Kolomb öncesi Amerika

Kolomb öncesi Amerika, Amerika olarak adlandırılan bölgede Avrupalı sömürgecilerin varlığının hissedilir derecede olan döneme kadarki tarihsel dönemi kapsar. Bu uzun dönem Eski Taş Çağından Orta Çağa kadar uzanır. Teknik olarak Kolomb öncesi dönem Kolomb’un 1492 ile 1504 yılları arasında yaptığı yolculuklara vurgu yapsa da bu tarihsel dönem yerli Amerika halkların egemenliğinin Avrupalılarca sona erdirilmesine kadar sürer, bu bazı durumlarda Kolomb’un Yeni Dünya’ya gelişinden sonra birkaç yüzyıl sürmüştür.

Kolomb öncesi dönemde Amerika halklar: Mavi-Kuzey Amerika halkları, Yeşil-Turuncu-Sarı-Orta Amerika halkları, Kırmızı-Kahverengi-And Dağları ve Amazon halkları

Kolomb öncesi terimi daha çok Amerika’da ortaya çıkan büyük uygarlıklar olan Olmek, Toltek, Teotihuacan, Zapotek, Mixtec, Aztek, Maya (Orta Amerika) ve İnka, Moche, Chibcha, Cañaris (And Dağları) uygarlıklarını kapsar.

Kolomb öncesi uygarlıklardan birçoğu kalıcı konutlar, şehirler kurmuş, tarım ve sosyal hayatta ilerlemiş, önemli mimari yapılar inşa etmiş, karmaşık sınıfsal topluluklar kurmuşlardır. Bu uygarlıkların bazıları, kalıcı ilk Avrupalı sömürgecilerin gelmesinden önce ortadan kalkmıştır ve sadece arkeolojik buluntular sayesinde bilinmektedir. Diğerleri ise tarih anlatımları sayesinde bilinmektedir. Bu uygarlıklardan çok azı kendi tarihini yazmıştır[1]. Ancak bu yazılı belgeler Avrupalılar tarafından dine karşı metinler olarak görüldüğünden Hristiyan din adamları tarafından imha edilmiştir. Günümüze ancak çok iyi saklanan az sayıda belge ulaşmıştır.

Yerel Amerika halklarının ve Avrupalıların aktarımlarına göre Avrupalılarla karşılaştıklarında bu halklar çok önemli gelişmeler kaydetmişlerdi. Örneğin, Aztekler dünyadaki en gözalıcı şehirlerden birisi olan Tenochtitlan (günümüzdeki Meksiko) şehrini inşa etmişlerdi. Şehir, suyun üzerine mükemmel bir mühendislik harikası olarak inşa edilmişti ve o dönemde nüfusunun 200 binden çok olduğu tahmin ediliyordu. Ayrıca bu halkların astronomi ve matematik alanlarında ileri durumda oldukları bilinmektedir. Bu eski uygarlıklardan ve halklardan gelenler günümüzde bazı gelenekleri ve uygulamaları Kolomb öncesi atalarına bağlayarak hâlâ uygulamaktadır.

İlk yerleşim

Asya’dan göç

Asya’daki göçebe halkların bugün Bering Boğazı olarak bilinen bölgeden Amerika kıtasına geldikleri düşünülmektedir. Amerika’daki yerli halklardan alınan mitokondri DNA örneklerinin Asya’dan göç eden topluluklarla benzerlik içerisinde olduğu gözlenmiştir. Çağlar boyunca insanoğlu Kuzey Amerika’dan güneye doğru inmiştir. İlk insanın ne zaman Amerika’ya göç ettiği tam olarak bilinmemektedir. İlk bilinen uygarlık olan Clovis Uygarlığı, günümüzden 13 bin yıl önceye dayanmaktadır. Ancak 20 bin yıl yaşında olan arkeolojik kazı alanları bulunmuş ve Amerika kıtasına yerleşimin 40 bin ile 13 bin yılları arasında olduğu tahmin edilmektedir. Bunun yanı sıra çok sayıda farklı göç yolunun varlığı iddia edilmiştir. Kuzey ve Güney Amerika’da MÖ 14.000 yılına ait buluntular bulunduğundan bu tarihte yerleşimin tamamlandığı düşünülebilir. Bilim adamları arasında ortaklaşılan bir teoriye göre kuzeyden gelen Eskimo-Aleut halkları ve diğer halklar daha sonraki bin yılda Sibirya ve Alaska üzerinden gelmiş ve Kuzey Amerika’ya yerleşmiştir.

Tarih öncesi dönem

Göç veya göçlerden sonra ilk karmaşık uygarlığın çıkması için binlerce yıl geçmesi gerekmiştir. Böyle ilk uygarlık MÖ 5000’li yıllarda ortaya çıkar. Amerika’daki yerli halklar avcı-toplayıcıydı. Kıtada büyük imparatorlukların varolduğu dönemde bile kıtanın geneline bakıldığında hâlâ avcılık-toplayıcılıkla varlığını sağlayan uygarlık çoğunluktaydı. Bu dönem 18. yüzyıla kadar sürecektir.

Tarımsal gelişme

Amerika’nın ilk yerlileri tarım üretiminde ilerlemiş ve mısır hasadında ustalaşmışlardı. Yerlilerce yetiştirilen diğer ürünler arasında patates, domates, kabak, biber, bezelye, ananas, tatlı patates, çikolata, vanilya, soğan, yer fıstığı, çilek, böğürtlen, papaya, avokado sayılabilir. Dünyada bugün bilinen sebze ve meyvelerin üçte ikisi Amerika kaynaklıdır. Yerli halklar ateşi keşfettikten sonra çok amaçlı olarak kullanmışlardır. Doğal yangınların etkisini taklit etmek ve tarımsal arazi açmak için ormanlarda yapay yangın çıkartılarak temizlenmiş, böylece hem bitkilerin kolay yetişebileceği tarımsal arazi ortaya çıkartılmış hem de ulaşım kolaylığı sağlanmıştır. Böylelikle Kuzey Amerika’daki Kolomb öncesi ovalar ortaya çıkmıştır. Asya, Afrika ve Avrupa kadar yoğun olmasa da Amerikalı yerli halklar da büyükbaş hayvanlara sahiptiler. Orta Amerika ve Meksika’da geyik evcilleştirilmiş, et ve süt ihtiyacı için kullanılmıştır. And Dağları'ndaki uygarlıklar aynı işlev için lama ve devegillerden alpakaya sahiptiler. Burada domuz yetiştirilmiş, Orta ve Güney Amerika’da et kaynağı olarak iguana da tüketilmiştir. 15. yüzyıla gelindiğinde mısır artık Meksika ve Mississippi’ye kadar yayılmıştır. Patates, İnkalara özgü olarak kalırken, çikolata ise Aztekler tarafından üretilmekteydi.

Diller

Amerika yerlilerinin dilleri Joseph Greenberg (1915-2001) tarafından ilk olarak 1960 yılında kurgulanan daha sonra 1987 yılında da revize edilen sınıflandırmaya[2] göre birbiriyle akraba olmayan üç ayrı kökte toplanır. Eskimo-Aleut dilleri dışında kalan Na-Dene dilleri ile Amerind dillerini konuşan Amerika yerlileri Kızılderili ortak adıyla anılırlar.

I. Eskimo - Aleut dilleri: Amerika'ya en son (yaklaşık 10.000 önce) gelen Eskimo - Aleut halkları tarafından konuşulan Asya (Kuzeydoğu Sibirya) kökenli diller. MS 1000 yılında oluşan Thule kültürü günümüzdeki İnuit halklarının atalarıdır.
II. Na-Dene dilleri: Amerika'ya Eskimolardan önce gelen halklarca konuşulur. Asya (Kuzey Sibirya Ovası) kökenli olduğu 2008 yılında uzman dilcilerce teyid edilen tek Kızılderili dilleri budur. Daha önce bu grupta yer alan Haydaca, şimdi grup dışında izole bir dil olarak sınıflandırılmaktadır. Asya'da Orta Sibirya'da sıkışıp kalan Yenisey dilleri ile Kuzey Amerika'daki Na-Dene dilleri birlikte günümüzde Dene-Yenisey dilleri adı altında sınıflandırılmaktadır.
III. Kızılderili dilleri (ya da Greenberg'in özgün imlâsıyla: Amerind): Amerika'ya en önce gelen halklarca konuşulur. Na-Dene dilleri dışında kalan bütün Kızılderili dillerini kapsar.

Kuzey Amerika

Kuzey Amerika kıtasına gelen halklar yüzlerce birbirinden kültürel olarak değişik ve bağımsız kabileye ayrılır[3]. Bu dönem Kuzey Amerika’da bulunan toplulukların aynı aileye mensup 20 ila 50 kişiden oluşan göçebe topluluklar oldukları sanılmaktadır. Bu aileler doğal kaynakların durumuna göre yer değiştirmekte ve yeni kaynaklar arayışında olarak göçebe bir hayat sürmekteydiler[4]. Bu topluluklar iyi avcıydılar ve gelişmiş aletler kullanıyorlardı. Bu insanların günümüzde nesilleri tükenmiş olan mastudon ve bizon avladıkları tahmin edilmektedir[5].

Kuzey Amerika MÖ 8000 yıllarında bugünküne çok benzer bir biçimde istikrarlı hale gelince kıtadaki insan nüfusu hızla artmaya başladı. Uygun ortamda göç ve tarımsal üretim artış gösterdi, nüfus önemli oranda yükseldi[6]. Binlerce yıl boyunca Amerika yerel halkları çok sayıda bitki türünü evcilleştirdiler, yetiştirdiler ve hasadını yaptılar. Bu bitkiler dünya çapında bugün tüketilen tüm bitkilerin %50-60’ına karşılık gelir[7]. İklim, ekoloji, tarımsal altyapı ve coğrafi şekiller kıtaya ilk yerleşen halkların birbirinden çok farklı kültür ve dil yapıları geliştirmelerine sebep olmuştur. Yerel kavimlerin dini efsanelerine göre bu topluluklar ilk insandan beridir orada bulunmakta hatta orada yaratılmışlardır.

Avrupalılar karaya ayak bastığında Kuzey Amerika yerlileri yarı-göçebe avcı-toplayıcı topluluklar halindeydi. Tarım toplumları çok azınlıktaydı. Avrupalıların kolonileşmesine karşılık olarak çok sayıda kabile birleşerek federasyon oluşturacak ve Huron, Haida, Apache, Cherokee, Sioux, Delaware, Algonquin, Choctaw, Mohegan, Iroquois (bu federasyonun bileşenleri arasında Mohawk, Oneida, Seneca, Cayuga, Onondaga ve sonradan dahil olan Tuscarora kabilesi vardı) ve İnuit adlarıyla bilinen topluluklar oluşacaktır.

Güneylerindeki Orta Amerika uygarlıkları kadar teknoloji alanında gelişkin olmasalar da bugün ABD toprakları olarak bilinen coğrafyada yerleşik yaşama geçmiş önemli topluluklar bulunuyordu. Iroquois Milletler Birliği siyasi olarak gelişmiş bir yapıydı ve Avrupa’daki monarşilerden farklı olarak ABD’de demokratik bir hükûmet kurulmasına katkıda bulunduğuna inanılmaktadır.

Mississippi kültürü

Illinois’deki Monks Höyüğü

Mississippi kültürü Mississippi Nehrinin etrafındaki bölgeyi Kolomb öncesi dönemde etkisi altına almıştır. Bu uygarlığın en büyük özelliği büyük höyükler oluşturmalarıdır. Mısır ağırlıklı olmak üzere tarımla uğraştılar ve yoğun ticaret faaliyetleri içerisinde bulundular. İlk olarak MS 1000 yılında ortaya çıkan uygarlık 1200 – 1400 yılları arasında en görkemli dönemini geçirecek ve Avrupalılar gelmeden çöküş dönemine girecektir. Bu halkların kurmuş olduğu en büyük yerleşim yeri günümüzdeki St.Louis, Ilinois’de olan Cahokia isimli yerleşim yeridir. Burada 20 bin kişinin yaşadığı varsayılmaktadır. Nüfusun en yoğun olduğu 12. ve 13. yüzyıllarda Cahokia, Orta Amerika’daki kentlerin çok gerisinde olsa da Kuzey Amerika’daki en kalabalık şehirdir. Cahokia’daki Monks Höyüğü ise Kolomb öncesi Kuzey Amerika’daki en büyük törensel anıt yapıdır.

Orta Amerika

Mezoamerika Meksika’dan Kosta Rika’ya kadar uzanan bölgedir. Burada Kristof Kolomb’un ayak basmasından 3000 yıl önceye kadar uzanan tarım ekonomisine dayanan uygarlıklar kurulmuştur. MÖ 1800 ila MÖ 300 yılları arasındaki dönemde Orta Amerika’da karmaşık kültürlerin yükseldiği görülür. Bunlardan bazıları Kolomb öncesi uygarlıklardan olan Olmekler, Teotihuacan, Mayalar, Zapotec, Mixtec, Huastec, Purepecha, Toltekler ve Azteklerdir. 4000 yıllık bu uygarlıklar çok sayıda keşifte bulunmuştur; piramid şeklinde tapınaklar inşa etmişler, matematik, astronomi, tıp, edebiyat alanında ilerlemiş, oldukça hassas takvimler oluşturmuşlar, sanat, tarım, mühendislik alanında aşama katetmiş, karmaşık bir din sistemi oluşturmuş, abaküs hesap makinesini ve tekerleği keşfetmişlerdir. İnsanlık tarihindeki en önemli buluşlardan olan tekerlek bölgede yük hayvanı bulunmayışından sosyal hayata dahil edilememiştir. Ayrıca bakır ve altın işlemeciliği de gelişmiştir.

Maya sayı sistemi

Kuzey Meksika’daki Nuevo León eyaletinde bulunan kaya yazıtlarında bölge uygarlıklarının sayma sistemine dair pek çok bilgi bulunur. Bu karmaşık sayma sistemi 20 rakamlı bir sisteme dayanır. Her bir sayı önemli bir astronomik olaya bağlanmıştır. Bölge topluluklarının hayatında astronomi biliminin önemi öne çıkar. Meksika’da bulunan uygarlıklar şehirlerini ve törensel merkezlerini özel astronomik olaylara göre planlayıp inşa etmişlerdir. Orta Amerika’daki en büyük şehirler Teotihuacan, Tenochtitlan ve Cholula o dönemde dünyanın en büyük şehirleri arasındadır. Bu şehirler aynı zamanda ticaret, felsefe, dinsel ve askeri tören merkezleri olup tüm bölge halkları tarafından bilinen çekim merkezleriydi.

Bölgede çok sayıda şehir devleti, krallık ve imparatorluk ortaya çıkıp dağılırken birbirleriyle sürekli olarak mücadele halinde öne çıkan beş uygarlıktan bahsedilebilir: Olmekler, Teotihuacan, Toltekler, Mexica ve Mayalar. Politik olarak dağınık durumda olan Mayalar hariç tüm bu uygarlıklar Meksika çapında etkili olacak ve iktidarlarını ticaret, sanat, siyaset, teknoloji ve teoloji alanlarında sağlamlaştıracaklardır. Bölge halkları 4000 yıl boyunca bu uygarlıklarla ekonomik ve siyasi ilişkiler içinde oldular; kimi zaman savaştılar kimi zaman ticari ilişkiler içinde oldular ancak sürekli olarak bu beş uygarlığın etkisi altında kaldılar.

Olmekler

Bölgedeki bilinen en eski uygarlık Olmeklerdir. Bu uygarlığın özellikle sanat alanında gösterdiği ilerleme diğer uygarlıklar için bir rehber olacak ve geliştirilecektir. Olmekler MÖ 2300 yıllarında toprak kap imalatında uzmanlaşmıştır. MÖ 1800 ila MÖ 1500 yıllları arasında iktidarlarını sağlamlaştıran kabile şefleri bugünkü Veracruz’un güneyinde San Lorenzo Tenochtitlán olarak bilinen şehri kurarak başkentleri yaparlar. Olmeklerin etkisi Orta Amerika boyunca hissedilebilir. Yeni tarzdaki hükûmet yapıları, piramit şeklindeki tapınakları, edebiyat, astronomi, sanat, matematik, ekonomi ve dindeki gelişkinlik seviyeleri Maya gibi bir uygarlığın doğmasına yol açacaktır.

Teotihuacan

Olmeklerin duraklama ve gerileme dönemine girmeleriyle beraber Meksika’da bir iktidar boşluğu oluşur. Bu iktidar boşluğunda doğan Teotihuacan MÖ 300 yıllarında ortaya çıkar. MS 150 yıllarında artık şehir ilk gerçek anlamdaki metropol haline gelir. Şehirde daha önceden görülmemiş bir ekonomik ve siyasi düzen kurulur. Mayalar üzerinde de etkisi olan gelişmeler şehirdeki farklı ve kozmopolitan nüfus sayesinde gerçekleşir. Meksika’daki neredeyse her kavimin temsil edildiği şehirde topluluklar bir arada yaşayarak sanatlarını icra etmekte ve şehrin ekonomik ve kültürel gelişkinliğine katkılarını sunmaktadır. MS 500 yılında şehir dünyadaki en büyük şehirdir. MS 650 yıllarında düşüşe geçmesine rağmen şehirde Meksika uygarlıklarının en heybetli mimari örnekleri bulunmaktadır. Şehir güçten düşse de MS 950 yıllarına kadar sahnede kalacaktır.

Mayalar

Teotihuacan uygarlığının ulaştığı seviye Maya uygarlığını da olumlu şekilde etkilemiştir. MS 250 ile 650 yılları arasında Maya uygarlığı önemli gelişmelere sahne olsa da Maya şehir devletleri arasında siyasal birlik sağlanamaz. Mayalar bölgedeki en görkemli şehirleri inşa edecek, matematik, astronomi ve takvimcilikte önemli ilerlemeler kaydedeceklerdir. Mayalar yerli amerika halklarından gerçek anlamda bir yazı sistemine sahip olan tek uygarlıktı. Taş, çömlek veya ağaç üzerine yazılan yazıların haricinde ağaç kabuklarının işlenerek kâğıt haline getirilmesiyle oluşan el yazması kitaplar da Mayalarca yapılmıştır.

Aztekler (Mexicalar)

1519 yılında Aztek egemenliği(koyu sarı ile gösterilmiştir); açık renkle bağımlı devletler, koyu renkle müttefik devletler gösterilmiştir.

Tolteklerin duraklama ve gerileme dönemine girmesiyle beraber Meksika’da siyasi olarak bölünme yaşanır. Toltek saltanatına göz diken kavim bölgeye dışarıdan gelen Mexicalar olacaktır. Çölden gelen bu kavim kendilerine eskiden “Azteca” diyen kavimdir. Ancak isimlerini yıllarca yaşanan göçlerden sonra değiştirmişlerdi. Meksika bölgesinden olmadıkları için ilk başlarda kaba ve görgüsüz olarak değerlendirildiler. Aztek Üçlü İttifakı döneminde diğer iki Aztek şehri olan Texcoco ve Tlacopan ile anlaşarak Meksika’da iktidara yükseldiler, iyi diplomat olmalarının yanı sıra çok iyi savaşçıydılar. Mexicalar Meksika bölgesine gelerek kendilerini Tolteklerin mirasçıları olarak görerek uygarlıklarının başına geçtiler. MS 1400 yıllarında Orta Meksika’nın hakimleridirler ve 1470 yılına dek tüm düşmanlarına boyun eğdirmiş durumdadırlar. Gücünün doruğundayken 300.000 Mexicalı bölgedeki 10 milyon kişiye hükmetmekteydi. Modern “Meksika” ismi de buradan gelmektedir. Başkentleri olan Tenochtitlan, modern Meksiko şehrinin yerindedir. En görkemli döneminde 300 binin üzerindeki nüfusuyla dünyanın en kalabalık şehri olduğu tahmin edilmektedir. Şehirde kurulan pazarlar konkistadorların o zamana kadar gördükleri en büyük pazardır.

Güney Amerika

Güney Amerika’nın geniş yağmur ormanları, dağları, ovaları ve kıyıları bu dönemde on milyonlarca insan ev sahipliği yapıyordu. Burada yerleşik hayata geçen ve öne çıkan uygarlıklar; Kolombiya’da Chibchalar, Ekvador’da Valdivialar, Peru’da Quechualar ve Bolivya’da Aymaralar olur. Kolomb öncesi dönemde Pasifik Okyanusundaki Polinezya ile Güney Amerika arasında temas olduğu iddia edilse de bunu destekleyecek bilimsel veriler bulunmamaktadır[8].

Norte Chico

Modern Peru’nun kuzey sahillerinde yaşayan Norte Chico uygarlığı MÖ 3000 yıllarında ortaya çıkan büyük ölçekli yerleşim yerleri kurdular. Bu uygarlığın MÖ 1800 yıllarında gerilemeye başladığı sanılıyor. Bu uygarlığa dair en iyi bilgi veren arkeolojik kazı yeri Supe Vadisindeki Caral bölgesidir. Amerika’daki bilinen en eski uygarlıklardandır.

Valdivia

Valdivia uygarlığı Ekvador sahilleri boyunca gelişmiştir. Varlıkları günümüzde arkeolojik buluntular sayesinde keşfedilmiştir. Uygarlık Amerika’daki en eski uygarlıklardan olup MÖ 3500 ile MÖ 1800 yılları arasında varolmuştur. Valdivia uygarlığında kentler ortak bir merkezin etrafında yuvarlak bir şekil oluşturacak şekilde inşa edilen evlerden oluşurdu. Yerleşik hayata geçen Valdivialılar tarım ve balıkçılıkla geçinirlerdi, geyik avladıkları da bilinmektedir. Buluntulardan mısır, bezelye, biber, pamuk tarımı yaptıkları anlaşılmaktadır. Başlangıçta kaba olan Valdivia çömlekçiliği giderek gelişmiş ve cilalı ürünler üretir hale gelmiştir. Seramik ve taş işlerinde oldukça gelişmişlerdir.

Cañaris

Cañaris uygarlığı bugün Ekvador’un Cañar ve Azuay bölgelerinde yaşayan bir uygarlıktır. Mimarlık ve teoloji alanında gelişmişlerdir. İnşa ettikleri eserlerin çoğu İnka saldırılarında yakılmış ve zarar görmüştür. Başkentleri iki kez yer değiştirmiş, ilkinde İnka şehri olan Tomipamba daha sonra Cuenca olmuştur. Bu şehrin konkistadorlar tarafından altınla dolu olduğuna inanılan El Dorado olduğu ileri sürülmektedir. Cañaris uzun yıllar boyunca İnka saldırılarına direnmiş ancak İnka İmparatoru Tupac Yupanqui döneminde boyun eğmiştir. Bu uygarlığın torunları hâlâ hayattadır ve diğer ırklarla karışmayarak günümüze kadar gelmeyi başarmışlardır.

Chavín

Chavin uygarlığı, yazıyı keşfedememiş bir Güney Amerika uygarlığıdır. Oldukça geniş bir ticaret ağı kurmuş ve MÖ 900 yıllarında tarımda ilerlemiş durumdadırlar. MÖ 900 – MÖ 300 arasında modern Peru’daki Chavin adı verilen bölgedeki arkeolojik buluntulara dayanan bu uygarlık hakkında çok bilgi bulunmamaktadır.

Çipça

Çipça (Chibcha) uygarlığı Kolombiya’da hüküm süren en kalabalık, en çok araziye yayılan ve sosyo-ekonomik olarak en gelişkin uygarlıktır. MS 3. yüzyılda Çipçalar hakimiyetlerini And Dağlarının kuzeyine kadar genişletmiş ve bugünkü Panama’nın bir kısmını ele geçirmişlerdi. Hakim olunan bölge Kolombiya’nın doğal zenginlikleri en çok olan ve en verimli toprakların bulunduğu yerlerdi. Çipçalar, Mayalar ve İnkalar arasındaki bölgedeki en kalabalık topluluktu. En göze çarpan yerleşik hayat biçimlerini kuran bu kültür aynı Çipça dilini konuşan çok sayıda farklı kabileye ayrılmış durumdaydı; Muiscalar, Guaneler, Lacheler, Cofanlar ve Chitarerolar.

Moçe ile Çimu

Moçeler MS 500 yıllarına doğru Peru’nun kuzey bölgesinde yaşadılar. Bu uygarlığa ait bilinenler son zamanlarda ortaya çıkartılan mezarlar aracılığıyla olmaktadır. El sanatlarında ustalaşan Moçeler teknolojik olarak ileri seviyedeydi ve oldukça uzak bir bölgede bulunan Mayalarla bile ticari ilişkiler içindeydiler. Moçe kültürüne dair bilinenlerin çoğu ürettikleri çömlekler üzerinde günlük hayatlarının resmedilmesinden öğrenilmektedir. Lima’daki Larco Müzesinde sergilenen bu eserler aracılığıyla Moçelerin din alanındaki pratikleri de öğrenilmektedir.

İnkalar

İnkaların görkemli şehri Machu Picchu

Puma şeklinde tasarlanan başkentleri Cusco’dan And bölgesini yöneten İnkalar 1438 ile 1533 yılları arasında yörede tek egemendiler. İnka uygarlığı çok ilerlemiş seviyedeydi. İnka hakimiyeti yüzün üzerinde dile sahip etnik topluluğuna boyun eğdirmiş, 9 ila 14 milyon insanı 25 bin km yol sistemiyle yönetmekteydi. Şehirler daha önce hiçbir uygarlıkta görülmemiş hassas taş işçiliğiyle yapılan taş binalardan oluşmaktaydı. Dağlık arazide tarım yapılabilmesi için teraslama uygulamasının en ileri örnekleri inşa edilmişti. İleri derecede metal işçiliğinin yanı sıra İnka uygarlığında başarılı beyin ameliyatı bile yapıldığı iddia edilmektedir.

Kaynakça

  1. Mayalar kendi tarihlerini yazmışlardır.
  2. Joseph H. Greenberg & Merritt Ruhlen (2007), An Amerind Etymological Dictionary 25 Aralık 2010 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Department of Anthropological Sciences, Stanford University, 2007
  3. Mitochondrial Population Genomics Supports a Single Pre-Clovis Origin with a Coastal Route for the Peopling of the Americas. American Journal of Human Genetics No.82 Cilt.3 içinde s.583-592.
  4. "Kanada Ansiklopedisi, 24 Kasım 2009 tarihinde erişilmiştir". 6 Aralık 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Kasım 2009.
  5. "National Geographic, 24 Kasım 2009 tarihinde erişilmiştir". 1 Mayıs 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Kasım 2009.
  6. William Marder, Indians in the Americas, 24 Kasım 2009 tarihinde erişilmiştir
  7. "Bradshaw Vakfı sunusu, 24 Kasım 2009 tarihinde erişilmiştir". 10 Mayıs 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Kasım 2009.
  8. Böyle bir temas muhtemel olmakla beraber genetik, arkeolojik, kültürel ve dilbilimi olarak ispatlanamamıştır.

Ayrıca bakınız

Dış bağlantılar

This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.