Teori ve Politika

Teori ve Politika, Marksizm içinde özgün bir akımı temsil iddiasında olan kolektifin 1996 yılından beri kesintisiz olarak yayımladığı mevsimlik dergi. Editörlüğünü Metin Kayaoğlu yürütmektedir.

Teori ve Politika
Editör Metin Kayaoğlu
Kategoriler Marksizmbilim, felsefe, politika
Sıklık Üç ayda bir
Kuruluş yılı 1996
Ülke Türkiye
Dil Türkçe
Website http://www.teorivepolitika.net
ISSN 2147-0596

Arka plan

Kolektif, 1993 yılında kaleme alınmış Bütünsel Marksist Oluşum Yolunda Bir Girişim İçin Genel Çerçeve Taslağı'nı[1] bir manifesto olarak kabul etmektedir. "Taslak"ta Marksizmin, pratik-politik boyutları yanında teorik boyutları da olan bir kriz içinde olduğu ifade edilmiş ve pratik-politika içinden müdahalelerin yetersizliği ve okullu Marksizmlerin yaklaşımlarının teorik krizin getirdiği yükümlülükler karşısındaki darlığı vurgulanmıştır. "Taslak"ta Marksizmin krizi ortamının yarattığı parçalanma ve dağınıklık tablosunun saptanması ve uygun çerçevenin yaratılması için Marksizmin Genel Alanı kavramı kullanıma sokulmuştur.

Kuruluş

Marksizmin sorunlarıyla uğraşmak üzere "daha üst bir birlik için örgütsel ayrılık" yaşayan Teori ve Politika kolektifi, Türkiye'de Marksizm için bir "teorik- politika misyonu" oluşturmayı hedeflemiş, 1996'nın Ocak ayında yayınlanmaya başlayan Teori ve Politika dergisiyle bu doğrultuda bir cephe açmaya yönelmiştir.
Derginin ilk yılları savunulan Marksizmin teorik öncüllerinin dökümünün yapıldığı teorik oluşma süreci olarak adlandırılabilir. Teori ve Politika (kısaca TvP) , Marksizmi bilim-felsefe-politika’dan oluşan bir epistemolojik bütünlük ve teori-politika-pratik’ten oluşan bir ontolojik bütünlük olarak tanımlamıştır. Felsefede materyalist kalmanın nasıl mümkün olacağına dair tartışmalar yürütmüş ve felsefede materyalist olmanın zorunlu ve Marksizmin bütünlüğü açısından merkezi öneme sahip olduğu sonucuna ulaşmıştır. G. A. Cohen'i edinerek Marksizmin tarih teorisinin determinist ve nedensel olduğu savunusunu yapmıştır. L. Althusser'i edinerek materyalist felsefe doğrultusunda “gerçek nesne”, “bilgi nesnesi” ayrımı yapmış ve tarihi “öznesiz ve ereksiz bir süreç” olarak tanımlamıştır. Politikanın ise konjonktürde başlayıp bittiğini savunmuştur. Bilimin felsefi ve politik sömürüsüne karşı duruş sergilemiştir. “Dar-Marksist” ve “post-Marksist” bakış açısını karşısına alan Teori ve Politika, Marksizm ile ezilenler arasına önsel ideolojik duvarlar örmeyi reddederek ezilenlerin ezenlere karşı yürüttüğü devrimci mücadeleleri “brüt” olarak sahipleniyor. Politikada devrimci olan ile olmayanı net bir tutum ile ayırmaya özen göstermiş ve devrimci politik Marksist hattın izlenmesinde ısrar etmiştir.

Dar-Marksizm ve post-Marksizmin ötesinde Bütünsel Marksizm[2]

Teori ve Politika’ya göre, Marksizm, bugün, üzerinde görüş birliğine varılmış ve gelişmeleri izleyecek bir teorik çerçeveye sahip değil. Marksizmin krizde olduğu önermesi, Marksizmin nesnel durumunu isabetle saptaması yanında, aslında Marksistlere dünya-tarihsel yükümlülüklerini hatırlatma, onları muazzam görevlerine çağırma işlevi taşıyor. Marksizmin krizi aynı zamanda, Marksizm-içi bir çatışma anlamına da geliyor.

Teori ve Politika, Marksizmin günümüzde daha da ağırlaşarak süren krizi karşısında, teorik olarak iki başlıca tepki ortaya çıktığını ileri sürüyor. Bir tepki, Marksizmin artık geçerliğini yitirdiğini ve onun ötesine geçilmesini öneriyor. Bu, genel olarak 'post-Marksizm' olarak adlandırılıyor. Diğer tepki, Marksizmi savunuyor. Ancak, bu eğilimin savunduğu, Marksizmin günümüzdeki ihtiyaçlarına yanıt olmaktan uzak bir darlıkla malul. Dar-Marksizmi[3], esasen, Laclau-Mouffe'un Hegemonya ve Sosyalist Strateji4 Şubat 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.'de ortaya koydukları 'post-Marksizm'e karşı hâlâ ilk yerini koruyan bir eser, Ellen M. Wood'un Sınıftan Kaçış'ı temsil ediyor.

Marksizmin uluslararası teorik dünyada temsili dar-Marksizm tarafından ifa edilmektedir. En kayda değer vasfı ideolojik duruşunun sağlamlığı olan bu eğilimin ayırt edici nitelikleri; idealist bir felsefi yönelimi, devrimci olmaktan uzak ve çekilmeci bir politik karakteri, felsefi ya da politik anlaşılmış bir 'tarih bilimi'ni temsil etmesidir.

Post-Marksistler ise tarihsel materyalizmin kavram ve kategorilerinin artık geçersiz olduğunu ileri sürüyor. Onlara göre Marksizm artık bir teori ve politika olarak bitmiştir, ”dünyanın değiştirilmesi” ilkesi iptal edilmelidir! TvP’ye göre post-Marksizm ile dar-Marksizm, Marksizmin (ve Marksistlerin) karşılaştığı sorunlar karşısında gerçekleşen iki çekilme harekâtıdır. Her biri farklı yerlere çekilmiştir; dar-Marksizm, bugünün gerçeği olmayan bir Marksizmin içine, post-Marksizm -ama bugüne ait olan- birtakım yan alanlara. Onlar için Marksizm, ya kapitalizme özgü bir bilimdir ve kapitalizm sürdükçe kapitalizm tarafından 'salgılanacaktır'; ya da genellikle post-Marksistler için Marksizm, kapitalizmin bir dönemine özgü bir bilimdir ve o dönem geride kaldığı için Marksizmin "sonrası"na geçilmelidir.

TvP’nin bütünsel Marksist oluşum uğraşında Althusser'in teorik binasının zemini, teorik bir en uygunluk taşıyor. TvP, Marksizmin, bir felsefi ütopya; Marksist politikanın konjonktürleri görmeyen ve taktiksiz bir stratejik belirleme (genel politika ya da sınıfçı politika) olmadığını görmek için, fakat bu arada bütün'ü de yitirmemek için Althusser'in Marksist klasiklerden soyutlayarak koyduğu anlayışın elverişli bir zemin sunduğunu ileri sürüyor. Bu zeminden yola çıkarak inşa edilen Bütünsel Marksizm yapısı, “Analitik Marksist” Cohen'in Karl Marx'ın Tarih Teorisi çalışmasında yer alan üretim güçleri determinizmi ve tarihin yasalılığı önermeleriyle güçlendirilmiştir.

TvP’ye göre Marksizm bilim-felsefe-politika üçlemli bir bütünsel yapıdır. Marksizm, varlığın maddi niteliğine ilişkin bir ‘felsefi’ anlayış, insan toplumlarının hareketine ilişkin bir ‘bilimsel’ kuruluş ve her toplumsal örnekte ezilenlerin devrimci hareketine bağlı bir ‘politik’ pratikten oluşur.

Marksizm, sürekli gelişmeye açık ve geliştirilmesi gereken, hiçbir zaman kemâle ermeyecek bir oluşumdur. Marksizm "tanımı"nı, her defasında güncel tarihsel olgularla organik ilişki içine sokabilmek gerekir. Bu anlamda Marksizm, sürekli "gerçekleşmek" zorundadır. TvP’ye göre Marksizmin kaderi yeryüzünün devrim çemberlerine bağlanmaktan geçiyor.

Aydınlanmacılıktan Kopuş

Teori ve Politika'nın on beşinci yılında, başlarken tarif edilen Marksizmin genel alanının çözülmekte olduğu saptaması yapılmıştır. Devrimcilikle reformculuğu ayırmanın giderek güçleştiği bu dönem "post-devrimcilik dönemi" olarak adlandırılmıştır. Bu dönemleştirmeyle birlikte dergi, Aydınlanmacılıktan teorik ve politik kopuşun kavram ve kategorilerini oluşturmaya girişmiştir. Melik Kara'nın Teori ve Politika'nın 46 ve 47- 48. sayısındaki Post-Devrimcilik Dönemi[4] 2 yazısında hem bu dönem tarif edilmekte hem de Teori ve Politika'nın kendi artan yükümlülükleri tanımlanmaktadır. "Bütünsel Marksizmin teorik koşulu Aydınlanmacılıktan kopuş" olarak ifade edilmektedir. Dergi, Türkiye özgüllüğünde devrimin ideolojik ve politik yerelleşmesi amacıyla Aydınlanmacılıktan teorik ve politik kopuşun ideolojik ve politik imkanlarına yönelmiştir.

Ezilenlerin Marksizmi

Teori ve Politika’ya göre, ezilenlerden yana olmak ontolojik başlangıç noktasıdır. Marksizm için önsel bir konum olan ezilenlerden yana olmak, ezilenleri belirli bir anda, konjonktürde hareket halinde olan ezilenler olarak edinir. Marksist politikanın devrimci niteliğini kuran etmen, ezilenler ile kurulan bu pratik bağdır.

Teori ve Politika’nın izlediği Marksizm anlayışına göre, Marksizm işçi sınıfının ya da işçilerin olmadığı gibi, herhangi bir tikel ezilen grubunun da ideolojisi, politikası değildir. Marksizm tüm ezilenleri hareket halindeki oluşlarıyla kavrayabilen bir ‘üst ideo-politik bütünlük’tür. Bu yönüyle Marksist bütünsellik sonsal bir teorik konumu da ifade ederek, ezilenler ile arasındaki farkı koymak durumundadır. Her türlü ezilencilikle, ezilenlerin ezilmişlik durumlarında ürettiği ideolojilerle araya mesafe konulurken, hareket halindeki ezilenler içinde, ezilenlerin ideolojilerine referansla teorik gerekçelerle önsel ayrımlar yapılamaz.
Şu halde Marksist politika, sömüren-sömürülen değil, ezen-ezilen ayrımı üzerine inşa edilir. Marksizm, ezilenlerle doğrudan ilişkiyi politika bileşeninde kurar. Bu da nesnesi gereği belirli bir konjonktürde ezenlerle karşı karşıya kalan ezilenleri öne almayı gerektirir. Dolayısıyla Marksist politika, ezilenlerin verili dinamiğini kapsayabilecek bir yapıda olmalıdır.

Burada karşımıza, şiddet araçlarıyla özel bir ezme aygıtı olarak devlet ve Marksist politikanın neden devrimci olmak zorunda olduğu çıkar. Devletin varoluş tarzı olarak, yani şiddet olarak, ezme-ezilme ilişkisinin mevcudiyetini tanıma, öznesini devrimcileşmek zorunluluğu ile karşı karşıya bırakır. Ezilenlerin Marksizmi, tüm bu koşulları kapsamaya muktedir yegane ideo-politik konumdur[5].

Ontolojik ve Epistemolojik Materyalizm Ayrımı

Ontolojik alanda madde ile madde-olmayan gibi bir ayrımı izlemenin ve maddenin birincil olduğunu kabul etmenin materyalist tez için uygun olmadığını ileri süren Teori ve Politika, bu kez her şeyin madde olduğu savunusundan ibaret bir materyalizmin de felsefi düzlemde idealizmle mücadele etmek ve Marksizmin ihtiyaçlarını karşılamak bakımından yetersiz kaldığı görüşündedir. Bu, “maddeli idealizm” ya da “idesiz idealizm”e yol verebilecektir. Ona göre Marksizm; bilim, politika ve ideoloji/söylemin yer ve sınırlarının tayin edilebilmesi için, düşünce ile varlık ilişkisi üzerine düzlem ayrımları gözeten bir felsefi materyalist formül geliştirmelidir. TvP, Althusser’in bilgi nesnesi/gerçek nesne ayrımından ve Roy Bhaskar’ın kategorik modelinden faydalanarak, materyalizmi (1) ontolojik materyalizm ve (2) epistemolojik materyalizm olmak üzere iki düzleme ayırmıştır.

TvP’ye göre ontolojik materyalist tez, ontolojik düzlemde varlığın, düşünce dahil, tümüyle maddeden oluştuğunu ileri sürerken madde tür ve formları arasında tek yönlü belirleme ilişkilerine izin verecek şekilde formüle edilmelidir; düşüncenin toplumsal yapıya, toplumsal yapının doğaya indirgenebilir olduğu kabul edilmelidir. Materyalizm, maddenin her bir tür ya da formuna diğer maddeler üzerinde karşılıklı belirleme gücü tanıdığında; düşüncenin varlık tarafından belirlenmediği ya da varlığı belirlediğine ilişkin idealist tezle ortaklaşmış olur. TvP, bu türdeki materyalizmi “maddeli idealizm” olarak tanımlamış ve reddetmiştir. Buna paralel olarak, ideolojiye/söyleme toplumsal yapı üzerinde nedensel güç tanıyan akımlar eleştirilmiştir. Ayrıca, ontolojik materyalizm, varlığın içeriğine ilişkin bilimin yerine geçmeyle sonuçlanacak felsefi kategorileştirmelere gitmemeli, varlık üzerine felsefi kategorik boyutta kalmalı ve varlığın kavramlaştırılmasında yalnızca bilimin konuşabileceği tezini felsefede ifade etmekle yetinmelidir.

Varlığın düşünceyi belirlediği tezi, epistemolojik alan için bir paradoks yaratmaktadır; tarihsel maddenin koşullamasıyla açıklandığı takdirde, tartışılan, tezin epistemik içeriği ve değeri olmaktan çıkacaktır. Dolayısıyla, bu tezin tarihsel nesne ya da gerçek nesne temelli koşullardan bağımsız olarak, yalnızca önerme içeriğiyle değerlendirilmesi, doğruluk ölçütünü yine düşünce içinde bulması gerekmektedir. Bu durum, varlığı ve varlığın bilgisini ele alan materyalizmlerin, varlık ile düşünce ilişkisi hakkında farklı önermelere sahip, iki ayrı düzlem oluşturmasını gerektirir: İlk düzlem ontolojik materyalizm, ikinci düzlemse epistemolojik materyalizmdir. Düalist yapıdaki epistemolojik materyalizm; ilkinden farklı olarak, varlık ile varlığın düşüncesi arasında mutlak bir ilişkisizlik olduğunu, düşünce sürecinin gerçek süreç karşısında özgüllüğe sahip olduğunu ileri sürer. Bu durum, gerçek nesne ile bilgi nesnesi arasında, özdeşlik, öz-görüngü ya da somut-soyut formlarında olsun, her ter türden ilişkiyi, ampirist ideolojinin ürünü olmakla itham ederek reddeder.

Buna karşılık, ontolojik materyalizm monist olmak durumundadır. Varlığın, doğa-toplum, madde-ide, zorunluluk-irade türünden “çifte ontolojist” ayrımlarının idealist nitelikte olduğunu ileri süren ontolojik materyalizm, maddenin tür ve formları arasındaki özgül ayrımları ortadan kaldırmaksızın tek yönlü belirleme, karşı-yönlü etki ilişkisini savunur. TvP, ontolojik materyalizmin güçlü savunusunun çağdaş bir örneği olarak S. Timpanaro’nun yapıtını işaret eder[6][7].

Hanif Marksizm ve İslam

“Ne dar-Marksizm ne post-Marksizm[8]” şiarı ile Marksizmin teorik-politik bütünselliğini edinmeye yönelik bir temel üzerinde yükselen Teori ve Politika, Marksizmin gerek sosyolojik gerek politik tarihsellik bakımdan “içinde bulunulan mücadele biriminde özgülleşmesinin zorunlu[9]” olduğu görüşündedir. Türkiye özgüllüğü bakımından bu husus, Aydınlanmacılığın epistemolojik çemberinden çıkamamakla ve politikaya da bu çember ufkundan bakmakla eleştirdiği geleneksel solun “dinsel gericiliğe karşı ilericilik” misyonu dışında bir tutum takınmak suretiyle, “İslam”ı devrimcileştirerek teorik ve politik bakımdan Marksizmin bütünselliğine içerme çabasında somutlanmaktadır[10].

“Bütünsel Marksizm” anlayışı gereği Aydınlanmadan kopuşun yalnızca teori alanı ile kısıtlanamayacağını belirten TvP, bu kopuşun mantıksal izleklerini politika alanında da takip etmeye çalışıyor. Aydınlanmadan kopuşun getirdiği zorunlu mantıksal izlekler doğrultusunda Marksizmin “Tarih bilimi” bileşenini ısrarla savunan TvP, politika alanında ise Leninist ve Maoist bir çizgiyi takip ederek devrimci öznelik misyonunu “işçi sınıfı”ndan alıp “ezilenler”e teslim etmeyi öneriyor[11]. Devrimci öznelik tartışmasına “ezilenler” cephesinden bir bakış, TvP nezdinde, yalnızca pratik-politikanın değil aynı zamanda tarihsel-politikanın da yeniden okunmasını gerekli kılıyor. Vurgunun “işçi sınıfı”ndan “ezilenler”e kaydığı bu okumanın bir gerekliliği olarak da devrimci mücadele tarihini kapitalizmin ve işçi sınıfının ortaya çıkışından ‒yani Aydınlanmadan beri süregelen bir tarihsellikten‒ başlatmayı reddederek ezilenlerin tarih boyunca sürdürdükleri devrimci mücadeleyi Marksizmin teorik-politik çatısı altında toplamayı hedefliyor[12]. “Kendini epistemolojik ve ontolojik olarak Aydınlanmacılıkla sınırlamaktan uzaklaşan” bir Marksizmi benimseyen TvP, mevcudiyetini, ezilenlerin tarih boyunca varolagelmiş devrimci mücadelesinin Marksizmin politika ayağı tarafından kapsanması önermesi doğrultusunda inşa ediyor. İslam literatüründe Müslümanlığın kapsamını Kuran’dan öncesine genişleten bir teorik yaklaşıma atfen kullanılan “hanif” terimini, Marksizmin bütünselliğini özgül bir biçimde imlemek amacıyla devşirerek “Hanif Marksizm[13]” adlandırmasını uygun görüyor. “Hanif Marksizm” ile özgülleştirilen teorik-politik bütünsellik, politika alanında hiçbir ezilen kesimin devrimci öznelik kategorisinde önsel bir konumunun olamayacağını belirterek, devrimci özneliğin verili bir tarihsellikte politik iktidarı hedef alan devrimci ezilen kesimlere ait olduğunu saptıyor. Politikanın ve tarihin “Hanif Marksizm” düsturunca okunması ısrarında olan TvP, tarihte varolagelmiş devrimci ezilen mücadelelerinin arkeolojisine girişmenin Marksizmin varlığının zorunlu bir unsuru olduğunu dile getirir.

“Hanif Marksizm” düsturunca benimsenen Aydınlanmadan kopuş fikri, TvP’nin bütünlüklü mantıksal çerçevesi dahilinde din meselesine hem teorik hem de politik açıdan farklı bir bakışı beraberinde taşır. Teorik bakımdan, Aydınlanmacı paradigmanın laikliğe biçtiği önsel “ilerici” misyon ve dinlere tayin ettiği “gericilik” kategorizasyonu reddedilmektedir. Althusser’in “Tarih ereksiz bir süreçtir” önermesini teorik bir dayanak kabul eden TvP, Aydınlanma’nın ilerlemeci tarih anlayışı doğrultusunda sunduğu bu “ilericilik” ve “gericilik” dikotomisini bilimsel değil ideolojik olarak niteler. Dinlerin, insanlığın aklını kullanmasının önünde engel oluşturduğu ve insanları dünyanın gerçekliğine körleştirdiği şeklinde patolojikleştirilmesi; insan bilişi ile gerçeklik arasındaki “örtüşmezliğin” ve bilgi nesnesi/gerçek nesne ayrımının kabulüyle birlikte TvP tarafından reddedilmektedir. Bu bakımdan, din ile ideoloji arasında epistemolojik bakımdan herhangi bir kategorik ayrım olmadığı saptanır. Din, İdeolojinin (“ideoloji” ve “İdeoloji” arasındaki fark için bkz: Louis Althusser, İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları) bir formudur ve bir ideoloji insan bilişi ile gerçeklik arasına “afyon” olarak ne ölçüde giriyorsa din de o ölçüde giriyordur[14].

Bu teorik edinimler yoluyla TvP, Aydınlanmacılığın çemberinden çıkamayan Marksist anlayışın İslam’ı önsel olarak reddetmesine ve politika alanından uzaklaştırılması gereken “gerici” bir düşman olarak addetmesine karşı çıkar. Marksizmin özgüllüğünü gerçekleştirme çabasınca, ezilenlerin dinsel potansiyelleri devrimcileştirilmek sureti ile politika alanına taşınmalıdır. Bu teorik girişimin Türkiye özgülünde politik çıktısını, tarihi boyunca Alevi ve Kürt nüfusundan beslenen Türkiye solunun “post-devrimcilik dönemi”nde, özellikle Kürtlerin enerjisinin Kürdistan Hareketi tarafından kapsanmasıyla, Türkiye demografisinin büyük çoğunluğunu oluşturan Türk-Sünni kesimleri İslam ideo-kültürel evreninin taşıdığı varsayılan devrimci potansiyeller vasıtasıyla “Hanif Marksizm”e devşirme çabası yönündeki iddiası oluşturuyor. Bu devrimcilik çabasının odağını, politik iktidarı hedeflemek yani “baş düşman” olarak devlet aygıtına egemen olan kesimi tayin etmek oluşturur. Müslüman ezilenler hususunda devrimcilik için engel yaratan unsurun “mümin” olmak değil, “devletli mümin” olmak olduğunu belirten TvP, İslam’ı “devletli bir din” olmaktan “devrimci bir din” olmaya iten uğrakların İslam tarihinde Nızari İsmailileri, Karmatiler, Zenc Hareketi gibi örnekler şahsında vücut bulduğunu ve bunların “Hanif Marksizm” çatısında yer alan devrimci ezilen mücadeleleri olduğunu dile getirir[15]. İslam’ın bu şekilde Marksist bir okumasına daha önce 1930’lu yıllardan başlayarak, Teori ve Politika’nın Marksizmin Türkiye’de özgülleştirilmesi hususunda ilk Marksist saydığı Hikmet Kıvılcımlı girişmiştir.

Althusser ve Cohen

Teori ve Politika’ya göre L. Althusser ve G. A. Cohen geride bıraktığımız yüzyılda Marksizme tayin edici teorik katkılar yapan iki önemli düşünürdür. TvP, Marksizmi bilim-felsefe-politika bileşenlerinden oluşan bütünsel bir yapı olarak tanımlar. Bilim, Marksizmin temeli, Marksizmi kendisinden önceki sosyalizm ve komünizm anlayışlarından ayıran, ayırt edici bileşendir. TvP, Althusser’in klasik çalışmalarının (Marx İçin, Kapital’i Okumak) bu bileşenlerin niteliklerine ve birbirleriyle ilişkilenişlerine dönük temel görüşleri barındırdığını savunur[1]. Cohen ise bu bileşenlerden yalnızca birine, bilim bileşenine dönük katkısıyla anılır. Cohen, Karl Marx’ın Tarih Teorisi çalışmasında Marx’ın bilimsel mirası olan tarihsel materyalizmin kavramsal yapısını açık bir şekilde ortaya koymuştur. Dolayısıyla TvP için Althusser’in bütünsel bir Marksizm anlayışı sağladığı ve Marksizmde teorik ilerlemenin sağlanabileceği muhtemel yolları gösterdiği söylenebilirken; Cohen’in çalışması Althusser tarafından ana hatları çizilen bu bütünsel yapının tarih teorisi bileşeninin yerini emsalsiz bir şekilde berkitmektedir.

TvP’de en belirgin Althusser izleri, Althusserci epistemoloji anlayışına ve bilim felsefesine bağlılıkta kendini gösterir. Derginin özellikle ilk sayılarında, Althusser’in epistemolojik düzlem ile ontolojik düzlem arasında, buna paralel olarak bilgi nesnesi ile gerçek nesne arasında kurduğu ayrım çeşitli yazılarda ele alınmış ve önemi teslim edilmiştir[16]. Bilim ve politikanın sırasıyla epistemolojik ve ontolojik düzlemlere ait oldukları ve birbirleriyle doğrudan ilişki içinde olmadıkları iddiası da aynı Althusserci ayrımın etkisiyle dergi sayfalarında yer bulmuştur[17]. Söz konusu ayrımın Marksizmin idealist ve ampirist yorumlarının her ikisinden de kaçınmak için gerekli olduğu birçok yazıda dile getirilmiştir. Felsefe ise bu bütünsel yapının her iki düzlemle temas halinde olan merkezi bileşeni olarak tanımlanmıştır.

Cohen, Karl Marx’ın Tarih Teorisi kitabında, tarihsel gelişimi basitçe üretim güçlerinin gelişme eğiliminde olduğu ve üretim ilişkilerinin bu gelişimle bağdaşıp bağdaşamamaları nispetinde yükselip düştüğü bir süreç olarak tasarlar. TvP bu tarih görüşünün Marx’ın maddi olanı toplumsal olana önceleyen ontolojik materyalist teziyle paralellik gösterdiğini savunur. Aynı gerekçeyle, Cohen’in üretim güçlerini önceleyen tarih görüşünün, Althusser’in üretim ilişkilerini önceleyen görüşüne kıyasla Marx’ın materyalizmiyle daha fazla bağdaşıklık gösterdiği de dergi sayfalarında ifade edilmiştir[18]. TvP’ye göre Cohen’in çalışması, 20. yüzyılın başlangıcından itibaren görülen Marksizmin salt felsefi yorumlanmasıyla Marksist bütünsellikten vazgeçilmesi ve materyalist tezlerin terk edilmesi girişimlerine karşı güçlü bir yanıt olmuştur. Ayrıca Cohen’in kitabı kaleme alırken bağlı kaldığı analitik yazım standartları, kitabın açık üslubu ve güçlü mantıksal kurgusu, dergi tarafından olumlu karşılanmaktadır.

Teori ve Politika ne Althusserciliği ne de Cohen’in analitik Marksizmini olduğu gibi kabul eder; her iki anlayışı da eleştirel edinime tabi tutma taraftarıdır. Ayrıca bu iki okul arasındaki tarihsel ve teorik ayrılıklara rağmen verimli bir sentezin mümkün olduğunu savunmaktadır[19].

Dış bağlantılar

Kaynakça

  1. Kara, Melik; Sahra, S; Mert, I. "Bütünsel Marksist Oluşum Yolunda Bir Girişim İçin Genel Çerçeve Taslağı". Teori ve Politika. 28 Ocak 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Ocak 2019.
  2. Kara, M.; Mert, I.; Sahra, S. Bütünsel Marksist Oluşum Yolunda Bir Girişim İçin Genel Çerçeve Taslağı. 4 Şubat 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Şubat 2020.
  3. Kayaoğlu, Metin. "Post-Marksizm ile Dar-Marksizmin Ötesinde". Teori ve Politika, 24-25. 4 Şubat 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Şubat 2020.
  4. Kara, Melik. "Post-Devrimcilik Dönemi". Teori ve Politika. 28 Ocak 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Ocak 2019.
  5. Kayaoğlu, Metin. "Ezilenlerin Marksizmi". Teori ve Politika. 4 Eylül 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Eylül 2019.
  6. Kayaoğlu, Metin. "'Eleştiri Silahı' ve 'Silahların Eleştirisi' Marksizmde Ayrımlar". Teori ve Politika. 4 Eylül 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Eylül 2019.
  7. Timpanaro, Sebastiano (Yaz 1997). "Materyalizm Üzerine Düşünceler". Teori ve Politika, 7.
  8. Kayaoğlu, Metin. "Post-Marksizm ile Dar-Marksizmin Ötesinde". Teori ve Politika. 4 Şubat 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Şubat 2020.
  9. Kayaoğlu, Metin. "Marksizmin Furkanı ve İslamın Ayıracı". Teori ve Politika. 4 Şubat 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Şubat 2020.
  10. Kayaoğlu, Metin. "Ne Liberalizm, Ne 'Derin Liberalizm' (Aydınlanmacılık): 'Hanif' Marksizm". Teori ve Politika. 4 Şubat 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Şubat 2020.
  11. Kayaoğlu, Metin. "Ezilenlerin Marksizmi". Teori ve Politika. 4 Şubat 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Şubat 2020.
  12. Saltık, Veli. "Tarih Bilimi ve Ezilenlerin Tarihyazımı Üzerine Notlar". Teori ve Politika. 4 Şubat 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Şubat 2020.
  13. Kayaoğlu, Metin. "Ne Liberalizm, Ne 'Derin Liberalizm' (Aydınlanmacılık): 'Hanif' Marksizm". Teori ve Politika. 4 Şubat 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Şubat 2020.
  14. Eliaçık, İhsan. "Kapitalizm, İslam ve Sol". Teori ve Politika, 53.
  15. "Hanif Marksizm: İlerici Solculuktan "Gerici" Devrimciliğe". Ekmek ve Adalet. 4 Şubat 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Şubat 2020.
  16. Aytaç, Vedat. "Tarih Bilimi ve Bilgi Nesnesi-Gerçek Nesne Ayrımı". Teori ve Politika, 7.
  17. Kayaoğlu, Metin. "'Eleştiri Silahı' ve 'Silahların Eleştirisi' Marksizmde Ayrımlar", 8. 4 Şubat 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Şubat 2020.
  18. Kayaoğlu, Metin. "Üretim ve Sınıflar". Teori ve Politika, 19-20.
  19. Bulduruç, Süleyman YIlmaz. "Bütünsel Marksizm İçin Althusser ve Cohen ile Birlikte/Karşı". Teori ve Politika. s. 76.
This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.