Kentleşme

Kentleşme, kentsel yaşam biçimlerinin gelişimi olarak tarif edilmektedir. Başka bir deyişle, dar bir alana yerleşen büyük nüfus birikimi, yeni fiziksel ve sosyal oluşum, karmaşık ilişkiler ağı, iş dallarının farklılaşması ve kendine özgü bir kültürel sistemin ortaya çıkması olarak tanımlanmaktadır. Kentleşme, kente göç eden bireyin ya da kentte ikamet eden nüfusun değişim sürecini oluşturur ve sosyal, kültürel, ekonomik özellikleri ile ele alınır. Kentlileşme sosyal bakımdan, kente özgü tavır ve davranış biçimlerinin benimsenmesi ile gerçekleşirken kırsal alanlarda yaşayanlar daha farklı ekonomik ve sosyo-kültürel yaşam biçimine sahiptir.

Kentsel yaşam biçimleri ikiye ayrılır: Fiziksel kentleşme, işlevsel kentleşme.

Fiziksel kentleşme; şehirlerin büyümesiyle ilgilidir.

İşlevsel kentleşme; insanların değişen davranışlarını kapsar..

Yüzyıllardır görülen fiziksel kentleşme süreci, (özellikle 19. yüzyılda Avrupa'da) gelişmekte ve gelişmiş olan ülkelerde son yıllarda büyük oranda hızlanmıştır. Sanayileşmiş ülkelerde, kırsal alanlardaki kentsel yaşam biçimleriyle birlikte fiziksel kentleşme de gelişmeye başlamıştır. Tarihsel inceleme sonucunda kentsel nüfus oranında artış görülmüş, 2008 yılında dünyada ilk defa şehir nüfusunun, kırsal alanlara göre daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’na göre ise 2030 yılında, 5 milyar insanın şehirde yaşayacağı tahmin edilmektedir.

Kentleşme olgusu nüfusun yer değiştirmesinin ötesinde ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal büyük çaplı dönüşümleri de gerektirir.

Ülkemizde, kentleşme hareketlerinin gelişimi 1950 öncesi ve sonrası olmak üzere iki farklı dönemden oluşmaktadır. Kent nüfusu 1950’ye kadar çok yavaş artış gösterirken bu tarihten sonra özellikle kırsal alanlarda çok hızlı bir gelişme sürecine girilmiştir. Bunun nedeni ise, yapısal dönüşümlerin çözülmesi ve günümüzde hala devam eden kentlere yönelik yoğun göçlerdir.

Kentleşme süreci 1980’lerden sonra çeşitli toplumsal sorunlara bağlı olarak büyük kentlere göçü gerektirmiştir. Bunun sebebi ise hedeflenen ekonomik büyümenin sağlanamaması, yüksek oranda seyreden enflasyon ve milli gelirin artmamasıdır. Bu göçler özellikle gecekondulaşma olmak üzere önemli maddi ve kültürel sorunlar doğurmuştur.

Kentleşme Tarihi

Kentlerin ortaya çıkışının ilk öncülleri, Neolitik Dönem’de Torosların Güneydoğu eteklerinde bulunan “Bereketli Hilal” adı verilen bölgede görülmüştür. Diyarbakır- Çayönü, Körtik Tepe, Batman- Hallan Çemi, Urfa- Nevali Çori, Göbekli Tepe ilk Neolitik yerleşkelerdir ve insanoğlunun toprağa yerleşip üretici duruma geçtiği dönemde kurulmuştur. İkinci öncülleri ise; Orta Anadolu’da MÖ 7000’lerde Konya- Çatalhöyük ve Kuzey Irak- Jarmo yerleşkeleridir. MÖ 4000’li yılların sonlarında ise, Güney Mezopotamya’da Sümerler tarafından Ur, Uruk, Eridu Site'leri kurulmuştur. Daha sonraları Nil Havzası’nda da buna benzer kentler kurulmuştur.

İlk Kentler[1]
Bölgesi Konumu Yaklaşık Tarih
Mezopotamya Fırat ve Dicle Nehirleri MÖ 3900
Mısır Nil Nehri Vadisi MÖ 3200
Hindistan İndus Nehri Vadisi MÖ 2400
Doğu Akdeniz Girit MÖ 1600
Çin Sarı Nehir Vadisi MÖ 1600
Meksika Yucatan Yarımadası MÖ 200

Tarımdaki “artı ürün” ile bundan doğan kentler arası ticari ilişki, kentlerin surlarla çevrilmesi, insanların kutsal değerler etrafında birleşmesi, yazı ve hukuk’un ortaya çıkması ve bununla birlikte toplumsal sınıfların oluşmaya başlaması kentleşme sürecindeki öncel faktörler olmuştur.

Ege Kıyılarında ise, tarıma elverişli arazilerin yokluğu nedeniyle maden çıkarma, çıkarılan madenlerden çeşitli aletlerin üretimi, denizcilik ve ticaretin gelişmesi kentlerin yapısını etkileyen etmenleri oluşturmuştur.

MÖ 2000'lerde kentleşme hızı artmıştır ancak MÖ 1200'lerde “Deniz Kavimleri Göçü” Ege'de Miken, Anadolu'da Hitit Uygarlığı'nın yıkılmasına neden olmuştur. Bu yıkım kentlere göçle gelen topluluklara ve dolayısıyla kentleşme olgusuna da büyük bir darbe olarak kabul edilmiştir.

MÖ 1000'li yıllarda, yeniden gelişmeye başlayan kentler önce Batı Anadolu Kıyılarında, 9. yüzyıl başlarından itibaren ise Anadolu'nun doğusu ve iç kısımlarında varlığını göstermiştir.

Orta çağın ilk dönemlerinde, üretici iş gücü olarak toprağa bağlı bulunan serfler nedeniyle, toplumsal yapı kırsal alanda örgütlenmiştir. Onuncu yüzyıla gelindiğinde ise, ticaretin canlanmasıyla birlikte eski site devletleri ortadan kalkmış, “komün yönetimleri” ortaya çıkmıştır. Tüccar ve zanaatkarlardan oluşan komün yönetimleri, kırsal kesimden net bir şekilde ayrılmış ve büyümeye başlamıştır. On beşinci yüzyılda ticari rekabetler, aralarındaki anlaşmazlıklar nedeniyle iç düzenlerinin bozulması ve sınıf çatışmaları komünlerin özerkliklerini kaybetmelerine yol açmıştır.

16. yüzyılda sanayileşme ile büyüyen kentlerin demokratik ve toplumsal hareketliliğin odağı olmaya başlaması, bu kentlerde hızlı nüfus artışı ve çağdaş anlamda kentleşmenin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Sanayi Devrimi ile ulaşılan yeni teknik buluşlar, makineler ve beraberinde getirdiği toplumsal değişmelerin sonucu olarak “işçi” sınıfı ortaya çıkmış, iş bölümü ve uzmanlaşma ile birlikte daha çok sayıda işçi ihtiyacı doğmuştur. Bunun sonucu olarak da, çalışmak için kente gelen insanların barınma ihtiyacını karşılayacak alanlar yetersiz kalmış, kent dışında kurulmuş olan fabrikalar çevresinde işçi mahalleleri oluşmuştur. Böylece, sanayi devrimi ile gelişen kent yaşamındaki değişimler; hem ekonomik alanda hem de sosyal, siyasi ve kültürel alanlarda meydana gelmiştir.

Türkiye’deki kentleşme, genel nitelikleri itibarıyla az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin kentleşme süreçleriyle benzerlik göstermektedir.

Başta İngiltere olmak üzere, 19. asır başlarına kadar dünya genelinde sanayi imalatının üretim biçimi ve örgütlenme yapısı büyük ölçüde benzer özellikler sergilemiştir. Ancak 19. yüzyılın başlarından itibaren Sanayi Devrimi bütün geleneksel üretim merkezlerini dar boğaza sokmuştur. Osmanlı Devleti de 1840’lı yıllarda Tanzimat Fermanı’nın ilanının ardından sanayileşme çabaları çerçevesinde yeni fabrikalar tesis etme faaliyetlerine girişmiştir. Fabrikalaşma yoluyla gerçekleşen bu sanayileşme çabaları kentleşme sürecine ivme kazandırmıştır.

1927’de Cumhuriyet döneminin ilk nüfus sayımında, Türkiye’de kentlerde yaşayanların oranı %24'tür. Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki şartlar, nüfusun ve özel olarak da kent nüfusunun artışını engellemiştir. 1950'li yıllara kadar, kentlerdeki nüfus artışındaki durgunluk süregelmiştir. Kırsaldan kentlere yönelen nüfus hareketleri, 1950'lerde Marshall Yardımı'ndan kaynaklı olarak kentleşmenin temel dinamiğini oluşturmuştur. Bu dönemde Türkiye'de özellikle orta ve büyük işletmelerde makineleşmenin artması, ortakçılık ve kiracılık sistemiyle çalışan köylülerin kitle halinde işsiz kalmasına neden olmuştur.

1950-1985 yılları arasını kapsayan dönemde, kentlerdeki nüfus artışında hareketli bir süreç yaşanmıştır. 1985-1997 yılları arası zaman diliminde ise, kırsal kesimden kentlere doğru yönelen büyük göç dalgaları olmuştur.

Türkiye'de kentleşme oranı, endüstrileşmiş ülkelere göre düşük olmasına rağmen kentleşme hızı son derece yüksektir. 1950’de dünya nüfusunun %30’u kentlerde yaşarken, 2010’da bu oran %50’yi aşmıştır. Aynı yıllarda Türkiye'de, nüfusun %15’i kentlerde yaşarken, %85’i kırsal alanda yaşamaktaydı. 2009 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne göre ise, bu dönemde nüfusun %75,5'i kentlerde, %24,5'i de kırsal alanda yaşamaktadır.

Kentleşme Süreci

19. yüzyılda batıdaki sanayileşme hareketi, kentleşme sürecini başlatmıştır. Günümüzde, dünya üzerindeki ülkelerin çoğunda, kentlerde yaşayanların, kırlarda yaşayanlara oranla sayısı daha da artmaktadır. Kentlerin asıl gelişmesi sanayi devriminden sonra olmuştur. Sanayi devrimi, kentleşme sürecinde gelişmeyi etkileyen önemli bir aşamadır. Sanayi devrimi, kentlerin gelişmesinde, büyümesinde, büyük endüstri merkezleri halini almasında önemli bir yere sahiptir.

İngiltere’de endüstri alanındaki yeni buluşların ortaya çıkması tarım alanındaki ilerlemeler ve mülkiyetle ilgili yeni gelişmeler, köylülerin endüstri bölgelerine göç etmelerine neden olmuştur. İngiltere’de başlayan endüstrileşme hareketleri kısa zaman sonra Almanya, Fransa, İsviçre ve Belçika gibi diğer Avrupa ülkelerine de yayılmıştır.

Endüstri devriminin kentte yarattığı değişim, kentin fiziki planlamasını da etkilemiş olup kentin dışında veya uzağında yeni yerleşim alanlarını oluşturmuştur.

Türkiye İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra büyük bir değişim sürecine girmiştir. 1940’lı yıllardan sonra kent ve kentlileşme problemleri sürekli olarak Türkiye’nin gündeminde önemli bir yer işgal etmiştir. Kaynağını iç göçlerle kırsal nüfustan alan kentleşme hareketi, sadece demografik bir olay değil aynı zaman da bir değişim sürecidir.

Kent nüfusu 1950’lere kadar çok yavaş biçimde artmıştır. Tarımdaki büyüme, nüfus artış hızıyla aynı oranda olmadığı için ekonomik nedenlerle kırsaldan kente göç son derece önem kazanmıştır. Bu yüzden o yıllarda bir nüfus patlaması ortaya çıkmıştır. Kırdan kopan bu nüfusun kente göçü, 1950’li yıllarla birlikte ülkenin kırsal alanlarında görülen ekonomik ve toplumsal değişimle başlamıştır. Genelde dünya sistemiyle birlikte hızlanan Türkiye’deki toplumsal oluşum içinde tarımın makineleşmesi ve modernleşmesi, geleneksel toprak sahipliği rejiminin değişmesi, tarımda verim düşüklüğü, tarımsal gelirin yetersizliği, topraksızlaşma ya da toprağın belirli ellerde toplanması, ulaşım koşullarındaki gelişmeler gibi faktörlerle kırsal alanlarda yaşayan nüfus kentsel alanlara doğru hızla hareketlenmiştir.

1960 ile 1980 yılları arasında kır-kent gelir farklarının artışı, kentlerin ekonomik ve toplumsal yükselişi, ulaşım ve haberleşmenin gelişimi ve artan iç göç hareketleri gibi etkenler kent nüfusunu arttırmıştır.

1980’ler de Türkiye’de, başta büyük kentlerde olmak üzere ekonomik, sosyal ve fiziksel problemleri de beraberinde getirmiştir. Türkiye'nin ekonomik ve sosyal yapısı bu göçü kaldıramadığı için bu kentleşme süreci “aşırı kentleşme”, “sağlıksız kentleşme”, “çarpık kentleşme” gibi kavramlarla ifade edilir. Göçle gelen insanlar da kent merkezlerinin etraflarında gecekondu mahalleleri oluşturmuşlar ve bu gecekondularda ekonomik, konut, sağlık, eğitim, sosyal refah gibi konularda önemli sorunlarla yaşamaya başlamıştır.

1980 sonrası dönemde genel nüfusun giderek artmış olduğu ve nüfusun kentlerdeki oranının daha önceki dönemlerin aksine kırdaki oranından fazla olduğu anlaşılmıştır. İç göçlerin bu dönemden itibaren kent merkezli bir yapıya dönüşmesinin nedenleri arasında; eğitim örgütlenmesinin kentsel alanlarda ağırlıklı olarak yer alması, kamu kesiminin ekonomik politikalar ve yatırımı özendirici politikalar nedeniyle köyle kent arasında ara engellerin oluşmasını ve aşamalı göçün başlamasına neden olmuştur. 1980 yılından sonraki dönemde Türkiye'deki iç göçü büyük ölçüde etkileyen nedenlerden bir diğeri ise, bu yıllardan sonra Türk tarımında görülen gerilemedir. Türkiye 1980 yılına kadar hayvancılıkta Avrupa ülkeleri arasında birinci, dünyada ise ikinci sıradaydı.

Kentleşme Nedenleri

Bugün kentleşme süreci, özellikle endüstri alanında gelişmişlik seviyesine yakın ya da gelişmiş devletlerde gerçekleşmektedir. Aynı zaman da bu durumu, kırsal bölgelerde neredeyse hiç iş imkanının olmayışı ya da savaşlar nedeniyle ekonominin kötüleşmesi hızlandırmaktadır. Bu nedenler özellikle bu tür ülkelerde hızla büyüyen çok sayıda yeni şehrin oluşmasına sebep olur. Burada en büyük sorun, bu şehirlerin derme çatma ya da vergilendirilemeyen imar alanlarına sahip olmalarıdır. Bununla birlikte yeni oluşan bu şehirlerde şartlar birçok yönden beklenildiği gibi değildir (bknz. Gecekondulaşma/ çarpık kentleşme). Buna rağmen yine de köyden şehre göç edenler için “şehir” geldikleri yerden çok daha iyi imkanlara sahiptir. Bu kentleşme yöntemi kırsal göç ya da ’’köyden şehre göç” olarak adlandırılabilir. Bu kavram bir ülke içindeki geleneksel göç kavramını ifade etmekle birlikte, gelişen göç nedenlerine ve ülkenin kırsal bölgesinden şehre göç anlamına denk düşmektedir.

İlk olarak kente bir kişi göç eder ve sonrasında ise onu diğer kişiler takip eder. Bu tür göç olayına ise “Zincirleme Göç” denir.

Fakat her ne kadar köyden şehre göç, endüstride gelişme gösteren ülkelerde ilk akla geliyor gibi dursa da; aynı zamanda endüstri uluslarında da söz konusudur. Bu durum, yani köyden şehre göç, tarım arazilerinde çalışacak iş gücünün azalmasına neden olur. Bu durumdan özellikle kentsel yığışım içerisinde olan kadınlar etkilenmektedir. Bunun da sebebi hizmet sektörü içerisinde kendilerine çalışma alanı bulma eğilimidir. Böylelikle kırsal bölgelerde nüfus anlamında eşit dağılım gerçekleşmez.

Böyle bölgelerde yüksek maliyetler ve az kar marjı nedeniyle alt yapı çalışmaları şehirlerde olduğu gibi hızlı ilerleme kaydedemez.

Köyden şehre göçün aksine bir de şehirden köye ya da kırsala yerleşim söz konusudur. Bu tür göçte, iyi kazanan orta gelire mensup aileler banliyö ya da çevresine yerleşmek adına şehri terk eder.

Kentleşmeye etki eden faktörler

Kentleşmenin oranı ülkeden ülkeye, ülkenin az gelişmişlik veya gelişmişliğine göre farklılık göstermesine rağmen, yukarıdaki göç nedenine bağlı olarak; kentleşmeye etki eden itici, çekici ve siyasi faktör olmak üzere evrensel nedenleri de vardır. Bu çerçevede bu nedenlerin açıklanması, kentleşmenin sebeplerini ortaya çıkaracaktır.

İtici Faktörler (Ekonomik Sebepler)

İtici faktörler, kentleşme nedenleri arasında ekonomik durum ile ilişkilendirilir. Ekonomik nedenler, kentleşme ile ilgili gelişmelerde en üstte duran temel nedendir. Bu sebepler ise sanayileşme ve makineleşmeyle birlikte geçimini tarım ile sağlayan insanların kente yönelmelerine neden olur. Ayrıca özellikle az gelişmiş ülkeler de tarımsal verimlilikte yaşanan kaos ve kırsal bölgelerde kişi başına düşen gelirin az olması; ekilebilen toprakların dengesiz dağılımı, iklim koşulları ve yaşanan erozyonlar bu bölge yaşayanlarının kente yönelmelerini güçlendiren nedenlerdendir.

Ayrıca itici faktörlerin bir diğer nedeni de kentlerin sunduğu ekonomik üstünlüklerin fazla oluşudur. B. Goodall “The Economics of Urban Areas” adlı kitabında ekonomik üstünlükleri beş noktada toplamaktadır.

  1. Uzmanlaşma: Hem üretim maliyetinde bir azalmaya, hem de gelirlerde bir artışa yol açmaktadır.
  2. Dışsal biriktirimler (tasarruflar): Birbirinin tamamlayıcısı olan, birbirinin ürettiği mal ve hizmetlere gereksinme duyan üretim birimlerinin, aynı yerleşme yerini yeğ tutmaları halinde sağladıkları ekonomik yararlardır.
  3. Kentleşme biriktirimleri: Çeşitli ekonomik faaliyetlerin belli bir merkezde yığılma sonucunda sağladığı üstünlüklerdir.
  4. Ucuz ve kalifiye işgücü bulmanın kolaylığı.
  5. Kentte yaşayan insanlar, daha geniş çalışma olanaklarının yanı sıra -köylerde bulmaları güç olan türlü mal ve hizmetlerden yararlanabilirler.

Bütün bunlar ve özellikle kentteki iyi yaşam koşulları, kırsal bölgelerin itici nedenleriyle birleşince kente göçü kaçınılmaz kılmaktadır.

Kentler, kalkınma ile birbirini tetikleyen ve tamamlayan önemli bir olgu olagelmiştir. Nitekim sosyal kalkınmanın ekonomik kalkınmayı tetiklemesi gibi tam tersi de ekonomik kalkınmanın da sosyal kalkınmayı tetiklemesi, kentsel çerçevede mümkündür. Artık sosyal kalkınma kavramı günümüzde kentlerin oluşturduğu sosyal iklimlerin bir sonucu olarak görülmektedir. Bunların bütünü de kalkınmanın dinamiklerini barındıran kentlerin yükümlülüklerindeki rollerini dile getirmektedir. Bu yüzden insanlar göç ederken sosyal imkanları olan yanı ekonomik anlamda gelişmiş ve sosyal sermayesi yüksek şehirleri tercih etmektedirler[2].

Çekici Faktörler (Sosyo-Psikolojik Nedenler)

Kent, insan ilişkisi açısından fizyolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçların belirli düzeyde karşılandığı yerdir. Bir başka ifadeyle kentler daha iyi eğitim, sağlık, vb. hizmet, çalıştığı işte yükselme isteği taşıyan, daha fazla gelir, daha güzel ve iyi konut isteyen insanlar için yerleşim merkezleri olmuştur. Sağladığı bu imkanlar nedeniyle çekim merkezi haline gelmiştir.

Aynı zamanda kentlerin çekim merkezi haline gelmesine etmen olarak, özellikle kimi yazarların eserlerin de şehirlere güzel atıflarda bulunması gösterilebilir. Bunun gibi “İstanbul'un taşı toprağı altın” sözü de büyük kentin çekiciliğini gösteren ifadelerdendir.

Siyasi ve İletici Faktörler (Siyasal ve Teknolojik Nedenler)

Kentleşme sürecini etkileyen faktörlerden biri de siyasi ve iletici faktörlerdir. Ülke içerisinde alınan siyasi kararlar, yönetim yapısı, yasaların uygulanması ve ülkenin uluslararası ilişkileri kentleşmeyi etkileyip, süreci hızlandırmaktadır. İngiltere' nin 1946 yılında kabul ettiği “Yeni Kentler Yasası” kentleşme sürecinde siyasi kararların ne derece etkili olduğunun bir örneğidir. Ayrıca ülkelerin yaşadığı savaşlar ve siyasi kaos, kentleşme üzerinde etkili olan unsurlardır. Örneğin Ankara'nın başkent ilan edilmesi savaş sonrası yeni ve modern Türkiye inşasının görünür yüzünü temsil etmektedir.

İletici faktörler, iletişim- haberleşme ve ulaşım imkanları olarak kabul edilir. Köy ile kent arasındaki en önemli engel, mesafedir. Ulaşım olanaklarının iyileştirilmesiyle birlikte mesafeler kısalmıştır. Bu durum ise köyden şehre göçü olumlu etkilemiş, kentleşme sürecini hızlandırmıştır.

Teknoloji dünyası içerisinde değerlendirilen ve hem iletişim- haberleşme hem de bilgi kaynağı olan medyanın toplumları etkileme gücü oldukça kuvvetlidir. Haberleşme araçlarındaki gelişme bireysellik kavramının öne çıkmasını etkilemiş bu da toplumun hareketliliğini arttırmıştır. İletici faktörler, diğer etmenlerin etkilerini azaltıcı ya da çoğaltıcı bir etkiye sahiptir. Ayrıca itici ve çekici faktörler arasında bir nevi aracıdır da.

Gelişmiş Ülkeler ve Gelişmekte Olan Ülkeler Arasındaki Kentleşme Farklılıkları

Gelişmiş ülkelerde meydana gelen kentleşme sürecinde, toprağa bağlı geleneksel toplumdan-yoğun iş gücüne dayalı şehir toplumuna doğru gerçekleşen bir dönüşüm söz konusu olmuştur. Kentleşme ve endüstrileşme süreçleri ya tarım reformu ile derinlemesine bir gelişim içerisinde ya da birbirleriyle eş zamanlı gerçekleşmişlerdir. Günümüz gelişmekte olan ülkelerinde meydana gelen kentleşme süreci, 1920'li yıllarda Latin Amerika’da başlamış olup, II. Dünya Savaşı sonrasında ise diğer ülkelere yayılma göstermiştir. Ancak bununla birlikte bilindiği gibi, gelişmiş ülkelerin kentleşme süreci temelinde bazı farklılıklar yatar:

  • 19. yüzyılda, endüstrileşmekte olan ülkelerde şehirlerin hızlı büyümesine neden olan en önemli etken sanayileşmeye bağlı olarak gerçekleşen göç olmuştur. Her ne kadar etkisi daha az olsa da, doğal yoldan nüfus artışı ve gelişen hukuki yapı ile yönetim şeklinin son zamanlarda birbiriyle uyumlu oluşu şehir nüfusunun artışına neden olmaktadırlar
  • Gelişmiş ülkelerdeki şehir nüfusu, endüstrileşmiş Avrupa ülkelerinin birçoğunda ve üstelik (Max Weber’in ifadesiyle) “Batı Şehrinin” yerel politika gelenekleri olmaksızın hızla gelişmektedir. Gelişmiş ülkelerde birbiri ile uyumlu ve birbirine bağlı olarak işleyen toplumsal yaşam biçimleri, istisnalar olsa de yakın dönemde endüstrileşmiş ülkeler ile henüz endüstrileşmekte olan ülkelerde mevcut değildir. Gelişmiş ülkelerin megakentlerinde meydana gelen yıllık nüfus artışının %40-50 oranında müsebbibi olan yoğun göçler ve buna eşlik eden doğal nüfus artışı bu kentlerde katlanan sorunlara yol açmaktadırlar. Ancak altyapı gelişme çalışmaları şehirlerin hızlı büyümesine paralel hızda gelişmemiştir. Moritanya’nın başkenti Nuakşot’un nüfusu 1958 yılından 500 kişi iken 2008 yılında 800.000 kişiye ulaşmıştır. Bu sayının, çadırda ve kenar mahallelerde yaşayan nüfusun sürekli artışı ile,  % 160.000 oranında artarak iki milyona da ulaşma olasılığı bulunmaktadır. Hint bir ekonomist ve aynı zamanda 2010 yılında Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) araştırma ödeneği alan Yayati Gosh, birçok ülkede, neoliberal reformun etkisi altında gerçekleşen şehir planlamasının çöküşünü eleştirmiş ve bunu “kalabalıkların, güvensizliklerin ve eşitsizliklerinin canavar kentlerini yaratma eğilimi olarak tanımlamıştır".

Kentleşme Türleri

Farklı kentleşme türleri arasında belirli değişiklikler vardır:

Fiziksel Kentleşme

Mimari ve mekânsal-alansal, kentsel yayılma-genişlemeyi ifade eder.

Fonksiyonel- İşlevsel kentleşme

Şehir ve Kırsal alanın birbirinin içine geçmesini, birbirinin devamı gibi görünmesini ifade eder. Bununla birlikte şehrin üretimi artmış yeni iletişim bilgi ağları gelişmiştir.

Sosyal Kentleşme

Kent halkının değer yargıları ve yönergelerinin kırsalda da benimsenmesi ve aynı zamanda tüketim alışkanlıklarının da kırsalda yaşayan insanlar üzerinde genel olarak yer bulmasını ifade eder.

Demografik Kentleşme

Bir alanda, şehirde ya da ülkede yaşayan nüfusun artmakta olan oranı buna işaret eder. Kentleşme oranı demografik duruma ve sürece göre değerlendirilir. Kentlerde her şey resmi açıdan  o ülkenin kendi yasal düzenine göre yönlendirilir.

Kentsel Sistemin yoğunlaşması

Şehirlerin sayısı artmaktadır, bu ödünç alınan ya da yeniden kurulan şehirler aracılığıyla gerçekleşmektedir. Yüksek Orta Çağ, Barok ve Sanayi dönemi temel aşamalara örnek olarak verilebilir.

Kentleşme Sonuçları

Şehirlere göç etme; bina sayısında artışa neden olduğu gibi sokak ve alt yapıların da çoğalmasını hızlandırır. Ayrıca bu durum mevcut şehirlerin genişlemesini etkiler ve şehrin doğal alanlarını yok eder. Dünyada ve Türkiye'de kentleşme hızlı bir gelişim göstermektedir. Bununla birlikte hızlı kentleşme beraberinde avantajlar ve dezavantajlar getirir. Bunları şu şekilde sıralamak mümkündür.

Avantajları

Daha Fazla Yaşam Alanı Sağlaması: Kentleşme yatay değil dikey gelişmeyi ifade eder. Kentleşme sonunda kentlerde yapılan yüksek katlı binalar bunun tipik örneğidir. Bu sayede canlılara daha fazla yaşam alanı sağlanmış olmaktadır.

Enerji Etkinliğinin Yükselmesi: Kentsel gelişme çeşitli açılardan enerjide etkinliğin artmasına neden olabilir. Örneğin müstakil bir evin ısınmasında harcanılan enerji bir apartmanı ısıtmak için harcanılan enerjiden çok daha fazladır. Burada önemli olan diğer bir nokta apartman dairelerinin en uygun bir büyüklüğe sahip olmasıdır. Günümüzde yapılan apartman içindeki iki katlı daireler bu tasarrufu sağlamayabilir. Başka bir örnek toplu taşımacılıktır. Toplu taşıma sonucu tüketilen benzin miktarında bir tasarruf sağlanabilir. Özellikle kentleşme ile birlikte ortaya çıkan trafik sorununun da çözümü bireyleri toplu taşımaya yöneltmektir.

Etkili Katı Atık Yönetim Sistemleri: Kentlerde oluşturulan geri dönüşüm merkezleri, çöpleri belirli bir alana yaymaktansa geri kazanma yollarını araştırarak ulusal kaynakların israfını önleyebilmektedir.

Daha İyi Sosyal Olanaklar: Eğitim seviyesinin yükselmesi kentleşmenin önde gelen faydaları arasındadır. Kentsel alanlarda doğum oranları, kırsal alanlardan daha düşüktür. Bu ise nüfus artışının neden olduğu çevresel bozulmaları azaltan bir etmendir. Bireylere kentlerde sunulan aile planlaması eğitimleri, kırsal alanlardan daha fazladır. Kentleşme bireylere iş bulmada da daha iyi olanaklar sağlayabilir (özellikle Türkiye'de İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerimizin yoğun göç almasının nedeni kırsal kesimde yaşayan ve yeterli olanaklara sahip olamayan halkın kentlerde iş bulma ümididir). Kentleşme yukarıda anılanlar yanında bireylere daha iyi sağlık hizmeti ve daha iyi bir sosyal yaşam da sağlayabilir.

Dezavantajları

  1. İklim Üzerindeki Etkiler: Kentleşme sonucu ortaya çıkan yapılanma aşırı ısınmaya neden olmaktadır. Örneğin; yollar, binalar, kaldırımlar gün boyu depoladıkları enerjisi geceleyin serbest bırakarak iklimin aşırı ısınmasına neden olmaktadır.
  2. Hava kirliliği: Hava kirliliği kentlerin temel sorunlarından birisidir.
  3. Su Kaynakları Üzerindeki Etkiler: Kentleşme sonucunda ortaya çıkan en önemli problemlerden biri de su kaynaklarının kirlenmesi ve azalmasıdır. Özellikle büyük kentlerde yaşanan aşırı su tüketimi su kaynaklarını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Kentlerde yaşanan çarpık yapılanma suyun hidrolojik döngüsünü de bozmaktadır. Suyun kirlenmesine neden olan en büyük etken ise lağım sularıdır.
  4. Topraklar ve Kır Arazileri: Günümüzde, dünyadaki toplam arazinin yaklaşık %1’ini kentler kaplamaktadır. Kentsel genişlemenin bugünkü hızıyla devam etmesi dünya üzerindeki yaşanabilir yerlerin azalmasına neden olacaktır.
  5. Maliyetlerin Artışı: Kentlerin ölçüsüz ve aşırı bir şekilde büyümesinin bir diğer olumsuz etkisi de artan maliyetler nedeniyle ekonomik ve mali açıdan ek yük getirmesidir. Şöyle ki; belirli bir büyüklüğü aşan mahalli idarelerdeki iletişim güçlükleri, yoğun bürokrasi ve politik baskılar sonucu artan personel sayısı verimliliği düşürürken, maliyetlerin giderek artmasına neden olmaktadır.
  6. Kentleşmenin neden olduğu bu sorunların çözümünde çok sayıda yöntem önerilmektedir. Bunların bir kısmı kentlerdeki yoğun nüfusun azaltılması ve genişlemenin önlenmesi hareketi (Kentlerin Amenajmanı) olarak isimlendirilirken, bir kısım çalışmalar ise yeni kentler kurulmasını önermektedir.
  7. Çarpık Yapılaşma: Kentlerin hızlı büyümesi, kentte yapılara olan talebin artması ve buna paralel olarak da rantın yükselmesi beraberinde imara aykırı, kaçak yapılaşmayı beraberinde getirmektedir. Özellikle kent yönetimlerinin yetersiz kalması durumunda bu gelişme kent yaşamını ciddi tehdit eder boyutlara çıkmaktadır. Çarpık yapılaşma çeşitli şekillerde gerçekleşmektedir.
  8. 1950’lerde nüfusun yüzde 70’i kırsal bölgelerde yaşarken, 2008 yılından beri dünya nüfusunun yarısı şehirlerde yaşamaktadır. Birleşmiş milletlerin tahminlerine göre, kent nüfusunun oranı 2030’da yüzde 60 artacak ve 2050 yıllarında bu oran kesin yüzde 70’leri bulacaktır.
  9. Ülkemizde ise kentleşme hareketlerinin gelişimi incelendiğinde, 1950 öncesi ve sonrası olmak üzere iki farklı dönemden söz etmek mümkündür. Nitekim, 1950’ye kadar çok yavaş artış kaydeden (kendi iç dinamikleriyle) ülke kent nüfusu, bu tarihten sonra özellikle kırsal alanlardaki yapısal dönüşümlerden kaynaklanan çözülmenin, kentlere yönelik yoğun göçlere neden olması sonucunda, çok hızlı bir artış sürecine girmiştir. 1950’den sonra artan ve kırdan kente yönelik göçlerin şekillendirdiği bu hızlı kentleşme, günümüzde de devam etmektedir. Başlangıçta daha çok sanayi faaliyetlerinin geliştiği İstanbul, İzmir, Ankara, Adana gibi geleneksel merkezlere yönelik olan göçler, bugün farklı nedenlerle daha geniş bir alana yayılmış görünmektedir.
  10. Nüfus artışı oranıyla bağlantılı olarak, gelişmiş ülkelerdeki kentleşme; ekolojik, ekonomik ve sosyal durumlarıyla değerlendirilemez. Mega şehirlerin oluşumunda görülen sorunların yanı sıra, son yıllarda artan tartışmalar, bu gelişmiş ülkelerdeki kalkınmayı sağlayan nedenleri araştırmaya yöneltmiştir.
  11. Kentleşmenin bir diğer sonucu da doğum oranlarının düşüşüdür. Özellikle gelişmiş ülkelerde kırsal bölgelere nazaran doğum oranları daha düşüktür, endüstrileşmiş ülkelerde ise hemen hemen hiçbir fark yoktur. Türkiye' de bu oran son yıllarda azalma göstermiştir.
  12. Yapılan araştırmalara göre buna sebep olan etmenlerin başında, Türkiye'nin nüfusunun giderek yaşlanması gösterilmektedir.

Kaynakça

  1. Ivan Light, Cities in World Perspective (1983:13)
  2. "21. Yüzyılda Sosyal ve Ekonomik Kalkınmada Kentlerin Rolü – Öğr. Gör. Murat ŞAHİN". Erişim tarihi: 13 Aralık 2020.
This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.