Aspirin

Aspirin ya da asetilsalisilik asit (kısaca ASA), genellikle ufak ağrı ve sızılar için kullanılan ağrıkesici ve ateş düşürücü bir ilaçtır. Ayrıca kan seyreltici etkisi vardır ve kalp krizine karşı koruma sağlaması amacıyla uzun dönem az dozaj kullanılır. Aşırı dozda kullanımı yüzünden her yıl yüzlerce kişi ölümcül etkilere maruz kalsa da, genel olarak aspirinin faydalı bir ilaç olduğu kabul edilir.

Aspirin
Tanımlayıcılar
CAS numarası 50-78-2
PubChem 2244
SMILES
InChI
ChemSpider 5127
Özellikler
Molekül formülü C9H8O4
Molekül kütlesi 180.16 g/mol
Görünüm Beyaz, kati, kristal halde, kokusuz
Yoğunluk 1.35 g/cm³
Erime noktası

136 °C (277 °F)

Kaynama noktası

140 °C (284 °F) bozulur

Çözünürlük (su içinde) Suda zor çözülür. Işığa karşı duyarlıdır.
Tehlikeler
AB İndeksi H-İfadeleri:302, 315, 319, 335

P-İfadeleri:261, 305+351+338
R-ifadeleri: 22, 36/37/38
S-ifadeleri: Yok

Belirtilmiş yerler dışında verilmiş olan veriler, Standart sıcaklık ve basınçtadır. (25 °C, 100 kPa)
Bilgi kutusu kaynakları

Etkileri

Baş ağrısı, diş ağrısı, nevralji, siyatik ve adet sancılarını giderir. Ateşli hastalıklarda, grip ve soğuk algınlığında ateş düşürür. Romatizma ve lumbagoda enflamasyonu azaltır. Boğaz ağrılarını geçirir. Migrenin semptomatik tedavisinde kullanılır. 100 mg dozda Antiagregan (kan sulandırıcı) olarak kalp ve tansiyon hastaları tarafından kullanılır.

Yan etkileri ve alınması gereken önlemler

Salisalatlara ve diğer non-steroidal antienflamatuvar ilaçlara karşı aşırı duyarlılığı olanlarda, kanama eğiliminin arttığı patolojik durumlarda, gebeliğin son üç ayında, glukoz-6-fosfat dehidrogenaz eksikliğinde, gastrointestinal kanalda kronik ve aktif ülseri olanlarda kullanılması sakıncalıdır. Kedilerde UDP-Glukroniltransferaz enzimi bulunmadığından bu hayvanlarda Asetil salisilik asit kesinlikle kullanılmamalıdır. Ölümle sonuçlanabilecek toksik reaksiyonlara neden olabilir.

Asetilsalisilik asidin en sık görülen yan etkisi sindirim sistemi üzerinedir. Doza bağımlı olarak gastrointestinal hemoraji, ülserasyon, tinnitus, vertigo, geçici işitme kaybı, kanama zamanının uzaması ve nadiren lökopeni, trombositopeni, plazma demir konsantrasyonunda düşme görülebilir. Ayrıca nadir olgularda aşırı duyarlılık reaksiyonları olarak kaşıntı, ürtiker, anjiyonörotik ödem, astma ve anafilaksi görülebilir.

Uyarılar

Astma, nazal polip veya nazal alerjisi olanlarda dikkatle kullanılmalıdır. Uzun süre ve yüksek dozda kullanımında ılımlı bir salisilat intoksikasyonu görülse de, dozun azaltılmasıyla kaybolur. Salisilatlar tiroid fonksiyon testlerini değiştirebilir. Karaciğer harabiyeti olanlarda, ayrıca cerrahi müdahale geçirecek kişilerde dikkatle kullanılmalıdır. Gebelerde kullanım güvenliği kanıtlanmadığından önerilmez. Süt veren anneler de kullanmamalıdır.

İlaç etkileşimleri

Asetilsalisilik asit plazma protrombin konsantrasyonunu azaltması nedeniyle antikoagülanların etkisini potansiyelize eder. Oral hipoglisemiyanların etkisini potansiyelize eder. Salisilatlar küçük dozlarda probenesid ve sülfinpirazonun ürikozürik etkisini azaltır. Spirinolaktonla oluşan sodyum itrahı, salisilat varlığında azalabilir. Alkolle, kortikosteroidlerle birlikte kullanımı gastrointestinal sistemde kanama olasılığını artırır. Pirazolon türevleriyle birlikte kullanımı gastrointestinal ülserasyon riskini artırır. Üriner alkalileştiriciler salisilatın böbrekten atılım hızını artırarak; fenobarbital enzim indüksiyonuyla, propranolol bazı reseptörlerle kompetitif etki nedeniyle asetilsalisilik asidin etkisini azaltırlar.

Tarihçe

Felix Hoffmann (Aspirini bulan kişi)

Aspirinin ortaya çıkması, kimyager Felix Hoffmann'ın 1897’de saf asetilsalisilik asit (ASA) üretmesiyle mümkün olmuştur. ASA, ağrı kesici ve ateş düşürücü olarak kullanılan Aspirinin etken maddesidir. Kaynağı ise dünyanın her yerinde yetişen söğüt ağacıdır.

ASAnın kalp krizini, felci, bazı kanser türlerini önleyici etkisi kanıtlanmıştır. Bayer’in kimyagerlerinden Dr. Felix Hoffmann, 10 Ağustos 1897 tarihinde salisilik asidi asetik asit ile sentezleyerek saf asetilsalisilik asidi üretmeyi başardıktan 11 gün sonra aynı yolla diasetilmorfini sentezlemiş ve eroini bulmuştur. Kuru öksürük ve veremin tedavisinde kullanılan eroine büyük ümit bağlanmıştı. Aynı zamanda I. Dünya Savaşı’nda ağır yaralı hastalara ağrı kesici olarak verilmiştir. Morfin bağımlılarını kurtarmak için fayda sağlayabileceği ileri sürülmüştür. Ancak eroinin kendisinin bağımlılık yapan çok ciddi bir uyuşturucu olduğu anlaşılınca, 1930’lu yılların başında adı ilaç listelerinden silinmiştir.

1900’lü yılların başında Avrupa’daki grip salgınının yok edilmesinde rol oynayan ASA, Aspirin markasıyla özdeşleşmiş durumdadır. ASA ya da Aspirin denince akla daha ziyade kanı sulandırıcı etkisi geliyor. Kalp krizi ve felçteki rolü hatırlanıyor. Hatta bazı kanser türlerindeki önleyiciliği dile getiriliyor. Oysa 1897’den bu yana, Hoffmann’ın formüle ettiği haliyle ilaçlaşan ASA’nın en etkili olduğu rahatsızlıklar ağrı, yüksek ateş ve soğuk algınlığı.

Hoffmann, romatizmal ağrılarla baş edemeyen babasını iyileştirebilmek amacıyla salisilik asidi geliştirmeye çalışır. O zamana kadar kullanılmış olan salisilik asit esaslı sodyum salisilat ilacı hem çok kötü bir tada sahiptir hem de uzun süre alındığı için midesi rahatsızlanan kişileri her kullanışlarında hasta etmektedir.

1897 Tarihine ait Felix Hoffmann'ın Aspirini buluduğu günün orijinal labratuvar notu

1950’lerden sonra bu ilacın kalp krizi ve felç riskini azaltabileceği yönünde fikirler ortaya atılıyordu. 1971’de İngiliz farmakolog Sir John R. Vane’nin, ASA’nın insan metabolizmasındaki ağrıyı nasıl durdurduğunu belirlemesi, Hoffmann’dan sonraki en büyük adımdır. O güne kadar maddenin etkisi biliniyor, yeni etki alanlarına ulaşılıyor ancak bu etkiyi nasıl ve hangi süreçle yaptığı bilinmiyordu. Bu buluşsu Vane’ye 1982 yılında Nobel Tıp Ödülü’nü kazandırdı.

Kanadalı nöroloji profesörü Henry J. M. Barnett, ASA’nın yüksek dozlarla beyindeki geçici dolaşım rahatsızlıklarını, ikinci felç geçirmeyi ve felç sebebiyle ölüm riskini önemli ölçüde azalttığını kanıtladı. 1985’te Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nden (FDA) Margaret Heckler, kalp krizi geçiren kişilerin bu ilacı her gün düzenli almaları halinde ikinci kriz ihtimalinin %20 gerilediğini açıkladı. Yine Amerika’da 22,000 sağlıklı doktoru kapsayan kontrollü bir araştırmada, ilaç kullanımının kalp krizi riskini %44 oranında gerilettiği ortaya kondu. Newsweek Dergisi, araştırma sonuçlarını 8 Şubat 1998 tarihli sayısında kapak dosyası yaptı. 1996’da FDA, ilacın akut kalp krizi kuşkusu içindeki kişilerde tercih edilmesini tavsiye etti.

ASA, çok sayıdaki kadını ilk hamileliklerinde tehdit eden, prematüre ve ölü doğumlara sebep olan ‘preeklempsi’yi önlemede de yardımcı özelliği açıklanan tek ilaçtır. Diyabetin geç dönemlerinde varlığını hissettiren, gözün retina tabakasındaki ve böbreklerdeki kılcal damar tıkanıklıklarında da etkindir. Kalın bağırsak (kolon) kanserini önlemede de etkili olduğu, 1988’de Avustralyalı Epidemiyoloji Profesörü Gabriel A. Kune tarafından yapılan bir araştırmadaki genel nüfus istatistiklerine göre, ilacın düzenli içicilerinde söz konusu kanser riskinin %40’ların altına gerilediğinin fark edilmesiyle kanıtlanmıştır. Amerikan Kanser Derneği’nce yapılan araştırmalarda, Kune’nin bulguları doğrulanmıştır.

ASA, 80’den fazla ülkede Bayer’in tescilli markası Aspirin ile insanlara ulaştırılıyor. ASA’nın yeni etki alanlarının keşfedilmesi ve nasıl etki ettiğinin daha iyi anlaşılması adına gerçekleştirilen araştırmaları Bayer destekliyor.

Kimyasal ve fiziksel özellikleri

Aspirin'nin Kristal halini göslteren Makro çekim.

Asetilsalisilik asit, düz ya da çivi şeklindeki kristal halinin yanı sıra beyaz toz halinde de bulunabilir. Hafif olarak sirke asiti gibi kokar. pKs-Değeri 3,5 civarında olup yaklaşık olarak 136 °C de erir ve 140 °C’nin üstündeki sıcaklıklarda yapısı bozulur. Asetilsalisilik asit Etenol ve Alkali bazlarında iyi çözülmesine rağmen, benzol’de ya da soğuk suda kötü çözülür. Sıcaklığın yükseltilmesiyle çözünürlük dereceside doğru oranda artmaktadır. Kullanım sırasında kolay çözülmesini sağlamak için yapısına Magnesiyum- ve Kalsiyumtuzları ilave edilmektedir.[1]. Asetilsalisilik asit yoğunluğu 1,35 g·cm−3’dır.

Sentezi

Salisilik asidin karboksi grubuna göre orto konumunda bulunan fenolik hidroksi grubu asetik anhidridle tepkimeye girerer. Bu tepkimeye Asetilasyon denir. Bu tepkime de hidroksi grubuna ait hidrojen atomu asetil grubuya değiştirilir.

Salisilik asidin (Aspirin'in) sentezi.

Bunun yanında Kolbe-Schmitt-Tepkimesi adı verilen yöntemin yardımıyla endüstüriyel olarak üretilmektedir. Bu yöntemde Salisilik asit ile protonasyonlu asetik anhidrid ve fenolik hidroksi grubuyla esterleşerek salisilik asid sentezi gerçekleşmiş olur. Diğer bir alternatif yöntem ise Kolbe-Schmitt-Tepkimesi’nin ürünü olan Sodyum salisilat direkt olarak asetik anhidrid ile asetilasyon tepkimesine sokulur, böylelikle Salisilik asid sentezlenmiş ve bunun yanında ortamda bulunan miktar kadar da sodyum asetat sentezlenmiş olur.[2]

Hammaddesi

ASA’nın hammadde sorunu yoktur. Hemen hemen dünyanın her ülkesinde yetişen söğüt ağacından elde edilir. Bu ağacın tedavi edici özelliği 3500 yıldır biliniyor. Yaprak ve kabuklarından tabii olarak üretilen bitkisel ilaçlar eski çağlarda da ağrı kesici ve ateş düşürücü olarak kullanılıyordu. Hipokrat, salisilik asidin farkında olan ilk hekimlerden biridir. Bazı rahatsızlıkların tedavisi için reçetesine söğüt ağacı kabuğundan sağlanan suyu ilaç olarak yazmıştır. Suda bulunan ve ağrıyı hafifleten madde bugün bildiğimiz tanımıyla salisilik asittir. Maddenin adı ile kökeni arasında bir bağ vardır. Salix kelimesi Latincede söğüt anlamına gelir.

Antik Mısırlılar ise ağrıyı gidermede mersin ağacı yapraklarını kullanmıştır. Bu ağacın yapraklarında da salisilik asit bulunduğu ispatlanmıştır. Edward Stone 1763'te, söğüt kabuklarını kurutup toz hâline getirerek ürettiği maddenin ateşli hastalarda faydalı olduğunu belirliyor ve Londra Kraliyet Cemiyeti’ne bildiriyor. Maddeyi su ve çay gibi sıvılarda eriterek hastalara veriyor.

Ağrı, ateş ve soğuk algınlığı haricinde kalp krizi, felç ve bazı kanser türlerinde fayda sağlanan ASA ya da bildiğimiz klasik Aspirin ilacının elbette kullanılmaması gereken durumlar da söz konusu. Asit özelliği sebebiyle mide rahatsızlığı olanlara kesinlikle önerilmiyor. Bununla birlikte kanama ve kanamanın durdurulamaması riski taşıyan kişilerin de kesinlikle içmemesi gerekiyor. İlacın kanı sulandırıcı etkisi bu rahatsızlıkta negatif tesir yapıyor. Öte yandan ilaç, şüpheli bir sendrom dolayısıyla çocuklar için de önerilmiyor. Burada kesinlikle bir yanılgıya düşmemek gerekiyor. Başka bir ilaç firmasının babyprin ismiyle piyasaya sürdüğü ilaç da çocuklar için üretilmiyor. Bu ilaç, düşük doz kullanması gereken hastaların ihtiyacını karşılıyor.

Aspirin’in, Plus C ve Forte türleri de var. Plus C’de, ASA ile beraber C vitamini de içeriğe ilave ediliyor. Böylece soğuk algınlığında daha etkili olduğu ifade ediliyor. İngiltere Caridiff Üniversitesi Soğuk Algınlığı Merkezi Direktörü Profesör Ronald Eccless, 272 gönüllü üzerinde yaptığı çalışmada, C vitamini takviyeli ASA’nın soğuk algınlığına bağlı boğaz ağrılarını altı saat süreyle giderdiği; baş ve kas ağrılarında da belirgin iyileşme sağladığı sonucuna ulaşıyor. 1972 yılında piyasaya sunulan Plus C, suda eritilerek vücuda alınıyor. Forte’de ise içeriğe kafein ekleniyor. Buradaki amaç da ağrı kesici etkisini artırmak.

Bayer tarafından verilen Aspirin ödülünü kazananlar

  • 1995: Dr. Patricia Torres Bozza, beyaz kan hücrelerine yaptığı etkiyi ortaya koydu.
  • 1996: Dr. Joan Claria Enrich, yararlı etkileriyle bağlantılı bio-aktif maddeleri araştırdı.
  • 1997: Dr. Zheng-Ming Chen, ani felç üzerindeki etkinliğini 21 bin hasta ile klinik olarak kanıtladı. Dr. Partick J. Loll: Moleküler seviyedeki etki mekanizmasını gösterdi.
  • 1998: Dr. Paul Schwenger, tümör gelişimini durdurma mekanizmasını araştırdı.
  • 1999: Dr. Min-Jean Yin, daha önce keşfedilmemiş yeni bir iltihap giderici etkisini araştırdı. Dr. Stefanie Oberle, damar koruyucu etkisine yol açan antioksidan özelliklerini inceledi.
  • 2000: Dr. Marcela de Freitas Lopes, bir parazitin yol açtığı kalp hastalığına (Ghagas) etkisini araştırdı. Dr. Anthony Rodgers, damar tıkanıklığını önlemedeki etkisi üzerine kapsamlı bir klinik araştırma yaptı.
  • 2001: Dr. Michael Saunders, iltihap giderici etkisi üzerine incelemelerde bulundu.
  • 2002: Dr. James Hennan, kalp-damar hastalıklarını önleyici etkilerini belirledi.
  • 2003: Dr. Minsheng Yuan, diyabet tedavisinde kullanımını araştırdı.
  • 2004: Dr. Leon İri Kupferwasser, ‘Staphylococcus aureus’ bakterisinin yol açtığı hastane enfeksiyonlarını zayıflattığını belirledi. Maddenin hastanelerde karşılaşılan en yaygın mikroplardan biri olan ve uzun süredir de antibiyotiğe direnç gösterdiği bilinen Staphylococcus aureus bakterisinin yol açtığı enfeksiyonları zayıflatabileceğini belirledi. Bakteri; yeni doğan bebekler, yaşlılar ve ameliyat geçiren hastalarda ölüme kadar giden son derece tehlikeli sonuçlar doğuran rahatsızlıklara sebep oluyor...

Kaynakça

  1. F. von Bruchhausen, S. Ebel, A. W. Frahm, E. Hackenthal: Hagers Handbuch der Pharmazeutischen Praxis. Band 7: Stoffe A–D. 5. Auflage. Birkhäuser/Springer, 1991, ISBN 3-540-52688-9, S. 43–44.
  2. Bernd Schäfer: Naturstoffe in der chemischen Industrie. Spektrum Akademischer Verlag, 2007, ISBN 978-3-8274-1614-8, S. 277.

Dış bağlantılar

This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.