Beynin yüzde onunun kullanıldığı efsanesi

İnsanların beyinlerinin yüzde onunu kullandığı uzun yıllardan beridir süregelen yaygın bir şehir efsanesidir. Bu efsane yüzünden içinde Albert Einstein'ın da bulunduğu birçok insan hakkında yanlış atıflarda bulunulmuştur. Bir insanın beyninin bu sözde kullanılmayan kısmını kontrol edip zekasını arttırabileceğine inanılır.

İnsan beyni ve kafatası

Yeni tecrübeler sonrası beyinde gri ve beyaz maddelerde değişiklik olduğu görülmüştür fakat bu değişikliklerin tam olarak ne olduğu kanıtlanamamıştır.[1] Beynin büyük bir kısmının kullanılamadığı ve istenildiği zaman etkinleştirilebileceği düşüncesi bilimsel olarak doğru değildir. Bu düşünce sadece halk hikâyelerine dayanır. Beynin fonksiyonu hakkında hala birçok gizem olsa da beyin haritalama teknikleri beynin bütün bölgelerinin bir fonksiyonu olduğunu göstermektedir.[2][3]

Kökeni

Bu efsanenin muhtemel kökenlerinden biri Harvard psikologlarından William James ve Boris Sidis'in dahi çocuk Williams Sidis üzerinde yaptıkları testlerden sonra insanların zihinsel potansiyellerinin sadece küçük bir kısmına ulaşabildiklerini iddia etmeleridir.[4] 1936 yılında Amerikan yazar Lowell Thomas bir kitabın önsözünde; "Harvard profesörü William James ortalama bir insanın sadece zihinsel potansiyelinin yüzde onuna ulaşabildiğini söylemiştir."yazarak bu iddiayı yanlış bir yüzde ekleyerek özetlemiştir.[5] Fakat bu kitap yüzde on rakamını kullanan ilk kitap değildir. Bu kitaptan önce birkaç kişisel gelişim kitabı bu asılsız iddiayı kullanmıştır. Örneğin "Mind Myths: Exploring Popular Assumptions About the Mind and Brain" adlı bir kitapta üzerinde yüzde on efsanesiyle ilgili " İnsan beyninin başarabileceği şeylerin bir sınırı yoktur. Bilim adamları ve psikologlar bize beynimizin sadece yaklaşık yüzde onunu kullandığımızı söylemiştir." yazan 1929 yılında yayınlanan "World Almanac" kitabından bir sayfa gösterilmiştir.[6]

1970'lerde psikolog ve eğitmen Georgi Lozanov beynimizin sadece yüzde beşi ile yüzde onununu kullanabildiğimize inanarak bir öğretme metodu geliştirmiştir Bu efsanenin kökeni Amerika doğumlu Montreal Nöroloji  Enstitü'sünün ilk müdürü olan Wilder Penfield'dan dolayı da kaynaklanmaktadır.[7]

Bir iddiaya göre yüzde on efsanesi büyük ihtimalle 19. yüzyıl sonlarında ya da 20. yüzyılın başlarında yapılan nörolojik araştırmaların yanlış anlaşılmasından ortaya çıkmıştır. Örneğin beynin bazı bölgeleri çok karmaşık olduğundan dolayı hasar aldıklarında hasarın etkisi çok fazla göze çarpmaz bu da o yıllardaki nörologların bu bölgelerin ne işe yaradıklarını düşünmelerine yol açmıştır. Ayrıca bu araştırmalarda ilk başta beynin çoğunun çok küçük fonksiyonları olan gliyal hücrelerden oluştuğu keşfedilmiştir. Dr. James W. Kalat, 1930'larda nörologların beyinde birçok sayıda "lokal" nöron bulunduğunu bildiklerini söylemiştir. Bu lokal nöronların fonksiyonlarının yanlış anlaşılması yüzde on efsanesinin ortaya çıkmasına yol açmış olabilir. Efsane bazı insanların herhangi bir zamanda beyinlerinin belli bir yüzdesini kullandığı fikrinin yayılması yüzünden ortaya çıkmış olabilir.[8] Aynı makalede John Henley : "Araştırmalar gün boyunca beynimizin yüzde yüzünü kullandığımızı göstermektedir" demiştir.[8] Beynin büyük bir kısmını keşfetmiş olmamıza rağmen, beyin hücrelerinin birlikte çalışarak nasıl karmaşık hareketler sergiledikleri ve karmaşık hastalıklar oluşturdukları hala bir gizem olarak kalmaktadır.[8]

Analiz

Nörolog Barry Gordon efsanenin yanlış olduğunu belirterek " Beynimizin hepsini kullanabiliyoruz ve beynin büyük bir bölümü neredeyse sürekli etkindir." demiştir.[8] Nörolog Barry Beyerstein bu efsaneyi çürüten yedi kanıt ortaya koymuştur.[9] 

  1. Eğer beynin sadece yüzde onu kullanılıyor olsaydı kullanılmayan bölgelere verilen hasarlar beynin ve vücudun performansını etkilemezdi. Gerçekte ise beyinde hasar görüp bir yetenek kaybına yol açmayacak bir bölge yoktur. Beynin en küçük bölgelerine verilen en küçük bir hasarın bile çok büyük etkileri olabilir.   
  2. Beyin taramaları bir birey ne yapıyorsa yapsın beyninin bütün bölgelerinin sürekli etkin olduğunu göstermiştir. Bazı bölgeler diğerlerinden daha etkindir fakat beynin hasarlı olması ihtimali dışında beyinde çalışmayan bir bölge yoktur.
  3. Beyin oksijen ve besin tüketimi konusunda vücudun geri kalanına oldukça yüklenir.Ağırlık olarak insan vücudunun sadece yüzde ikisini oluşturmasına rağmen, vücudun enerjisinin yüzde yirmisini kullanabilir.[10][11] Eğer beynin yüzde doksanı gereksiz olsaydı daha iyi işleyen küçük beyinlere sahip olan insanların normal insanlara göre hayatta kalma şansı çok daha yüksek olurdu. Bu gerçek olsaydı doğal seleksiyon yetersiz beyinleri olan insanları elerdi. Büyük beyin boyutuna bağlı doğumda ölüm riskini göze aldığımızda bu kadar büyük bir işe yaramayan bir kısmı olan bir beynin zaten ilk aşamada evrilmesi küçük bir ihtimaldir.[12]
  4. Pozitron Emisyon Tomografisi (PET) ve fonksiyonel Manyetik Rezonans Görüntüleme (fMRI) gibi beyin görüntüleme teknolojileri beyindeki etkinliklerin görüntülenmesini sağlamaktadır. Bu teknolojiler uykuda bile beynin bütün bölgelerinin bir şekilde etkinlik gösterdiğini ortaya çıkarmaktadır. Sadece ciddi hasar durumunda beyinde etkinlik göstermeyen bölgeler oluşur.
  5. Beyin tek bir parça halinde hareket etmek yerine farklı bilgi işlemelerine farklı bölgeleri kullanarak hareket eder. Uzun süren araştırmalar sonucunda beyin fonksiyonlarının haritası çıkarılmıştır ve etkin olmayan bir bölge bulunamamıştır.
  6. Tekli birim kaydı metodunda araştırmacılar beyne küçük bir elektrot yerleştirerek tek bir hücrenin etkinliklerini gözlemlerler. Eğer hücrelerin yüzde doksanı kullanılmıyor olsaydı bu teknik sayesinde bu ortaya çıkardı.
  7. Kullanılmayan beyin hücreleri bozulmaya başlar. Bu yüzden eğer beynin yüzde doksanı kullanılmasaydı normal bir yetişkinin otopsisinde beyinde yüksek ölçüde bozulma olduğu görülürdü.

Kaynakça

  1. University of Oxford (16 Ekim 2009). "Juggling Enhances Connections In The Brain". ScienceDaily. 19 Haziran 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Mayıs 2012. We've shown that it is possible for the brain to condition its own wiring system to operate more efficiently.
  2. Radford, Benjamin (8 Şubat 2000). "The Ten-Percent Myth". snopes.com. Erişim tarihi: 13 Nisan 2006.
  3. Chudler, Eric. "Myths About the Brain: 10 percent and Counting". 2 Nisan 2006 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Nisan 2006.
  4. "Debunking Common Brain Myths". 25 Kasım 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Mayıs 2011.
  5. "A Shortcut to Distinction". 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Mayıs 2011.
  6. Beyerstein, Barry L. (1999), "Whence Cometh the Myth that We Only Use 10% of our Brains?", Della Salla, Sergio (Ed.), Mind Myths: Exploring Popular Assumptions About the Mind and Brain, Wiley, s. 11, ISBN 978-0471983033
  7. "Do we use only 10 percent of our brain?"
  8. "İnsanlar Beyinlerinin Yalnızca Yüzde Onunu mu Kullanıyor?" (İngilizce). Scientific American. 13 Kasım 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Ekim 2013.
  9. Beyerstein, Barry L. (1999). "Whence Cometh the Myth that We Only Use 10% of our Brains?". Sergio Della Sala (Ed.). Mind Myths: Exploring Popular Assumptions About the Mind and Brain. Wiley. ss. 3-24. ISBN 0-471-98303-9.
  10. Swaminathan, Nikhil (29 Nisan 2008). "Why Does the Brain Need So Much Power?". Scientific American. Scientific American, a Division of Nature America, Inc. 15 Kasım 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Kasım 2010.
  11. Carpenter's Human Neuroanatomy, Ch. 1
  12. Rosenberg, K.R., "The Evolution of Modern Childbirth" in American Journal of Physical Anthropology 35, 1992, p. 89–124.
This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.