Doğu Bloku'nda göç ve iltica

Doğu Bloku'ndan göç ve iltica Soğuk Savaş döneminin en çok tartışma yaratan konularından birisiydi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra Doğu Bloku'na bağlı ülkelerde göç ve göçmenlik konusunda kısıtlamalar getirildi. Bu kısıtlamalar Sovyetler Birliği ile onun Orta ve Doğu Avrupa'daki tüm uydu devletlerinde uygulamaya konuldu. Oysa yasal yollardan yapılmakta olan göçler ve yer değiştirmeler, savaş sebebiyle parçalanan aileleri birleştirmenin ya da terk etmek zorunda kaldıkları topraklarına dönme arzusunda olan etnik azınlıkların yegane umuduydu.

Berlin Duvarı üstünden el sallayan kadın. Yıl 1961

Doğu Bloku hükûmetleri, uyguladıkları katı sınırlamaların, beyin göçünün önüne geçebilmek için gerekli olduğunu savunurken, ABD ve Batı Avrupa ülkeleri ise bu tip uygulamaların insan haklarına aykırı olduğunu iddia ediyorlardı. Tüm kısıtlamalara rağmen, Doğu'dan Batı'ya ilticalar da devam ediyordu.

Doğu Almanya, Batı Almanya ile arasındaki bölgesel işgal sınırlarında kontrolü sıkılaştırdı. Doğu Berlin ve Batı Berlin arasındaki sınır ise, ilticacıların kolaylıkla geçtiği bir kaçış noktası haline geldi. Berlin Duvarı bu kaçışları engellemek üzere 1961 senesinde inşa edildi. Bundan sonra Doğu Bloku'ndan Batı'ya göç ve yasa dışı kaçışlar, ikili anlaşmalar ve birkaç istisnai durum dışında, etkili bir şekilde engellendi.

Varşova Paktı
(Varşova Antlaşması Örgütü)
Организация Варшавского договора
Kuruluş 14 Mayıs 1955
Kapanış 1 Temmuz 1991
Tür Askeri ve Siyasal Ortaklık
Merkez Moskova, SSCB
Üyeler
Resmî diller
Genel Sekreter Viktor Kulikov (son)

Geri plan

Doğu Bloku'nun ortaya çıkması

Orta Avrupa'daki Doğu Bloku ülkelerini gösteren harita

Devrim sonrası Rusya'da Bolşevikler yönetimi ele geçirmişti. İç savaş sırasında, 1919 yılında Kızıl Ordu Minsk şehrine girdi. 1920 yılında da Beyaz Rusya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin kurulduğu ilan edildi. Polonya-Ukrayna Savaşı Ukrayna'nın mağlubiyetiyle sonuçlanmıştı. Sonrasında çıkan Sovyet-Polonya Savaşı'nı bitiren, 1921'de imzalanan Riga Anlaşması'na göre, Ukrayna'nın orta ve doğu bölümleri Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adıyla Sovyetler Birliği'ne bağlandı. 1922 yılında, Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti, Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Beyaz Rusya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ve Transkafkasya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti bir araya gelerek SSCB'yi ortaya çıkartan kuruluş anlaşmasını imzaladılar.

Sovyetler Birliği II. Dünya Savaşı'nın sonlarında, savaştan evvel Nazi Almanyası ile imzaladığı Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı ile gizlice kendisine verilmesi öngörülen bölgeleri ilhak ederek, adeta hükmü kalmayan bu anlaşmayı hayata geçiriyor ve Doğu Bloku'nu oluşturuyordu. Polonya'nın doğu bölgesi üç ayrı farklı (SSCB tarafından ilhak edilen Polonya toprakları) Sovyet Cumhuriyeti'ne dönüşecekti.[1] Letonya (Letonya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti haline geldi),[2][3] Estonya (Estonya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti haline geldi),[2][3] ve Litvanya (Litvanya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti haline geldi).[2][3] Finlandiya'nın doğusunda, Karelya bölgesi Karelo-Fin Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti haline geldi ve sonrasında da Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti ile birleşti.[4] Doğu Romanya bölgesi ise, Moldova Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti haline geldi[5][6] 1945'e kadar ilhak edilen bu toprakların büyüklüğü, Doğu ve Batı Almanya ile Avusturya'nın toplamından daha fazla bir alanı kaplamaktaydı.[7]

İlhak edilmeyen diğer ülkeler ise, Sovyetler Birliği'nin uydu devletleri haline getirildi. Bu ülkeler Polonya Halk Cumhuriyeti, Macaristan Halk Cumhuriyeti,[8] Çekoslovakya Sosyalist Cumhuriyeti,[9] Romanya Sosyalist Cumhuriyeti, Arnavutluk Sosyalist Halk Cumhuriyeti[10] ve Doğu Almanya idi.[11] Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti de bu blokun parçası olarak kabul ediliyordu.[12][13] Ancak 1948 yılında ortaya çıkan Tito-Stalin ayrılığından sonra,[14] Yugoslavya, Bağlantısızlar Hareketi'nin oluşmasına önayak oldu.

Doğu Bloku'nda genel durum

Yemeklik yağ kuyruğunda bekleyen insanlar. Bükreş, Romanya Mayıs 1986

Sovyetler Birliği'nde ve diğer Doğu Avrupa ülkelerinde, Sovyet cumhuriyetlerine ayrıcalık tanınmaktaydı. Bu durum naibolee vydajuščajasja nacija (en çok kayrılan ülke) ve rukovodjaščij narod (en çok kayrılan halk) tabirleriyle ifade edilmekteydi.[7] SSCB, müttefiklerine kendi komünist hiyerarşik yapısını ve kendisine ait diğer siyasal ve sosyal kurumları empoze ediyordu.[7]

Doğu Bloku'nda uygulanan komünist yönetimin en belirleyici özelliği, devletin tüm toplumsal katmanlara nüfus etmesi ve devlet aygıtının ekonomik yapıyla iç içe geçmiş olmasıydı.[15] Stalin, en başından beri Batı'nın tüm kurumlarına karşı çıkıyor, burjuva demokrasisi olarak adlandırdığı bu siyasal yapıyı ve piyasa ekonomisini tümden reddediyordu.[16] Özel mülkiyete izin verilmemekteydi. Her şey kamulaştırılmış, tüm üretim araçları devlet kontrolüne geçmişti.[17]

Doğu Bloku'nun Stalin'i her yönüyle taklit eden rejimleri, onun sadece güdümlü ekonomi modelini değil, aynı zamanda siyasi açıdan baskıcı özelliklerini de benimsemişlerdi. En ufak bir muhalif hareket, gizli polis teşkilatları da kullanılarak bertaraf edilmekteydi.[17] En marjinal entelektüel gruplara bile potansiyel tehlike gözüyle bakılıyor ve korkuluyordu.[18] Baskının boyutu ülkeden ülkeye yahut dönemsel olarak değişiklik gösterse de, rejime muhalif fikirlerin bastırılması ve her tür muhalefetin yok edilmesi, Komünist rejimin ve devletin bekasının olmaza olmaz ön koşuluydu.[18]

Doğu Bloku'nda yazılı, görsel her türlü medya aracı devlet güdümündeydi. Tüm radyo ve televizyon kanalları devlete aitti. Gazete ve dergilerin yönetimi de, genellikle iktidardaki komünist partilere veya diğer siyasi organizasyonlara aitti.[19] Ayrıca Doğu Bloku ekonomileri, merkezi planlama adı verilen yöntemle, devlet eliyle yönlendirilmekteydi. Alınan yanlış kararlar, ekonomik gelişmeyi olumsuz yönde etkiliyordu.[20] Doğu Alman marketlerindeki boş raflar, ekonominin hiç de iddia edildiği gibi olmadığını, "göz alıcı ekonomik büyüme" safsatasını yalanlar gibiydi.[21]

Göçmenlik konusunda kısıtlamalar

SSCB'de durum

SSCB tarafından nadir olarak verilen, kişinin vatandaşlıktan çıkarak ülke dışına çıkmasına izin veren "2. tip vize" isimli izin belgesi.

Bolşevik hareket, başlarda seyahat özgürlüğünden bahsediyordu.[22] Ancak Devrim'den sadece iki ay sonra, yeni pasaport kontrolleri uygulanmaya konularak, insanların ülkelerinden dışarı çıkması yasaklandı.[23] Bolşevikler bu yasakları getirirken, biraz da ülkelerinden göç ederek gideceklerin rejim karşıtı güçlere katılmasından ve rakip orduların kuvvetlenmesinden korkuyorlardı.[23] 1918 yılında imzalanan Brest Litovsk Barış Antlaşması hükümleri uyarınca Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti, Rus etnik kökenli olmayan tebaasından, dileyenlerin Alman vatandaşı olmasına izin verecekti. Ancak göç akınının önüne geçmek amacıyla, anlaşmanın bu hükmünün uygulanmasına sadece bir ay boyunca izin verdi.[23] 1919 yılından başlamak üzere ülke dışına seyahat edecekler için, NKVD'den izin almak zorunlu hale getirilmişti. 1920'de ise ayrıca Çeka'ya bağlı özel bir bölümden de izin alınmak zorunluydu.[23] SSCB Kuruluş Anlaşması imzalandıktan sonra, 1922 yılında Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ve Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti yasal yollardan göç etmenin önünü tamamen kapattılar.[24] Ancak Sovyetler Birliği tam anlamıyla sınırlarını kontrol altına alıp, sınır güvenliğini tam anlamıyla sağlayamamıştı. Bu amaçla, 1928 yılında, gizli polis ve istihbarat örgütü GPU'ya (Gosudarstvennoye Politicheskoye Upravlenie) bağlı, özel bir sınır güvenlik kuvveti dışı yollardan dahi ülke dışına çıkış neredeyse imkânsız hale getirilmişti.[24]

1929 yılında kısıtlamalar daha da sertleşti. Batı ülkelerine ("işçi ve köylü sınıfların düşmanı olan Batı Bloku") görevli olarak giden devlet görevlileri, ülkeye geri çağrıldıklarında derhal bu emri uygulamak zorundaydı. Aksi takdirde ele geçirilmeleri halinde yirmi dört saat içinde idam edileceklerine dair yasal düzenleme mevcuttu.[25] 1932 yılında Stalin tarafından ilk beş yıllık ekonomik plan uygulamaya konuldu. Üretim faktörlerinin ortak kullanımı (Kolektivizasyon) zorunlu hale getirildi. Konut sorununa çare bulmak ve üretken olmayan üretim faktörlerini ayıklamak amacıyla dahili pasaport kontrol sistemi yürürlüğe sokuldu.[25] SSCB vatandaşlarına Propiska adı verilen bir şahsi ikamet belgesi verilmişti. Bu belge olmadan, insanların bir bölgede devletten ev kiralayabilmesi yahut iş bulması mümkün değildi. Ayrıca halk arasında 101. kilometre kanunu olarak bilinen ve insanların ülke içinde serbestçe seyahatine mani olan yasal düzenleme, çok kısa mesafeler arasında bile özgürce gidip gelmeyi imkânsız hale getirmişti.[25] 1936 Sovyet Anayasası yürürlüğe girdikten sonra, birkaç istisna dışında (bölünmüş aileleri birleştirmek üzere bazı kişilere izin verilmesi ve sınırdaşı edilen SSCB vatandaşları hariç) yasal yollardan ülke dışına herhangi bir göç olayı yaşanmadı.[25] Çok az sayıda insan, Romanya, İran ve Mançurya'ya gizlice kaçmayı başardı. Kalanlar, kendi ülkelerinde adeta tutsak gibi kaldılar.[26] Ülkeden ayrılmak isteyenler sadece "kaçak" olarak etiketlenmiyor, "vatan haini" olarak da görülüyorlardı.[27] Çok daha sonra, Moskovskaya Pravda gazetesi bu durumu "insanları diri diri gömmeye benzeyen, anormal uygulamalar" olarak tanımlamıştır[27] Ülkeden ayrılmak isteyenler sadece "kaçak" olarak etiketlenmiyor, "vatan haini" olarak görülüyorlardı.[27]

SSCB'de, emekçilerin yaşam kalitesinin ve çalışma koşullarının kötü olduğu bölgelerden, daha iyi çalışma ve yaşam olanağı bulacakları bölgeye gitmelerine izin verilmediğinden, fizibl bir "emek mobilizasyonundan" söz etmek mümkün değildi.[28] Sovyetler Birliği Başbakanı Nikita Khrushchev konuyla ilgili daha sonra şu yorumu yapacaktı. "Korkuyorduk. Gerçekten çok korkuyorduk. Çözülmenin bir sel gibi bizi de önüne katarak sürüklemesinden, kontrol edemeyeceğimiz bu güçlü akıntının bizi de boğmasından korkuyorduk. Bizi nasıl mı boğacaktı? Yatağından taşarak, Sovyet toplumunun dayandığı tüm koruyucu duvarları ve bariyerleri aşan dev bir dalga misali, her şeyi silip süperebilecek güçlü bir toplumsal hareketin korkusunu duyuyorduk."[27]

Göçmenlik konusundaki bu kısıtlamalar, aynı zamanda Sovyetler Birliği'nde olup bitenleri, buradaki yaşantıyı, dış dünya için muamma haline getirmişti.[29] Hiçbir yabancıya ülke içinde seyahat izni verilmediğinden, SSCB'deki politik gelişmelerden, burada olup biten olaylardan dış dünyanın haberi olmuyordu.[30] Joseph Stalin 1935 yılından başlamak üzere, yabancıların ülkeye girişini etkin şekilde yasaklamıştı. Bu yasak onun ölümüne kadar devam etti. Bu dönem boyunca, hatta Stalin'in ölümünden sonra geçen 25 yıl boyunca, çok az diplomat ve gazeteciye ülke içinde seyahat izni verildi. Seyahat edenlerin de, sadece Moskova'nın biraz dışına kadar gidebilmelerine izin vardı. Bu kişilerin istedikleri yerde konaklamalarına izin verilmiyor, tüm hareketleri devlet görevlileri tarafından takip ediliyor, tüm telefon görüşmeleri de izleniyordu.[30] Yabancılarla görüşmeye çalışan muhalifler derhal tutuklanıyordu.[29] II. Dünya Savaşı'ndan sonra, en iyi istihbarata sahip kişi veya kuruluşlar bile, SSCB'de kaç kişinin idam edildiği, kaç kişinin tutuklandığı veya SSCB ekonomisinin gerçekte ne durumda olduğu gibi konularda sağlam bilgiye sahip değildiler.[29]

Doğu Bloku'ndan sürgün edilen ya da kaçmak zorunda kalan Alman asıllı etnik gruplar

II. Dünya Savaşı'ndan sonra sürgün edilen Sudeten Almanları

II. Dünya Savaşı sonunda ve savaşı takip eden dönemde, Volksdeutsche (Diğer Avrupa ülkelerinde yaşayan Alman kökenli insanlar) ve Reichsdeutsche (Alman vatandaşları) adı verilen, sayıları on iki milyona ulaşan Alman kökenli insan, yaşadıkları yerleri terk etmeye zorlanarak, kaçmak zorunda bırakıldılar yahut sürgün edildiler.[31][32][33][34][35] Bunların büyük çoğunluğu SSCB'de ya da SSCB'nin işgal ettiği, sonradan Doğu Bloku adını alacak ülkelerde yaşamaktaydı. Bu zorunlu göç, yakın tarihimizin en büyük nüfus hareketidir.[32][36] Müttefik Devletler daha savaş sona ermeden, bu konu hakkında mutabakata varmışlardı.[37][38][39] Sürgün edilen insanların iki milyonu yolculuk esnasında, dört yüz ila altı yüz bin kadarı da, gçö esnasında uygulanan fiziksel şiddet nedeniyle hayatlarını kaybettiler.[40][41] Tüm bu olaylar, 1944 ve 1948 yılları arasında meydana geldi.[42][43] Göç edenlerin büyük kısmı, Almanya'nın içlerine doğru hareket eden Kızıl Ordu'dan kaçan, sınır bölgelerinde yaşayan Almanlardı [44] ve Rusların kendilerinden intikam almak istediklerinin farkındaydılar.[45] Kızıl Ordu askerlerinin karıştığı şiddet ve tecavüz olaylarından bahsediliyordu.[45][46] Kızıl Ordu'nun Nemmersdorf'de Almanlara katliam uyguladığı yönünde çıkan haberler,[45] Nazi propaganda araçlarıyla daha da abartılarak halka duyuruluyordu. Alman kökenli bu insanlar hızla, daha sonra Doğu Almanya olacak bölgelere kaçtılar.

1945-1950 yılları arasında Doğu Avrupa'dan Batı'ya toplu göçler

II. Dünya Savaşı sonrasında, SSCB tarafından işgal edilen Doğu Avrupa ülkelerinde, halkın büyük kısmı Sovyet işgalinin bir an önce sona ermesini ve Rus askerlerinin çekilmesini arzu ediyordu.[47] Milyonlarca Alman, yaşadıkları Doğu Avrupa topraklarından sürgün edilirken, dört milyon kadarı da, Stalin'in Alman kökenli insanlara karşı izlediği politikanın neticesi olarak, Sovyetler Birliği'nin uzak bölgelerine gönderildiler.[48]

Savaş sonrası, 1950'ye kadar olan beş yıllık sürede, SSCB'nin işgal ettiği Doğu Avrupa topraklarından, 15 milyondan fazla insan, Batı'ya göç etti.[49] 1950'li yılların başına kadar, Alman işgal bölgeleri arasındaki sınırdan kolayca geçiş yapılabiliyordu[50] Bu kolay geçiş noktasını kullanarak, 1950 yılında 197,000, 1951 yılında 165,000, 1952 yılında 182,000 ve 1953 yılında da 331,000 kişi siyasi sığınma talebinde bulunmuştu.[50] 1953 yılındaki rakamdaki keskin artış, Stalin'in uyguladığı Sovyetleştirme politikalarının 1952'nin sonu 1953'ün başında had noktalara ulaşmış olmasındandır.[51] 1953 yılının ilk altı ayında, Sovyet rejiminden kaçanların sayısı 226,000 kişiye ulaşmıştı.[21] Batı Almanya'nın tüm göçmenleri kabul edecek kaynağı yoktu. Bu sebeple 1952 yılında, Başkan Truman'ın talebiyle, ABD'nin göçmenler için koyduğu kota esnetildi.[50] 1956 Macar Devrimi'nden sonra 171.000 kişi sınırı geçerek Avusturya'ya kaçarken, 20,000 kişi de Yugoslavya'ya sığındı.[52]

1948 yılında İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ilan edilmeden önce Birleşmiş Milletler'de tartışılmaktayken, SSCB bildirgedeki Herkes, kendi ülkesi de dahil, herhangi bir ülkeden ayrılma ve o ülkeye dönme hakkına sahiptir yazan maddeye itiraz etti.[53] Bu maddenin göç hareketlerini arttıracağını ve cesaretlendireceğini söyleyerek, bu ibarenin "herkes kendi ülkesi tarafından konulan kanunlara uygun olarak göç etme hakkına sahiptir" şeklinde değiştirilmesini istemiş, bu talep sadece Polonya ve Suudi Arabistan tarafından desteklenmiştir.[53]

Göçmenlik kısıtlamaları ve Alman sınır bölgesi

Checkpoint Charlie'de Sovyet ve Amerikan tankları. 1961
Helmstedt-Marienborn sınır kapısı Duvar ve gözcü kulesi

Soğuk Savaş sırasında uygulanan sınırlamalar, Doğu-Batı arasındaki göç hareketlerine engel olmuştu. 1950-1990 arasındaki zaman diliminde 13.3 milyon kişi Batı'ya göç etmişti.[54] 1950'li yıllara gelindiğinde, SSCB'nin nüfus hareketlerini engellemek için başlattığı[55] ve göçmenliği tamamen yasaklayan uygulamalar, tüm Doğu Bloku ülkelerinde de (Çin, Moğolistan ve Kuzey Kore de dahil) taklit edilmekteydi.[48] Bir Macar ekonomist, konuyla ilgili şu yorumu yapıyordu "Sosyalist ülkeler, tüm diğer ülkeler gibi, yetiştirdikleri, eğittikleri insanların, kendi ülkeleri yerine başka ülkeleri zenginleştirmek için çalışmalarını istemiyorlardı."[55] Doğu Avrupalı yetkililer ise, Batı'ya göç edenlerin kültürel uyumsuzluk çekeceklerini ve dil problemi yaşayacaklarını söylüyorlar,[56] ayrıca her bir ferdin, onu yetiştiren ve eğiten sosyalist devlete borçlu olduğunu söyleyerek, aksi yönde propaganda yapıyorlardı.[56] Hatta göçmenlik konusundaki sınırlamaların, bir "eğitim vergisi" olarak düşünülebileceğini ve "devletin yaptığı yatırımı geri almasının" gayet doğal olduğunu savunuyorlardı.[57] Sınırların açılması halinde, beyin göçünün önüne geçilemeyecek, devlet ücret düzenlemesini, ancak diğer ekonomik önceliklerinden vazgeçerek yapabilecekti.[58] Bulgar ve Rumenler ise, Batı'daki ücret seviyesiyle rekabet edemeyeceklerini söyleyerek, tüm eğitimli bireylerini kaybederek, az gelişmiş Afrika ülkeleri seviyesine düşeceklerini söylüyorlardı.[58] Ancak nüfus hareketleri üzerindeki bu sınırlamalar, ekonomik olarak SSCB'den daha gelişmiş ve daha açık fikirli bazı Sosyalist ülkelerde bir ikilem yaratmaktaydı. Bir müddet önce Batı Almanya ile aralarında sınır bulunmayan Doğu Alman halkı için, sınırın öteki tarafına geçip Batı'ya gitmek, çok daha olağan bir olay olarak görülmekteydi.[58]

1952 yılına kadar, Sovyet işgali altındaki Doğu Almanya'dan, Batı işgalindeki Almanya'yı birbirinden ayıran sınır, pek çok bölgede kolayca geçilebilmekteydi.[59] Bu yüzden 1961 yılına kadar ilticaların çoğu, Doğu ve Batı Almanya arasında gerçekleşmekteydi. Bu tarihe kadar yaklaşık 3.5 milyon Doğu Alman, Batı Almanya'ya iltica etmişti.[60][61] 1950-1959 yılları arasında, Orta ve Doğu Avrupa'dan Batıya giden göçmenlerin toplam sayısı ise 4 milyondu.[62] Bu kaçışlara engel olmak için SSCB, Doğu Almanya ile Batı Almanya'yı ayıran sınır bölgelerinde kontrol önlemlerini arttırdı.[59] 1955 yılında Sovyetler Birliği bir yasal düzenleme ile, sivil nüfus hareketleri üzerindeki kontrol yetkisini, Batı tarafından tanınmayan Doğu Almanya'ya devrederek, tüm sorumluluğu üzerinden attı.[63] Birçok Doğu Alman, "ziyaret" bahanesiyle Batı Almanya'ya geçerek kaçtıkları için, yeni kurulan Doğu Almanya devleti, 1956 yılında Batı'ya geçişi tümden yasakladı.[59] SSCB'nin Doğu Almanya Büyükelçisi Mikhail Pervukhin şu yorumu yapmaktaydı "Berlin'de sosyalist ve kapitalist dünyayı, ciddi anlamda birbirinden ayıran, görünür bir sınır olmadan yaşamak, ister istemez insanları mukayese yapmaya zorluyordu. Bu mukayesinin sonuçlarının, pek de Doğu Almanya lehine olduğu söylenemezdi."[64]

1952 yılında Almanya'yı dahili bir sınırla, resmen ikiye böldükten sonra bile,[64] Berlin'deki sınır bölgesi hala Batı'ya kaçış için en uygun noktaydı. Zira dört ayrı işgal kuvveti tarafından kontrol edilmekteydi.[59] Böylelikle Berlin şehri, Doğu'dan Batı'ya geçişin ana rotası haline geldi.[65] Doğu Almanya 11 Aralık 1957 tarihinde, yeni pasaport kanununu yürürlüğe soktu. Bu yasayla birlikte, Doğu Almanya'dan Batı'ya göç edenlerin toplam sayısında büyük bir azalma görüldü. Fakat 1958'in sonuna kadar Doğu'dan Batı'ya Berlin üstünden kaçanların oranı %60'tan %90'a fırladı.[64] Doğu Berlin'i terk etmeye çalışırken yakalananlar, çok ağır cezalara çarptırılıyorlardı. Bununla birlikte herhangi yasal ya da fiziksel engel, Doğu'dan Batı'ya kaçan insanları durdurmak için yetersiz kalıyordu.[66] Berlin sınır bölgesi, Doğu Bloku vatandaşlarının Batı'ya kaçmak için kullandıkları "sıçrama tahtası" haline gelmişti.[64] 1961 yılına kadar Doğu Almanya nufusunun %20 kadarı, yani 3.5 milyon kişi ülkeyi terk etti.[66]

"Beyin göçü"

Kaçanların çoğunluğunun genç ve iyi eğitimli kişiler olması, Doğu Alman yetkilileri arasında, bir "beyin göçü" dalgası oluşması endişesi yarattı.[47] Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin (SBKP) diğer sosyalist ülkelerdeki komünist ve işçi partileriyle ilişkilerinden sorumlu olan Yuri Andropov, 28 Ağustos 1958 tarihinde SBKP Merkez komitesi'ne yazdığı "acil" ibareli mektubunda, göçmenler arasında, Doğu Alman entelijansiyasından olanların oranında %50'lik artış olduğunu söyleyerek, bu noktaya dikkat çekmekteydi.[67] Andrapov beyin göçünün sebebinin, Doğu Alman yetkililerinin zannettiği gibi maddi sebeplerle olmadığını, bu insanların sorgulanmasından elde edilen bilgilere göre, Batı'nın maddi olanaklarından ziyade politik sebeplerin ağır bastığı belirtmekte[67] ayrıca ülkeyi terk eden aydınların sayısının, kritik bir noktaya ulaştığını belirtmekteydi[67] Almanya Sosyalist Birlik Partisi lideri Walter Ulbricht ise, yegane sorunun beyin göçü olmadığını, Grenzgänger adı verilen ve pasavanla sınırın öbür tarafına, günübirlik çalışmaya giden kişilerin sayısının 50,000'e ulaştığını belirtiyor, bunun da başlı başına bir sorun teşkil ettiğini söylüyordu.[67] Kolektivizasyon kampanyaları da, kırsal bölgelerde, çiftçiler arasında hoşnutsuzluk yaratmış ve aralarında eski varlıklı toprak sahibi çiftçilerin 1/3'ünün de bulunduğu on binlercesinin, ülkenin tüm ekilebilir tarım arazilerinin %10'nu boş bırakarak göç etmesine sebep olmuş, gıda sıkıntısı baş göstermişti.[21] Kalan çiftçiler ise, ihtiyaçlarından daha fazla üretim yapmak için istek duymuyorlardı. Zira getirilen narhlar sebebiyle, çiftçilerin kar etmesi olanaksız hale gelmişti. Kısa zamanda devlet çiftlikleri verimsiz işletmeler haline geldi.[68] Göçler, kıtlık ekonomisi içindeki ülkeyi daha da kötü hale getirdi.[68]

II Dünya Savaşı'nda yitirdiği genç nüfusun yanı sıra, 1960 yılına kadar olan dış göçler, Doğu Almanya'nın savaştan evvel %70.5 olan faal nüfus oranını, %61'e geriletti.[66] İş gücündeki kayıp, mühendislik, teknikerlik, doktorluk, öğretmenlik, avukatlık gibi yetenek ve eğitim gerektiren meslek gruplarında, orantısız bir şekilde çok yıkıcı olmuştu.[66] Göç yüzünden oluşan iş gücü kaybının, parasal büyüklüğünün 7 ila 9 milyar USD civarında olduğu tahmin edilmektedir. Almanya Sosyalist Birlik Partisi lideri Walter Ulbricht, Batı Almanya'nın kendilerine, iş gücü kaybından oluşan zararın telafisi için, 17 milyar USD borçlu olduğunu iddia etmişti.[66] Beyin göçünün, Doğu Almanya'nın yaklaşık olarak 22.5 milyar marklık eğitim yatırımına mal olduğu düşünülmektedir.[69] Doğu Almanya için, Beyin göçünün siyasi ve ekonomik etkileri o kadar yıkıcı olmuştu ki, sınır güvenliğinin mutlaka tesis edilmesi hayati bir hale gelmişti.[70] Bu göçün faydalı yönleri de yok değildi. Göç edenlerin büyük kısmı ve anti-sovyet ve rejim muhalifi kişilerdi. Rejim karşıtlarının ülkeden kaçmış olması, Doğu Almanya'da da, Polonya ve Çekoslovakya'da olduğu gibi, siyasi çalkantılar olmasını engellemişti.[71]

Berlin Duvarı inşa edildikten sonra

Doğu Almanya-Batı Almanya sınırı'nın güçlendirilmesi bile, Berlin üzerinden kaçışların hızını kesmeye yetmedi. 1949'da 144,000, 1960'ta 199,000 olan rakam, 1960 yılının sadece ilk yedi ayında 207,000 kişiye ulaşmıştı.[72] Göç o kadar yoğundu ki, tıp doktoru sayısı yetersiz hale gelmişti. Ürünleri hasat edecek kimse yoktu, toplu taşıma araçları 65 yaşında insanlar tarafından kullanılır hale gelmişti. Düzgün bir planlama yapmanın imkânı kalmamıştı, üretim çarkları işleyemez hale gelmişti.[72] Ekonomi çökme noktasında idi.[72] Doğu Alman lider Walter Ulbricht, olası protesto eylemlerinden çekindiği için, 15 Temmuz 1961 tarihinde, nadiren düzenlediği basın konferanslarından birini yaptı ve kimsenin bir duvar inşa etmek niyetinde olmadığının altını çizerken, bu kaçışlar mutlaka durdurulacak demekteydi[72] Söylemeye gerek yok. Batı Berlin'de bulunan ve Batı'ya kaçış amacıyla kullanılan, sözde mülteci kampları da kapatılacak diye ilave etmişti.[73]

13 Ağustos 1961 tarihinde, Doğu Berlin ve Batı Berlin arasındaki sınır, dikenli tellerle ayrıldı.[70] İki gün sonra Doğu Almanya'nın ordu mühendisleri, polis eşliğinde, daha kalıcı betonarme yapının, Berlin Duvarı'nın inşaasına başladılar.[73] Bu yapının bir silahlı çatışma doğuracak krize dönüşmesinden korkulmuştu. Berlin'de sadece 11,000 Batı askeri bulunurken, Doğu Almanya'da konuşlu 500,000 Sovyet askeri bulunuyordu.[74] 830 mil uzunluğundaki Doğu Almanya-Batı Almanya sınırı, Berlin Duvarı'na ulaştığında, bazı yerlerde 3,5 mil genişliğine varan, kaçakları engellemek için, mayın tarlaları, hendekler ve çelik hasırlarla donatılmış bir "ölüm bandına" dönüşüyordu.[75]

Duvarın inşaatından 1989'a kadar geçen dönemde, sadece 5,000 kişi Berlin Duvarı'nı geçerek iltica edebildi.[76] Duvar ortaya çıktıktan sonra, Orta ve Doğu Avrupa'dan Bat'ya göç edenlerin sayısı, 1960-1969 arasında 1.9 milyon kişiye, 1970-1979 yılları arasında ise 1.1 milyon kişiye düştü.[62] SSCB'de Mikhail Gorbachev 1985 yılında göreve geldi. Onun göreve başlamasıyla, artan etnik göçler sebebiyle, 1980-1989 döneminde göçmen sayısı 2.3 milyon kişiye ulaştı.[77] Yukarıda bahsedilen, 1950-1990 yılları arasında gerçekleşen tüm bu göçlerin %75'i, "etnik göç" konusunda yapılan çift taraflı anlaşmalarla göre yapılmaktaydı,[54] ya da bazı dinsel azınlık grupların yer değiştirmesinden kaynaklanmaktaydı. Bulgaristan'da (azınlık Türklerin ve diğer Müslüman gruplar), Polonya'da (etnik Almanlar, etnik Macarlar ve Yahudiler), Romanya'da (etnik Almanlar, etnik Macarlar, Yahudiler) ve Yugoslavya'da (etnik Türkler ve diğer Müslümanlar) görülen göç olaylarını buna örnek olarak gösterebiliriz.[57][62] 1970'lerde yaşanan bir dizi utanç verici iltica olayından sonra, birçok Doğu Bloku ülkesi, sınırl sayıda da olsa, Yahudi azınlığın İsrail'e göç etmesine izin verdi..[78] Göçmenlerin %10'luk kısmı, 1951 Cenevre Konvansiyonu'na göre "mülteci" statüsündeydi.[54] Doğu Bloku'ndan göç rakamları aşağıda gösterilmiştir:[79]

Doğu Bloku'ndan 1982 yılına kadar gerçekleşen göçler
Ülke Toplam göç Nüfusa oranı Açıklama
Arnavutluk1,000'den az%0.01946–1982; göç yok[80]
Bulgaristan431,000%5.31946–1982; Türk asıllı 300,000 kişi Türkiye'ye göç etti[80]
Çekoslovakya1,973,000%14.01946–1982 arası; 1.57 milyon Alman 1946'da sınır dışı edildi. 1968 Sovyet işgalinde 200,000 Çek ve Slovak ülke dışına kaçtı[81]
Doğu Almanya3,365,000%19.81948–1982; tamamına yakını Berlin Duvarı'nın 1961'de inşa edilmesinden önce gerçekleşti
Macaristan332,000%3.31946–1982; Macar Devrimi sırasında 200,000 kişi ülke dışına kaçtı[82]
Polonya1,877,000%6.01946–1982; 1.3 milyon Alman asıllı insan ana vatanlarına döndüler[83][84]
Romanya424,000%2.21946–1982; Çoğu Alman asıllı kimselerdi. Ana vatanlarına döndüler [80]
Sovyetler Birliği500,000%0.21948–1982; Hepsine yakını Yahudi, Alman ve Ermeni asıllı insanlardı. Diğer ırkların etnik ya da ailevi sebeplerle göç edebilmesi mümkün değildi[79][85]

Arnavutluk, yurt dışına çıkışı çok sıkı güvenlik önlemleriyle engellemiş, neredeyse imkânsız hale getirmişti. Doğu Almanya'dan gerçekleşen göçlerin, hemen hemen tamamı Berlin Duvarı'nın yapılmasından önce gerçekleşmişti.[86] Doğu Almanya'nın Batı Almanya ile olan akrabalığı ve kültürel yakınlığının yanı sıra, bu ülkeden Batı Alman televizyonlarının da seyredilebiliyor olması, onlara Batı'daki gündelik yaşamla, kendi yaşamları arasında mukayese imkânı veriyordu. Böyle olunca da, en fazla göçün Doğu Almanya'dan olması kaçınılmazdı.[86]

Polonya'da 1983'te halkın süt alabilmesi için verilmiş yiyecek karnesi

1960'lardan sonra, Doğu ile Batı arasında ekonomik gelişmişlik düzeyindeki fark giderek açılmaya başlamıştı. Bu da Doğunun göçleri önlemek amacıyla daha fazla daha baskı yapmasına yol açmıştı.[87] Günlük yaşamdaki sıkıntılar, tüketim mallarının kalitesi, ücretlerin düşüklüğü gibi sebepler, insanları ister istemez kendilerini, Batı ile mukayeseye itiyordu.[87] Devlet tarafından sunulan ürünlerin kalitesizliği, intershop adı verilen (Beryozka, Pewex, Tuzex ve Corecom adı verilen mağazalar da mevcuttu), Doğu Alman vatandaşlarının giremediği ve sadece yabancılara dövizle kaliteli malların satışının yapıldığı mağazaların mevcudiyeti , Doğu Avrupa ülke vatandaşlarının, kendilerine ikinci sınıf insan muamelesi yapıldığını hissettiriyor, ekonomik durumun, ekonomik düzenlemelerin sorgulanmasına sebep oluyordu.[87] Leipzig Enstitü'sü başkanı Walter Freidrich konuyla ilgili şunları söylüyordu "Ekonomimizin zayıflığı ve toplumun iktisadi taleplerinin karşılanamıyor olması, artan bir şekilde sistemin sorgulanması ve beraberinde sert eleştirileri de getirmektedir. Böyle olunca da "sosyalist sistemin" her açıdan üstün olduğu tezine gölge düşürmektedir"[88] Stasi raporlarında, Batı ülkelerine çalışmak üzere giden şanslı Doğu Almanların, ülkeye döndüklerinde Batı'daki ürün çeşitliliğini ve zenginliğini anlata anlata bitiremediklerinden ve buralarda satılan Doğu Alman ihraç mallarının fiyatının yerlerde gezdiğinden bahsettiklerinden yakınıyordu."[88]

Yasal sınırlamalar

Göç ve iltica konusu hakkında SSCB'de iki ayrı yasal düzenleme bulunmaktaydı.: (i) Doğu Bloku ülkelerinden birine dahi olsa, pasaportsuz olarak ülke dışına çıkmak, bir yılla üç yıl arasında hapis cezası gerektiriyordu. (ii) Doğu Bloku'na dahil olmayan ülkelerden birine iltica ederek, geri dönmeyi reddeden kişiler ise, "vatana ihanet" suçunu işlemiş sayılıyorlardı.[89] İnsanları yasa dışı kaçışlardan alıkoymak ve caydırmak amacıyla, SSCB devleti sınırlarda çok sıkı güvenlik tedbirleri aldı ve, sınır bölgelerine yaklaşmayı yasaklayan ve cezai yaptırım getiren, bir dizi yasal düzenleme yaptı.[89] 1950-1960 arasında, Ermenistan'a dönmelerine izin verilen Ermeniler dışında, neredeyse hiçbir göç olayı görülmedi..[90] 1973'te, ABD Kongresi, SSCBden gelecek göçleri kabul etmek için, ön koşul olarak belirttiği "ticari bariyerin kaldırılması" talebinden vazgeçince, çoğunluğu Yahudi asıllı 370,000 kişi ABD'ye göç etti.[90] Mikhail Gorbachev'un göreve başlamasından, 1986-1987 yıllarında ikinci dalga göç başladı. Bu furyada gö edenler ise, çoğunlukla Yahudiler, Alman kökenliler, Ermeniler, Rumlar ve Pentekostallardı.[90]

uluslararası anlaşmalardaki taahhüdleri nedeniyle, Sovyetler Birliği eksenindeki Doğu Bloku ülkeleri, açıkça göçmenliği yasaklayamıyorlardı.[58] Bu sebeple göç etme arzusunda olan vatandaşlarına, pasaport müracaatlarında, yerel polisten, işverenlerinden, iskan müdürlüklerinden gibi yerlerden de izin alınması gerektiği yönünde, onlarca bürokratik engel çıkartıyorlardı.[57] Bu bürokratik engelleri aşanların başvuruları da, kimi yönetmeliklere uygun olmamak, yahut "ulusal çıkarlara aykırılık" veya "devlet güvenliği" gibi soyut nedenlerle reddediliyordu.[57] Ayrıca başvuruların çoğu, sonunda gene de kamu yöneticilerinin,ya da hiç kamuoyuna duyurulmamış iç yönetmeliklerin inisiyatifine bırakılıyordu.[57] SSCB'de olduğu gibi, birçok Doğu Bloku ülkesinde de, BAtı ülkelerine iltica etmek vatan hainliği ile bir tutulmakta, Romanya ve Arnavutluk gibi ülkelerde idamla cezalandırılmaktaydı.[57] Çekoslovak yetkililer, 1968 Sovyet işgalinden sonra, aileleri sığınmacı olarak başka ülkelere kaçmış olan vatandaşlarının, ailelerinin yanına gitme isteklerini bile geri çevirdiler. Gerekçe olarak da, Çekoslovakya vatandaşlarının, iltica etmek bir yana, geçici süreyle olsa dahi yurt dışında kalmasının devletin çıkarına aykırı olmasını gösterdiler.[91] However, emigration was also used as a sort of release valve to hasten the departure of limited prominent vocal dissenters.[92]

Yugoslavya 1964 yılında, Avrupa'da sosyalist rejimle yönetilip de, vatandaşlarının başka ülkelere göç etmesine izin veren tek ülke oldu.[62] Diğer sosyalist ülkeler, Varşova Paktı'nın Çekoslovakya'yı İşgalinden, Macar Devrimi'nden, Polonya'da Solidarność olaylarından, Arnavutluk ve Doğu Almanya'da 1980'den sonra meydana gelen bazı olaylardan sonra ülkelerinden kaçanları, asla "mülteci" ya da "göçmen" olarak tanımlamAdılar. Onlara göre bu insanlar, sadece kaçaktı.[62]

Helsinki Nihai Senedi hükümlerini engelleme çabaları

Berlin Duvarı üstünden görünen nöbetçi kulesi
Berlin Duvarı'nın doğu tarafı. "Ölüm bölgesi" olarak adlandırılan bu bölgede, mayın tarlaları ve diğer engeller bulunmaktaydı

1975 yılında, Avupa devletlerinin (Doğu Bloku ülkeleri dahil) çoğu ile Kanada ve ABD tarafından imzalanan Helsinki Nihai Senedi, soğu savaş döneminin en önemli anlaşmalarından birisidir. Değişik bölgesel anlaşmalar, sınır anlaşmazlıkları, insan hakları, caydırıcı güç kullanımı gibi birçok konuyu içermektedir. Bu anlaşmanın bir kısmı, uluslararası seyahat özgürlüğü, parçalanmış aileler, bilgi alışverişi, kültürel değişimin teşvik edilmesi gibi konuları kapsıyordu.[93] Doğu Almanya'da hükûmet, anlaşmada yer alan, göçmenlik ile ilgili hükümleri, medya aracılığıyla önemsiz gibi göstermeye çalıştıysa da, halk durumdan haberdar olarak, yasal yollarla ülke dışına göç edebilmenin mümkün olduğunu kavradı. 1970'lerin sonuna gelindiğinde 7,200 Doğu Alman, çıkış vizesi için başvurdu.[93]

Alman kökenli kişilerin Polonya'dan çıkabilmesi karşılığında, Batı Almanya, Polonya'ya bazı finansal yardımların yanı sıra hatırı sayılır bir tutarda borç vermeyi de vadediyordu.[94] Benzer bir şekilde, Romanya'ya, ülkeden göç etmesine izin verdiği her Alman kökenli Romanya vatandaşı için 5,000 Alman Markı (DM) önerilmişti. Bu rakam 1983 yılında 7,800 DM, 1988 senesinde ise 11,000 DM'ye yükseltildi.[94] Doğu Almanya, adam başı 70,000 DM karşılığında, 70,000 siyasi tutukluyu Batı Almanya'ya teslim etti. Ekonomik kriz içindeki Doğu Almanya hükûmeti bu yolla 3.4 milyar DM gelir elde etmişti.[93] Doğu Almanya aldığı paranın "fidye" olmadığını söylüyordu. Onlara göre alınan bu para, bu kişilerin sosyalist düzene verdikleri zararın telafisi ve bu kişilerin eğitilip yetiştirilmesi için yüklenilen masrafların karşılığıydı.[95] Fakat bazı kişilerin yasal yollardan özgürce ülke dışına çıkış yapmalarına izin vermek, halkın kalanı için kötü bir emsal teşkil etmekteydi.[93] Merkez komitesi 1988 yılında yaptığı açıklamada; göçleri önlemek için yeterli kararlığın gösterilmediğini ve geri önlemlerin alınmadığını, muhalefetin dile getirdiği uygun atmosferin oluşmadığını, sendika liderlerinin, işçi birlikleri önderlerinin, göçmenliğin neden yasaklanması gerektiğini anlamadıklarını, dile getirmekteydi.[93]

Rejimin göçmenlik başvurularıyla ilgili izlediği strateji, başvuruları mümkün olduğunca ince eleyip sık dokuyarak işleme almak, sonrasında da başvuru sahibini yıllarca oyalayarak, sonuçlanmadan sürüncemede bırakmaktı.[93] Tüm bunlara ilave olarak, başvuru sahibi günlük yaşantısında negatif ayrımcılığa maruz kalıyordu. İşten çıkartılıyor ya da tenzili rütbeye tabi tutuluyor, üniversite başvurusu reddediliyor, pasaportlarından vazgeçmeye zorlanıyor, yaşadıkları bölgeye bile ziyaret izni verilmiyordu.[93] 1984 yılında yirmi beş Çekoslovak, yedi Doğu Alman vatandaşının Berlin'deki ABD büyükelçiliği kütüphanesinde yaptıkları gibi, Batı Almanya Büyükelçiliğini işgal ederek siyasi sığınma hakkı talep ettiler.[96] Bu dönemde hükûmetlerde de yumuşama emareleri görülmekteydi. yasal yollardan göç edenlerin sayısında büyük artış meydana geldi.[96] Göç için müracaat edenlerin sayısı 57,600 kişiye ulaştı. Bunların 29,800'üne müspet yanıt verildi.[93] Göçmenlik için başvuruda bulunmuş, organize olmuş küçük gruplar, 1970'lerden beri yasal göçe izin verilmesi için seslerini duyurmaya çalışmaktaydı.[96] Bu yönde yapılan çalışmalar ve başvuru sayısındaki artış, 1980'lere gelindiğinde zirve yapmıştı. Doğu ile Batı arasındaki refah farkı büyüdükçe, Batı Almanya vatandaşlığı birçokları için çok cazip hale gelmişti. Doğulu yetkililer çığ gibi artan göç talebi karşısında ne yapacaklarını bilmez haldeydiler.[97] 1980!li yıllarda vize alabilenlerin sayısındaki artış, 1988'de protestolara katılanlara tanınan öncelik, göçmenlik hareketlerini daha da hızlandırdı.[97] İktidardaki Doğu Almanya Sosyalist Birlik Partisi "verdiğimiz dış göç Doğu Almanya'nın gelişmesinde karşılaştığımız en hayati sorun haline geldi. Bu da parti politikalarımızın sorgulanmasına yol açarak, güvenilirliğimizin altını oyuyor" şeklinde itirafta bulunmuştu.[97] Tüm bunlar büyük bir hayal kırıklığına yol açtı. Sosyalist rejimin devam edip etmeyeceği, sistemin geleceği tartışılır oldu.[97]

1980'lerin sonunda Macaristan vatandaşları, çok daha fazla seyahat özgürlüğüne sahip hale geldiler. 55 yaşını aşmış yurttaşlarının başka ülkelere göç etmesine, parçalanan ailelerin birleşmesi amacıyla yapılan göçlere izin verildi.[98] Romanya da, parçalanan ailelerin birleşmesi konusunda yapılan göçlerde daha müsamahakar tavır takınıyordu.[98] 1980'lerin ortasında, Doğu Almanya da, aile birleşmeleri konusunda göçlere izin verdiği gibi, para karşılığında siyasi mahkûmlarının Batı'ya geçmesine müsaade etti.[95] Siyasi hükümlülerin para karşılığı serbest bırakılması sonucu elde edilen gelir o kadar büyüdü ki, önemli bir bütçe gelir kalemi haline geldi.[95] 1989 yılında, göçmenlik yasalarındaki gevşeme, 1989 Devrimleri sonrasında Batı Almanya'ya, Macaristan, Çekoslovakya ve Polonya gibi üçüncü ülkeler üzerinden yeni bir göç dalgası başlattı. Doğu Alman hükûmeti sınırları kapattığı zaman yapılan protestolar, Doğu Almanya'nın yok oluşunun habercisi gibiydi.[86]

Sığınmacılar

Joseph Stalin'in kızı Svetlana Alliluyeva. Fotoğrafta babasıyla birlikte görülüyor. Yıl 1935. Alliluyeva 1967 yılında Hindistan üzerinden kaçarak sığınmacı oldu. Kaçtıktan sonra babasın ve rejimi karalayan sözler söyledi. 1984 yılında tekrar SSCB vatandaşı oldu

Sınır geçişleri çok sıkı önlemlerle kontrol altına alınmaya çalışılsa da, sığınmacılar akla hayale gelmeyen yöntemler kullanarak, sınır güvenliğini atlatmayı başarıyorlardı.[86] Doğu Almanya'da Republikflucht (Cumhuriyet'ten kaçan) kelimesi, sosyalist olmayan herhangi bir ülkeye gitmeye çalışan kişiler için kullanılmaktaydı. Yakalanmaları halinde, bu kaçaklar çok ağır yasal yaptırımlara maruz kalmaktaydılar. Bu yasakların amacını halka anlatmak amacıyla Sosyalist Birlik Partisi tarafından, partinin propaganda elemanları ve ajitatörleri tarafından kullanılmak üzere, 1955 yılında bastırılan kitapçıkta şu ifadeler yer almaktaydı: "Ülkeden kaçmaya çalışmak büyük bir ahlaksızlık ve gericiliğin işaretidir. Alman işçi sınıfı, elbette ki bu kaçakların cezalandırılmasını talep edecektir. Barış için mücadele eden ülkemizi terk etmek demek, Alman halkının ezeli düşmanları olan ve savaş isteyen emperyalistlere hizmet etmekten başka bir şey değildir".[99] Doğu Almanya'nın tahkim edilmiş ve sıkı biçimde kontrol altındaki sınırlarından kaçmaya çalışmanın ölüm ve yaralanmalara yol açan sonuçları da vardı. Kaçmaya çalışırken öldürülen insanların sayısının 136 ila 200 kişi arasında olduğu tahmin edilmektedir.[100][101] 75,000 kişi de, kaçma girişimi esnasında yakalanarak hapse atılmıştır.

SSCB'den kaçan ünlü sığınmacıların arasında, Stalin'in kızı Svetlana Alliluyeva (1984'te ülkesine geri döndü), Mig-25 pilotu Viktor Belenko, B.M. Genel Sekreter Yardımcısı General Arkady Shevchenko, satranç büyük ustası Viktor Korchnoi ve bale sanatçıları Mikhail Baryshnikov, Natalia Makarova, Alexander Godunov gibi kişiler sayılabilir.[102] Yazar Wolfgang Leonhard, Berlin Duvarı henüz inşa aşamasında iken, çitlerin üzerinden zıplayarak kaçarken fotoğrafı çekilen, Doğu Alman asker Conrad Schumann ve Jörg Berger gibi bir çokları da, Doğu Almanya'dan kaçan ünlülere örnek gösterilebilir.

Yazılı ve görsel basın, genellikle iltica eden ünlü kişilerle ilgilenmiş, sıradan mültecilerin haberlerine pek yer vermemiştir.[103] Bu sığınmacıların toplam sayısı bilinememektedir.[102] 15 Haziran 1970 tarihinde, çoğunluğu Yahudi asıllı on iki kişi, Sovyetler Birliği'nden hava korsanlığı yaparak kaçma girişiminde bulunurken yakalandılar. Grubun iki liderine idam cezası verilirken, diğer üyeler de ağır hapis cezalarına çarptırıldılar (ölüm cezaları daha sonra "çalışma kamplarında 15 yıl hapis cezasına" çevrildi).[104] 1970-1971 arasında, Ermenistan'dan, Litvanya'dan ve Rus Cumhuriyeti'nden, en az altı uçak kaçırma girişimi daha gerçekleşti.[104] Doğu Allman vatandaşları, Batı Almanya'ya kaçmak için, üç farklı uçak kaçırma girişiminde bulundular. Bunların en çok ses getireni, 1978 yılında, Polonya Hava Yollarına ait, 165 sefer sayılı uçağın kaçırılmasıdır.[105]

Daha kapsamlı bilgi edinmek için Doğu Bloku'ndan Batı'ya iltica eden kişiler listesine bakılabilir.

Kısıtlamaların sona ermesi

Doğu Alman sınır muhafızları, Berlin Duvarı'na açılan delikten bakıyorlar. Yıl 1990
Doğu Alman sınır muhafızı, Berlin Duvarı'na açılmış delikten, Batı'ya bakıyor
Duvardaki delikten, merakla Doğu Alman tarafını seyreden Batı Alman vatandaşları

1985 yılında, durgunluk döneminin hemen sonrasında, reformist lider Mikhail Gorbachev daha büyük liberalizasyonların sinyalini vermeye başlamıştı. 1986 yılındaki özgürleştirici uygulamaların hayata geçmesinden sonra, göç olaylarında büyük artış yaşandı.[94] Örneğin 1986 yılında, Doğu Bloku'ndan göç eden Alman asıllıların sayısı 42,786 iken, bu rakam 1988'de 202,673'e ulaştı.[94] Bu dönemde Sovyetler Birliği, ciddi bir ekonomik çöküş yaşıyor ve Batı'nın teknolojisine ihtiyaç duyuyordu. Diğer sosyalist ülkelere vermekte olduğu sübvansiyonlar, can çekişmekte olan Sovyet ekonomisini daha da kötü duruma itiyordu.

Büyük reformların sinyali, Mikhail Gorbachev'un 1986 yılında, glasnost (açıklık) politikasını ortaya koyması ve perestroyka (ekonomik yeniden yapılanma) ihtiyacının önemini vurgulamasıyla başladı. Her ne kadar "glasnost" açıklık ve siyasi eleştirilere daha fazla müsahama anlamına da gelmekyeyse de, bu ancak hala yönetim kademelerinde yüksek sesle dile getirilebilmekteydi. Halkın büyük kısmı hala gizli polis takibine ve baskı altındaydı.

Gorbachev'un bu girişimlerinin, reformlarının kısa ömürlü olacağına inan, Erich Honecker, Todor Zhivkov, Gustáv Husák ve Nicolae Ceauşescu gibi ortodoks komünist inanışa sahip diğer sosyalist liderler, reform ve değişim çağrılarına kulaklarını kapattılar.[106] Bir Doğu Alman politbüro üyesi "Komşularınızın duvar kağıdını yenilemesi, sizin de duvar kağıdınızı yenilemeniz gerektiği anlmaına gelmez" diyerek, kendince durumu açıklıyordu.[107]

1989'a gelindiğinde Sovyetler Birliği, Varşova Paktı'na üye müttefiklerinin içişlerine karışma politikasından, yani Brejnev Doktrini'nden vazgeçti. Artık (Frank Sinatra'nın My Way şarkısına gönderme yapılarak üretilmiş terim) kimsenin içişlerine karışmayacakları Sinatra Doktrini dönemine geçilmişti. 1989 Devrimleri, yahut "Ulusların Sonbaharı" adı verilen bir dalga,[108] Doğu Bloku ülkelerini kasıp kavuruyordu.[109] 1989 yılının Nisan ayında, Polonya Halk Cumhuriyeti'nde, işçi örgütlenmesi Solidarność legal hale getirildi. Parlamento seçimlerine girmesi izin verildi ve şaşırtıcı bir sonuç alarak, 100 sandalyenin 99'unu kazanmayı başardı. Kalan bir sandalyeyi de, bağımsız bir aday kazandı. 1980'lerde Macaristan'da da bazı ekonomik reformlar yapılmış ve sınırlı da olsa politik özgürlükler konusunda adımlar atılmıştı. Fakat asıl reformlar, János Kádár'ın 1988 yılında Komünist Parti Genel Sekreterliği'nden ayrıldıktan sonra gerçekleştirildi.

Ağustos 1989'da, Macaristan Halk Cumhuriyeti, Avusturya ile arasındaki fiziksel sınır engellerini kaldırdı. Bir ay sonra, Macaristan'da bulunan 13,000 Doğu Alman turist, Avusturya'ya iltica etti. Macaristan, daha fazla Doğu Alman'ın Avusturya'ya geçmesini engelledi. Onları Budapeşte'ye geri gönderdi. The Doğu Almanya'da pazartesi gösterileri (Almanca: Montagsdemonstrationen) başladı. Göstericiler, özgürce ülke dışına seyahat edebilmeyi ve daha demokratik bir hükûmetin işbaşına gelmesini talep ediyorlardı. Çekoslovakya Sosyalist Cumhuriyeti'nde bulunan Doğu Alman vatandaşları iltica talep etmişler, Batı Almanya Dışişleri Bakanı Hans-Dietrich Genscher yaptığı pazarlıklar neticesinde, bu kişilerin Batı'ya gitmelerine izin verildi. Ancak, seyahat edecekleri tren, ilk olarak Doğu Alman topraklarından geçiyordu. Ekim ayı başında tren Dresden yakınlarında polis tarafından durduruldu ve içindekiler zor kullanarak indirildi.

9 Ekim 1989 tarihinde, Doğu Almanya'nın kuruluşunun 40. yıl dönümünden hemen sonra, binlerce protestocu, daha önce Doğu Berlin Nikolai Kilisesi'nde toplanan cemaatin attığı sloganı, "Wir sind das Volk!" ("Biz halkız!") sloganını hep bir ağızdan haykırıyorlardı. Bazı göstericiler tutuklanmaış olsa bile, bu gösteriyle ilgili yasal bir soruşturma yürütülmedi. with Sosyalist Birlik Partisi lideri Helmut Hackenberg ve diğerleri, böyle bir protesto karşısında ne yapacaklarını bilemez haldeydiler ve hiçbir talimat da almamışlardı. Bir sonraki hafta en az 300,000 kişinin katıldığı daha büyük bir gösteri yapıldı. Doğu Alman lider Erich Honecker hala reformlara karşı çıkıyordu. Hatta "yıkıcı" olarak değerlendirdiği Sovyet yayınlarını yasaklayacak kadar işi ileriye götürmüştü. Sonu gelmez halk eylemleri sonunda, iktidardaki Sosyalist Birlik Partisi Honecker'i görevden alarak, Ekim ayı ortasında onun yerine Egon Krenz'i getirdi.

Çekoslovakya üzerinden Batı'ya hareket eden yeni bir göç dalgasına, Krenz'in başında olduğu hükûmet izin verdi. Hatta bu göç için Komünist Çekoslovak hükûmeti ile uzlaşmaya varılmıştı. 9 Kasım'da, Krenz'in başında bulunduğu politbüro, sorunları azaltmak amacıyla, Doğu Almanların doğrudan Batı Almanya'ya geçmesine izin veren bir düzenleme yaptılar. Fakat bunun duyulması üzerine, bu düzenleme daha yürürlüğe girmediği halde, 9 Kasım gecesi binlerce Doğu Alman Checkpoint Charlie başta olmak üzere ve Berlin'deki sınır kapılarına dayandılar. Duvardaki muhafızlar, çaresizce, ne yapmaları gerektiği konusunda amirlerinden telefon talimatı bekledilerse de, şüphesiz hiçbir yetkili, askerlerden katbekat fazla kalabalığa karşı silah ve zor kullanılması emrini vererek olası bir facianın sorumluluğunu almak istemiyordu. Kaldı ki, askerlerden sayıca çok fazla olan kitleyi zor kullanarak durdurmak da, pek mümkün görünmüyordu.

Çekoslovakya Sosyalist Cumhuriyeti'nde, Prag'daki öğrenci gösterileri bastırıldıktan sonra, protesto gösterileri yoğunlaşarak artmaya devam etti. Sokaklara dökülen yaklaşık yarım milyon insan, özgürlük talep ediyordu. 27 Kasım 1989'da, ülke çapında tüm herkresin katıldığı iki saatlik iş bırakma eylemi yapıldı. Aralık başında, Batı Almanya ve Avusturya sınırlarında bulunan tüm dikenli teller ve diğer engeller söküldü. Ertesi gün Çekoslovakya Komünist Partisi, iktidardan feragat ettiğini ve tek parti rejiminin kaldırıldığını duyuruyordu. 10 Aralık'ta Başkan Gustáv Husák, komünist olmayan bir hükûmet atadıktan sonra istifa etti. 1948'den bu yana ilk kez komünist olmayan hükûmet göreve gelmişti. Bu durum Kadife Devrim olarak tanımlanacaktı.

Binlerce Doğu Alman, Berlin Duvarı'nı aştıktan bir gün sonra, 10 Kasım 1989 tarihinde, Bulgaristan'ın uzun yıllardan beri devlet başkanlığını yapmakta olan Todor Zhivkov, politbüro tarafından görevden alınarak, yerine Petar Mladenov getirildi. Şubat 1990'da, Komünist Parti gönüllü olarak iktidarı terk ettiğini açıkladı. Haziran 1990'da yapılan genel seçim, 1931'den bu yana yapılan ilk serbest seçimdi. Seçimi, kendilerini Bulgaristan Sosyalist Partisi olarak tanımlayarak yenilenen, Komünist Parti'nin ılımlı kanadı kazandı.

Diğer Doğu Bloku ülkelerindeki gelişmeler Romanya Sosyalist Cumhuriyeti'ne pek uğramamış gibi duruyordu. Hatta destalinizasyona bile maruz kalmamıştı. Kasım 1989'da, Nikolay Çavuşesku 71 yaşında iken, bir beş yıl için daha Romanya Komünist Partisi'nin lideri olarak seçildi. Doğu Avrupa ülkelerini kasıp kavuran antikomünist ayaklanmaları, ülkesine sokmamaya kararlı görünüyordu. Çavuşesku 16 Aralık 1989 tarihinde İran'a devlet ziyaretine gitme üzereyken, gizli polis teşkilatı Securitate, Macar asıllı Kalvinist din adamı László Tőkés'i, vaazlarında rejimi eleştirdiği için sınır dışı etmek üzere tutukladı. Bu tutuklama üzerine halk ayaklandı. İran'dan dönen Çavuşesku, kendisini desteklemek üzere, halkı Bükreş'teki Komünist Parti önünde toplanmaya çağırdı. Gerçekten de istediği gibi halk meydanda toplandı. Ancak konuşmasını yapmaya başladığında, halk aleyhinde tezahürata başladı. Bunu büyük protestolar takip etti. Bükreş'te Opera Meydanı'nı işgal eden 100,000 kadar hükûmet karşıtı protestocu; "Noi suntem poporul!" ("Biz halkız!"), "Armata e cu noi!" ("Ordu. Halkın yanına!"), "Nu vă fie frică, Ceauşescu pică!" ("Korkumuz yok. Çavuşesku gidecek") sloganları atıyordu. Romanya ordusu taraf değiştirerek, Çavuşesku'ya cephe aldı. Üç gün sonra Çavuşesku, kısa bir yargılamanın ardından idam edildi.

Arnavutluk Halk Cumhuriyeti'nde de 3 Temmuz 1990 tarihinde yurt dışına çıkışta getirilen sınırlamalar kaldırılmaktaydı. Yeni düzenlemeye göre, 16 yaşını geçmiş her Arnavutluk vatandaşı pasaport sahibi olabilecekti. Bu arada yüzlerce Arnavutluk vatandaşı, Batı ülkelerinin büyükelçilikleri önünde toplanmış, siyasi iltica talep etmekteydiler.

Berlin Duvarı 9 Kasım tarihinden sonra da teknik olarak güvenlik kuvvetlerince korunmaktaydı. Doğu Alman güvenlik görevlileri hala devriye gezmekteydi. Fakat güvenlik tedbirleri günden güne seyrekleşti. 13 Temmuz 1990 tarihinde, Doğu Alman askerleri Bernauer Straße'den başlayarak duvarı yıkmaya başladılar. Duvar resmen tarih olmaktaydı. 1 Temmuz tarihinde Doğu Almanya resmen Batı Almanya'nın para birimini kullanmaya başladı. Tüm sınır kontrolleri kaldırıldı. Doğu Almanya ile Batı Almanya arasındaki sınır anlamsız hale gelmişti. Aynı ay içinde, iki Almanya'nın birleşmesi önündeki son engel de kaldırıldı. Batı Almanya Şansölyesi Helmut Kohl, Batı Bloku ve Nato içinde yer alacak birleşik Almanya oluşmasına, Gorbachev'dan gelecek olası itirazı, Sovyetler Birliği'ne hatırı sayılır bir ekonomik yardım yaparak engelledi.

Ayrıca bakınız

Notlar

  1. Roberts 2006, s. 43
  2. Wettig 2008, s. 21
  3. Senn, Alfred Erich, Lithuania 1940 : revolution from above, Amsterdam, New York, Rodopi, 2007 ISBN 978-90-420-2225-6
  4. Kennedy-Pipe, Caroline, Stalin's Cold War, New York : Manchester University Press, 1995, ISBN 0-7190-4201-1
  5. Roberts 2006, s. 55
  6. Shirer 1990, s. 794
  7. Graubard 1991, s. 150
  8. Granville, Johanna, The First Domino: International Decision Making during the Hungarian Crisis of 1956, Texas A&M University Press, 2004. ISBN 1-58544-298-4
  9. Grenville 2005, ss. 370–71
  10. Cook 2001, s. 17
  11. Wettig 2008, ss. 96–100
  12. Crampton 1997, ss. 216–7
  13. Eastern bloc, The American Heritage New Dictionary of Cultural Literacy, Third Edition. Houghton Mifflin Company, 2005.
  14. Wettig 2008, s. 156
  15. Hardt & Kaufman 1995, s. 11
  16. Hardt & Kaufman 1995, s. 12
  17. Roht-Arriaza 1995, s. 83
  18. Pollack & Wielgohs 2004, s. xiv
  19. O'Neil, Patrick (1997), Post-communism and the Media in Eastern Europe, Routledge, ss. 15-25, ISBN 0-7146-4765-9
  20. Hardt & Kaufman 1995, ss. 15–17
  21. Dale 2005, s. 17
  22. Dowty 1989, s. 67
  23. Dowty 1989, s. 68
  24. Dowty 1989, s. 69
  25. Dowty 1989, s. 70
  26. Dowty 1989, s. 71
  27. Dowty 1989, s. 74
  28. Dowty 1989, s. 73
  29. Laqueur 1994, s. 23
  30. Laqueur 1994, s. 22
  31. Jürgen Weber, Germany, 1945–1990: A Parallel History, Central European University Press, 2004, p.2, ISBN 963-9241-70-9
  32. Arie Marcelo Kacowicz, Pawel Lutomski, Population resettlement in international conflicts: a comparative study, Lexington Books, 2007, p.100, ISBN 073911607: "...largest movement of any European people in modern history" 16 Aralık 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  33. Peter H. Schuck, Rainer Münz, Paths to Inclusion: The Integration of Migrants in the United States and Germany, Berghahn Books, 1997, p.156, ISBN 1-57181-092-7
  34. The Expulsion of 'German' Communities from Eastern Europe at the end of the Second World War 1 Ekim 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Steffen Prauser and Arfon Rees, European University Institute, Florense. HEC No. 2004/1. p.4
  35. Barbara Marshall estimates that the number of ethnic Germans fleeing or expelled from the Eastern Bloc was "about fifteen million."Marshall 2000, s. 6
  36. Bernard Wasserstein, Barbarism and civilization: a history of Europe in our time, Oxford University Press, 2007, p.419: "largest population movement between European countries in the twentieth century and one of the largest of all time." ISBN 0-19-873074-8
  37. Text of Churchill Speech in Commons on Soviet=Polish Frontier, The United Press, 15 Aralık 1944.
  38. Detlef Brandes, Der Weg zur Vertreibung 1938–1945: Pläne und Entscheidungen zum "Transfer" der Deutschen aus der Tschechoslowakei und aus Polen, Oldenbourg Wissenschaftsverlag, 2005, pp.398ff, ISBN 3-486-56731-4
  39. Klaus Rehbein, Die westdeutsche Oder/Neisse-Debatte: Hintergründe, Prozess und Ende des Bonner Tabus, LIT Verlag Berlin-Hamburg-Münster, 2005, pp.19,20, ISBN 3-8258-9340-5
  40. Overy (1996), The Penguin Historical Atlas of the Third Reich, s. 111
  41. Christoph Bergner, Secretary of State in Almanya's Bureau for Inner Affairs, outlines the stance of the respective governmental institutions in Deutschlandfunk on 29 November 2006, 13 Kasım 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  42. Foundation Centre Against Expulsions, data and sources, 2 Ağustos 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  43. Statistisches Bundesamt, Die deutschen Vertreibungsverluste, Wiesbaden, Kohlhammer Verlag, Stuttgart 1958, pp.38,45,46.
  44. Matthew J. Gibney, Randall Hansen, Immigration and Asylum: From 1900 to the Present, 2005, pp.197,198, ISBN 1-57607-796-9, ISBN 978-1-57607-796-2
  45. Matthew J. Gibney, Randall Hansen, Immigration and Asylum: From 1900 to the Present, 2005, p.198, ISBN 1-57607-796-9, ISBN 978-1-57607-796-2
  46. Earl R. Beck, Under the Bombs: The German Home Front, 1942–1945, University Press of Kentucky, 1999, p.176, ISBN 0-8131-0977-9
  47. Thackeray 2004, s. 188
  48. Marshall 2000, s. 8
  49. Böcker 1998, s. 207
  50. Loescher 2001, s. 60
  51. Loescher 2001, s. 68
  52. Loescher 2001, s. 82
  53. Dowty 1989, s. 111
  54. Böcker 1998, s. 209
  55. Dowty 1989, s. 114
  56. Dowty 1989, s. 115
  57. Dowty 1989, s. 117
  58. Dowty 1989, s. 116
  59. Dowty 1989, s. 121
  60. Mynz 1995, s. 2.2.1
  61. Senate Chancellery, Governing Mayor of Berlin, The construction of the Berlin Wall 2 Nisan 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. states "Between 1945 and 1961, around 3.6 million people left the Soviet zone and East Berlin"
  62. Mynz 1995, s. 3.2.1
  63. Harrison 2003, s. 98
  64. Harrison 2003, s. 99
  65. Paul Maddrell, Spying on Science: Western Intelligence in Divided Germany 1945–1961, p. 56. Oxford University Press, 2006
  66. Dowty 1989, s. 122
  67. Harrison 2003, s. 100
  68. Crampton 1997, s. 278
  69. Volker Rolf Berghahn, Modern Germany: Society, Economy and Politics in the Twentieth Century, p. 227. Cambridge University Press, 1987
  70. Pearson 1998, s. 75
  71. Dowty 1989, s. 126
  72. Dowty 1989, s. 123
  73. Dowty 1989, s. 124
  74. Harrison 2003, s. 102
  75. Black et al. 2000, s. 141
  76. "The Berlin Wall—Facts and Figures". Official site of the capital of Germany. 3 Ocak 2006 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Mart 2006.
  77. Mynz 1995, ss. 3.2.1–2
  78. Krasnov 1985, s. 1&126
  79. Council of Europe 1992, s. 15
  80. Council of Europe 1992, s. 22
  81. Council of Europe 1992, s. 16
  82. Council of Europe 1992, s. 17
  83. Council of Europe 1992, s. 20
  84. Council of Europe 1992, s. 25
  85. Council of Europe 1992, s. 23
  86. Turnock 1997, s. 19
  87. Dale 2005, s. 85
  88. Dale 2005, s. 86
  89. Dowty 1989, s. 75
  90. Mynz 1995, s. 3.2.2
  91. Dowty 1989, s. 118
  92. Dowty 1989, s. 119
  93. Dale 2005, s. 87
  94. Marshall 2000, s. 9
  95. Dowty 1989, s. 125
  96. Dale 2005, s. 88
  97. Dale 2005, s. 89
  98. Dowty 1989, s. 120
  99. "Wer die Deutsche Demokratische Republik verläßt, stellt sich auf die Seite der Kriegstreiber ("He Who Leaves the German Democratic Republic Joins the Warmongers")". Notizbuch des Agitators ("Agitator's Notebook"). Socialist Unity Party of Germany, Agitation Department, Berlin District. Kasım 1955. 26 Mart 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Şubat 2008.
  100. Chronik der Mauer: Todesopfer an der Berliner Mauer (in German)
  101. http://www.chronik-der-mauer.de/index.php/de/Start/Index/id/593792 Center for Contemporary Historical Research (Zentrum für Zeithistorische Forschung Potsdam e.V) in German
  102. Krasnov 1985, s. 2
  103. Krasnov 1985, s. 5
  104. Krasnov 1985, ss. 124–5
  105. "Flights to freedom:East Germany, 1961-1989" (PDF). 24 Eylül 2015 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Nisan 2014.
  106. Romania - Soviet Union and Eastern Europe 5 Temmuz 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., U.S. Library of Congress
  107. Steele, Jonathan. Eternal Russia: Yeltsin, Gorbachev and the Mirage of Democracy. Boston: Faber, 1994.
  108. See various uses of this term in the following publications. The term is a play on a more widely used term for 1848 revolutions, the Spring of Nations.
  109. E. Szafarz, "The Legal Framework for Political Cooperation in Europe" in The Changing Political Structure of Europe: Aspects of International Law, Martinus Nijhoff Publishers. ISBN 0-7923-1379-8. p.221.

Kaynakça

  • Black, Cyril E.; English, Robert D.; Helmreich, Jonathan E.; McAdams, James A. (2000), Rebirth: A Political History of Europe since World War II, Westview Press, ISBN 0-8133-3664-3
  • Böcker, Anita (1998), Regulation of Migration: International Experiences, Het Spinhuis, ISBN 90-5589-095-2
  • Cook, Bernard A. (2001), Europe Since 1945: An Encyclopedia, Taylor & Francis, ISBN 0-8153-4057-5
  • Crampton, R. J. (1997), Eastern Europe in the twentieth century and after, Routledge, ISBN 0-415-16422-2
  • Council of Europe (1992), People on the move: new migration flows in Europe, Council of Europe, ISBN 92-871-2021-8
  • Dale, Gareth (2005), Popular Protest in East Germany, 1945–1989: Judgements on the Street, Routledge, ISBN 0714654086
  • Dowty, Alan (1989), Closed Borders: The Contemporary Assault on Freedom of Movement, Yale University Press, ISBN 0-300-04498-4
  • Dowty, Alan (1988), "The Assault on Freedom of Emigration", World Affairs, 151 (2)
  • Graubard, Stephen R. (1991), Eastern Europe, Central Europe, Europe, Westview Press, ISBN 0-8133-1189-6
  • Grenville, John Ashley Soames (2005), A History of the World from the 20th to the 21st Century, Routledge, ISBN 0-415-28954-8
  • Hardt, John Pearce; Kaufman, Richard F. (1995), East-Central European Economies in Transition, M.E. Sharpe, ISBN 1-56324-612-0
  • Harrison, Hope Millard (2003), Driving the Soviets Up the Wall: Soviet-East German Relations, 1953–1961, Princeton University Press, ISBN 0-691-09678-3
  • Krasnov, Vladislav (1985), Soviet Defectors: The KGB Wanted List, Hoover Press, ISBN 0-8179-8231-0
  • Laqueur, Walter (1994), The dream that failed: reflections on the Soviet Union, Oxford University Press, ISBN 0-19-510282-7
  • Lipschitz, Leslie; McDonald, Donogh (1990), German unification: economic issues, International Monetary Fund, ISBN 1-55775-200-1
  • Loescher, Gil (2001), GThe UNHCR and World Politics: A Perilous Path, Oxford University Press, ISBN 0-19-829716-5
  • Miller, Roger Gene (2000), To Save a City: The Berlin Airlift, 1948–1949, Texas A&M University Press, ISBN 0-89096-967-1
  • Nekrich, Aleksandr Moiseevich; Ulam, Adam Bruno; Freeze, Gregory L. (1997), Pariahs, Partners, Predators: German–Soviet Relations, 1922–1941, Columbia University Press, ISBN 0-231-10676-9
  • Marshall, Barbara (2000), The new Germany and migration in Europe, Manchester University Press, ISBN 0-7190-4336-0
  • Mynz, Rainer (1995), Where Did They All Come From? Typology and Geography of European Mass Migration In the Twentieth Century; EUROPEAN POPULATION CONFERENCE CONGRESS EUROPEAN DE DEMOGRAPHE, United Nations Population Division
  • O'Neil, Patrick (1997), Post-communism and the Media in Eastern Europe, Routledge, ISBN 0-7146-4765-9
  • Pearson, Raymond (1998), The Rise and Fall of the Soviet Empire, Macmillan, ISBN 0-312-17407-1
  • Pollack, Detlef; Wielgohs, Jan (2004), Dissent and Opposition in Communist Eastern Europe: Origins of Civil Society and Democratic Transition, Ashgate Publishing, Ltd., ISBN 0-7546-3790-5
  • Puddington, Arch (2003), Broadcasting Freedom: The Cold War Triumph of Radio Free Europe and Radio Liberty, University Press of Kentucky, ISBN 0-8131-9045-2
  • Roberts, Geoffrey (2006), Stalin's Wars: From World War to Cold War, 1939–1953, Yale University Press, ISBN 0-300-11204-1
  • Roht-Arriaza, Naomi (1995), Impunity and human rights in international law and practice, Oxford University Press, ISBN 0-19-508136-6
  • Thackeray, Frank W. (2004), Events that changed Germany, Greenwood Publishing Group, ISBN 0-313-32814-5
  • Turnock, David (1997), The East European economy in context: communism and transition, Routledge, ISBN 0-415-08626-4
  • Wegner, Bernd (1997), From Peace to War: Germany, Soviet Russia, and the World, 1939–1941, Berghahn Books, ISBN 1-57181-882-0
  • Weinberg, Gerhard L. (1995), A World at Arms: A Global History of World War II, Cambridge University Press, ISBN 0-521-55879-4
  • Wettig, Gerhard (2008), Stalin and the Cold War in Europe, Rowman & Littlefield, ISBN 0-7425-5542-9

Dış bağlantılar

This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.