The Times of India, June 29, 2013
  37. Elizabeth Hurd (2008), The Politics of Secularism in International Relations, Princeton University Press
  38. "Deutsche Welle Türkçe Fransa'da lâiklik tartışması". 19 Mart 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Şubat 2014.
  39. Gary Jacobsohn, The Wheel of Law: India’s Secularism in Comparative Constitutional Context, Princeton University Press, 2005
  40. Thomas R. Metcalf (2002). A concise history of India. Cambridge University Press. s. 257. ISBN 978-0-521-63974-3. Rajiv Gandhi cared little about the Shah Bano case himself, and no doubt would have preferred a common civil code; nevertheless he saw in the opposition to this supreme court decision a heaven-sent opportunity to draw Minority voters to the Congress cause.
  41. Kirti Singh, “Obstacles to Women’s Rights in India,” in Rebecca J. Cook, ed. Human Rights of Women: National and International Perspectives (University of Pennsylvania Press, 1994), pp. 375-396
  42. Sylvia Vatuk,Islamic Feminism in India: Indian Muslim Women Activists and the Reform of Muslim Personal Law, Modern Asian Studies, Volume 42, Issue 2-3, March 2008, pp 489-518
  43. “Imagining India,” by Ronald Inden. Indiana University Press. 2000. p.xii.
  44. Amartya Sen (2006), The Argumentative Indian: Writings on Indian History, Culture and Identity; ISBN 978-0312426026; Picador
  45. Minhaz Merchant, Amartya Sen and the ayatollahs of secularism – part 3, The Times of India, 24 July 2013

Dış bağlantılar

This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.