Yer-Su

Yer-Su, Türk ve Altay mitolojisinde bir doğa katmanı. Aynı zamanda eski Türk İnancı Tengricilik'te bir ruh kategorisidir. Yar-Sub veya Yar-Suv olarak da söylenir. Karşıtı Gök-Kal'dır.

Yer-Su anlayışı

Bu inanca göre Yer-Su ruhları Toprak Ana Ötüken'e bağlı doğa ruhlarıdır. Bazen bir ağacın, kayanın, dağın, gölün, ırmağın ya da hatta bütün bir ülkenin ruh'u olurlar. Yer Su'lara saygı göstermek gerekir. Bir ormana girildiğinde dikkatli hareket edilir; sesli konuşulmaz, dallar kırılmaz, taş atılmaz. Eğer insan doğadan bir şey aldıysa bu sadece doğa ruhlarının izin vermesiyle mümkün olmuştur. Bu yüzden Türkler bu ruhları kutsal sayarlar Yer Su'lara şükür ederlerdi.[1]

Yer ve su ruhlarını da içeren doğal varlıkların tamamından oluşan bir külttür. Bu anlamda kutsal bir güç ve yaşam enerjisidir fakat maddi varlıklardan da soyutlanmış değildir. İnsanlar bu enerji ile ve bu enerjiyi taşıyan soyut varlıklarla doğrudan irtibat ve iletişim kurabilirler. Çünkü insana en yakın olan soyut katman burasıdır. Moğol Bayrağında simgesel olarak yer alan unsurlardan birisidir. Yer Su ruhları ise kendi içlerinde birkaç büyük alt kategoriye ayrılabilir fakat bu kesin bir sınıflandırma değildir. Çünkü alt kategorilerden ziyade bu ruhların hemen her nesne, canlı veya doğal varlık ile ilişkili olarak yüzlercesinin tespit edilebileceği gerçeği daha büyük önem taşımaktadır. Yine de kabaca şöyle genel bir sınıflandırma yapılabilir. Dağ Ruhları, Orman Ruhları, Ev Ruhları ve Su Ruhları en çok öneme sahip olarak ortaya çıkarlar. Diğer ruhları bunların içinde veya bunlara bağlı olarak yer alan soyut varlıklar olarak düşünmek mümkündür.

Eski Türk Mitolojisinde Yer Su'lar bazen önemli bir rol oynar. Göç Destanında, Türkler 40 kuşaktan beri kutsal saydıkları bir kayayı Çinlilere armağan ederler. Bu yüzden aniden gök garib bir denge bürünür, kuşların ve doğadaki hayvanların sesleri kesilir, Bitkiler sararıp solmaya başlar ve Türklerin arasında salgın hastalıklar yayılır. Doğadan Yer Su'ların "gööç.. gööç" diye sesleri duyulur. Bu sesler ancak Türkler aylarca göç edip çok uzaklara vardıklarında kesilir. Bu şekilde Yer Su'lar kendilerine saygısızlık yapmış olan Türkleri cezalandırmış olurlar. Aynı şekilde belli kurallara uyulmadığı takdirde doğadan gelen bereketin azalacağına inanılırdı. Yer Su'lar unutulmuş ataların ruhları olduğuna inanılırdı. Ataların isimleri anıldığı sürece ailelerinin yakınlarında bulunup onlara destek olduklarına, ama eğer unutulup isimleri anılmazsa, doğaya gidip orada herhangi bir cisimin ruhu olduklarına inanırlardı.

Yer

Yer - Dünya ve/veya üzerinde yaşanılan kısmı. Cer (Çer, Çir, Cir) olarak söylendiği Türk dilleri de vardır. Yeryüzü de denir. Moğollar Gazar derler. Türk-Moğol ve Sümer söylencelerinde Yer, dişil gücü simgeler. Doğurgandır. Sami (günümüzde İbrani-Arap) kültüründe ise tam tersidir. Havva sözcüğü göğü ve havayı çağrıştırır (Ava: Hava demektir). Adem sözcüğü ise yeri ve toprağı içerir (Adama: Balçık, çamur demektir). Moğolcada Dünyaya Yertönt denilir.

Şamanizmde Yer'in ekseni

Özellikle Türk Şamanizm’inde işlenmiş ve kaynağı muhtemelen Şamanizm olan Yer'in ekseni, geleneksel Şamanist düşünce, deneyim ve sembolizmdeki temel kavramlardan biridir. Yer’in ekseni, kısaca, Asya Şamanizm’ine, özellikle Altay, Yakut ve Uygur Türkleri’nin geleneklerine göre, insanların yaşadığı Yer, ölülerin göçtüğü “yeraltı” (öte-âlem) ve spiritüel anlamdaki Kutsal Gök’ten (Semavi Alem) oluşan üç ortam ya da alemi, merkezlerinden geçerek birbirlerine bağlayan ve direk ya da kazık adıyla belirtilen bir eksendir. Bu eksenin iki ucu “Yer’in göbeği” ile “Göğün göbeği” olarak adlandırılır.

Yer’in ekseni sembolizmi, bazı bakımlardan Uzakdoğu tradisyonlarında kullanılan çarkın ekseni sembolizmini andırır: Çarktaki kimse yükselebilmek için önce çarkın merkezini bulmalıdır ki, eksende yükselebilsin. Nasıl çarktaki yatay ilerleme belirli bir noktaya (merkeze) gelindikten sonra yerini yükselmeye bırakırsa (çarkın ekseninde yükselmek, yataydan dikeye geçiş), transa giren şamanın ruhsal yolculuğunda da yatay ilerleme, “Dünya Dağı”nın ve “yaşam ağacı”nın bulunduğu “Yer’in göbeği”ne geldiğinde yerini yükselmeye (Yer’in ekseninde yükselme, yataydan dikeye geçiş) bırakır.

Özellikleri

Uygur, Yakut ve Altay Türkleri’nin tradisyonlarında “Göğün göbeği”, “Yer’in göbeği” ve bunlar arasında yer alan Yer’in ekseni hakkında söylenilenler şöyle özetlenebilir:

  • Dünya Göğe bu eksenle bağlıdır. Kimse “Yeraltı”na (öte-âlem) inmeden Göğe çıkamaz.
  • Bu eksenin geçtiği, üç alemin ortasındaki delikler, açıklıklar bir tür geçittir.
  • Şamanlar, uçuş ( trans deneyimi) sırasında bir âlemden diğerine geçerken bu irtibat geçidinden (Yer’in göbeği) yararlanırlar.
  • Ölen kimseler de bu geçitten (Yer’in göbeği) geçerek öte- âleme göçerler.
  • Yer’in göbeği Yer’in kapısıdır.
  • Öte- âleme giden şamanlar, Yer’in “deliği”nden geçerek giderler, tekrar bu delikten veya kapıdan dönerler (Altay Türkleri).
  • Göğün göbeği bir yıldızdır (Yakutlar’da Demir-Kazık yıldızı, Uygurlar’da Altın-Kazık yıldızı) Göğe Dünya bu yıldızla bağlıdır. Bu yıldız, Gök-Tanrı’nın ışıklı ülkeleri olan “Yüksek Gök” ile Yer’i birleştiren bir kapıdır. Gök ile Yer’i, ruhsal âlem ile maddi âlemi ve Gök-Tanrı ile insanı ayıran bir sınır olan bu yıldız, bütün gezegenlerin bağlı olduğu, “göğün direği” ve “Göğün kapısı”dır; çünkü Gök-Tanrı bu kapıdan insanlara şefaat eder, ayrıca kamlar ve şamanlar bu delikten Semavi Alem ile irtibat kurabilir. Göğün göbeği, fani insanlar alemi ile Semavi Âlem’in bir sınırıdır (Uygur tradisyonu).
  • Şamanın “gölgeler diyarı”na ve Göğe uçuşu, Dünya Dağı’na çıkışla başlar ( Altay Türkleri).
  • Gök ile Yer arasındaki irtibatı sağlayan direk bir ağaçtır (yaşam ağacı, Yakut Türkleri).
  • Dünya Demir-kazık yıldızına bir ağaçla bağlıdır; yıldız, ağacın tepesindedir. Bu ağacın zirvesi Gök-Tanrı’ya varır (Yakut Türkleri).
  • Gök-Tanrı ile irtibat kurabilen kamlar ve şamanlar bu yıldıza kadar gidebilir, öteye geçemezler. Bu “yıldız kapısı”na uçup gelen nadir şamanlara Gök-Tanrı, ruhlarından birini elçi olarak gönderir, bu şekilde görüşülür, ilişki kurulur; o ruhlar da bu kapıdan aşağı inmezler.

Çeşitli tradisyonlarda “Yer’in göbeği”, “Yer’in kalbi”, “dünyanın merkezi”, omfalos (omphalos,eski Yunanca'da "göbek" anlamına gelir) gibi terimlerle ifade edilen ve betil taşlarıyla simgelenen “yeryüzünün merkezi”den geçtiği varsayılan bu eksen (axis mundi) Asya’da Şamanizm’in bulunduğu kimi bölgelerde şamanın transa geçtiği çadırının direğiyle, kimi bölgelerde ise köyün meydanına dikilen direkle temsil edilir ki, bu gelenek Orta Asya’daki birçok köyde halen sürmektedir. Bu Şamanist gelenek Kuzey Amerika Kızılderililerinde (totem direği), kimi Macar köylerinde de görülür. Her üç kültürde de direğin tepesine genellikle kartal ya da bir hayvan kondurulur (Kartal, Asya’da kimi zaman çift başlı tasvir edilir, Yakut şaman mezarlarında direğe tünemiş kuş motifi görülmekle birlikte, Altay köy direklerinde bazen at gibi başka hayvanlar da görülür.) Fakat Türk Şamanizm’inde direkle ilgili bir tapınmaya rastlanmaz ve direk, Yer ile Semavi Alem arasındaki irtibatın temsil edilmesinden başka bir amaca hizmet etmez. Orta-Asya ve Sibirya Şamanizm’inde, kayın ağacından yapılan bu direğin yerini kimi zaman kayın ağacının kendisi alır. Göçebe topluluklardaki bu direğin yerini, yerleşik toplum düzeninde, aynı anlamı ifade etmek üzere “sütun” almıştır.

Kutsal sular

Kutlu kaplıcalar Türk halk inancında önemli bir yere sahiptir[2] ve genellikle "Çermik" adı verilir. Buraların iyeler (koruyucu ruhlar) tarafından korunduğuna inanılır.

Çoğu zaman ıssız bir yerde (örneğin, bir dağın başında), amansız bir hastalığa yakalandığı için ölüme terk edilen bir genç, yaralı kurtların ya da yaban köpeklerinin kutlu bir suya ya da balçığa girdiğini ve iyileştiğini görür. Kendisi de aynı şeyi yapar ve üç gün üç gece o suda veya balçıkta kaldıktan sonra sapasağlam olarak çıkar. Buralar suyun ve/veya sıcağın (ateşin) kutsallığını bir araya getiren yerlerdir. Hattâ bu tür yerlerin çoğu zaman ağaçlık, dağlık bölgelerde bulunması bu mekânlara yönelik olumlu ve ruhsal anlamda sağaltıcı etkiyi artırır. Bazen bu su kaynaklarına yakın yerlerde bir erenin (evliyanın, ermişin) türbesi bulunur. Hastalıkla sınanan bu kutlu kişiye iyileşmesi için Tanrı tarafından gönderildiği de düşünülür.

İçmeceler

İçmece; Türk kültüründe içilince şifa bulunacağına inanılan sulardır. Aslında çoğu zaman içerdiği maddeler nedeniyle gerçekten iyileştirici etkileri vardır. Ayrıca bu durum genellikle bir efsâne veya halk hikâyesi ile pekiştirilir. Suyun şifa verici özelliği sıra dışı bir olaya veya kutlu bir kişiye bağlanır. Hristiyan kültüründe ve bu kültürlerle iç içe veya komşu olunan bölgelerde bu tür pınarlara Ayazma adı da verilir.

Kaynakça

  • Türk Söylence Sözlüğü, Deniz Karakurt, Türkiye, 2011 (OTRS: CC BY-SA 3.0) 27 Aralık 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  • J. Paul Roux, (2011), Eski Türk Mitolojisi (Çev.: M. Yaşar Sağlam). Ankara: Bilge Su.
  • Esat Korkmaz (2008), Ansiklopedik Eski Türk İnançları ve Şamanizm Terimleri Sözlüğü. İstanbul: Anahtar Kitaplar Yayınevi.
  • Mirali A. Seyidov, Eski Türk Kitabelerinde Yer Sub Meselesi, DTCF Dergisi, Cilt: 18, Sayfa: 29, Ank. 1966

Dipnotlar

  1. Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, I. Kitap, İst. 2007
  2. Yer - Su Kültünün Geleneksel Kültürümüzdeki Yeri ve Şiirimize Etkileri, Yrd. Doç. Dr. Mehmet YARDIMCI, Dokuz Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi

İleri okumalar

  • Türk Mitolojisi, Bahaeddin Ögel
  • Şamanizm, Mircea Eliade
  • Semboller Ansiklopedisi, Ruh ve Madde Yayınları

Ayrıca bakınız

This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.