Ahmet Muzaffer Gürkan ve Ayhan Hikmet cinayetleri

Kıbrıs'ta yayımlanan Cumhuriyet gazetesini çıkaran, Kıbrıs Türk Halk Partisinin kurucuları olan Ahmet Muzaffer Gürkan ve Ayhan Hikmet, 23 Nisan 1962'yi 24 Nisan'a bağlayan gece faili meçhul cinayetlere kurban gittiler. İki gazeteci de evlerinde öldürüldü, Hikmet'in cinayeti yatağında, karısının gözü önünde gerçekleşti. Bu cinayetler, Cumhuriyet gazetesinin 23 Nisan 1962 tarihli nüshasında, Bayraktar Camii'nin bombalanması olayıyla ilgili açıklamaların yapılmasının hemen sonrasında yaşandı.

Ayhan Hikmet'in yatak odasında eşiyle uyurken öldürüldüğü, Karababa Sokak'taki 7 numaralı ev[1]

Kıbrıs Türk basın tarihinde Fazıl Önder'in öldürülmesinden sonraki ikinci gazeteci cinayeti olan bu olay nedeniyle Cumhuriyet gazetesinin yayın hayatı sonlandı.[2]

Arka plan

Kıbrıs Türk liderliğine muhalefet

Hikmet ve Gürkan, o dönem Kıbrıs Türk toplumunun liderliğini yürüten Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş'a muhaliftiler. Hikmet, 1960'a dek Küçük'ün Kıbrıs Milli Türk Birliği Partisinin üyesi olsa da, Türkiye'deki 27 Mayıs Darbesi sonrası 1960'ta bu partiden istifa etti ve parti liderliğini "Menderesçi" olmakla suçladı. İkili, 27 Mayıs Darbesi'ni Denktaş-Küçük ikilisini zayıflatmak için bir fırsat olarak gördü ve alternatif bir siyasi oluşuma gitti. Bu oluşum çerçevesinde yayımlamaya başladıkları Cumhuriyet gazetesinde, taksimi savunan, Türk milliyetçisi toplum liderliğine muhalif, yeni kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'ne sahip çıkılmasını ve bağımsızlığının korunarak yaşatılmasını savunan bir çizgi benimsediler. Bu bağlamda, farklı ulusların adada varlığını yadsımadan, Kıbrıs'ın Kıbrıslılar tarafından yönetilmesini ve iki toplumun yakınlaşmasını savundular. Savunduğu bu görüşler nedeniyle, Gürkan henüz 1960 yılında saldırıya uğrayarak dövüldü. Böylece Denktaş'ın çizgisindeki Türk Mukavemet Teşkilatının ve Özel Harp Dairesinin düşmanlığını edinen ve Denktaş'ın Nacak gazetesi tarafından eleştirilen ikili, bunların tersine Kıbrıs Cumhuriyeti'nin yaşatılmasını savunan Kıbrıs'taki Türkiye büyükelçisi Emin Dırvana'nın desteğini kazandı.[3]

Bu süreçte, Kıbrıs Türk liderliği Cumhuriyet gazetesinin susturulması gerektiği görüşünü benimsedi ve "Rumların meftunu ve hayranı olduğu, İngiliz İntelijansı ve Rum müfrit Enosis liderleriyle irtibatı bulunduğu tespit edilen Dr. İhsan Ali ve onun hampacısı kesilen bir cinsi sapık (Muzaffer Gürkan) ile komünistlerle ilişiği olduğu tespit edilen Ayhan Hikmet Rum ameline hizmet eden faaliyet ve yazılarından vazgeçirilmeli; milli bir davanın varlığına inanmıyorlarsa susturulmalıdırlar" ifadesi yer alan gizli bir belge hazırlandı.[3]

Camilerin bombalanması

Bombalanan Bayraktar Camii

24 ve 25 Mart 1962 tarihlerinde, sırasıyla Lefkoşa'daki Bayraktar Camii ve Ömeriye Camii'nde birer bomba patlatıldı. Kıbrıslı Türkler arasındaki ve Türkiye kamuoyundaki genel kanı, bu bombaların EOKA'nın devamcısı olan Rum ve Yunan milliyetçileri tarafından patlatıldığı yönündeydi; bu durum Kıbrıs Türk toplumunda infiale yol açtı.[4]

Bununla beraber, ilerleyen günlerde bombaların Kıbrıs Türk toplumundaki bir takım fanatikler tarafından yerleştirilmiş olabileceği iddiaları ortaya çıktı.[4] Gürkan ve Hikmet, bombaların sorumlusu olarak TMT'yi ve Denktaş'ı görmekteydi. Daha önce de 16 Mart tarihinde İçişleri Bakanı ve gizli Akritas örgütü lideri Polikarpos Yorgacis'i ziyaret etmiş ve "Denktaş’ın iki toplumu birbirine düşürmek için hazırlık yaptığını" söylemiş olan ve bu hareketinden dolayı gazetede yazan arkadaşı İhsan Ali'nin de tepkisini çekmiş olan Gürkan, öldürülmeden günler önce Yorgacis'i tekrar ziyaret etti. Bu ziyarette bombaları Denktaş'ın koydurduğunu ifade etti. Yorgacis, Gürkan'ın bilgisi dışında Gürkan'ın ifadelerini ses kaydına aldı, bu kayıt sonradan Yorgacis tarafından Tahkikat Komisyonuna da verildi ve Denktaş tarafından Gürkan'ın aleyhine kullanıldı.[3]

İki gazeteci, bu ortamda bombaları yerleştirenin TMT olduğunu gazetenin manşetinden ilan etmeye hazırlanıyorlardı.[4] 23 Nisan 1962'de "Evet tekrar ediyoruz: Bomba hadiselerinin sorumlusu alçak, adi ve satılmış herifin kim olduğunu aklı selim sahibi herkes tahmin etmiştir. Bu alçağın, bu satılmışın yüzündeki maskenin indirileceği gün yakındır" ifadesini kullandılar.[3] Cinayeti tetikleyen olayın, bu yöndeki söylemleri olduğu düşünülür.[4]

Cinayet

Cinayetlerin ilki, Lefkoşa'nın dış mahallelerinden olan Küçük Kaymaklı'da yaşayan Gürkan'ın evinde gerçekleşti.[5] İşinden yemeğini alıp evine dönmüş olan Gürkan, gece 8.30 civarında, evinin garajında pusu kurmuş olan saldırganlar tarafından park hâlindeki arabasında vurularak öldürüldü. Bu sırada evde bulunan karısı, silah seslerini duydu; ancak kapı sesi sandı. Sabah saat 04.00'te cinayeti fark edip polise bildirdi.[3]

İkinci cinayet, henüz Gürkan'ın öldürülüğü fark edilmeden, 01.45'te Hikmet'in Yenicami mahallesinde, Karababa Sokak'ta yer alan evinde gerçekleşti.[5] Dışarıdaki bir gözcünün yardımcı olduğu iki maskeli saldırgan,[3] Hikmet'in evine açık bulunan yatak odası penceresinden girdi. Bu sırada, ekibin diğer üyeleri dışarıda sokağın telefon kablosunu kesti. Hikmet, bu sırada eşiyle beraber yatakta uyumaktaydı, çocukları diğer bir odada uykudaydı. Saldırganlar yatağa gittikçe yaklaşarak Hikmet'e dört el ateş etti. Eşi yatakta bu saldırıya tanık olduktan sonra, saldırganların kaçmasının ardından telefonla doktor çağırmaya çalıştı; ancak telefon hatlarının kesik olmasından dolayı çağıramadı. Bunun hemen ardından Hikmet, eşinin kolları arasında öldü.[5]

Tepkiler

25 Nisan 1962 tarihli Bozkurt gazetesi, "Lefkoşa çifte cinayeti takbih edildi" manşetiyle çıktı ve Küçük, Denktaş ve Dırvana'nın açıklamalarını öne çıkardı

Olayların gece gerçekleşmesi nedeniyle 24 Nisan gününün gazetelerine tam yansıyamadı, Halkın Sesi gazetesi 24 Nisan günü sadece Hikmet'in cinayetini "son dakika" olarak manşete taşıdı. 25 Nisan günü cinayetler günlük olarak yayımlanan Halkın Sesi ve Bozkurt gazetelerinin manşetine taşındı. Halkın Sesi 25 Nisan günkü başyazısında cinayetlerin infial ve üzüntü yarattığını belirtip, "cemaatimiz mensuplarının bu şekilde suikastlere kurban gitmesi pek tabii olarak gazetemiz tarafından şiddetle takbih edilir" ifadesini kullandı. Bozkurt gazetesi de "Lefkoşa çifte cinayeti takbih edildi" başlığıyla çıkarken Küçük, Denktaş ve Dırvana'nın açıklamalarını vurguladı.[6] İki gazetede de öldürülen gazetecilerin Türk olduğu vurgulandı; böylece cinayetin faillerinin ancak Kıbrıs Türk toplumunun dışından olabileceği mesajı verildi. Cinayetler herhangi bir şekilde basın özgürlüğü bağlamında değerlendirilmedi.[7]

Haftalık yayımlanan Nacak gazetesi, cinayetlerin ardından ilk yayımlanan 27 Nisan tarihli sayısında, cinayetlere ilişkin herhangi bir habere yer vermedi; çift sütunluk bir çerçeve içerisinde başsağlığı mesajı yayımladı. Gazetenin "Ölenler Öldürenler" isimli başyazısında, öldürülen gazetecilerin çizgisini "yanlış ve Türklüğe zararlı bir yol" olarak niteledi. Cinayeti siyasi sebeplerden ötürü Türklerin işlemiş olabileceğinin ihtimalinin bulunmadığını vurgulayan gazete, cinayetin Rumlar tarafından işlendiğini ima etti. 28 Nisan günü Halkın Sesi gazetesinde çıkan yazıda da "Türk cemaati arasında bu kadar planlı cinayet işleyecek birisi yoktur" ifadesi kullanıldı, cinayetin işlenme sebebinin "Türk cemaatini parçalamak" olduğu yazıldı.[8]

Soruşturma ve faillere dair iddialar

Cinayetlerin Türk Mukavemet Teşkilatı tarafından gerçekleştirildiğine dair iddialar ve teşkilat mensuplarının söylemleri bulunmaktadır. Siyaset bilimci Niyazi Kızılyürek'e göre, bunlar "sağlam iddialar ve veriler" oluşturmaktadır.[3] Akademisyen Erol Kaymak, akademik bir yayınında Hikmet ve Gürkan'ın "Denktaş'ın çizgisindeki düzensiz bir askerî kuvvetin işlediği siyasi bir suikaste kurban gittiklerine dair yaygın bir düşünce" olduğunu belirtmiştir.[9]

28 Nisan 1962 tarihinde Ahmet Muzaffer Gürkan'ın kardeşi Necla Gürkan, cinayetlerden Dr. Fazıl Küçük, Rauf Denktaş ve taraftarlarının sorumlu olduğuna dair bir basın açıklamasında bulundu.[10] Bu yöndeki iddialar Küçük, Denktaş ve Kıbrıs Türk liderliği tarafından kabul edilmedi. 30 Nisan 1962'de Türk Cemaat Meclisi Başkanlığı yayımladığı basın bülteninde "iki Türk gazetecinin öldürülmesinden Rumların mesul olduğu"nu yazdı.[11] Ayhan Hikmet'in kardeşi Aydın Hikmet'in olayla ilgili yorumu aşağıdaki gibidir:[12]

« Ayhan Hikmet, Kıbrıs Türk Kurumlar Federasyonu’nda da önemli etkili görevler yaptı. Faiz Kaymak’la birlikteydi. Kıbrıs Türk toplumunda liderlik hesaplaşmasında Faiz Kaymak’la hareket etti. Hatta Dr. Küçük ve Rauf Denktaş, yanlarına Osman Örek’ten önce Ayhan Hikmet’i almak istediler. Ancak Ayhan Hikmet, onlarla olmadı. Cumhuriyet döneminde de muhalefeti tercih etti. Tehdit ediliyordu. Ayhan Hikmet ve Muzaffer Gürkan’ın Rumlar tarafından öldürüldüğünü yaymaya da çalışırlar. Buna kimse inanmaz. Ayhan Hikmet ve Muzaffer Gürkan’ı Rumlar öldürmüş olsaydı bugün hala saldıranlar saldırmazdı. »

Denktaş tarafından cinayeti Yorgacis'in adamlarının işlediğinin ifade edilmesi üzerine, o dönem TMT'de görev yapmakta olan Arif Hasan Tahsin, 1998'de Avrupa gazetesinde "O zaman, o günlerde TMT’de görev yapan birçok kimse ile yakınları, yani yüzlerce insan, bini aşkın kimse bu iki avukatın, güvenilir bir TMT liderinin, güvenilir TMT mensuplarına verdiği emirle öldürüldüklerini bilmektedir. Bunlardan Yorgacis’in casusu olan kim? Tanıdıklarımın ben kefiliyim. Bunlardan bir teki Yorgacis’in ajanı idiyse, yerlerine yargılanıp cezalarını ben çekmeğe razıyım." diye yazdı.[13]

4 Haziran 1999 tarihinde Avrupa gazetesinde çıkan bir haberde, cinayetlerin H.C. isimli bir TMT üyesinin başını çektiği üç kişilik bir ekip tarafından gerçekleştirildiği iddia etti. Gazete, H.C.'nin 1984'te sirozdan öldüğü ve cinayete ilişkin detayları ölmeden hastanedeki hemşiresiyle paylaştığı iddiasında bulundu, söz konusu hemşireyle bir mülakat yayımlandı.[14]

Denktaş, 2009 yılında verdiği bir röportajda "Avukat Ayhan Hikmet ve Muzaffer Gürkan’ı ben niye öldürteyim? Yorgacis’in ve Lağodondis’in işlerine geldiği için öyle duyurdular ki, bizi parçalasınlar." ifadesini kullandı.[15]

Etkileri ve sonrası

Öldürülen gazetecilerin eşleri, cinayet sonrası toplumda "hain karısı" olarak yaftalandı ve aileleriyle beraber tacize uğradı. Hikmet'in eşi Sabiha Hanım, önceleri iki çocuğuyla beraber Lefkoşa'da kayınpederinin yayında kalmayı denese de; uğradığı tacizler nedeniyle Peristerona'ya anne ve babasının yanına yerleşti. Burada da taciz görmeye devam edince, dayanamayıp Rum kesimine kaçtı; burada bir Rum ile evlendi. Babası öldürüldüğünde dört yaşında olan kızı Hıfsiye de, 13 yaşına kadar Türk kesiminde kalıp sonrasında Rum kesimine yerleşti.[16]

Kaynakça

Özel
  1. "Karababa'da kararan gece". Havadis. 12 Haziran 2016. 21 Eylül 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Eylül 2018.
  2. Eraslan 2016, s. 78.
  3. Kızılyürek, 27 Nisan 2015.
  4. Paşa 2018, s. 52.
  5. Paşa 2018, s. 53.
  6. Eraslan 2016, s. 84.
  7. Eraslan 2016, s. 87.
  8. Eraslan 2016, ss. 87-88.
  9. Erol, Kaymak (2008). "The Development of Turkish Cypriot Politics". Ker-Lindsay, James; Faustmann, Hubert (Edl.). The Government and Politics of Cyprus (İngilizce). Peter Lang. s. 233.
  10. "Dr. Küçük ve Denktaş gazetecileri öldürtmekle itham edildi". Milliyet. 29 Nisan 1962. s. 1.
  11. Eraslan 2016, s. 89.
  12. Hastürer, Hasan (25 Nisan 2012). "Yarım asırdır güncelliğini koruyan cinayet". Haber Kıbrıs. 1 Nisan 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Nisan 2019.
  13. Kızılyürek, Niyazi (24 Nisan 2016). ""Cumhuriyet'in" Gazetecilerini Kim Öldürdü?". Yenidüzen. 21 Şubat 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 15 Aralık 2020.
  14. "Lawyers Hikmet and Gurkan killed by TMT, paper says" (İngilizce). Kıbrıs Cumhuriyeti Enformasyon Dairesi. 4 Haziran 1999. 19 Ekim 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Kasım 2018.
  15. "Denktaş nelere 'keşke' dedi?". Star Kıbrıs. 19 Ağustos 2009. Erişim tarihi: 15 Aralık 2020.
  16. Paşa 2018, ss. 56-57.
Genel
This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.