Köşektaş, Hacıbektaş

Köşektaş, Nevşehir ilinin Hacıbektaş ilçesine bağlı olup, Ankara-Kayseri asfaltının güneyinde; Hacıbektaş'ın doğusunda; Kapadokya ile Kızılırmağın kuzeyinde; buğday tarlaları ve volkanik tepelerle dolu Orta Anadolu Platosu'nun tam orta kesiminde yer alan bir köydür.

Köşektaş
Köşektaş Manzarası
Ülke Türkiye
İl Nevşehir
İlçe Hacıbektaş
Coğrafi bölge İç Anadolu Bölgesi
Nüfus
 (2000)
  Toplam 2.355
Zaman dilimi UTC+03.00 (UDAZD)
İl alan kodu 0384463
Posta kodu 50500
Resmî site
www.kosektas.net -
1945 Yılında İmece Usulü Yapılmış Olan Köşektaş Köyü İlkokul Binası.

Dağdan inen taşına,
Sütdamında aşına,
Kimseler söndüremez,
Yandı gönül aşkına... [1]


Köşektaş Köyü Öğretmen ve Öğrencileri
Yahya Doğan (Yahya Hoca) - Köşektaş Köyü İlkokulu'nda 36 yıl hiç aralıksız çalışan Yahya Doğan, 1977 yılında yaş haddinden emekli olmuştur. Öğretmenliğe başladığı 1941 yılından emekliye ayrıldığı 1977 yılına değin birinci sınıfta okuyan herkes onun eğitiminden geçmiştir. 1996 yılında 85 yaşında vefat etmiştir.

Orta Kızılırmak Platosu diye de adlandırılan bu bölüm, kırsal nüfus yoğunluğunun da en fazla olduğu bölümdür. Kayseri, Niğde, Nevşehir, Kırşehir, Yozgat ve Kırıkkale bu bölüm içinde yer alan illerdir.

Adının kaynağı

Köşektaş adı bir yer adıdır. Köyün altbaşında, çevresinde başkaca bir benzeri bulunmayan, tek bir kütle olarak, yerden gri bir ur gibi bitmiş, büyükçe, volkanik bir kaya vardır. Yine bu kaya türünden olduğu anlaşılan, 20–30 m yakınlarında, aynı renkte, aynı yapıda, büyüklüğü 80x80x80 cm olarak varsayılabilecek, küre biçiminde bir kaya parçası daha bulunmaktadır. Ancak bu kaya parçası, büyük kaya gibi köklü değildir. Yaşlı insanlar, böyle, bu ölçülere yakın, bir kaya parçasının daha var olduğunu söylerler. Muhtemelen o kaya kırılmış, belki de bir yapıda kullanılmıştır. Köşektaş köyünün adı bu kayalardan gelmektedir.

Tarihçe

Köşektaş Köyü’nün kurulduğu yıllar, kesin olmamakla birlikte, Anadolu’daki köylerin birçoğu gibi 1800-1830 yılları kabul edilmektedir.

Köşektaş Köyü’ne yerleşen ilk kişinin “Deli İbrahim” olduğunu kabul edip, ondan türeyen “Delioğlanlı” aile grubunun soy kütüğünü geriye sayar ve her kuşak arasında yirmi yaş olduğunu kabul edersek karşımıza yine yukarıda saptanılan 1800-1830 yılları çıkmaktadır.

Adem Güneş tarafından yapılan bir araştırmada Köşektaş Köyü’nün de kayıtlı olduğu Arabsun (Gülşehir) Tahrir Defteri’nde 1872 yılında, köyde 38 evin olduğu ve nüfusun da 900 dolayında olduğu tespit edilmiştir. Hacı Hakkı Şen’in[2] anlatımına göre, 1900’lü yılların başında Köşektaş Köyü’nün otuz hane kadar olduğu bilinmektedir.

Kızılağıl Köyü'nden geçimsizliği nedeniyle göçe zorlanılan, Delioğlanlılar’ın atası Deli İbrahim, karısı ve tek öküzüyle, o zamanlar sulak, yeşillikli bir yer olan Ortaçeşme’nin doğusuna kendi ve ailesinin sığınabileceği küçük bir pea[3] yaparak yerleşmiştir. Hacı Hakkı’nın; “Benim çocukluğunda Köşektaş’ta bu kadar ev yoktu. Bizim evin hemen kıblesinden yukarı mahallenin olduğu yerlere kadar kim bilir kimden kalma mezarlıktı, çoğu evlerini bu mezarların üstüne hem de taşlarını sökerek yaptılar”[4] diye anlatımına göre köyün kurulduğu yer de eski bir yerleşim yeridir. Deli İbrahim belki de evini bu temel üzerine yapmıştır, diyebiliriz. Anlatılanlara göre Deli İbrahim gözü kara birisiymiş. O günlerde daha önce yerleşik düzene geçen ve çevrenin en verimli, sulak arazilerini kapmaya çalışan Baraklılara karşı Uçkuyu mevkiindeki yerleri sürmeye bir gün kara öküzüyle gider, ertesi gün de burada birden çok insan yerleşmiş desinler diye, kara öküzün üstüne beyaz gömleğini sararak ala öküz yaparmış. Bunu bir süre devam ettiren Deli İbrahim çevresinden (belki de yalnızlıktan)korktuğundan olacak, Kalaycık Köyü’ne giderek hem Kalaycık köyünün hem çevredeki tüm köylerin ser muhtarı” olan Çopuroğlu Memiş Ağa’dan yardım ister. Ser muhtar hem o çevrenin sözü en çok dinlenilen kişisi hem de aynı zamanda çevreye gelen, aşiretlerden bölünmüş, kendilerine yerleşecek yurt arayan parakendeleri (parça, kırıntı) iskan etmekle, onların vergi kayıtlarını, askere gönderme işleriyle de görevli kişidir ki büyük bir olasılıkla Herikli’dir ve bu sekiz köy onun egemenlik alanıdır. Çevredeki Kızılağıl, Kayaaltı, Cağşak, Karayaylak, Abdi, Gerce ve Kalaycık köylerine Herikli köyleri denmesine, köken gösterilmesine neden de bu köylerin kuruluşuna izin veren, organize eden kişi olmasından kaynaklanmış olabilir. Deli İbrahim ser muhtarın da yardımıyla Kırımlı, Karayusuflu (Ahmetli), Çöllü aile gruplarının ataları olan genç aileleri alıp kendi evinin yakınlarına evler yaptırarak yerleştirir. Daha sonraki yıllarda yine Kalaycık köyünden Köydağıtan, Mehmet Kea’lı, Kelemenli, Şehirliuşağı Kel Ali’li aile grupları gelip yerleşmişlerdir. Melekli ve Kızılhalilli, dört beş evden oluşan bu yerleşim yerine sonradan, kendilerine yurt[5] arayan ve bir iki günlüğüne konaklayan Kızılhalilli, Melekli, Şehirliuşağı, Handilli, Camlı ve diğer aile grupları (belki öncekilerin zorlaması, belki de kendi istekleriyle) yerleşmişlerdir.

1880-1890 yılları arsında, Kayseri B.Tuzhisar Köyü'nden Kırkoğlu aile grubunun ataları Kör Fakı (Mustafa) gelip evlenerek köye yerleşmiştir. Bundan başka kocası seferberlikte (1914-1918) kalan Kızılağıl köyünden Topal Zeynep oğlu İbrahim (Ölgün)’i, Doyduk köyünden Fati de oğlu Hasan(Polat)’ı kocası öldürüldüğünden Köşektaş’taki baba ocaklarına getirerek köye yerleşmişlerdir. (Hüseyin Serçe (Erdem)-(Üstük) de Köşektaş’tan evlenerek yerleşmiştir.)

Öğretim

Kuruluş yıllarında Köşektaş’ta büyükçe bir cami ve hemen yanına da bir köy odası yapılmış. Köy sakinleri camide ibadetlerini ederler, kış aylarında da köy odasında otururlarmış. Daha sonraları köyde yaşayan insan sayısı artınca, her kabile kendine ait kullanacağı, içinde yatağı, sergisi, leğeni, ibriği, testisi bulunan bir oda ve dışarıdan gelecek konukların -ki bunlar genellikle çerçiler, vaaz vermek için köyleri dolaşan alim ve imamlar, konaklama ihtiyacını duyan transit tüccarlarmış - binekleri olan at ve eşekleri için bir de ahır yapmış.[6]

Köşektaşlı emekli öğretmen Celalettin Ölgün’ün, Köy Odaları adlı çalışmasında yapmış olduğu bir tespite göre;

“Sonradan yapılan bu kabile odaları gerçekte gelenek, görenek, ortak kültür ve toplu yaşama kurallarının yeni kuşaklara aktarıldığı, onların yetiştirildiği eğitim yuvalarıdır. Zaman zaman Ürgüplü Refik Başaran, Geycekli Aşık Hasan gibi saz ve söz ustaları buralara uğrar, oda toplumuna hoş vakitler geçirtir, müzik şöleni verirlermiş. Bundan da önemlisi köyde ya da çevrede bilen (alim) insanlarca din, ahlak, tarih ve tarım konularında bilgiler verici sohbetler yapılır; koyun, kuzu, şişek, toklu, yozlak, çeltek, at, kısrak, aygır, kulun, tay, deve, köşek, boduk, puhur, maya, kervan, savran, inek, öküz üzerine konuşulur, Zaloğlu Rüstem, Kan Kalesi gibi Hazreti Ali Cenkleri, Kerbela Vakası, Kısas-ı Enbiya, Binbir Gece Masalları, Kerem ile Aslı, Yusuf ile Züleyha, Arzu ile Kamber ve benzeri konularda kitaplar okunurmuş.”[7]

Her kabile böylece kendi odasına çekilince caminin yanındaki oda boş kalmış. Köy haklı o yıllarda medresede okumuş veya kendi kendini yetiştirmiş alim kişilerle bir yıllık ücret karşılığında anlaşarak, çocuklarının bu odada Arapça okuma-yazma öğrenmelerini sağlamış, okuma ve yazmayı öğrenemeyenler ise temel dini bilgiler ile namazda okunan dua ve sureleri öğrenmiş olmuşlar. Bu alim kişiler o dönemlerde namaz kıldırma, köyde ölen kimselerin cenazelerini defnetme gibi misyonları da üstlenmişler.

1800’lü yılların başında başlayan bu oda eğitimiyle okuma ve yazmayı ileri derecede öğrenen çocuklardan birçoğu Nevşehir’de medresede okuyarak, Fakih, Kolağası gibi çeşitli unvanlar almışlar. Bu Fakih ve Kolağaları yıllarca kendi köyleri Köşektaş’ta çalışmış, imamlık yapmış, çocukları okutmuşlar.

Bu durum Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, Arap alfabesi yerine Latin harflerinin kabulü olan 1 Kasım 1928 tarihine dek sürmüş.

“Köşektaş’ta bilinen ilk okul binası 1928 yılında Kızılağıl Köyü ile ortak yapılan, ortak kullanılan kerpiç duvarlı toprak damlı binadır.”[7]

1945 yılında Köşektaş Köyü’ne yeni bir okul yapılmış ve bu okul o günün koşullarında çok miktarda araç ve gereçlerle donatılmıştır. İşlik denilen koskoca bir odada marangoz, demirci, duvarcı alet ve edavatlarının hepsi mevcuttur. Ayrıca o yıllarda okula ait 150 hektar arazi tahsis edilmiştir.

1976 yılında köye ortaokul binası yapılmış ve aynı yıl eğitim-öğretime açılmıştır.

1979 yılında köye yeni bir İlkokul binası yapılmış ve 1945 yılında eğitim ve öğretime açılan Körçeşme’nin altındaki okul binası 15 ekim 1980'de kapatılmıştır.

1980’li yıllarda köyden şehre göç nedeniyle öğrenci sayısı yıldan yıla azalmaya başlamıştır. 1991 yılında ilkokulla ortaokul birleştirilerek, köydeki eğitim ilköğretime dönüştürülmüştür.

İzleyen yıllarda okul müdürü Cumhur Uçar, 2003/2004 eğitim ve öğretim yılı sonu itibarıyla, kayıtlı öğrenci sayısının yetersizliğini neden göstererek Nevşehir İli Millî Eğitim Müdürlüğü’nden; Köşektaş Köyü İlkokulun’da verilen eğitim ve öğretime son verilmesini talep etmiştir. Cumhur Uçar’ın bu talebi uygun görülmüş ve 2004 yazından itibaren Köşektaş Köyü İlkokulu’ndaki eğitim ve öğretime son verilmiştir.

1928 YILINDAN 2004 YILINA DEK YAPILAN ÖĞRETMEN TAYİN VE NAKİLLERİNİ GÖSTEREN LİSTEDİR

#

Ögretmen

İl, İlçe veya Köyü

Atanma

Nakil

1

Musa Kazım Dündar

Kırşehir

1928

1941

2

Hilmi Ercan

Avanos

1940

1942

3

Ali Demirci

Kırşehir

1942

1943

4

Yahya Doğan

Köşektaş

1941

1977

5

İdris Vural

Avanos-Özkonak

1946

1953

6

Burhan Baytek

Yozgat

1953

1955

7

Hüseyin Aydoğan

Hacıbektaş

1955

1956

8

Feti Çelebi

Köşektaş

1956

1960

9

Bekir Safa

Kızılağıl

1961

1964

10

Ata  Yargıç 

Polatlı

1961

1963

11

Kazım Yalım

Köşektaş

1963

1966

12

Rüstem Şen

Köşektaş

1964

1967

13

Seyfi Vural

Avuç Köyü

1965

1966

14

Erol Ünlüyurt

Hacıbektaş-Çivril

1966

1967

15

Sabahattin Göçer

Hacıbektaş

1966

1967

16

Ömer Aksoy

Gülşehir

1967

1968

17

Emine Ceyhan

Avanos

1966

1968

18

Feti Çelebi

Köşektaş

1967

1968

19

Zafer Ceyhan

Köşektaş

1967

1968

20

Zülbahar Şen

Köşektaş

1968

1972

21

İlhan İnce

Avanos

1968

1968

22

Nursal Öncül

 

1968

1968

23

Yasemin Güvenç

 

1968

1968

24

Elmas Yavuz

Hacıbektaş

1968

1981

25

Günsel Sümer

 

1968

1971

26

Ali Demir

Hacıbektaş

1971

1982

27

Durmuş Altuntaş

Köşektaş

1972

1972

28

İbrahim Özdoğan

Köşektaş

1971

1981

29

Ahmet Yavuz

Hacıbektaş

1972

1981

30

Mustafa Kızıl

Edirne-Keşan

1972

1975

31

Kadriye Ertaş

 

1972

1972

32

Muzaffer Kırk

Köşektaş

1977

1984

33

Sinan Uçar

Köşektaş

1974

1995

34

Şerife Demir

Avanos

1977

1985

35

Gülderen Erden

 

1977

1979

36

Celalettin Ölgün

Köşektaş

1979

1981

37

Gülseven Altunoğlu

 

1982

1986

38

Yener Metin

Kayseri

1981

1988

39

Ahmet Tekin

 

1982

1988

40

Bilal Şernaz

Köşektaş

1988

1997

41

Filiz Bulduk

 

986

1991

42

Cumhur Uçar

Köşektaş

1991

2004

43

Ali Yıldız

Köşektaş

1993

1995

44

Yunus Çelebi

Köşektaş

1993

????

45

Sezer Cesur

Köşektaş

1998

2001

[8]

Coğrafya ve iklim

Coğrafi konumu

Köşektaş Köyü, Nevşehir ili, Hacıbektaş ilçesine bağlı olup, Ankara-Kayseri asfaltının güneyinde, Kapadokya ile Kızılırmağın kuzeyinde, Orta Anadolu Platosu`nun tam orta kesiminde yer alır.

Bitki örtüsü

Köşektaş Köyü´nün tabii bitki örtüsü genellikle steptir. Yaz sıcaklığı ve kuraklığı, tabii bitki örtüsünün gelişimini engellemektedir. İlkbahar yağışlarıyla yeşeren seyrek papatya, gelincik, çiğdem, çayır ve ot toplulukları yaz aylarında şiddetli kuraklık ve sıcaklardan sararır yok olurlar. İç Anadolu Bölgesi`nin bozkır kuşağı içinde bulunan köyün tepelerinde yer yer çalılıklar göze çarpmakla birlikte; kavak, söğüt ve benzeri ağaç toplulukları genellikle akarsu boylarında görülür.

Ağaçlandırma çalışmaları

Tüm bu olumsuz şartlara rağmen köy ve etrafını daha fazla yeşillendirme amacı ile bilhassa son yıllarda köy geneline değişik türden birçok fidan dikimi gerçekleştirilmiş, Yeni Harman Yeri diye adlandırılan bölgede dikilen fidanların su ihtiyacını karşılayabilmek için sondaj vurulmuş, 70 metre derinliğe inilerek fidanların sulama ihtiyacını karşılayabilecek miktarda su gün ışığına çıkartılmıştır.

İklim

İklim bakımından Köşektaş Köyü İç Anadolu Bölgesi`ne özgü kara ikliminin etkisi altında kalır. Kış ayları soğuk ve kar yağışlı, yaz ayları ise sıcak ve kurak geçer. İç Anadolu Bölgesi`ni çevreleyen Toroslar ve Kuzey Anadolu Sıradağları, Akdeniz ve Karadeniz ılıman iklimlerinin iç kesimlere girmesini engellediklerinden, köyün bulunduğu bölgede Doğu Anadolu Bölgesi`ndeki gibi sürekli olmasa da kara iklimi özellikleri görülür.

İklim Verileri:
Aylar Oca Şub Mar Nis May Haz Tem Ağu Eyl Eki Kas Ara Yıl
Ort. En Yüksek °C 4.4 6 10 17 21 25 28 29 25 20 14 8 17
Ort. En Düşük °C -5 -2 0.5 5 9 12 16 15 10 5 2 0 6
Yağışlı Gün Sayısı 5.4 3.5 4.4 4.1 3.7 2.9 0.6 0.5 0.8 1.1 2.9 4.8 34.7

Kaynak: Weatherbase

Köyün bulunduğu bölgede yıllık ısı ortalaması 11 °C civarındadır. Bölgede en soğuk geçen aylar Aralık ve Ocak, en sıcak geçen aylar ise Temmuz ve Ağustostur. Yörede en düşük sıcaklık ortalaması -8,8 °C (1930) ile -28,0 °C (1942) arasında; en yüksek sıcaklık 34 °C (1950) ile 39,4 °C (1954)'dür.

Yağışlar

Köyün bulunduğu bölgede yağışlar genellikle kış ve bahar mevsimlerinde oluyor. Yaz mevsiminde bölgede hemen hemen hiç yağış olmuyor. Bölgede en yağışlı aylar Aralık, Ocak ve Şubat, en az yağışlı aylar ise Ağustos ve Eylül'dür. Bölgede en az yağış 202.3 mm ile 1932 yılında, en çok yağış 483.9 mm ile 1966 yılında olmuştur. 24 saat içinde en fazla yağış ise Hazıran ayında 65.9 mm ile düşmüştür. Yağışlı günlerin sayısı ise 37 ile 113 gün arasında değişmektedir. Bu arada 1930 yılında bir gün karla örtülü geçerken, 1949 yılında 74 gün karla örtülü geçmiştir.

Öyküler ve söylenceler

Köşektaş Kayası

Köşektaş`a adını veren kaya, köyün kuzey kıyısındadır. Tek katlı ev büyüklüğünde bir kaya ve yanında bir metre çapında top biçiminde başka bir taş kütlesidir. Söylencelere göre: büyük kaya “deve”, küçüğü de onun yavrusu yani “köşeği” dir. Son yıllara kadar her iki kaya yan yana iken zaman zaman Köşek`in yuvarlanarak Ahmetli bahçelerine indirildiği olmuştur.

Anlatıldığına göre köyün kurulduğu yer, Körçeşme, Göllüpınar, Ortaçeşme gibi birçok pınarın kaynadığı çayırlık, yeşillikli dolayısıyla da geçen kervanların dinlenmek için konakladıkları, develerini otlatıp karınlarını doyurdukları bir alanmış.

Zaman içinde burada konaklayan kervandan bir deve ile yavrusu kaçmış. Sahibi tutmak için koşmuş, arkasından yalvarmış, bağırmış, boşuna. Kervancı ermiş biri olmalı ki; kaçıp giden deve ile yavrusuna:

“Olduğunuz yerde taş olasınız” diye kargışı vermiş. Kargışı tutmuş ki deve büyükçe bir kaya parçası, köşeği* de yuvarlakça bir taş olmuş. Yüzyıllar boyu anlatıla gelmiş bu söylence; buraya yerleşen halkın köyüne ad olmuş.

  • Köşek: Bir yaşından küçük deve yavrusu.

[9]

Yıllardır anlatılagelen bir başka söylence:

Bu hikâye Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesine bağlı Köşektaş Köyü’nün adının ortaya çıkışının efsanesidir. Olayın geçtiği zamanla ilgili kesin bir tarih yoktur. Bir rivayete göre köyün kuruluşu ile aynı tarihlerde meydana geldiği söylenir.

Olayın meydana geldiği bu yörede, hayatını deve yetiştirerek ve taşımacılık yaparak sürdüren yaşlı ve dindar bir adam yaşarmış. Bir gün uzun bir yolculuktan döndükten sonra develerini otlatmak için yaylaya çıkmış. Zaten develer de yavrulamaya başladıkları için bir süre taşımacılık yapmayı düşünmüyormuş. Yaylaya çıktıktan sonra bir deve ile yavrusunun sürüde olmadığını fark etmiş. Üç gün üç gece durmaksızın deve ile yavrusunu aramış, bulamamış. Bunun üzerine ‘Allah’ım bu develerden ne bana hayır gelir ne de başkalarına. Bu deve ile yavrusuna bir gün yüzü dahi nasip olmasın, oldukları yerde taş olsunlar.’ demiş. O gece deve ile yavrusu oldukları yerde taş haline dönüşmüşler.

O civarda yaşayan insanlar bu taşın etrafına kurdukları köye yöresel dilde ‘deve yavrusu’ anlamına gelen ‘köşek’ adını kullanarak ‘Köşektaş’ adını vermişler. O günden sonra bu taş ve çevresi yöre halkı tarafından kutsal bir mekân olarak kabul edilmiş.[10]

Kaya için söylenmiş bir mani [11]

Köşektaş'ın taşına,
Kuşlar konar başına,
Kimseler indiremez,
Çıktı gönül arşına...

Kaya ile çevresi,
Açık hava müzesi,
Çizilmiş bir anıttır,
Tevatür efsanesi...

Törenler

Düğün gelenekleri

Geleneksel olarak yapılan düğünler Türkiye'de bölgeden bölgeye, ilden ile hatta yakın mesafedeki köyden köye bile değişmektedir. kültür etkileşiminden kaynaklanan bazı benzerlikler olsa da bariz farklılıklar vardır.

Köşektaş Köyü orta büyüklükte bir yerleşim birimidir. Fazla büyük olmadığı için insanlar birbirini tanır. Kış aylarında köyün nüfusu azalır, yaz aylarında ise artar. Bazı köylüler şehirdeki eğitim, sağlık, sosyal hizmetler gibi olanaklardan faydalanmak için göç etmiştir. Ama köyle bağlantılarını koparmamışlardır. Uzun tatillerde ziyaretlerini yaparlar.

Köşektaş'ta düğünler genellikle yaz aylarında yapılır. Özellikle temmuz ayı düğün ayıdır. Çünkü köyün nüfusu en üst noktasına ulaşır. Düğünler genellikle Cuma günü başlar ve üç gün sürer. Düğünlerin geleneksel çalgısı davul ve zurnadır. Düğün için günler önce hazırlıklar yapılır. Geleneksek yemekler hazırlanır. Köy halkına yetecek kadar çok yemek yapılır. Günümüzde bu gelenek artık pek uygulanmamaktadır.

Yemekler etli bulgur pilavı, köfte, yaprak sarması, dolma, mantı, şerbet, baklava gibi çok uğraş isteyen yemek çeşitlerinden oluşur. Günümüzde kolaylık sağlayan yönü düşünülerek kıymalı pide yaptırılmaktadır.

Yemek hazırlıkları bittikten sonra Cuma günü Cuma namazından sonra düğün başlar. Cuma namazını kılan köy halkı, erkek evine gider. Bayrağın altında kurban kesildikten sonra düğün duası yapılır. Bayrak herkesin görmesi için erkek evinin çatısına dikilir. Davul çalmaya başlar. Önceden hazırlanan yemekler köy halkına sunulur.

Erkek evine köy halkının genç kızları ve erkekler toplanır. Gelin ve damadın yakınları, gelin ve damat, genç kızlar ve erkekler köyü dolaşıp köy halkını düğününe davet ederler. Köy halkına okuntu adı verilen fıstık ve şeker dağıtılır.

Cuma gecesi bütün köy halkı düğün evinde toplanır. Kadınıyla, erkeğiyle hep birlikte davul zurna eşliğinde gece geç saatlere kadar eğlenirler. Her düğünde mutlaka söylenen birkaç tane türkü vardır.

Düğünlerde ikinci gün daha yoğun geçer. İkinci günde deve donatılır ve ikindi vaktinde gündüz kınası yakılır. Gündüz kınası için erkek evi deve donatır.

Deve donatmada gerçek bir deve söz konusu değildir. Tamamıyla düzmece doğaçlama bir oyundur deve donatma geleneği. Bütün düğünlerde kullanılan bir deve başı vardır. Deve başının kulakları tahta kaşıklardan, gözleri ise aynadan yapılır. Rivayetlere göre gözlerin aynadan yapılması nazarı geri yansıtmak içindir.

Erkek evinde bunlar yapılırken kız evinde tatlı bir telaş vardır. Gelin yakın arkadaşı ya da akrabasının evine götürülür. Orada gelin başı yıkanır ve gelin gündüz kınası için hazırlanır. Erkek tarafı devesini alıp gelin başının yıkandığı eve gider. Erkek evi burada gündüz kınasını yakar. Kınadan sonra gelin erkek tarafıyla kız evine götürülür ve takı merasimi olur. Herkes bütçesine göre bir şeyler takar. Erkek tarafı kınasını yaktıktan sonra evine döner. Kız tarafı gece yapılan eğlencelere katılmaz. Kız tarafı kendi yapacakları kına gecesinde eğlenirler.

Erkek tarafı gece kınası için tekrar kız evine gider. Gelin bir sandalyeye oturur ve etrafında çember oluşturulur. Kına gecesinde türküler söylenerek gelin ağlatılır. Kaynana gelinin kınasını yakar ve gelinin avucuna kına altını (Cumhuriyet altını) koyar. Gelinin arkadaşları kendi aralarında kına gecesi yaparlar. Sonra teft çalıp eğlenirler ağlar.

Pazar günü son gündür. Gelin arabası süslenip diğer arabalarla gelin alınmaya gidilir. Kız evi için bu son gün çok zordur. Kız evi gelinin çeyizini hazırlar. Erkek tarafından sandık parası istenilip çeyizler gönderilir. Erkek tarafı gelini almak için öğlen vakti kız evine gider. Tabii ki gelin hemen çıkarılmaz. kız evi yüklü miktarda kapı parası ister. Gelinin erkek kardeşi ya da babası gelin kuşağını bağlar. Gelin yakınlarıyla vedalaşıp alkışlarla gelin arabasına bindirilir. Bu an kız evinin en hüzünlü zamanıdır. Gelin arabasının arkasından su dolu çömlek kırılır.

Eskiden gelin erkek evine getirilince kaynana ile kayınbaba güreş tutarmış. Bu gelenek şimdilerde uygulanmamaktadır.

Üç günlük yorucu ama bir haylide eğlenceli olan düğünlerin amacı sadece iki kişinin evlendiğini duyurmak değildir. Düğünler sayesinde köy halkında birlik duygusu oluşur ve mutluluklar paylaşılır. Ayrıca genç kızlar ve genç erkeklerin birbirlerini görüp beğenmelerine vesile olur. Ne yazık ki kültür yozlaşması, teknolojik gelişmeler gibi faktörler nedeniyle bazı gelenekler yok olmaktadır.[12]

Taşlaşma Töreni

Baharda Köşektaş
Köşektaş Köy Görünüm
Köşektaş Köy Görünüm
Köşektaş Köy Görünüm

Nineler, dedeler anlatırlarken dinlenenler. [13] 1960’lı yıllarda neredeyse gelenekten düşmeye, köy yaşamından tard etmeye başlamıştı. Çünkü, çok uğraş istemesinin dışında, Köşektaş'a hem komşu, hem de akraba olan, aynı oymaktan, Herikli aşiretinden, Kızılağıl Köyü ile düşmanlığını artırdığı için, Köşektaş'a gelen ve o çevreden olmayan, gelenek dışı ilkokul öğretmenlerinin, köy enstitüsü mezunlarının çabaları sonucu ve onların etkilerine aldıkları, öğretmenlere saygı beslemeyi bir görgü kuralı sayan köy sakinleri, tabii ki o günlerin muhtarının da onayı ile, altmışlı yılların ortalarında kaldırılmış.

Nereden bilsin yabancı öğretmen, sapanla taşlaşma eğlencesinin, Herikli aşiretinin kendi geleneklerini sürdürme ve geçmişlerini saygıyla anma gereksinmesinden kaynaklandığını? Sanmışlar ki, iki köy birbirine düşmanlık beslediği için, bahar gelirken bibirleriyle, sapanla taşlaşma yoluyla kapışıyorlar.

Sultan Nine’ye sorarsan, bu olayın tarihçesi onun bile bilmeyeceği kadar eskilere dayanırmış. O bile annesinin kış boyunca, en güzel sapanı örmek için didinip durduğunu anımsarmış.

Sapanın en iyisi yünden, kirmenle eğirilerek yapılan ipliklerden örülürmüş. Sapanı yapacak olan kadın, ilk önce, kocasına ya da oğullarına, kendi içinde besleyip oluşturduğu renklerle başlarmış örmeye. İlk önce bir sicim kalınlığında, yarım metre bir tutkaç örerler, sonra da ona bir yumurta büyüklüğünde taşı kavrayıp taşıyacak biçimde bir yuvayı evirerek dokurlarmış. Sonra da bu yuvaya bir diğer kolu ekleyip bitirirlermiş örme işini. Ördükleri sapanları komşularına bile göstermezler, ilk yaz kendini gösterene, taşlaşma günü gelene kadar sabırsızlıkla beklerlermiş. Ninemin anlatmasına bakarsan, en softa kadınlar bile, "çıkar da şu yaptığın sapanı bir görelim", diyen komşularına, daha başlamadıklarına ya da bitirmediklerine değin, olmadık yeminler ederlermiş.

Yalnız "o" gün gelip de çattığında, iki köyün de sakinleri, erkek-kadın, çoluk- çocuk, kız-kızan demeden, kendi köylerinin orta yerine, kuşluk vakti toplanmaya başlarlar ve bu birikme bir saat içinde tamamlanırmış. Erkekler yaş, güç, ve yüreklilik sırasına göre gruplandırılırlarmış. En delikanlılar en ön saftlarda bir yerlerde taş atma ve yıldırma görevi üstlenirlermiş. Bu koçaklar taşları o kadar güçle fırlatırlar, o kadar uzaklara eriştirirlermiş ki, bir ok gibi ulaşırmış karşı tarafa. Böyle bir taşı yiyen de, kolay kolay bir dahaki taşlaşma törenlerinde pek gözükmez, ona, bir tür gazi olarak bakılırmış. Kimse de onunla alay etmez, onun önceki inatçı, kavgacı, Herik beyliğine de pek haram gelmezmiş.

Doğal ki, taşlaşma töreni, iki köyün çocuklarının taşlaşmasıyla açılırmış. Çünkü çocuklar taşları çok yıraklara kadar yetiştiremeyecekleri için, iyice birbirlerine yaklaşırlar, birbirlerini tanıyacak, yüz yüze vuruşacak denli karşılıklı döğüşürlermiş. Taşı yiyen yere yatar, arkada duran yaşlılar veya kendi aile üyeleri tarafından geriye çekilir, yarasına göre iyileştirme uygulanırmış. Eğer aldığı yara pek önemli değil ya da yalnız bir sıyrıksa, aileler, " bundan da yara mı olurmuş canım, git de kendine doğru dürüst bir yara seç ya da bir yara da sen aç da gel!", diye çocuklarını cesaretlendirirlermiş. Çocuklar bir yarım saati geçkin taşlaşıp da yoruldu mu, iç içe girerler, boğuşarak kıyıya doğru çekilirlermiş. O zaman da izlemeye dayanamayan gençler devreye girerler, attıkları daha aralıklı taşlarla, diğer köyün gençlerine saldırı başlatarak, mevzi kazanmaya çalışırlarmış. Üstün gelen köyün gençleri, diğer köyün toplanma sınırına dayandı mıydı da, bu defa da en arkada bekleşen orta ve yaşlı grubu, kendi sınırlarına doğru yaklaşan güruhu püskürtmek için, atağa kalkarlarmış. Bu karşılıklı ataklar saatlerce sürer, her iki köyün de gençleri ve orta yaşlıları yaptıkları bu hücumlarla sınırlara gider gider gelirlermiş. Kadınlar ise gözleri kendi kocalarının ve çocuklarının üzerinde kaygıyla dolaşırken, bir taraftan da onlara taş taşırlar, yetiştirirlermiş.

Karşı köyün sınırını her ne pahasına olursa olsun, direnç ve çabayla, atılım ve kıvrak hareketlerle yaran akıncılar, diğer köyün gençlerini kendi köylerinin içlerine kadar kovalarlar; arkadan da çocuklar, orta yaşlılar ve taş taşıyan yardımcı kuvvetler, çil yavrusu gibi dağılırlarmış.

Durumu kurtarmaya çalışan, yenilen köyün yaşlı kurulu, bir işaretle, arkada koşumlu bekleşen at arabalarına kadınları, yaşlıları ve küçük kaçamayan çocukları bindirip kendi köylerine ulaştırma emrini çıkarırlarmış. Aynı anda taşlaşma yerinden yıldırım gibi fırlayan köyün atları, ter su içinde, arabaların arka tekerlerinden balçıklar sıçratarak birkaç dakika içinde kendi köylerinin orta yerine ulaşırlarmış.

Kadınlar hemen bozguna uğrayan yavrularına kanatlarını gererler, köyün yaşlı kurulu da köye ilerleyen akıncı grubu herhangi bir olaya meydan vemesin diye, hep şu aynı öyküyü anlatırmış. "Yaptığınız ayıp sizin, bir de akraba olacaksınız. Sizin köy de bizim köy içinden çıktı. Deli İbrahim, zamanında babasına kızıp terk etmiş Kızılağıl'ı. Sonra da, yanına İlecik'ten Herikli Beyi hem kendi oğlunu vermiş, hem de yanına kattığı birkaç aileyle şimdiki Köşektaş'a gelip yerleşmişler. Bizimkiler de yardım etmişler, başlarına bir iş gelince ya da diğer oymaklar baskı yapınca. Hep birlikte kovalamışız, Sarılar'ın, Barak' ın uşaklarını. İnanmıyorsanız, dedelerinize sorun da söylesinler, Köşektaş'lıların Herikli'lerin asileri olduğunu." Böylece, hem kendi çocuklarını, hem de akıncı köyün gençlerini engellerlermiş.

Öyle bir taşlaşma töreni ki, köyün yaşlıları araya girdi mi, kimse elini kaldırıp taş atmazmış. O an taşlar yere atılır, sapanlar ceplere sokulur, yenilen köyün meydanında, bu kez de barışma töreni uygulanırmış. Muhtar hemen bir şerbet hazırlattırır, diğer köylülere sunulur, hep birlikte içilir, kaçak atlıların akşam kızıllığında köylere sokularak ev ev üleştirdikleri, o sarı yasak tütünler tüttürülürmüş. Sonra da yenen köylüler, gönenerek, "amma yendik", diye böbürlenerek, kendi köylerinin yolunu tutarlar, en iyi taş atan sapanı yapan kadının adı da, gelecek yıl tekrarlanan taşlaşma törenine kadar övülerek anılırmış.

Köydeki aile grupları

[14] Tüm Köşektaşlılar kendilerini Herikli aşiretine mensup olarak benimsese de köy halkını oluşturan aile gruplarının (sülale) hepsinin kökenleri Herikli değildir. Heriklilik bir üst kimliktir diyebiliriz. İlk yerleşen kurucu sülalelerden ya da köyün kuruluşuna izin veren aynı zamanda çevredeki iskanı düzenlemekle görevli Kalaycık ve çevre köyleri ser muhtarının Herikli olmasından dolayı "Heriklilerin Köyü” diye anılmıştır. Sonradan gelen aile gruplarının kökenlerini unutmaları ya da öncekilere uymaları sonucunda Heriklilik ortak bir köken olarak benimsenmiştir. Ancak, Herikli cemaatinin mensubu olduğu “Boynuinceli” aşireti ve “Danişmentli” oymağı incelendiğinde, Kızılhalilli, Kelemenli, Mehmet Kea’lı Kırımlı, Deliler vb. cemaatler Herikli ile akrabadır. Bu akrabalık Köşektaş Köyü’ne yerleşmede ve aynı sülaleden geldiğine inanmada etkili olmuştur. (*) Türkmen, Türk kökenli demektir. Diğer bir sözcük karşılığı da Oğuz’dur. Tarihte Oğuzlar (Türkmenler), Bozoklar ve Üçoklar diye iki kola ayrılır. Daha sonra Bozoklar; Dağhan, Denizhan, Gökhan, Üçoklar da; Günhan, Ayhan, Yıldızhan olmak üzere üç kola ayrılırlar. Her kol dörder boya ayrılır ki Oğuzların hepsi 24 boydur. Avşar, Çepni, Beydili, Bayat, Peçenek, Çuvandır(Çandır), Bayındır v.b. Her boy oymaklara, oymaklar aşiretlere, aşiretler de cemaatlere ayrılır. Kızılhalilli aşiret olmasına karşın, Herikli cemaattir. (Cemaat, birlikte oturan, bir yerde toplu olarak yaşayan anlamındadır.)

Köşektaş Köyü halkının tamamı Türkmen(*)’dir ve köy halkını oluşturan büyük aile grupları şunlardır:

Camlı, Capıllı, Çöllü, Delioğlanlı, Handilli, Karayusuflu, Kelalili, Kelemenli, Kırımlı, Kırkoğlu, Kızılhalilli, Kokara, Köşgerli, Köydağıtan, Mehmet Keali, Melekli, Şehirliuşağı, Uzunlu

Aile gruplarının aktarımı alfabetik sıraya göre yapılmıştır.

Köşektaş'tan görüntüler

Dış bağlantılar

Referanslar, açıklamalar

  1. Bu mani www.kosektas.com adresli İnternet sayfasından temin edilmiştir.
  2. Hacı Hakkı Şen (ölümü:1982) bir sohbetinde, “Benim çocukluğumda Köşektaş otuz hane kadardı.” diyerek köy hane sayısını ifade etmiştir.
  3. Pea: Bekçi kulübesi, alçak damlı temelsiz yapı.
  4. Bu bilgi Ercihan Tandoğan’dan alınmıştır.
  5. Yurt: Sürekli yaşanılan yer, arazi, köy yeri.
  6. Bu bilgi Sinan Uçar’dan alınmıştır.
  7. Bu bilgi Celalettin Ölgün’den alınmıştır.
  8. Atanma ve nakil bilgileri Sinan Uçar’dan temin edilmiştir.
  9. Bu öykü Celalettin Ölgün’den temin edilmiştir.
  10. Bu öykü Gürsoy Şeref’ten temin edilmiştir.
  11. Bu mani www.kosektas.com adresli İnternet sayfasından temin edilmiştir.
  12. Bu öykü Sabiha Özsoy tarafından kaleme alınmıştır.
  13. Bu öykü Engin Korelli tarafından kaleme alınmıştır. Öykünün kaynağı Sultan Ölgün'dür.
  14. Soy kütüklerine yönelik bilgiler Celalettin Ölgün’den alınmıştır.

Kaynakça

Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası, Weatherbase, Gülşehir ilçesi Tahrir Defteri, Prof. Dr. Faruk Sümer, Ana Yayınları, İstanbul 1980, Cevdet Türkay, Başbakanlık Arşivi ve Belgelerine göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatler.

This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.