Patika bağımlılığı

Patika bağımlılığı (İngilizce: Path dependence); bireylerin, grupların, toplumların yahut insanlığın belli eyleyişleri sonucu girdiği bir yolun, bir kalıbın daha sonraki yönelimlerini koşullaması, hareket alanını belli ölçülerde sınırlandırmasıdır.

Türkçede tamlamadaki patika kelimesine karşılık olarak yol, izlek, menzil, yörünge, model gibi kelimeler de tercih edilmektedir.

Evrimsel İktisat - Kurumsal iktisat

Patika bağımlılığı, evrimci-kurumsalcı iktisat ekollerin baskın kavramlarından biridir. Klasik iktisat yaklaşımına göre küçük ve rassal dengesizlikler ortaya çıkar çıkmaz sönümlenirler. Oysa mevzubahis iktisadi yaklaşımda gerçek ekonomi canlı bir sistem olarak tasavvur edilir ve küçük rassal dengesizlikler birikerek gelişir ve sistemi değiştirebilirler.[1] Patika bağımlılığı, geleneksel denge fikrinde yer alan güçlerin ve mekanizmaların tam karşısında ve söz konusu birikim ve değişmenin yanı başında yer almaktadır. Ayrıca, ekonomik aktörlerin karar alma sürecinde geçmiş tecrübelerden faydalanmalarını da içermektedir.[2]

Bu yaklaşıma göre geçerli olan, ekonomide işleyen doğal seçilimle en iyi alternatifin ayakta kalması değil, kurumların evrimidir.

Bu iktisat ekollerinin ilk çıkış noktası olarak kabul edilen Thorstein Veblen'in çalışmalarında iktisat, kurumların biçimlendirdiği bir evrim süreci sonucu oluşan düzeni gösterme teorisidir. Veblen, patika bağımlılığı kavramını kullanmaz; İçgüdülerin alışkanlıkları beslemesi, alışkanlıkların ise kurumsal yapılar çerçevesinde dönüştürücü etkilerde bulunmasını betimlemek için birikimli nedensellik (cumulative causation)[3] kavramını kullanır. Veblen’in kurumu ‘belirli bir dönemde yaygın olarak kabul edilen düşünce ve davranış alışkanlıkları’ olarak tanımlaması da bu yaklaşımını destekler niteliktedir.[3] Veblen’in teorisi, kurumsal değişimin patika bağımlı ve kümülatif niteliğine, kurumsal değişime neden olan yeni teknolojilerin rolüne ve Amerikan kurumlarının parasal karakterine vurgu yapar.[4]  Örneğin; Veblen’e göre altının para standardı olarak kullanılması olumsaldır, altın yerine az bulunan bir midye türünün de bu tarz bir standart için kullanılabilir olduğunu ileri sürer.

Karl Polanyi de en önemli eseri olan Büyük Dönüşüm’de İngiltere’nin sanayileşmesindeki tarihsel patikaları aktarmış, daha sonraki çalışmalarında da ‘insanlık için başka bir patika mümkündü ve hala mümkün” diyebilmek için ekonomideki kurumlaşmanın girilen patikalara bağımlı olduğunu vurgulamıştır.[5]

Brian Arthur daha önce mevzubahis kavramı işe koşmadan patika bağımlılığı yaklaşımını bazı çalışmalarına yansıtmış olsa da[1], kavramı sosyal bilim literatüründe ilk olarak kullanan “Clio and the Economics of QWERTY” başlıklı makalesiyle Stanford Üniversitesi’nden Paul David olmuştur. Makale, başlığından da anlaşılacağı üzere, Q-klavye sisteminin İngilizce dilinde hızlıca yazmak için optimum düzenleme olmamasına rağmen ilk olarak daktilolarda, daha sonra elektronik klavyelerde nasıl yaygınlaştığını ve geri dönülemez bir patika yarattığını belirtmektedir.[6]

Arthur ise, iki Rus olasılık teorisyeni Ermoliev ve Kaniovski ile birlikte 1983 yılında yazdığı makalede[7] Polya kasesinde bulunan biri siyah biri beyaz iki toptan yola çıkarak ‘artan getiriler’ üzerine meramını anlatmaktadır; Buradaki kural kaseden rastgele çekilen herhangi bir toptan bir tane daha kaseye eklenmesidir. Dolayısıyla yapılacak ilk seçim seçilen topun kasedeki oranını 2/3’e getireceğinden daha sonraki seçimlerde o renkte top seçme ihtimalini arttıracaktır. İşleme uzun süre devam edildiğinde ilk birkaç seçimle bağlantılı olarak kasenin neredeyse tamamının aynı renk topla dolması söz konusu olacaktır. Arthur, 1989’da yayınladığı makalesinde bu yaklaşımını biraz daha geliştirerek patika bağımlılığı kavramını analizinin merkezine yerleştirir ve patikaya bağımlı olanı ‘ergodik olmayan’ olarak tanımlar.[8] Bir sistemde tanımlanan bütün durumlar en az bir kere gerçekleşiyorsa, bazı durumlar birden fazla defa tekrarlanabiliyorsa, herhangi bir anda geçmişteki bir duruma geri dönmek ve olayların farklı bir sırayla gerçekleşmesini sağlamak mümkünse, bu sistem ergodiktir. Ergodik olmayan bir sistemde ise, geçmişteki bir duruma geri dönmeye izin verilmemekte ve sistem hafızası tüm aşamalarda taşınmakta; geçmişin bütün etkileri geleceğe ulaştırılmaktadır.[9] Dolayısıyla, ekonomik bir yöneliş belli bir aşamadan sonra kilitlenme (ing. lock-in) durumu oluşturarak daha iyi alternatiflere geçmeyi zorlaştıracaktır.

Arthur yöntemini inşa ederken biyolojinin DNA üzerine çalışmalarından ve özellikle ‘ekonomik coğrafya’ temalı çalışmalardan etkilenmiştir. Arthur’a göre; bir ülkedeki şehirlerin ve sanayilerin kümelenme biçimleri ya da örneğin yüksek teknoloji firmalarının Silikon Vadisi’nde kümelenmesi, ancak bazı tarihsel rastlantıların da etkili olduğu patikaların ve ona bağımlılığın oluşmuş olmasıyla açıklanabilir. Örneğin; İngiliz Püritenerinin Amerika’ya ilk göçlerinde New England’a yerleşmelerinin sebebi o bölgenin çok iyi tarım arazilerine sahip olması değil, Mayflower gemisinin Virginia’yı ararken yolunu kaybetmiş olması ve Massachusetts Körfezi’nde durmasıdır. Buradaki koloni yerleşik hale gelince başka bir yere yerleşmek imkanı kalmamıştı, çünkü kimse artık kurulmuş olan Boston şehrini alıp başka bir yere götürmezdi ve götüremezdi. Dolayısıyla Arthur’un iktisat görüşü de bu çerçevede şekillendi; ekonomi optimumlara göre işleyen bir sistem değildir, bilakis “yola bağımlı, karmaşık, evrim içinde, açık ve organik”tir.[10]

Douglass North da 1990 yılında yayınladığı “Kurumlar, Kurumsal Değişim ve Ekonomik Performans” adlı kitabıyla patika bağımlılığı yaklaşımını analizinin başat öğelerinden biri yapan iktisatçılardandır. North, geçmişin geleceği kestirmek için kullanılabilecek bir kaçınılmazlık öyküsü olmadığını ve patika bağımlılığının sadece tercih kümesini daraltmak ve zaman içinde kararlar arasında bağlantı kurmak için kullanılan bir yol olduğunu savunur. Örneğin; İngiltere ve İspanya’nın kurumsal ekonomik yapılarının karşılaştırmasından hareketle hem iki ülkenin sanayileşme noktasındaki farklı başarı düzeylerini, hem de İngiltere kolonisi olan ABD ile İspanya kolonisi olan Latin Amerika ülkelerinin ekonomik performanslarını karşılaştırmalı olarak masaya yatıran North, ülkeler arasındaki farklılıkların girilen farklı tarihsel patikalarla irtibatlı olduğunu ileri sürmektedir.[11]

Tarihsel sosyolojiToplumsal TarihTarihsel Kurumsalcılık

Patika bağımlılığı kavramı, tarih ve sosyoloji alanlarının beraber işlediği alanlarda da yoğunlukla kullanılmaktadır. Barrington Moore’un meşhur çalışması Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri’nde ülkelerdeki soyluluğun ve köylülüğünün sınıfsal karakteri belirlemedeki rolüne göre farklı sanayileşme, modernleşme tecrübelerinin ve dolayısıyla birbirinden oldukça farklı siyasi rejimlerin ortaya çıkışı analiz edilir.[12] Moore’un yöntemi, tarihsel sosyoloji çalışmalarında kavramın kullanımına varan süreci öncelemiştir.

Kavramı ilk olarak 1988 yılında yayınladığı ‘Future History’ makalesinde kullanan Charles Tilly, birşeyin ne zaman ve nerede gerçekleştiğinin nasıl gerçekleşeceğini etkilediğini ve patika bağımlılığının önceki olayların sonraki olaylar üzerindeki toplam etkisi olduğunu belirtir. Tilly yaklaşımını Karl Marx’ın meşhur “İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama kendi keyiflerine göre değil; kendi seçtikleri koşullar içinde değil, doğrudan karşı karşıya kaldıkları, belirlenmiş olan ve geçmişten gelen koşullar içinde yaparlar. Bütün ölmüş kuşakların geleneği, büyük bir ağırlıkla, yaşayanların beyinleri üzerine kabus gibi çöker” ifadesi ile temellendirir ve her tarihsel gelişmenin mümkünlerden bir mümkünün seçimi olduğunu, devamındaki gelişmelerin de bu gelişmenin açtığı yoldan ilerleme eğilimi gösterdiğini vurgular. Çünkü, önce olanların sonradan olacakları etkilemesi bir yörüngeden diğerine geçişi kısıtlayan bir içeriğe sahiptir ve bir zaman diliminde yapılan tercihler daha sonra tercih edilebilecek olan envai çeşit ihtimali eler.[13] Yine Marks’ın deyişiyle, ölü diriyi yakalamaktadır.

‘Patika bağımlılığı’ odaklı çalışmalar arasında David ve Arthur’un bahsi geçen makalelerinden sonra en çok atıf alan makale olan[14] Avner Greif’in “Cultural Beliefs and The Organization of Society” başlıklı makalesi kollektivist ve bireyci toplumların tarihsel dayanaklarına eğilen bir çalışmadır. Greif, prekapitalist dönemlerde tarih sahnesine çıkmış Cenevizli tüccarlarla Mağripli tüccarları karşılaştırarak iki farklı patikanın günümüzdeki izdüşümlerini yorumlamaktadır.[15]

Bu yöndeki çalışmalara ilginç bir örnek, Young Back Choi’nin Kore alfabesinin serüvenini irdelediği çalışmadır. Choi, yazı dilinde Çince’yi kullanan Kore toplumunun 7.yüzyılda devletle halk arasındaki ilişkileri kolaylaştırmak için sözlü Kore dilini Çince harflerle ifade etmeyi sağlayan melez İdu dilini oluşturduğunu ve 1446’ya kadar sürecin bu şekilde devam ettiğini belirtir. O yıl Kral Sejong’un alimler sınıfından oluşturulmasını istediği alfabe tamamlanır. Bu alfabe, Hangıl, Kore dilinin sözlü yapısını yazıya oldukça iyi aktarabilen bir düzenlemeye sahiptir, ancak bu yeni algabe yaklaşık 500 yıl boyunca özel yazışmalar dışında kullanıma geçmez. Choi’ye göre, Çince okuyup yazmaya alışmış devletin egemen sınıfları ve Idu sayesinde halka karşı imtiyazlarını koruyabilen bürokratlar bu alfabenin yaygınlaşmasını arzu etmemişler, yazı dili hususunda girilen tarihsel patikadan sapmamışlardır. 1910 yılında Kore’yi işgal eden Japonya ülkede Çince’yi tamamen yasaklayıp yerine Japonca’yı resmi dil haline getirip işgalin bittiği 1945 yılına kadar bu politikayı sürdürünce patika bağımlılığı büyük ölçüde kırılmış, Korelilerin önünde Hangıl'ı resmi alfabe olarak topluma yerleştirmek için ciddi bir fırsat doğmuş ve sözlü dil ile yazı dili arasındaki barış sağlanmıştır. Choi’nin çalışması, tarihsel süreçte ortaya çıkan geri döndürülemez patikaları kavrayabilmek açısından etkileyici bir misaldir.[16]

Fethi Açıkel, ‘patika bağımlılığı’ kavramına yakın anlamlı ‘model bağımlı’ kavramını önerdiği makalesinde[17] Osmanlı-Türk modernleşmesinin İkinci Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde merkezi iktidarıyla muhalefetiyle yoğun olarak Fransa’nın, asker-sivil bürokrasi özelinde ise Almanya’nın modernleşme modelini takip ettiğini ve Türkiye siyasetinde belirli bir model bağımlılığın oluştuğunu ileri sürmektedir. Açıkel’e göre, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerikan modeli devreye girmiştir.

Hüseyin Etil, sol örgütlerin şiddetini; devlete karşı, sol örgütler arası ve sol örgüt içi şiddet olarak üç kısımda değerlendirmekte ve sol örgütlerin günümüze kadar etkisini gösteren şiddet eğilimini 1970'lerin başından sonra girilen, devlet ve karşıt paramiliter yapılar tarafından kışkırtılan tarihsel patika ile ilişkilendirmektedir.[18] Aşağıda bahsedileceği üzere, Thomas Kuhn'un bilim yaklaşımına paralel olarak siyaset bilimi açısından ekonomik kriz, askeri darbe ve devrimlerin verili patikaya bağımlılığı yıkarak paradigmayı değiştirdiği, yeni bir patikaya alan açtığı söylenebilir. Özellikle Türkiye ekonomisi ve siyasi sistemi için 1980 darbesi ve 2001 krizi bu tarz kırılmaları karşılamaktadır.

Teknolojiden Örnekler

Ø Saatlerin sağa doğru dönmesi,(Brian Arthur tarafından gündeme getirildi)

Ø Beta kasetlere karşı VHS kasetler,

Ø Tren rayı ölçü standardları,

Ø Otomativde buharlı motorlar yerine benzinli motorların yaygınlaşması,

Ø DC akım yerine AC akımın tercih edilmesi,

Ø İşletim sistemleri açısından Microsoft’un tekel rolü,

Ø Tarımsal haşerelerle mücadele için daha ileri programlanabilir yöntemler yerine bölgesel ilaçlama yönteminin halen yaygın olması,

Ø Britanya Kömür Vagonları’nın verimsizliği ve boyutlarının büyütülememesi (Veblen’in irdelediği bir konudur)[19]

Ø NASA’nın ‘insanın uzaya gönderilmesi’ bazlı çalışmalar için örgütlenmiş olmasının diğer çalışmalar için kısıtlayıcı etkisi,

Ø Nükleer Reaktör teknolojisi için hafif su reaktörlerinin tercih edilmesi

Ø TV'lerde yakın zamanlara kadar kullanılan 4:3 kadraj oranı,

Ø Avrupa ülkelerinin sayısal radyo teknolojileri için yeni ve daha verimli DRM+ teknolojisi yerine daha önce uzmanlaştığı ve büyük yatırımlar yaptığı DAB ve türevi teknolojilerin yaygınlaşması için uğraşmaları.

Bilimsel Yöntem

Bir patikanın oluştuğu an, Thomas Kuhn’un olağan bilim-bilimsel devrim tasniflerinin ifade ettiği kırılmalara denk düşecek şekilde düşünülebilir.[20] Patika bağımlılığı, Kaos teorisi ve Santa Fe Enstitüsü’nın başını çektiği Karmaşıklık teorisi ile ilgili Yeni Bilim tınılı tartışmalarda sıklıkla başvurulan bir kavramdır.

Alvin Toffler’ın “Kaostan Düzene” kitabı için yazdığı önsözde söyledikleri patika bağımlılığı kavramı ile oldukça bağlantılıdır; “Düzensiz değişimler mevcut bir sistemi dengeden uzak bir duruma doğru zorladığında ve yapısını tehdit ettiğinde, sistem kritik bir ‘an’a veya çatallanma noktasına ulaşır. Bu noktada, yazarlara(Prigogine-Stengers) göre, sistemin bir sonraki durumunu belirlemek doğal olarak imkansızdır. Olasılık sistemde mevcut olan her şeyi yeni bir gelişim mecrasına doğru dürter. Ve bir kere bir çokları arasından bir yol seçildiğinde determinizm tekrar devreye girer ve gelecek çatallanma noktasına kadar işlevini sürdürür. İşte burada kısaca ‘olasılık’ ve ‘zorunluluk’un uzlaşmaz karşıtlar değil de bir kader doğrultusunda rollerini icra eden ortaklar olduğunu görüyoruz.[21] Toffler’in vurgusu patika bağımlılığı kavramının makro yapılar ve mikro özneler arasında mezo kurumsallıklar için, yahut Voluntarizm(iradecilik) ile Determinizm(belirlenimcilik) arasında bir üçüncü alternatifi işaret etmek için biçilmiş kaftan olduğunu imler.

Paul Pierson ise patika bağımlılığı kavramı için ‘yol’ yerine ‘ağaç’ metaforunu kullanmanın daha isabetli olacağı iddiasındadır; “Kökten çeşitli dallar çıkmakta ve bu dallardan da daha küçük dallar gelişmektedir. Bir dala tırmanmaktan vazgeçmek ve geri dönüp başka bir dala tırmanmak mümkün olsa bile; tırmanan kişi, bir kez başladığı dal doğrultusunda ilerlemeyi tercih etmektedir.[22] Bu durumda daldan dala atlamak imkansız yahut çok zor olduğundan ve dal değiştirmek için dalların ayrıldığı yere geri dönmek gerekeceğinden ayrım noktasında yapılan tercih oldukça belirleyici olacaktır.

Ferdan Ergut tarihsel sosyoloji çalışmaları için yaptığı metodoloji tartışmalarında Charles Tilly’nin izinden giderek kavramın karşılaştırmalı tahliller için çok önemli fırsatlar sunduğunu vurgular. Kavram aslında oldukça basit görünse de kabulü halinde metodolojik açıdan ulaşılan sonuçlar radikaldir; “Eğer toplumsal, siyasal, iktisadi süreçler belirli bir noktada girilen patikaya bağımlı ise ‘toplumsal değişim’in önceden kestirilebilir ve kaçınılmaz bir yönü olamaz. Hiçbir tarihsel durum bir sonrakinin gerekli ön koşulu değildir.”[23] Ergut’un temel itirazı holistik tarihsel yasalar arama fikri hakkında olmakla birlikte bilimin belli düzenlilikler ve nedensellik mekanizmaları keşfetme çabası olduğunda ısrarcıdır. Onun vurgusu, karşılaştırmalı tarihsel sosyolojik çalışmalarda görünürde benzer koşullara sahip iki durumun(ya da iki ülkenin) neden oldukça farklı sonuçlara vardığı problemini ancak farklı ‘patika bağımlılıkları’nın söz konusu olduğunu tahlile dahil ederek ve bu sayede daha derinlikli sorular sorarak aşabileceğimiz üzerinedir.[24]

Sonuç olarak, kavramın tarihselcilik ile işlevselcilik arasındaki metodolojik gerilimi dindirme çabası olduğu söylenebilir. Ergut, kavramı meta anlatılar arayan bilimsel yaklaşımlara bir aşı olarak değerlendirme eğilimdeyken, aslında kavramı modern bilimin kıyasıya eleştirisinden doğan ve istisnailiği, tekillikleri odağa koyan bilimsel yaklaşımlara geleneksel bilimin metodolojik bir cevabı olarak görmek de mümkündür; Bu cevabın bir versiyonu Tilly’nin tanımladığı biçimiyle; Postmodernizme, Fenomenolojik bireyciliğe, metodolojik bireyciliğe ve elbette Marksist yaklaşımlardaki holizme karşı ‘ilişkisel gerçekçilik’tir.[25]

Pratikte; patika bağımlılığı toplumların yaşamında alışkanlıkların, normların, düzenin ve ayrıca kültürün oluşması gibi pozitif sosyal yönlerle birlikte muhafazakarlık, yeniliğe ve yaratıcılığa kapalılık, sürü psikolojisinin sürdürülmesi gibi negatif sosyal yönlerle de ilişkilendirilebilir.

Bilişsel çelişki Kavramıyla İlişkisi

Bilişsel çelişki kavramında bireysellik vurgusu varken, patika bağımlılığı kavramında yapısallıklara, toplumsallıklara vurgu vardır. Birey açısından “bu kadar bekledim, biraz daha bekleyim” söyleminin arkasında yatan biraz da patikaya bağımlılıktır; Çünkü geri dönüp baştan başlamak daha maliyetli görünmektedir. Yine “tükürdüğünü yalayamamak” deyimiyle yahut “hamama giren terler” atasözüyle altı çizilen de aslında bu bakış açısıdır; çünkü farklı bir yola sapmak ya bedel ödemeyi gerektiriyordur ya da söz konusu durumda tutarlılık kaygısı oldukça güçlüdür.

Bir örnek; Katılımcılara bir odaya girip bir saat içinde yüzlerce vida sıkmaları ve çıkışta ‘ne eğlenceliydi’ şeklinde odaya girecek diğer katılımcıya yalan söylemeleri istenir. Bu iki aşama sonucunda kimi katılımcılara 1 dolar, kimisine 20 dolar verilir. Daha sonrasında bir anket yapılır ve deneyde eğlenip eğlenmedikleri sorulur; 20 dolar alanlar deneyin sıkıcı olduğunu yazarken, 1 dolar alanlar ‘hiç fena değildi’ der. Çünkü rasyonel davrandıklarını, 1 dolarcık için saçma bir şey yapmadıklarını düşünmek isterler.[26]

Diğer

Patika bağımlılığı, fizikteki ‘histerezis’ kavramıyla akrabadır. Manyetik histeresis bir fiziksel etkinin kaynağı ortadan kalkmasına rağmen etkinin devam etmesi olgusuna denir.

Yine kavramın, fizikte ve matematikte’ holonomik olmayan’(belli bir doğrultuda hareket eden; araba, insan kolu gibi) sistemlerle ilintisi mevcuttur.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. Waldrop, Karmaşıklık: Düzen ve Kaosun Eşiğinde Beliren Bilim s.36-37
  2. Gökten, “İktisatta Evrim Düşüncesi ve Evrimci İktisadın Teknolojiye Yaklaşımı s.31-32
  3. Veblen, “Why is Economics not an Evolutionary Science?” Quarterly Journal of Economics, Vol.12, No.4, s.373-397
  4. Rutherford, “Institutional Economics: Then and Now”
  5. Polanyi, “Kurumsallaşmış Bir Süreç Olarak Ekonomi”
  6. David, “Clio and the Economics of QWERTY”
  7. Arthur ve Ermoliev ve Kaniovski, “On Generalized Urn Schemes of The Polya Kind”
  8. Arthur, “Competing Technologies, Increasing Returns, an Lock-in by Historical Events”
  9. Winston, Operations Research: Applications and Algorithms
  10. Waldrop, Karmaşıklık: Düzen ve Kaosun Eşiğinde Beliren Bilim s.39-41
  11. North, Kurumlar, Kurumsal Değişim ve Ekonomik Performans s.119-152
  12. Moore, Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri
  13. Tilly, “Future History”, Theory and Society, Vol.17, No.5 s.709-711
  14. Yalçıntaş, “İktisat Düşüncesinde Evrimci Yol: İktisat Güncel Evrim Teorisine Ne Kadar Katkı Yaptı?”
  15. Grief, “Cultural Beliefs and the Organization of Society: A Historical and Theoretical Reflection on Collectivist and Individualist Societies”
  16. Choi, “Path dependence and the Korean alphabet”
  17. Açıkel, “Model-Bağımlı Modernleşme: Seçkinler ve Osmanlı- Türk Modernliğinin Bilişsel-Kurumsal Repertuarı Üzerine Kavramsal Bir Deneme”, Tarihsel Sosyoloji, s.91-129
  18. Etil, “Sol Entelijansiyanın Kör Noktası: ‘Sol-İçi Şiddet Pratikleri’ ve ‘Yoldaşını Öldürmek’”, Umran Dergisi, Ekim 2014, s.26-37
  19. Veblen, Imperial Germany and the Industrial Revolution
  20. Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı
  21. Toffler, Kaostan Düzene adlı kitaba Önsöz, s.23
  22. Pierson, “Increasing Returns, Path Dependence, and the Study of Politics” American Political Science Review, Vol.94, No.2, s.251-267.
  23. Ergut, Tarihsel Sosyoloji: Stratejiler, Sorunsallar, Paradigmalar s.15
  24. Ergut, “Tarihsel Bilginin Özgüllükleri: Zaman ve Patikaya Bağımlılık” s.5-8
  25. Tilly, Time of States, Stories Identities and Political Changes
  26. Festinger ve Carlsmith, “Cognitive Consequences of Forced Compliance”
This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.