Sosyal kimlik teorisi

Sosyal kimlik kuramı, grup olgusunun analizinde iç grup dinamikleri, gruplar arası ilişkiler ve kolektif benliğe yönelik açıklamalar getiren bir sosyal psikoloji kuramıdır.[1][2] Sosyal psikologlar Henri Tajfel ve John Turner tarafından geliştirilmiştir.[3] Kişisel bilişsel süreçleri, kişiler arası etkileşimleri ve sosyolojik süreçleri bir arada ele alarak sosyal kimlik kavramının farklı analiz düzeylerinden incelenmesini mümkün kılmaktadır.[4]

Sosyal kimlik kuramının ortaya çıkışı

İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan olaylar sosyal psikologların gruplar arası süreçlerde ortaya çıkan önyargı ve ayrımcılık davranışlarının anlaşılmasına yönelik çalışmalarının artmasına neden olmuştur. 1970'li yıllara kadar yapılan çalışmalarda bu olguları içsel süreçler (kişilik özellikleri gibi) veya kişiler arası ilişki süreçleri (aile ilişkileri gibi) ile açıklama eğilimi görülmektedir.[4] Ancak Tajfel ve Turner, kolektif olguların açıklanmasında bireysel süreçler ve kişiler arası etkileşimlerin yanı sıra sosyal etkileşimlerin ve sosyolojik süreçlerin de dikkate alınması gerektiği görüşündedir.[5] Gruplar arası ayrımcılığı anlayabilmek üzere yaptıkları minimal grup paradigmasını kullanarak yaptıkları deneylerinden elde ettikleri bulgulardan hareketle, sosyal kimlik kuramını geliştirdiler.

Minimal Grup Paradigması

Minimal grup paradigması sosyal kimlik kuramının dayandığı bilimsel çalışma olarak kabul edilebilir. Minimal grup araştırmalarında birbirini tanımayan ve görmeyen katılımcılar önemsiz bir kritere dayanarak iki gruba ayrılmaktadır (bir kağıt üzerindeki nokta sayısını tahmin etme ya da yazı tura atışı veya iki ressam arasında seçim yapma gibi). Ancak aslında katılımcılar rastgele olarak gruplara ayrılmıştır.

Gruplara ayrılan katılımcılardan belirli bir puanı diğer katılımcılara dağıtmaları istenmiştir. Katılımcıların puan dağıtacakları diğer kişiler hakkında sahip oldukları tek bilgi bu kişilerin hangi gruba ait olduklarıdır. Puan dağıtımı katılımcıların kendilerine ya da puanları verdikleri diğer kişilere herhangi bir kazanç sağlamayacaktır. Sonuçlar katılımcıların adil davranmaya çalışsalar dahi kendi gruplarını kayırdıklarını göstermiştir. Bu bulgu katılımcıların ortak bir geçmişleri ya da gelecekleri olmamasına, diğer grup üyelerini tanımamasına ve kişisel olarak hiçbir çıkar sağlamayacak olmalarına rağmen kendi grup üyelerini dış grup üyelerine tercih ettiklerini göstermektedir. Minimal grup deneyleri yalnızca kişinin zihninde bir gruba üye olduğu bilgisine dayalı olarak minimal olarak oluşturulan gruplar kişilerin davranışlarını etkilediğini göstermektedir. Bu deneylerden elde edilen bulgular Tajfel ve Turner’in sosyal kimlik kuramını geliştirmelerine yol açmıştır.[6]

Kuramın bilişsel, motivasyonel ve makro sosyal bileşenleri

Kurama göre toplumdaki grupların farklı statü ve güç dereceleri vardır. Sosyal gruplar heterojen olarak yapılandırılmış toplumda yaşayan bireylerin dünyaya yönelik algı ve deneyimlerini anlamlandırmalarına yardımcı olmaktadır.[1] SKK gruplar arası ilişkileri etkileyen bilişsel, motivasyonel ve makro sosyal süreçleri ve bu süreçler arasında etkileşimleri açıklamaktadır.[4][7]

Sosyal sınıflandırma

Sosyal kimlik kuramına göre grup olgusunun oluşması için gerekli bilişsel eylem sosyal sınıflandırma eylemidir.[5] İnsanlar diğer insanları kendilerine benzer ya da farklı olarak gruplara ayırmaktadır. Aynı özelliği taşıyan diğer insanlarla birlikte iç grup oluşturulurken, farklı özellik taşıyan insanların oluşturduğu grup dış grup olur. Farklı gruplara ayırma işlemi farklı özellikler üzerinden yapılabilir.[1] Örneğin etnik köken, cinsiyet, yaş grubu ya da takım taraftarlığı gibi farklı kıyaslama boyutlarında farklı sosyal sınıflandırmalar yapılabilmektedir.

Sosyal sınıflandırmanın çeşitli sonuçları vardır. Sosyal sınıflandırma eylemi ile iç ve dış grup ("biz" ve "onlar") arasındaki ayrım artar. Ayrımın görünürlüğünün artması aynı grubun üyeleri arasındaki benzerliğin, farklı grupların üyeleri arasındaki farklılıkların olduğundan daha fazla görülmesine neden olmaktadır.[4] Sosyal sınıflandırmanın diğer sonucu bireyin grup için oluşturulan grup prototipine uygun davranışlar gerçekleştirmesine neden olmasıdır.[1]

Kimlik ve Davranışlar

Sosyal sınıflandırma sonucunda bireyin kendisini belirli grupların üyesi olarak görmesi kimlik olgusunu etkilemektedir. SKK’ya göre sosyal ve kişisel kimlik olmak üzere kimliğin iki farklı çeşidi bulunmaktadır.[8] Kişisel kimlik kişiyi diğer grup üyelerinden ayıran fiziksel özellikler, bireysel deneyimler gibi özellikleri içerirken, sosyal kimlik sosyal sınıflandırmanın sonucunda bireyin dahil olduğu gruplardan gelen değer anlamlarını ve duyguları içermektedir.

Kuramın temelinde bulunan sosyal kimlik kavramı, grup üyeliklerinden gelen benlik imajlarını içermektedir.[7] Örneğin bireyin üyesi olduğu etnik grup ve bu grubun üyesi olmanın getirdiği olumlu ve olumsuz duygular sosyal kimliğin niteliğini belirlemektedir. Ait olunan sosyal grupların birey üzerinde etkisi yalnızca zihinsel seviyede kalmamaktadır, davranışlara da etki etmektedir. Aynı sosyal gruba üye olmaktan dolayı benzer sosyal kimliklere sahip olan bireyler, hem iç grup hem de dış grup üyeleriyle benzer ilişkiler kurarlar. Bu durum, sosyal davranışların da benzer şekillerde üretilmesine neden olmaktadır.[5]

Bireylerin sosyal ya da bireysel kimliklerinin bağlama göre vurgulanması davranışların değişmesine neden olmaktadır.[1] Tajfel ve Turner sosyal davranıştaki bu değişimlerin nasıl gerçekleştiğini bir devamlılık çizgisi üzerinden anlatmaktadır. Çizginin bir ucunda iki ya da daha fazla kişinin kişisel kimliklerini oluşturan özelliklere dayanarak gerçekleştirilen kişiler arası ilişkiler, çizginin diğer ucunda ise üye olunan sosyal gruplardan gelen sosyal kimliğin etkisiyle oluşturulan gruplar arası davranışlar bulunmaktadır.[9]

İnsanlar birden fazla sosyal grubun üyesi konumundadır. İnsanların etnik köken, dini inanışlar, meslek grubu ya da cinsiyet gibi sosyal gruplara aynı anda üye olmaları birbiriyle çatışan kimliklerin aynı anda sosyal kimlikte yer almasına neden olmaktadır. Örneğin hem asker hem de dindar olmak başka bir insana şiddet uygulama konusunda farklı yaklaşımları kabul edilebilir olarak görmeyi de beraberinde getirmektedir. Böyle durumlarda bağlam, bir kişinin sosyal kimliğinin hangi özelliğinin ön plana çıkacağını belirleyerek sosyal davranışları yönlendirir. Örneğin bir savaş durumunda asker kimliği ön plana çıkar ve bu bağlamda şiddet davranışı sosyal kimliğin diğer bileşenlerine uymasa da kabul edilebilir olarak görülür.[1]

Grupla özdeşleşme

Bir grubun üyesi olmak, o gruba yönelik çeşitli anlam ve değerlere sahip olmayı da beraberinde getirmektedir.[7] Grupla özdeşleşme, bireyin üyesi olduğu gruba yönelik aidiyet ve bağlılık duygusu olarak tanımlanmaktadır.[10] Grupla özdeşleşmenin gerçekleşmesi için grubun diğer üyeleriyle olan ilişkilerin olumlu olması gerekli değildir. Grubun bireyi olumlu olarak değerlendirmesi, bireyin grupla özdeşleşmesi için yeterli olabilir.[11] Grupla yüksek özdeşleşme yaşamak, bireyin grubun normlarına uygun davranışlar üretme olasılığını da arttırmaktadır.[5]

Aynı grup içerisinde yer alan insanların özdeşleşme düzeyleri birbirinden farklı olabilir. Bir grup üyesinin grupla özdeşleşmesi yüksekken başka bir üyeninki düşük olabilir.[12] Grupla özdeşleşme düzeylerinin ne ölçüde yüksek ya da düşük olacağını etkileyen çeşitli faktörler bulunmaktadır. Üyelerin ortak hedeflerinin olması, ortak kader algısı ve birbirlerine bağımlı olmaları özdeşleşmeyi arttıran faktörler arasındadır. Ayrıca bireyin belirli bir gruba yönelik olumlu duygularının olması ve o gruba üyeliğinin bireyin sosyal kimliğinin önemli bir parçası olması da özdeşleşmeyi arttırmaktadır.[13] Bireyin grup içerisindeki konumu da özdeşleşmenin yaşanmasında önemli bir etkendir. Grupta merkezi konumda yer alan üyeler, grubun daha periferinde yer alan diğer üyelere kıyasla daha fazla özdeşleşme yaşayabilir.[8]

SKK’da motivasyonel süreçler

İnsanların sosyal sınıflandırma neticesinde kendilerini ve diğer insanları çeşitli kategorilere yerleştirmeleri sosyal grupların oluşmasına neden olmaktadır. SKK sosyal grupların oluşmasındaki bu bilişsel süreçleri ve gruplar arası davranışların sürdürülmesini sağlayan motivasyon kaynaklarını da belirlemiştir. SKK’ya göre bu motivasyonel süreçler olumlu benlik geliştirme ve belirsizliğin azaltılmasıdır.

Her birey kendisine dair olumlu bir benlik imajı oluşturmaya çalışmaktadır. Bunun bir yolu bireyin üyesi olduğu sosyal gruplardan kaynaklanan sosyal kimliğini değerli kılmasıdır. “Biz”in “onlar”dan daha iyi olduğu inancı sağlanabilirse grup ve dolayısıyla grubun üyesi birey olumlu olarak değerlendirilmiş olur.[5] Bireyin grubunu diğer gruplardan daha üstün görmesi sosyal kıyaslama ile mümkündür. Sosyal kıyaslama değeri olan bir boyut üzerinden yapılır. Örneğin ten rengi üzerinden yapılan kıyaslama ABD’de anlamlı bir kıyaslamayken Japonya’da bir anlam ifade etmeyebilir. Sosyal kıyaslama yapılırken olumlu benlik oluşturma motivasyonuyla iç grubun olumlu değerlendirilebileceği bir dış grup ve bir özellik seçilir.[1] İç grubun dış gruptan daha olumlu değerlendirilmesi ile davranış ve tutumlarda iç grup üyelerinin kayırılmasına neden olur. Bu durum iç grup tarafgirliği olarak adlandırılmaktadır.[14] Minimal grup paradigmasında katılımcıların kendi gruplarındaki diğer katılımcılara daha yüksek puanlar vermesinin nedeni de olumlu benlik oluşturma motivasyonuyla sergilenen iç grup tarafgirliğidir.[1]

Sosyal kimlik kuramına göre grup süreçlerini yönlendiren diğer motivasyon kaynağı bireylerin belirsizliği azaltarak dünyayı anlamlandırma istekleridir. Sosyal gruplar bireylere kimliklerine, hangi durumlarda nasıl davranmaları gerektiğine dair bilgi sağlamaktadır. Grupların oluşturdukları prototipler bireyler için belirsizliği azaltan bir rehber görevi görmektedir. Bu nedenle bireyler kendi benliklerini belirli kılmak ve davranışlarını belirleyebilmek için gruplarla özdeşleşmeye çalışırlar.[5] Ayrıca gruplar bireylerin davranışlarına geri bildirimde bulunarak belirsizliğin azaltılmasına yardımcı olurlar.[7]

Makro Sosyal Süreçler

Sosyal kimlik kuramı grup süreçlerinin yalnızca bilişsel ve motivasyonel süreçlerle açıklanamayacağını öne sürmektedir. Grupların toplumsal yapı içerindeki hiyerarşik konumları hem gruplar arası ilişkileri hem de bireyin grubuna yönelik tutumlarını etkilemektedir.[1] SKK toplumu oluşturan sosyal grupların sahip oldukları güç ve statü bakımından birbirleriyle farklılaştıklarını belirtmektedir. Toplumun bu hiyerarşik yapısı tamamen durağan değildir. Yaşanan tarihi gelişmeler ve ekonomik değişimlere bağlı olarak bazı gruplar zaman içerisinde üst konumlara çıkarken bazı gruplar avantajlı konumlarını kaybetmektedir. Kolektif davranışlar ve sosyal hareketler gibi toplumun tamamını ilgilendiren olayların anlaşılması gruplar arasındaki bu hiyerarşik yapıyı yönlendiren makro-sosyal süreçlerin anlaşılmasıyla mümkündür.[1]

Gruplar olumlu benlik oluşturma amacıyla kendi gruplarını diğer gruplardan üstün görme eğilimindedir. Hiyerarşik olarak baskın konumda olan gruplar üyelerine olumlu benlik kaynağı sağlayabilirken düşük konumdaki grupların üyeleri kendi gruplarından olumlu benlik imajları edinmede sorun yaşamaktadır. Bu durumda düşük konumdaki grupların üyeleri çeşitli stratejiler kullanarak gruplarından olumlu benlik imajı elde etmeye çalışırlar.[1]

Tajfel ve Turner bireylerin toplumsal yapıya dair öznel inanç sistemleri olduğunu belirtmektedir. Bu görüşe göre bireyler içinde yaşadıkları toplumun yapısını geçirgenlik, meşruiyet ve kalıcılık özelliklerine göre değerlendirmektedir. Gruplar arasında geçişlerin mümkün olduğu düşünülen yapılar geçirgen olarak tanımlanır. Var olan hiyerarşik yapının adil olarak oluşturulduğuna yönelik inanç toplumsal yapının meşru olarak algılanmasına neden olur. Son olarak da uzun süreli olarak toplumsal yapının varlığını koruyacağına yönelik beklenti bu yapının kalıcı olarak tanımlanmasına neden olur. Bu inançlarda görülen farklılıklar bireyin toplumsal düzenin devamını sağlamaya ya da değişmesine yönelik faaliyetlerde bulunmasına neden olur.[4]

Temel olarak iki farklı öznel inanç sistemi bulunmaktadır. Bunlar sosyal hareketlilik ve sosyal değişim inançlarıdır. Bireylerin gruplar arası sınırları geçirgen, toplumsal sistemi kalıcı ve meşru olarak gördükleri öznel inanç sistemi sosyal hareketlilik sistemidir. Bu inanç sisteminde birey ast konumdaki grubundan olumlu benlik imajları edinemediği zaman bireysel olarak konumunu değiştirmeyi hedeflemektedir. Bireye göre var olan sistem uzun süreli ve meşrudur ancak aynı zamanda bireyin kendi grubundan ayrılarak üst konumdaki gruba geçişine de imkân sağlamaktadır. Bu durumda birey kendi grubunu terk edip üst konumdaki gruba giriş yapmaya çalışarak olumlu benlik imajı edinir. Bu bireysel hareketlilik eylemleri kolektif eylemlerin olmasını engellediğinden üst grup tarafından da desteklenmektedir. Ancak üst grup bireysel geçişlerin kendisi için tehdit oluşturduğunu hissederse bu stratejiyi desteklemez.[1]

Toplumsal yapı ast konumdaki bireylerin üst konuma geçmesine izin vermediğinde, diğer bir deyişle geçirgen olmadığı zaman sosyal değişim inancı oluşmaktadır. Bu inanç sisteminde bireyin kendi grubundan çıkıp diğer gruba girmesi mümkün olmadığı için olumlu benlik imajının oluşturulması grubun konumunun bütün olarak yükseltilmesiyle mümkün olabilir. Bu durumda toplumsal sistemin kalıcılığının ve meşruiyetinin değerlendirilmesi neticesinde iki farklı strateji ortaya çıkabilir. Birey var olan durumu kalıcı ve meşru olarak görüyorsa var olan duruma bilişsel bir alternatif üretemez ve sosyal yaratıcılık stratejisi kullanılır. Sosyal yaratıcılıkta gruptan elde edilecek olumlu benlik imajları için 3 farklı yol izlenebilir. İlk olarak baskın grupla yapılan kıyaslamaların boyutu değiştirilebilir. Ast grup üyeleri kendilerini baskın grupla kıyaslarken farklı bir özellik seçerler. Örneğin ABD’de siyahlar beyazlardan daha fazla sportif başarıları olduğunu düşünerek hiyerarşik olarak ast konumda olsalar da gruplarından olumlu bir benlik imajı edinebilirler. Sosyal yaratıcılıkta yapılabilecek ikinci strateji ast grubun kendisiyle ilişkilendirilen özellikleri değiştirmek için bir çaba göstermesidir. Grup üyeleri grupla ilişkilendirilen olumsuz özellikleri olumlu özelliklerle değiştirmeye çalışabilirler. Son olarak sosyal yaratıcılık kapsamında kullanılabilecek strateji ast konumdaki grubun kendisine farklı bir kıyaslama grubu bulmasıdır. Ast grup kendisini baskın grupla değil de farklı bir ast grupla kıyasladığında grup üyeliğinden olumlu bir benlik imajı edinmesi de mümkün olacaktır.[1]

Sosyal değişim inancı kapsamında gerçekleştirilebilecek ikinci strateji sosyal rekabettir. Bireyler var olan toplumsal sistemin meşru olmadığına ve kalıcı olmadığına inanıyorsa var olan sisteme alternatif bir sistemin varlığını bilişsel olarak üretebilmektedir. Bu durumda ast grup üyeleri yeni bir toplumsal düzen oluşturarak kendi ast konumundan kurtulmaya çalışmaktadır. Bu stratejinin kullanımı radikal politik değişimlere, sivil savaşlara, pasif direnişlere ve terörist faaliyetlere neden olabilir.[10]

Öznel inanç sistemleri grafik

Kaynakça

  1. Hogg, M. A. ve Abrams, D. (1998). A Social Psychology of Intergroup Relations and Group Processes. Routledge: New York.
  2. Hogg, M. A. ve Williams, K. (2000). From I to We: Social Identity and The Collective Self. Group Dynamics: Theory, Research and Practice 4(1), 81-97.
  3. Tajfel, Henri (1979). "An Integrative Theory of Intergroup Conflict". Austin, William G.; Worchel, Stephen (Ed.). The Social Psychology of Intergroup Relations. Monterey, CA: Brooks-Cole. ss. 94-109. ISBN 0818502789. OCLC 4194174. Erişim tarihi: 21 Temmuz 2008.
  4. Hornsey, M. J. (2008). Social Identity Theory and Self Categorization Theory: A Historical Review. Social and Personlity Psychology Compass, 2(1), 204-222.
  5. Hogg, M. (2006). Social Identity Theory: Contemporary Social Psychology Theories içinde, 111-136. Stanford University Press: California.
  6. Hogg, M. A. ve Vaughn, G. M. (2007). Sosyal Psikoloji. Çev. Yıldız, İ, ve Gelmez, A. Ütopya: Ankara.
  7. Turner, T. C. (1999). Some Current Issues in Research on Social Identity and Self Categorization Theories. Social Identity: Context, Commitment, Content içinde, 6-34. Wiley:London.
  8. Worchel, S., Iuzzini, J., Coutant, D. ve Ivaldi, M. (2000). Identity: Relationg Individual and Group Identites to Intergroup Behaviour. Social Identity Processes Trends in Theory and Research içinde, 15-32. Sage:London.
  9. Tajfel H. ve Turner, J. C. (1979). An Integrative Theory of Intergroup Conflict. The Social Psychology of Intergroup Relations içinde, 33-47. Brooks-Cole: California.
  10. Hortaçsu, N. (2007). Ben Sen Biz Hepimiz: Toplumsal Kimlik Gruplararası İlişkiler. İmge: Ankara.
  11. Hogg, M. A. (1993). Group Cohesiveness: A Critical Review and Some New Directions. European Review of Social Psychology, 4(1), 85-111.
  12. Deaux, K. (2000). Models, Meanings and Motivations, Social Identity Processes Trends in Theory and Research içinde, 1-14. Sage: London.
  13. Cameron, J. E. (2004). A three-Factor Model of Social Identity. Self and Identity, 3(3), 239-262.
  14. Turner, J., Brown, R. ve Tajfel, H. (1979). Social Comparisons and Group Interest in Ingroup Favouritism. European Journal of Social Psychology, 9(2), 187-204.
This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.