Fizan
Fizan (Arapça: فزان, Latince: Phasania), Libya'yı oluşturan üç eski bölgeden biridir. Diğer ikisi Trablusgarp ve Sirenayka'dır. Merkezi Sebha'dır. Bugünkü Libya'nın güneybatısında bulunur.
Libya tarihi |
---|
Antik Çağlar |
Orta Çağ
|
Osmanlı Egemenliği |
İtalyan Egemenliği ve Sonrası |
Bölgenin adı bazı kaynaklarda Fezzan geçmektedir. Fizan'da kurulan ilk devlet Fizan Sultanlığı'dır. Bu devlet daha sonra Mısırlıların egemenliğine girmiştir.
Tarih
1551'de Turgut Reis, Trablusgarp'ı fethedince Fizan da fiilen Osmanlı Devleti'ne katılmış ve Trablusgarp Beylerbeyliği'ne bağlı Fizan Sancağı kurulmuştur. 1556-1577 yılları arasında Osmanlı askerleri Fizan'daki şehirleri de ele geçirerek bölgedeki Osmanlı hakimiyetini kesinleştirmişlerdir. Bu sayede Sahra ticaret yollarının Akdeniz'e açılan bölümü de Osmanlı denetimine girmiş, bu da Trablusgarp eyaletinin gelirlerini önemli ölçüde artırmıştır. Osmanlı Devleti'nin sınırlarının güneye doğru genişlemesi bu devletin Çad Gölü Havzası'nda hüküm süren Bornu Sultanlığı ve Nijer Nehri Havzazı'nda kurulu Songhay Devleti ile komşu olması sonucunu doğurdu ve bu devletlerle ilk kez diplomatik ilişki kuruldu.
17. yüzyılda Cezayir ve Tunus vilayetleri gibi Trablusgarp vilayetinin de merkezi yönetim ile bağlarının gevşemesi neticesinde, Fizan'daki Osmanlı hakimiyeti de şekilsel bir hale geldi. 1711'de vilayetin İstanbul'a sözde bağlı ama fiiliyatta özerk Karamanlı Hanedanı'nın eline geçmesiyle bölgenin devletle bağlantısı iyice koptu.
II. Mahmut döneminde (1808-1839) başına buyruk hale gelmiş bulunan eyaletlerin tekrar merkezi idareye bağlanması çabaları çerçevesinde 1835'te Trablusgarp'a gönderilen Osmanlı donanması Karamanlı Hanedanı'na son vererek vilayeti tekrar doğrudan İstanbul'a bağlanmıştır. Eyaletin 16. yüzyılda olduğu gibi gelirlerinin giderlerinden fazla olabilmesi için Sahra ticaret yollarının denetim altına alınmasına ihtiyaç duyan Osmanlı yönetimi 1850'li yıllardan itibaren güneye yayılma siyaseti takip etmiş, 1875 yılında Fizan'ın en güney ucundaki Gat kasabasının da zaptedilmesiyle bölgenin yeniden fethi tamamlanmıştır. Bu çerçevede Fizan ve Güney Cezayir'de yerleşik Tuareg (Osmanlı kaynaklarında Tevârik) kabileleri de denetim altına alınmıştır.
II. Abdülhamit döneminde (1876-1909) ise devletin en uzak vilayeti olması bağlamında, siyasi sürgün yeri olarak da kullanılmıştır. Günümüz Türkçesinde bile, bir diğer uç vilayet olan "Yemen" gibi, "Fizan" sözcüğü de uzak mekanları anlatan bir ifade olarak kullanılmaktadır. II. Abdülhamit döneminde Fransız sömürgecilerin Sahra Çölü'nü hakimiyet alma niyetlerinin karşısında daha güçlü durabilmek için Osmanlı Devleti yerli halkın da desteğini almaya gereksinim duydu. Bu bağlamda, bölgedeki en geniş teşkilatlanmaya sahip Sunusi Tarikatı ile Osmanlı Devleti arasında ittifakı andıran bir dayanışma ilişkisi kuruldu.
1911 yılında İtalya'nın Trablusgarp'a asker çıkarmasıyla bölge savaş ortamına girmiş, Fizan'da Sunusilerin de yardımıyla bir avuç Türk subayı tarafından örgütlenmiş yerli kuvvetler İtalyanların sahil kentlerinden güneye doğru yayılmasına direnmişlerdir. Ancak başarılı direniş sürerken 8 Ekim 1912'de Balkan Savaşı'nın patlak vermesiyle Osmanlı Devleti'nin tüm dikkati Rumeli topraklarının müdaafasına yoğunlaştı ve 18 Ekim 1912'de İtalya ile apar topar bir barış anlaşması imzalandı. Uşi Anlaşması ile tüm Trablusgarp vilayeti İtalya'ya bırakıldığı için Fizan da Osmanlı Devleti'nin elinden çıkmış oldu. Buna rağmen bölgede kalan Türk subaylarının yerel kuvvetlerle birlikte İtalya'ya karşı direnişi devam etti.
I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti Şehzade Ömer Faruk Efendi'yi bölgeye göndererek direnişi sürdürdü. İtalyan işgal bölgesi sadece birkaç limanla kısıtlı kaldı.
Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'nda yenilmesiyle İtilaf Devletleri ile 30 Ekim 1918'de imzaladığı Mondros Mütarekesi'nin 17. maddesi "Trablus ve Bingazi'deki Osmanlı subayları en yakın İtalyan garnizonuna teslim olacaktır" ifadesiyle Osmanlı Devleti'nin Fizan'ı da boşaltmasını öngörmekteydi.
Söz konusu maddeye rağmen direniş devam ettiyse de kendi canının derdine düşen Türk devletinin Fizan'a herhangi bir şekilde yardım etmesi mümkün olamadığından bölge ile ilişkileri de koptu.
10 Ağustos 1920'de imzalanan ancak hiçbir zaman yürürlüğe girmeyen Sevr Anlaşması'nın 121. maddesi Osmanlı Devleti'ni Libya üzerindeki tüm haklarından feragat etmeye mecbur etti. Anlaşma yürürlüğe girmese de Fizan'da fiiliyattaki durum esasen buydu.
24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Anlaşması'nın "Türkiye, (...), 18 Ekim 1912 tarihli Lausanne Andlaşması (Uşi Anlaşması) ve bu Andlaşmaya ilişkin senetler uyarınca, ne nitelikte olursa olsun, Libya'da yararlandığı bütün haklarının ve ayrıcalıklarının kesin olarak sona erdiğini tanıdığını bildirir." hükmünü amir 22. maddesi ile Türkiye, Libya (dolayısıyla Fizan) üzerindeki haklarından kesin olarak vazgeçtiğini kabul etti.
Fizan'daki Arap birliklerinin İtalyanlara direnişi ise 1930'lara kadar devam etti.
İtalyan ve Fransız işgallerinden sonra Trablusgarp, Fizan ve Sirenayka birleşip Libya Birleşik Krallığı'nı kurdular
Kültür
Türk kültüründe Fizan, uzaklığı ve ıssızlığıyla bir sembol olmuştur. Bu yüzden "Fizan'a kadar sürmek" deyişi doğmuştur. Osmanlı döneminde padişahın veya üst kademe yöneticilerin bunu bir tehdit unsuru olarak kullandığı söylenir.