Pül-i Şikeste Muharebesi

Pül-i Şikeste Muharebesi ya da Serav Muharebesi, Kırıkköprü Muharebesi, 1603-1612 Osmanlı Safevi Savaşı'nda bir evre. Muharebe İran ordusunun galibiyetiyle sonuçlanmıştır.

Pül-i Şikeste Muharebesi
1603-1618 Osmanlı-Safevî Savaşı
Tarih25 Ağustos 1618 (bazı kaynaklara göre 10 Eylül)
Bölge
Sonuç Kesin Safevi zaferi, Türk ordusunun ileri harekatını sürdürmesi sonucunda Serav Antlaşması
Taraflar
Osmanlı İmparatorluğu Safevîler
Komutanlar ve liderler

Damat Halil Paşa
Canibek Giray
Hasan Paşa  
Arslan Paşa  
Mustafa Paşa  
Elmacı Mehmed Paşa (Esir)

Şirvanlı Mustafa Paşa  (Esir)

Şah Abbas

Karçakay Han
Güçler
40.000 30.000
Kayıplar

15.000 ölü

500 esir
Hafif

Muharebe öncesi gelişmeler

1612'de imzalanan ve 1603-1618 Osmanlı-Safevi Savaşı'nın ilk evresini sonlandıran Nasuh Paşa Antlaşması ya da İranlıların adlandırdığı isimle İsfahan Antlaşması tarafları mutlu etmemiş (Osmanlı Devleti kaybettiği toprakları geri almak, Safevi Devleti ise söz konusu Antlaşmayla taahhüt ettiği vergiyi ödememek ve işgal ettiği Ahıska'yı elinde tutmak istiyordu) iki taraf 1615 yılında tekrar savaşa tutuşmuşlardı. 1616 yılında Osmanlı ordusunun Revan kuşatması başarısız olmuştu.

Seferi başarıya ulaştıramayan Şark Serdarı (doğu orduları komutanı) Sadrazam Öküz Mehmed Paşa azledildi. Mehmed Paşa'nın seferinin sonunda İranlılarla uzlaşıya vardığı antlaşma taslağı hükümleri I. Ahmed tarafından reddedildi. Padişah İran seferine devam edilmesini istedi ve yeni sadrazam Halil Paşa’yı serdar tayin etti. Halil Paşa sefer için ordusuyla Diyarbakır'da kışlamaya kışlağına gittiği sırada Kırım Hanı Canibek Giray Gence, Nahcivan ve Culfa taraflarına akınlar düzenledi. Buna karşılık Halil Paşa, sefer mevsiminin geçkinliğinden dolayı 1617 yılında İran üzerine bir sefer yapmamayı tercih etti.

1618 yılı ise, İran savaşlarının en yoğun olduğu dönemde, İstanbul'da bir kez daha taht değişikliklerine sahne oldu. 1617 yılında ölen I. Ahmed'in yerine I. Mustafa geçtiyse de kısa sürede tahttan indirildi ve 1618 yılında II. Osman padişah oldu.

1618’de II. Osman’ın cülusu sırasında Halil Paşa komutasındaki ordu yine merkezden uzakta İran sınırında bulunuyordu.

Muharebe öncesi diplomasi

Gönderdiği mektuba Şah Abbas'ın cevap vermekte gecikmesini bir oyalama taktiği olarak yorumlayan Sadrazam Halil Pașa ilkbaharla birlikte Tebriz'e doğru harekete geçti. Bu sırada Kırım Hanı Canibek Giray'a da haber verilip, Safevilerin Osmanlı ordusunun ilerlemesinden haberdar olup sınır halkını İran'ın içlerine sürgün etmeden evvel harekete geçip hudut boyuna akın yapması istendi. Bunun üzerine Kırım Hanı da Bahadır ve Sufi beylerin kumandasında yaklaṣık 4-5.000 kadar askeri yağma için gönderirken, bu birlikler Nahçıvan civarından 3.000 kadar esirle geri dönüp Tatvan yakınlarında Canibek Giray ile buluşup Osmanlı ordusuna katıldılar.

Osmanlı ordusunun ileri harekâtına başlamasi üzerine durumun ciddiyetini kavrayan Şah Abbas, Ömer Ağa ile beraber kendi elçisi Mirza Muhammed Hüseyni Ebheri'yi Halil Pașa'ya gönderdi. Halil Paşa Van'a ulaştığında Safevi elçisini huzuruna kabul etti. Elçinin getirdiği mektupta Şah Abbas, Revan seferinden sonra Öküz Mehmed Paşa ile müzakere olunan koșullar çerçevesinde barışa hazır olduğunu bildiriyordu.

Muharebe

Diplomasi faaliyetlerinin bir sonuç vermemesi üzerine Türk ordusu İran topraklarına girdi ve etrafı yağmalayarak Tebriz yakınlarına ilerledi. Türk ordusunun asıl hedefinin Erdebil olduğunu anlayan Şah Abbas da burayı korumak amacıyla Kazvin'e geçti ve Karçakay Han'ı bir miktar kuvvetle Tebriz'de bıraktı. Buna rağmen, geleneksel yakıp yıkma taktiğini güden Şah Abbas kısa bir süre sonra Tebriz'in de tahliyesine karar verdi. Türk ordusu adıgeçen kente ulaştığında tamamen boşaltılmış ve tahrip edilmiş bir yer buldu. Bu nedenle, burada garnizon bırakmaksızın ileri harekâta devam edilmesi kararlaştırıldı ve Tebriz baştan aşağı yıkıldı. Türk ordusu Fehusfec adlı kente ulaştığında Halil Paşa ile Şah Abbas bir kez daha mektuplaştılarsa da uzlaşıya varmaları mümkün olmadı. İran tarafındaki müzakerelerden dönen Hekim Osman Ağa Karçakay Han'ın bölge halkını perişan bir şekilde İran içlerine sürüklediğini ve İran ordusunun bu işlerle meşgul olduğunu rapor etti ve Kırım Hanı Canibek Giray'ın birkaç bin atlıyla İran ordusuna kolay bir baskın yapabileceğini öne sürdü. Tecrübeli kurmaylar İran ordusuyla aradaki mesafenin uzun ve sahanın kurak olmasından yola çıkarak baskın için ilerleyecek birliklerin çatışmaya girecekleri zaman yıpranmış olacakları uyarısında bulundular. Buna karşın, Halil Paşa harekâta onay verdi.

Diyarbakır Beylerbeyi Mustafa Paşa, Van Beylerbeyi Elmacı Mehmed Paşa, Sivas Beylerbeyi Osman Paşa, Rumeli Beylerbeyi Arslan Paşa, Halep Beylerbeyi Abaza Mehmed Paşa ve Kırım Hanı Canibek Giray Erzurum Beylerbeyi Hasan Paşa komutasında bu baskını yapmakla görevlendirildiler. 22 Ağustos'ta yaklaşık 50.000 kişilik bu birlikler beraberlerinde iki topla birlikte harekete geçtiler. Sekiz konaklık mesafeyi iki buçuk günde aşarak 25 Ağustos'ta hiç dinlenmeden Erdebil'in yaklaşık 90 kilometre batısındaki Serav havzasına ulaştılar. Ancak bir gün önce yeniçeri saflarından firar eden Kızılbaş Ali Bey adlı bir casus Karçakay Han'a baskını haber vermişti [1] (bu iddia İtalyan seyyah Pietro della Valle tarafından ileri sürülürken, tarihçi Naima ise Karçakay Han'ın Osmanlı elçisi Osman ağa'yı kandırmak için düzmece bir perişanlık görüntüsü verdiğini Osmanlı ordusunu bu şekilde savaşa kışkırttığını, birkaç yıl önce Kırım'daki hanlık mücadelesinden kaçarak Safevi Şahına sığınan Şahin Giray'ın Kırım birlikleri içindeki casusları aracılığıyla Şah Abbas'ı bilgilendirdiğini iddia eder).

Karçakay Han komutasındaki 30.000 kişilik İran ordusu stratejik önemi haiz Pül-i Şikeste (Türkçe adıyla Kırıkköprü) bölgesinde mevzilenerek Türk ordusunu beklemeye başladı. Yorgun, susuz ve bitap olduğu kadar top ve ateşli silah konusunda da zayıf Türk ordusu pusuya düştü ve harp düzeni alamadan birkaç saat içinde ağır bir yenilgi aldı. Erzurum Beylerbeyi Hasan Paşa, Rumeli Beylerbeyi Arslan Paşa ve Diyarbakır Beylerbeyi Mustafa Paşa ölürken, Van Beylerbeyi Elmacı Mehmed Paşa ve Şirvanlı Mustafa Paşa esir düştüler. Türk ordusu 15.000'e yakın ölü verirken, 500 kişi de esir düştü. Harekâtı şiddetle destekleyen Canibek Giray da esir düşecekken yeniçerilerin gayretleri sonucunda son anda kurtulduysa da vekili Mirza Bey de esir düştü. Esirler etraftaki yerleşim birimlerini yakarak Erdebil'i boşaltmakta olan Şah Abbas'a gönderildi.

Muharebe sonrasında Türk ordusunun harekâta devam etmesi ve barış müzakereleri

Yenilgi sonrasında Halil Paşa durum değerlendirmesi yasptı. Kurmayların bir bölümü Safevi ordusunun baskın yapma tehlikesi karşısında geri çekilmeiy önerdilerse de bir bölümü böyle bir hamlenin Safevileri daha da cesaretlendireceği görüşünü savunarak ileri harekâtın sürdürülmesi yönünde görüş belirttiler. Sonunda Halil Paşa da bu fikre uydu ve Türk ordusu Erdebil'e ilerlemeye başladı.

Şah Abbas ise yenilgiye rağmen Türk ordusunun ileri harekâtını sürdürmesi karşısında şaşkınlığa ve kaygıya kapıldı. Zira yürüyüşe geçen Türk ordusu asıl savaş gücünü içeren yeniçeriler ve Anadolu askerlerinin yanı sıra toplarıyla ilerliyordu. Giderek barışa meyleden Şah Abbas'a Halil Paşa bu aşamada Hekim Osman Ağa'yı tekrar elçi olarak gönderdi. Toprak ve Şah'ın oğullarından birinin rehin olarak İstanbul'a gönderilmesi taleplerinden vazgeçen Halil Paşa, her yıl göndeirlecek ipek karşılığında sulha razı olduğunu bildirdi. Bu sırada da harekâtını sürdüren Halil Paşa ordusuyla Serav'a ulaşarak Karasu adlı mevkiide konuşlandı. Çevredeki tüm yerleşim birimleri yakılıp yıkılmış olmasına rağmen Osmanlı birlikleri birçok gizli zahire deposu buldular ve iaşe sıkıntısı çeken ordunun ihtiyaçları bu takviyeyle giderildi. Ardından Şah Abbas'ın elçisi Burun Kasım Osmanlı ordugahına ulaştı ve Serav Antlaşması'na giden müzakereler başladı.

Muharebenin sonuçları

  • İki taraf da silahlı mücadeleyi sürdürmediler ve Serav Antlaşması'nın imzalanmasıyla sonuçlanacak diplomatik müzakere sürecine başladılar.
  • Başarısız bir sefer yürüten Sadrazam Damat Halil Paşa II. Osman tarafından görevinden azledildi[2].
  • Osmanlı ordusunun istihbarat ve istihbarata karşı koyma konularında zaaf yaşadığı ortaya çıkmış oldu (İran ordusunun Erdebil'de zayıf bir durumda beklediği istihbaratı ve ordu içindeki İran casuslarının baskını Şah Abbas'a haber vermesinin engellenememesi).
  • Osmanlı ordusunun İran içlerine sefer yaptığında yaşadığı lojistik sıkıntılarla ilgili sorunların aşılamadığı görüldü (İstanbul-Erdebil arası mesafe olan 2.050 kilometre bir anlamda Osmanlı kara ordusunun limitlerini de gösteriyordu. Örneğin İstanbul-Viyana arasındaki mesafe yaklaşık 1.500 kilometredir).
  • Osmanlı kurmayları İran ordusunun namüsait koşullarda Türk ordusunun karşısına çıkmaktan kaçınarak, yakıp yıkma taktiğiyle geri çekilmelerine ve Türk ordusunu İran içlerine çekerek daha müsait koşullarda muharebeye girme taktiklerine karşı stratejik bir hamle üretemedikleri görüldü.
  • İran ordusu 1605'teki Urmiye Muharebesi'nden sonra bu muharebede de kazandığı zaferle güven kazandı ve 1624 yılında Bağdat'ın alınmasıyla sonuçlanacak bir taarruza girişti.

Kaynakça

  1. ""Iranian History Today" adlı internet sitesi". 18 Mayıs 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Mayıs 2015.
  2. Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, (1954) Osmanlı Tarihi III. Cilt, 2. Kısım , XVI. Yüzyıl Ortalarından XVII. Yüzyıl Sonuna kadar), Ankara: Türk Tarih Kurumu (Altıncı Baskı 2011 ISBN 978-975-16-0010)

Dış bağlantılar

Ayrıca bakınız

This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.