Arjantin edebiyatı
Arjantin edebiyatı, Arjantin'deki yazarların ürettiği edebi eserler kümesidir. Jorge Luis Borges, Julio Cortázar, Leopoldo Lugones ve Ernesto Sabato gibi ünlü yazarlarla birlikte İspanyolca konuşulan dünyanın en üretken, ilgili ve etkili edebiyatından biridir.
Tarihi
Kökenleri
Nitekim ülkenin kendi adı, ilk defa Martín del Barco Centenera'nın La Argentina (1602) adlı epik şiirindeki Latince bir deyimden gelmektedir. Şiir, on bin dizeden meydana gelmektedir ve bölgenin ele geçirilmesinin yanı sıra manzarasını işlemektedir. Bu kelime, Ruy Díaz de Guzmán'ın Argentina manuscrita adlı nesir çalışmasında yeniden görülmüştür.
Arjantin edebiyatı, nesir ve nazım yazan Matías Rojas de Oquendo ile Pedro González de Prado'nun (Arjantin'deki ilk önemli kentsel yerleşim birimi olan Santiago del Estero'dan) çalışmasıyla başlamıştır. Kısmen sözlü aborjin şiirinden -Carlos Abregú Virreyra'ya göre bilhassa lules, juríes, diaguitas ile tonocotés- ilham aldılar.Yerli ve İspanyol gelenekleri arasında bir simbiyoz ortaya çıkmıştır. Böylece Córdoba Ulusal Üniversitesi'nin kuruluşuyla merkezi olarak Córdoba eyaleti ile Arjantin'in kuzey ve merkez bölgelerine coğrafi olarak sınırlanmış (18. yüzyıla kadar) ayrı bir literatür oluşmuştur. Bu dönemden iki isim göze çarpmaktadır: Gaspar Juárez Baviano ile "Beata Antula" olarak da bilinen Antonia de la Paz y Figueroa.
Yavaş yavaş, limanın ekonomik refahı ile birlikte kültürel eksen doğuya doğru kaymıştır. Sömürge döneminin edebiyatı (Viceroyalty-neoklasisizm, barok ve epik), bağımsızlık duygusu altında yeşerdi: Vicente López y Planes, Pantaleón Rivarola ve Esteban de Luca.
17. yüzyıl boyunca, Arjantin barok edebiyatı, Avrupa ve Yeni Dünya'nın bazı bölümleriyle karşılaştırıldığında zayıf kalmıştır. Bu dönemin tek dikkat çekici şairi, Coronas líricas ile El peregrino de Babilonia eserlerini yazan José Luis de Tejeda idi.
İspanya'dan kültürel bağımsızlık
Kıtanın geri kalanında olduğu gibi Arjantin'de de yoğun bir şekilde İspanya'dan kurtulma duygusu vardı. Bağımsızlıktan önce Juan Cruz Varela gibi bazı neoklasik yazarlar, paradoksal İspanyol alanı altında bu devrimci ruhla ilgili sayısız eser üretti.
Arjantin’in İspanyol geleneğinden gerçek kopuşu edebiyatta model olarak Fransız romantizminin benimsenmesiyle ortaya çıktı ve popüler kaynaklarla orta çağa dönüşü benimsedi. Bu estetik ve entelektüel durum, ilk yerel ve gerçekçi hikâyeyi (El Matadero) yazan Esteban Echeverría tarafından getirildi. İğneleyici tavrı ve güçlü Buenos Aires valisi Juan Manuel de Rosas'a muhalefeti onu sürgüne zorladı.
19. yüzyılın ortalarında José Mármol ilk Arjantin romanını yayımladı. Amalia (1851–1852) adındaki tarihi roman karanlık 1840 yılında geçmekte ve Juan Manuel de Rosas gibi gerçek tarihi karakterlerle kurgusal karakterlerin (Amalia, Daniel Bello, Eduardo Belgrano) karışımından oluşmaktadır.
Rosas'ın gücü arttıkça muhalifler daha fazla edebi eser üretti. Yerli sainete'ye iyi bir örnek olarak Juan Bautista Alberdi'nin El Gigante Amapolas adlı çalışması verilebilir. Deneme türünde Domingo Faustino Sarmiento, Facundo Quiroga'nın yaşamının belirleyici bir bakış açısıyla (yeniden) yazıldığı Facundo'yu yayımladı. Sarmiento, bu analizde sosyoloji ve göstergebilim yönlerini aktarmıştır.
Echeverría, Mármol ve Sarmiento, ilk nesil yerel entelektüel olarak kabul edilen Generación del 37 olarak bilinen yazarlar arasında yer almaktadır.
Şiir, ortak bir ruhla azaldı ve fıkra ile duygusallığa yerini bıraktı. Halk edebiyatının kronik yazarları Carlos Guido y Spano ve Ricardo Gutiérrez buna örnek gösterilebilir. Lucio V. Mansilla, 1870'te Una excursión a los indios ranqueles çalışmasını yayımladı. Juana Manuela Gorriti, popüler kadın yazarlardan biriydi ve La hija del mazorquero adlı romanında olduğu gibi genellikle melodramatik anlatı çalışmalar yayımlamış ve kültür dergisi olan La alborada'yı çıkarmıştır.
Literatura Gauchesca
Avrupa odaklı temalar ve stiller, bu yüzyıl boyunca Arjantin edebiyatında -özellikle Buenos Aires'te- standart olarak kalmıştır. Rafael Obligado'nun La cautiva ile Santos Vega gibi (romantik) şiirleri, pampanın doğasına çok önem vermiş ve bazı ögeleri pitoresk, taklit-gaucho edebiyatıyla paylaşmış, gaucho dilini kullanmayı ve onların zihniyetlerini yansıtmayı denemiştir. İlk akım poesía nativista (nativist şiir) olarak bilinir ve edebi bir gelenek haline gelmiştir. İkincisi (poesía gauchesca olarak bilinir), bu neslin ulusal kimlik anlayışının bir parçasına paralel olarak gelişmiştir. Aynı zamanda edebi yazarların bir ürünü olmasına rağmen bu yazılarda başlangıçtan beri protagonist olarak gaucho'lar yer almaktadır. Gauchesca, okuma yazma bilmeyen ortaçağ şarkıcılarının modern bir eşdeğeri olan bir payadorun şarkı söylemesi ile ilişkilendirilmektedir.
İlk gauchesco yazarı, bağımsızlık savaşı sırasında yazan Bartolomé Hidalgo idi ve bu yüzden çalışmalarının güçlü bir politik ideolojisi vardı. Kompozisyonları çoğunlukla cielitos (provokatif politik mesajlarla payadoresque şarkılar) ve diálogos patrióticos (iki konu arasındaki güncel olaylar hakkında konuşmalar) idi.
İkinci dönemde, gauchesca siyasi hizip kavgalarından etkilendi. Estanislao del Campo ve Hilario Ascasubi, bu dönemin en temsilci yazarlarıdır. Del Campo, hem gauchesca'nın bir parodisi hem de şehir halkına zekice bir şaka olarak okunan bir şiir olan Fausto'yu yazdı. Şiirinde Anastasio El Pollo, bir arkadaşıyla karşılaşır ve kendisine belirli bir olay hakkındaki izlenimlerini söyler: Şeytan'ı görmüştür.
Gauchesca'nın son yazarı, Martín Fierro'nun yazarı José Hernández'tur.
1880 kuşağı
1880 kuşağı, Buenos Aires'in Avrupai renk ve kültürel üstünlüğünü vurgulamıştır. Bu dönemin şiiri liriktir: Leopoldo Díaz ile Almafuerte. Almafuerte aynı zamanda, bir öğretmen ve bir gazeteciydi.
Deneme 19. yüzyılın sonlarında geliştirilen yeni bir türdür: José Manuel Estrada, Pedro Goyena ve Joaquín V. González.
Anlatı çalışmaları sosyal konular ve halk edebiyatı arasında gidip gelmiştir. Realizm baskın eğilimdi ve bu konuda Miguel Cané'nin otobiyografik romanı Juvenilia, en iyi çalışmadır. Natüralizm de yüzyılın sonuna doğru önemli bir eğilimdi.
Modern
19. yüzyılın sonlarına doğru, Nikaragua'lı Rubén Darío'nun önderliğinde, modernizm Latin Amerika edebiyatında görünmektedir.